İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Realizm; temelde ulusal çıkarları etrafında hareket eden devletlerin, bir üst otoritenin bulunmadığı uluslararası sistemde bu çıkarlarının nasıl hayata geçirdiğini ve bunların güvenliğini nasıl elde ettiklerini anlamaya çalışan bir teoridir. Bu teori genel de insanın ilk günahtan kaynaklandığı ve insan doğasının kötü olduğunu ileri sürerek bundan dolayı insanın çevresine hakim olmak isteyeceği varsayımı üzerine hareket eder.
Realizm, kendi içerisinde alt dallara ayrılmış olsa da genel olarak hepsinin birleştiği çatı Realist teori alt çatısıdır. Yani kendi içerisinde Yapısal Realizm ya da Neo-Realizm, Klasik Realizm ve Neo-Klasik Realizm gibi alt teorileri ayrılmış olsa da Realist aileyi tanımlayan ortak özellikler vardır.
Realist aileyi tanımlayan ortak özelliklerden birincisi, üst bir otoritenin bulunmadığı bu bundan dolayı uluslararası sistemin anarşik olduğudur. İkincisi devletler açısından uluslararası sistemin tanımlayıcı unsuru güçtür. Bu gücün çeşitli yönleri vardır. Örneğin temel güç unsurları devletin zenginliği, nüfusu, askeri gücü ve askeri gücü destekleyen bir ekonomik gücünün olmasıdır. Realizm’e göre askeri gücü desteklemeyen bir ekonomik gücün devletin bekasının sağlanması açısından fazla bir önemi yoktur. Üçüncüsü, Realizm, devletleri temelde bütünlüğü olan aktörler olarak görmektedir. Dördüncüsü Realizm devletleri rasyonel aktörler olarak görür. Bu aslında ‘Realizm’in üç önemli S’si’ denilen State, Self-help ve Survival gibi amaçların sağlanması açısından önemlidir. Çünkü devletler karar verirken bu üç ana etken etrafında devletin bekasını hesaplar. Beşincisi ne baktığımızda, Realistler birbirine ters düşen devletleri kara kutuya koyar yani burada kara kutudan kasıt devletlerin bilardo toplarına benzetilmesidir. Buna göre ise yukarıda denildiği gibi devletler birbirlerinin rejim türü, liderliğini niteliği ve devletin ideolojisi gibi iç dinamikleri göre değil, o devletin sahip olduğu güç çerçevesinde değerlendirir. Altıncısı ise Realistlere göre devletler uluslararası sistemin temel aktörleridir. Devletlerin alternatifleri ise uluslararası örgütlerdir. Ancak böyle denilse de yazarın burada gözardı ettiği bir unsur vardır. Bu unsur ise uluslararası örgütlerin devletler tarafından kurulmuş olduğudur. Dolayısıyla devletler tarafından kurulan örgütlerin devletlerin var olduğu bir sistemde düzenleyici rol oynamaları kısıtlı bir örnektir. Çünkü Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Milletler Cemiyeti’ne bakıldığında, bu örgüt uluslararası sistemi tehdit eden İtalya ve Japonya’ya engel olamamıştır. Son ortak husus ise devletlerin, rekabet ve savaşın baskın olduğu bir uluslararası sistemde temel amaçlarının varlıklarını devam ettirmeleri olduğunu söyler. [1]
Yukarıda belirtilen ortak unsurlara bakıldığında aslında Realizm için teoriler ailesi denilmesi doğru bir tanımlamadır. Çünkü Realist aile içerisinde bir takım farklılıklar olsa da aslında hepsinin ortak hedefi devletin varlığının devam ettirilmesidir. Buna da en iyi şekilde Morgenthau’nun Realist teorinin altı temel ilkesi dediği ilkeleri örnek gösterebiliriz. Nitekim bu altı ilke Realist ailenin temel taşı niteliğindedir.
