İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Roma, M.Ö. 9. yüzyılda, İtalya Yarımadası’nda kurulan Roma şehir devletinden doğarak tüm Akdeniz’i çevrelemiş imparatorluktur.
M.Ö. 8. yyda Tiber Vadisi’nin etrafındaki tepelerde yaşayan Latin boylarının bir araya gelerek bugün Roma şehrini meydana getiren vadide Forum’u inşa ettiklerini ileri sürülmektedir. Yaklaşık 12 yüzyıl boyunca varlığını sürdürmüş olan Roma, başlangıçta seçimle tahta çıkan krallar tarafından yönetilmekteydi. Soylulardan oluşan Senato, tavsiye niteliğinde kurulmuştu.
M. Ö. 510 yılında, Patriciler, Etrükslerin hâkimiyetine son vererek Roma’da cumhuriyet döneminin başlangıcını yaptılar. Roma, daha sonra bir imparatorluğa dönüştü (M. Ö. 27). Roma İmparatorluğu, Batı Avrupa ve Akdeniz'i çevreleyen bölgede egemendi. Batı Roma İmparatorluğunun 476 yılında sona ermesi Roma'nın yıkılışı ve Ortaçağ’ın başlangıcı kabul edilir. Daha sonra ise Romalılar, İlk olarak İtalya Yarımadası’nı ele geçirdiler. M.S. II. yy.da, Orta ve Uzak Doğu hariç, ilk çağın tüm uygar bölgelerini egemenlikleri altına almışlardı.
Kuzey İskoçya’dan Fırat Nehrine, Ren ve Tuna nehirlerinin güneyinden Büyük Sahra ve Umman denizine kadar uzanan ülkelerde yaşayan ırklar, diller, dinler, sosyal ve ekonomik seviyeleri değişik toplumlar, Roma’nın egemenliği altında bir araya geldi.
ROMA’DA TOPLUMSAL SINIFLAR
NÜFUS
Roma İmparatorluğu’nun nüfusu, M.S. II. yy.da en yüksek düzeye ulaştı (60 milyon dolaylarında). En yoğun nüfuslu bölgesi İtalya (6 - 8 milyon arası)’dır. M.S. II. yy.dan, Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışına kadar nüfus sürekli düşüşteydi. İmparatorluğun son döneminde bir nüfus kıtlığı söz konusuydu.
TARIM
Roma ekonomisinin temelleri tarıma dayanmaktaydı. İktisadi sistem, ziraî üretimi kesintisiz sürdürmek üzere organize olmuştu. Tarım, M. S. I. ve II. yy.da büyük gelişme kaydetti.
Tarım neden imparatorluğun her yerinde eşit düzeyde gelişmedi?
Her bölge, zaman zaman boy gösteren ve bazen uzun süren kötü mahsul dönemleri yaşıyordu. Roma’nın sağladığı barış ortamı sayesinde, tüm bölgelerde tarımsal faaliyetler kesintisiz olarak yapılabilmekteydi. Bölgeler arasında kültür alışverişi vardı ve yeni tür ve teknikler aktarılıyordu. Roma tarımı ‘teknik’ olarak geriydi. Köle iş gücünün fazlalığı yeniliği önlemekteydi. Önceleri, İtalya’nın kırsal nüfusu, kendi sahibi ya da kiracısı olduğu toprakları işleyen özgür köylülerden oluşuyordu.
Pön savaşları sosyal yapıda değişime neden oldu. Askeri seferlere katılan köylüler, topraklarını terk ettiler. Zenginler, bu toprakların büyük bir kısmını satın aldı, Latifundialara dönüştürdü. Latifundialarda piyasaya dönük üretim yapılıyordu.
İş gücünün büyük bir bölümü, kölelerce sağlanıyordu. Köylü nüfus İmparatorluk döneminde de azalmaya devam etti. Bu dönemde, köylü nüfusu topraklarını terke zorlayan nedenler ise, ağır vergilerdi. Roma İmparatorluğu’nda vergi, ekili arazi üzerinden sabit bir miktar olarak alınıyordu ve ürün herhangi bir tahribatla yok olsa da ödenmek zorundaydı. M. S. III. ve IV. yüzyıllarda, yapılan tağşişler neticesinde köylü, sabit vergiyi ödeyemez hale geldi. Aynı zamanda birçok köylü, toprakları için kira ödemekteydi. Ağır ödemeler karşısında durumu kötüleşen köylü, işletmesini satıyor ve başkasının toprağında kiracı olarak çalışmaya başlıyordu. Zirai faaliyetlerin başında tahıl üretimi, zeytincilik, bağcılık ve meyvecilik geliyordu.
SANAYİ
TİCARET
Roma İmparatorluğu, geniş bir pazardı. Ticaret, göreceli olarak gelişmiştir. Sistemli yollar, deniz ve nehir taşımacılığı, diğer bölgelerle olan ticareti kolaylaştırıyor. Akdeniz ticaretinin en önemli kalemi ise bu dönemde tahıldır. Tahıl, Roma’ya İtalya dışından geliyordu. Mısır ve Kuzey Afrika ise buğdayın ana kaynakları arasında bulunmaktaydı. Her yıl Tiber Nehri’ne 6000 tahıl gemisi girdiği tahmin ediliyor.
