ROMANLARIMIZDAKİ “ASKER TİPİ” ÜZERİNE BİR İNCELEME

EDEBİYAT

Tip kavramı ile ilgili yapılmış birçok karşımıza çıkmaktadır. Bir şeyleri tanımlamak onu sınırlandırmak ve etrafına set çekmek gibidir. Tipi tanımlarken mümkün olduğunca bundan kaçınmak gayesindeyiz. Bu yüzden bizim gözümüzde; “Tip=Toplumunun aynası” tanımlaması daha doğrudur. Çünkü, romanlarımızda karşılaştığımız tipler, genel olarak yazarın yaşadığı toplumuna ayna tutulmuş biçimleri gibidir. Bazen bu yorumlar olumlu ya da olumsuz şekillerle karşımıza çıkmakta ve bulunduğu toplumun akışını yansıtabilmektedir. Aşağıda işleyeceğimiz “asker tipi” ve bu tipin 2 farklı romanda karşımıza çıkan farklı yansımalarına dikkat çekeceğiz. Farklılıklarına dikkat ederek bu 2 romanı; Yaban ve Ateşten Gömlek olarak belirledik. Eserler incelenirken yazarının yetiştiği toplumu yansıtmak istediği toplum ve yansıtmalarda kullandığı kanonik unsurlar dikkate alınmıştır.

Romanlarımızdan ilki olan Yaban’da Ahmet Celal isimli bir gazi karşımıza çıkmaktadır. Yakup Kadri bu asker tipinin düşüncelerini beslemek için, düşüncelerinin tersi bir anlayışa sahip olan emir eri Mehmet Ali ve onunla benzer düşüncelere sahip olan köyünü romanın çevresine yerleştirmiştir. Bu şekilde kendi yaratmak istediği tipi olabildiğince güçlü göstermek istemiştir. Bu bize romandaki diğer tiplerin Ahmet Celal’in etrafında kurulan dünyanın figüranları olduğunu göstermektedir. Ahmet Celal İstanbul’un zengin ailelerinden birine mensup 1. Dünya Savaşı gazisi bir subaydır. Bunu romanda geçmişe dönük kendi hayatı ile ilgili verdiği bilgilerden çıkarmaktayız. Diğerleri ise tek zenginlikleri o sene alacakları mahsul olan Anadolu köylüsüdür. Bu iki zıtlığının bir araya gelmesinin etkilerini Ahmet Celal’in bu köyü ve Anadolu’yu anlatışlarında görmekteyiz. Bu tipin mimarı olan Yakup Kadri’nin hayatına ve yetiştiği topluma baktığımızda A. Celal ile olan benzerlikleri hemen fark edilmektedir. Yakup Kadri’nin gerçek yaşantısında rahatsızlığı olan bir kişidir. Romandaki A. Celal’in kolunu kaybetmiş olması bunun örneğidir. Aynı zamanda Yakup Kadri’de A. Celal gibi Anadolu’yu tanımayan ve bilmeyen birisidir. Bu yüzden hem gerçek yaşamında hem de romanda yarattığı tip ile Anadolu’ya zıt düşmektedir.