Morgenthau, Realist yaklaşımın altı temel ilkesi üzerinde durmaktadır.[2] Birincisi genel olarak toplum gibi politikalarında kökleri insan doğasında bulunan objektif yasalarca yönetilir. Bu ilkede Morgenthau, toplumu geliştirmek için önceliklerinin, kabul edilmek zorunda olunan yasaların anlaşılması gerektiğine dikkat çeker. İkincisi, siyasal gerçekliğin hareket noktasını, güç olarak tanımlanan çıkar kavramı oluşturur. Bu kavram olmadan uluslararası ilişkiler ve uluslararası politikaların anlaşılması mümkün değildir. Buna göre devlet adamı da bu çıkar kavramına göre hareket eder. Ancak bu çerçevede devlet adamının hangi güdülerle hareket ettiğine bakılarak bu kişinin düzenleyeceği dış politikayı kestirebilmenin mümkün olmadığını da belirtir. Üçüncüsü. çıkar kavramı politikanın özüdür ve zaman ve mekana bağlı değildir. Yazar burada devletlerin varlıklarını devam ettirmelerini güce dayandırmaktadır. Çünkü her devlet diğer devletler karşısında güvende olmak durumundadır ve bu da güç ile mümkün olabilir. Dördüncüsü, evrensel ahlaki prensiplerin devletlerin dış politikasındaki eylemlerine aynen uygulanması mümkün değildir. Realizm’e göre politikada ahlaki eğilim aranmamalıdır. Yani bir önceki ilke göz önüne alındığında, devletlerin ulusal çıkar peşinde koşarken ahlaki ilkeleri gözetmeyeceği anlaşılmaktadır. Çünkü devletin önceliği bekâdır ve ahlaki ilkelere göre hareket etmek ulusal çıkarlara aykırı düşebilir. Beşincisi, Realizm’e göre bir devletin siyasal eğilimleri evrensel ahlaki prensiplerle ölçülemez. Ancak günümüzde bakıldığında uluslararası sistemin düzeninin sağlanmasını ilke edindiğini söyleyen devletler her ne kadar rasyonel davranıp ulusal çıkarlarına göre hareket etseler de uluslararası ahlaki kurallara bağlı olduklarını ifade ederler. Bazıları ise bunu hukuka bağdaştırmaya çalışır. Ancak temel ilke yinede ulusal çıkardır. Örneğin Arap Baharı’nın başlamasıyla Libya’ya hemen müdahale eden Batı dünyası ve NATO, aynı hassasiyeti Suriye’de ne yazık ki gösterememiştir. Çünkü Libya’nın sahip olduğu petrol ve zengin enerji kaynaklarına Suriye sahip olmadığı için Suriye’ye müdahale edilmemiştir. Görüldüğü üzere ulusal çıkarların öncelikli olduğunu ve Batı’nın yaptığı eylemleri hukuka bağdaştırmasının ahlaki ve hukuki bir meşruiyetinin olmadığını, tam tersine bunların seçici davrandığı öne çıkmaktadır. [3]
Altıncı ilkeye bakıldığında ise Morgenthau, siyasal eğilimlerin siyasal kriterlerle değerlendirilmesi üzerinde durmaktadır. Yani siyasal alanın kendi başına bağımsız olması gerektiğini iddia etmektedir. Devletin herhangi bir politikası hakkında her nasıl ki iktisatçı söz konusu politikanın iktisadi yönüne, hukukçu hukuki boyutuna ve bunun hukuka uygun olup olmadığına ve ahlaki bilimciler bunun moral ilkelere uyup uyumadığını araştırıyorsa, siyasal gerçekçi, aynı olayı ulusal çıkar açısından ele almalıdır.
Morgenthau’ya göre bir devletin dış politikası bu ilkeler üzerine yapılandırılmaktadır. Özellikle çıkar prensibi devletlerin güç dengesinin kendi lehlerine göre şekillendirmeleri gerektiğini ortaya koyarken, uygulanan politikaların amacı da yine devletin bekasıdır. Devletin bekası söz konusu olduğunda bu politikaların ahlaki yönüne bakılmayacağı görülmektedir.
Görüldüğü üzere Realist Teori denildiğinde ön plana çıkan kavramlar hemen hemen aynıdır. Aynı zamanda Realist ailenin ortak kavramlarından biri olan devletin bekâsı’nın güvenlikten geçtiği anlaşılmaktadır. Güvenliğin sağlanması ise bazı Realist’lere göre yeterli güç ile mümkünken, bazıları is bunun maximum güç ile olabileceğini savunmaktadır.
Aydın GÜVEN
[1] Collins, Alan. Contemporary Security Studies. “Charles L. Glaser, Realism”. Oxford University Press, 2010.2. Edition.14
[2] Arı, Tayyar. Uluslararası Ilişkiler Teorileri: Çatışma, Hegemonya, Işbirliği. İstanbul: Marmara Kitap Merkezi, 2010. 6. Baskı.183
[3] Aral, Berdal. Küresel Güvenlikten Küresel Tahakküme: BM Güvenlik Sistemi ve İslam Dünyası . İstanbul, Küre Yayınları, 2016. 236
KENNETH WALTZ KİMDİR? - Kenneth Waltz ve Neorealizm | İlim ve Medeniyet
12.04.2019 / 12:42[…] Kaliforniya Üniversitesi’nde ve Columbia Üniversitesi’nde okumuştur. Kenneth Waltz neorealizmin kurucusudur. Kenneth Waltz 8 Haziran 1924 tarihinde Ann_Arbor şehrinde dünyaya […]