Zeytinyağı ve şarap ise, tahıllardan sonra gelen önemli ticari mallar arasında yer almaktaydı. Zeytinyağı daha çok Güney İspanya’dan geliyordu.
Tuzlu etler ve balık, taze ve kuru meyve ve diğer yiyecek maddeleri, ticarî faaliyetler içerisinde önemliydi. İnşaat faaliyetlerinde kullanılmak üzere odun, kereste, taş ve mermerler Mısır, Anadolu ve Yunanistan gibi bölgelerden getirilmekteydi. Mısır ve Suriye’nin keten ve pamuklu dokumaları, Denizli ve Cordova’nın yünlüleri, çeşitli bölgelerden gelen seramikler, İskenderiye ve Sayda’nın camları, Nil vadisinin papirüsü, İspanya’nın silahları, Roma pazarlarında her zaman bulunabilmekteydi.
Roma İmparatorluğu’nda dış ticaret de gelişmişti. Uzakdoğu’nun lüks malları, ipek, ipekli kumaşlar, porselen gibi ürünler en çok talep gören mallar arasındaydı. Uzakdoğu malları, Amuderya’dan, Afganistan ve Basra yoluyla, ya da Hazar Denizi ve Karadeniz üzerinden Roma’ya ulaşmaktaydı. Endenozya, Hindi çini ve Hindistan malları, Kızıldeniz yolu ile Roma’ya ulaşmaktaydı. Bakır, kalay, kurşun, altın gibi madenler ve şarap, köle gibi mallar, Mısır üzerinden Hindistan’a gitmekte, karşılığında ipekli kumaş, pamuk pirinç, karabiber ve diğer baharatlar gelmekteydi. Roma’nın Avrupa’daki bölgeleri, Doğu’dan ithal ettikleri lüks mallar karşılığında kıymetli madenler ihraç ediyorlardı.
Hindistan, günümüzde de olduğu gibi altın ve gümüşü memnuniyetle kabul etmekteydi. Roma’nın dış ticaret daima açık vermekteydi. İmparatorluğun kudretli dönemlerinde bu açık, dış ülkelerden alınan haraç ve vergilerle kapatılabiliyordu. Siyasi hâkimiyetin sönmeğe başladığı III. yy.da, dış açıkların kapatılabilmesi ve artan devlet masraflarının karşılanabilmesi için gümrük vergileri yükseltildi. Tahıl, zeytinyağı, şarap, tuz ve demirin ihracatı yasaklandı. Ticaret, para ve kredi sistemlerinin gelişmesine olanak sağladı. Başlangıçta ayni mübadele geçerliyken, daha sonraları bronz, gümüş ve altın para olarak kullanılmaya başlandı. Roma altın parası Aureus, gümüş parası ise Denarius olarak isimlendirilmekteydi.
ROMA'DA EKONOMİK GERİLEME VE ÇÖKÜŞ
M. Ö. I.-II. yy.lar arası, Roma İmparatorluğunun, en güçlü olduğu dönemlerdir. M.S. III. yüzyıldan itibaren, Roma askeri üstünlüğünü kaybetmeye başladı. Mali sistem bozuldu ve Barbar kavimlerle olan sınırların savunulması problemi mali yükü arttırıyordu.
Artan savunma ihtiyaçları, eyaletler üzerinde merkezi otoritenin daha da arttırılmasına neden oldu. Bürokrasi güç kazandı ve kadrosu genişledi. Harcamalar artarken, ekonomik kaynaklar aşınmaktaydı. İç karışıklıklar ve dış saldırılar nedeniyle, iktisadi faaliyetler durgunlaştı. Tarlalar işlenemiyor, maden ocakları çalıştırılamıyordu. Yolların bakımsız kalması ve denizlerin korsanlarla dolması, ticareti sekteye uğrattı. Kıtlıkları ve salgın hastalıklar başladı. Büyük salgın esnasında 20 milyon insanın öldüğü tahmin edilmektedir (M. S. 250 başlangıç, 15 yıl sürdü). Veba, iç savaş ve barbar saldırıları, eyaletlerde sermaye ve emek faktörünü tahrip etti. Toprakta emek kıt hale geldi, kentsel ticaret sıkıntıya düştü. Şehir sanayileri zayıfladı, üretim azaldı. Doğu ile yapılan ticaretin sürekli açık vermesi ve mali sıkıntılar nedeniyle, bu ticaret sürdürülemez hale geldi. Vergileri arttı. Ağır vergileme, köylünün ve esnafın durumunu daha da zorlaştırdı. Vergi gelirleri mali ihtiyaçları karşılamaya yetmeyince devlet, paranın ayarıyla oynayarak, değerini düşürmeye başladı (tağşiş).
Paranın ayarının bozulması = Fiyatların yükselmesi (enflasyon)
Roma’nın vatandaşlarına sağladığı kazançlar azalırken, vergiler arttı, güvenli ticaret imkânları kayboldu. Devletin gerekli güvenliği sağlayamaması nedeniyle yerini, mahalli güçler aldı. Mahalli güçler zamanla bağımsızlık elde etmeye başladı. 476’da, Germen akınları neticesinde Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla, Avrupa’da Ortaçağ başladı.
Yusuf Taner KILAVUZ
odevvebilim
01.09.2018 / 03:41mrb ben yaprak harika bir yer burası bayıldım