Bu asker tipine bir de kanonik açıdan bakarsak; “Cumhuriyet” kanonunun tabir yerinde ise vücut bulmuş halidir. Bunu Kurtuluş Savaşı ve Mustafa Kemal hakkındaki düşüncelerinden rahatlıkla çıkarabilmekteyiz. Bu asker tipiyle beslenen Cumhuriyet ideolojisi ve Mustafa Kemal’i Hz. İsa’ya etrafındakileri de havarilerine benzetilmesi Yakup Kadri’nin diğer eserlerinde  A. Cüneyt ISSI’nın tespitiyle; “Mustafa Kemal, ölüleri dirilten İsa, kavmini esaretten kurtaran Musa, insanlığın ikinci atası Nuh, darda kalanların imdadına yetişen Hızır, dünyayı düzeltecek Mehdi gibi Resul ya da Peygamberlere benzetilmektedir.” olarak karşımıza çıkmaktadır. Kafka gibi söyleyecek olursak; “Kafesin biri bir kuş aramaya çıktı.” Yani Yakup Kadri bu asker tipiyle Cumhuriyet ideolojisi için Anadolu’da arayışa çıktı. A. Celal aradığı halkı karşısında göremeyince kendisini bunlara karşı soyutladı. Çünkü köylü romanda hiçbir şekilde savaş yanlısı bir izlenim vermemekte ve “Bize dokunmayan yılan bin yaşasın.” Sözüne uygun bir şekilde hareket etmedirler. İster Yunan askeri gelsin isterse de Milli Mücadele Ordusu gelsin iki tarafa da aynı şekilde davranmaktadır. Bu durum A. Celal’in canını sıkmakta ve onlara karşı kendisini soyutlamaktadır. Romandaki bir diğer asker tipi olan Bekir Çavuş her ne kadar anılarını anlatsa bile, A. Celal gibi düşünmemektedir. Kendisi A. Celal’in; “Siz nasıl Türksünüz?” sorusuna şöyle yanıt vermiştir; “Biz Türk değil, İslam’ız.” Bu cümle belki de iki farklı asker tipinin zıtlığının zirvesi konumundadır. Her ne kadar A. Celal köylüye karşı Milli Mücadeleyi savunsa da, kendisi de köye gelen Yunan askerine karşı direnmemiş ve yine köye gelen Milli Mücadele Ordusu’na yardım etmemiştir. Bu Yakup Kadri’nin bu tipi zayıf bir şekilde oluşturduğunu göstermektedir. Gerçi burada asıl amaç kaliteli bir asker tipi oluşturmak yerine Cumhuriyet ideolojisini sunmak isteyen bir asker tipi yaratmaktır. Yakup Kadri Yaban ile ilgili yaptığı bir yorumda bunu açıkça göstermiştir; “Yaban, benim bütün milli ve manevi duygularımı anlatması açısından bence çok değerli bir eserdir.”

Bu durum aynı dönemlerde yazılmış diğer asker tiplerinde de görülmektedir. Demek ki tipler kendi dönemlerine ayna tutan ve yazarın toplumsal durumuna göre şekillenen tiplerdir. Bu konuda ne Yakup Kadri’yi ne de onun tersi asker tiplerine yer veren birazdan da değineceğimiz Halide Edip Adıvar’ı yargılayabiliriz. Yazarın ne şartlar altında yetiştiğini bilmeden bize sunduğu asker tipini tam anlamıyla bilemeyebiliriz. Bu yüzden bizler yargısız infaz yapmak yerine her ikisi perspektiften de bakmaya çalışmaktayız. Sonrası ise siz okurların takdirine kalmıştır. Yakup Kadri açısından baktığımızda, Yakup Kadri “Cumhuriyet” ideolojisinin kanonudur. Bunu olumlu da olumsuz da düşünebiliriz. Olumsuzunu yukarıda belirttik. Olumlu yönü ise, gerçektende yaptığın işin hakkını veren bir yazardır. Çünkü beslemek istediği ideolojinin temellerini sağlam atmaya çalışmıştır. Bunun içinde savaştan çıkmış bir millete karşı kullanabileceği en etkili tipi kullanmıştır. Asker Tipi bu bağlamda hem Yakup Kadri hem de Cumhuriyet için biçilmiş kaftan gibidir. Yakup Kadri vermek istediği mesajları ve benimsetmek istediği düşüncelerine karşı eskiyi kötülemek ve yeniyi övmek zorundadır. Bunu yapmak için de yine Asker Tipi’ni kullanmayı seçmiştir. Romanda savaştan kaçan, Mustafa Kemal hakkında bilgisi olmayan Mehmet Ali vardır ve aynı zaman Hilafet tarafından gönderildiğini söyleyen Yunan askerleri vardır. A. Celal bu köyde adeta bir çıkmazın içerisindedir. Milli Mücadele askerleri dışında karşısına çıkan askerlerin hiçbiri onunla aynı düşüncede olmamaktadır.

Diğer romanımız olan Ateşten Gömlek’te hem asker olarak Peyami ve Cemal hem de bir asker misali davranan Ayşe bulunmaktadır. Savaşta kocası ve oğlu Yunanlılar tarafından öldürülen Ayşe, milli mücadele bilincini oluşturabilmek adına miting yapmıştır. Bu mitinge romanın diğer asker tipleri olan Peyami ve Cemal’de katılmıştır. Ayşe asker tipi olarak almamızın sebebi cesaret göstermesidir. Çünkü asker yalnızca elinde silah meydan da savaşan kişi değildir. Ayrıca Ayşe’nin bu sert ve vatansever mizacını Halide Edip’in yaşantısına baktığımızda da görebilmekteyiz. Ayşe, Halide Edip’ten derin izler taşımaktadır. Onun Kurtuluş Savaşındaki temsilciliğini yaptığını söylemek yerinde olacaktır. Yakup Kadri’nin A. Celal’i gibi Ayşe’de onu edebi eserde meydana getiren yazarının tam olarak demek yanlış olur, kurmaca bir metin olduğu için, ama yine de büyük oranda yansıttığını söyleyebiliriz. Diğer bir asker tipi olan Peyami, A. Celal’in aksine romanın başında çok zayıf bir tip olarak karşımıza çıkmasına rağmen Ayşe’ye olan sevgisinin de etkisiyle romanın sonlarına doğru daha güçlü bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bu güçlü haline gelene kadar yaşadığı gel-gitlerin eskisi kadar görülmese de ara sıra tekrarlandığını görmekteyiz. İhsan’da asker tipinin örneklerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. O Peyami’nin aksine Ayşe olsun ya da olmasın savaşa katılacaktır. Çünkü kendisi bir subaydır. Vatani görevinin bilincinde olan birisidir. Fakat aşkından dolayı bu güçlü mizacının aynı Peyami gibi zayıflayabildiğini görüyoruz. Bu gel-gitlerine somut örnek olarak romandaki şu sözünü verebiliriz: “Ayşe istesin savaş meydanını bırakırım.” demiştir. Bu romandaki asker tiplerinin romanın ismiyle de uyuşan ateşten gömlekleri vardır ve bu gömleği giymekten hiçbiri pişman olmamaktadır. Bu saydığımız 3 tipin gömlekleri farklı farklı olmasına rağmen ortak bir noktaları vardır. Ayşe için İzmir’in kurtuluşu, Peyami için Ayşe’ye duyduğu aşk sonra vatan, İhsan’da ise önce vatan sonra Ayşe’ye duyduğu aştır. Hepsinin ortak noktası ise “Vatan” dır. Bu romanın gerçek Ateşten Gömleği budur. Herkesin çeşitli gömlekleri ve yangın yerleri olabilir. Ama söz konusu vatan ve namus olunca ortak noktada buluştuklarını görebilmekteyiz. Bunu bazen Peyami’de olduğu gibi bir aşk tetikleyebilir. Peyami gibi bir tip aşkı için savaşmayı göze alması bunun örneklerindendir. Bu ve buna benzer örnekler çeşitlendirilebilir.

Sonuç olarak, romanlarımızda asker tipinin en belirgin dönemlerinin savaş sonrası dönemler olduğunu görebilmekteyiz. Genelde bu tipler ya bir ideolojiyi yansıtmak için ya da bir ideolojinin karşı konumunda yer alıp onu kötülemek için yer almaktadır. Çünkü bizim insanımız için askerlik kutsal meslekler arasındadır. Özellikle Anadolu insanı inanışı gereği bu vatan uğruna bütün fedakarlıkları her zaman yapmaya hazır olduğunu Kurtuluş Savaşında göstermiştir. Yakup Kadri kendisi düşüncesi gereği Anadolu insanını kötüleyen bir asker tipi olan A. Celal’i karşımıza koysa da, biz şunu çok iyi biliyoruz ki Mustafa Kemal tek başına bu vatanı müdafaa etmedi. Beraberinde Anadolu hatta Bekir Çavuş’un deyimiyle; “İslamız biz..”diyenler vardı. Her ne kadar bazı yazarlarımız bunu göremeyecek kadar kör olmak zorunda hissetseler de bu böyledir. Hissetseler de dedik çünkü bazen bu yazarlarımız sadece değerli olarak gördüğü kanon ne ise sırf onu övebilmek ve benimsetebilmek adına eserler vermişlerdir. Genel olarak ise romanlarımızda askerlerimiz, yaşadığımız toplumun, kültürün ve yaşayışın da etkisi altında kaldığını söyleyebiliriz. Bu tipi oluşturan yazarlarımızın birçoğu her ne kadar Batılı gibi düşünerek yazmaya çalışmış olsa da tiplerinde Doğu’nun yani kendi içi dünyamızın izlerini bulmak mümkündür.

Kişi ne kadar tarihini değiştirmek istese de geçmiş onun peşini asla bırakmaz.

 

Erol TURUNÇ ve Mustafa ÇAĞLAR

Mustafa ÇAĞLAR
Mustafa ÇAĞLAR

Kabil yüreğini Habilleştirme gayretinde biri. İletişim: [email protected]

Yorum Yaz