RÖNESANSIN AVRUPA'YA YAYILMASI

KÜLTÜR SANAT TARİH AVRUPA

Rönesans’ın Avrupa’ya yayılması:

Giriş:

Avrupa, Ortaçağda özellikle 12. Yüzyıldan itibaren bir atılım ve yeni şeyler oluşturma içindeydi. Bazı yeni şeyler öğreniyorlardı. Bu dönemden itibaren ilk öğrendikleri şeyler arasında gelen şey ise klasik antikçağın üstünlüğüydü. Hümanizmle birlikte antik geçmişi yeniden keşfettiler. Dolayısıyla Rönesans’ın kökleri hümanizmdedir. Sanatta ve birçok alanda yenilikler ve yeni şeyler ortaya çıkarmaya başlamışlardı ve bu sanatlar ise görünür bir biçimde Tanrı’nın hizmetinde bulunmakla yetinmemeye başlamıştı. Giderek daha özgür bir alan olmaya ve daha bağımsız bir alan olmaya başlıyordu. Çeşitleri daha geniş, daha kapsamlı ve yönleri ise ahirete, dine değil bu dünyaya içinde yaşayıp anlamlandırmaya çalıştıkları dünyaya dönük oluyordu.[1]

“Ortaya çıktığından beri Rönesans, İnsanların kendi davranışlarına hükmetmesine ve dolayısıyla daha etkin bir biçimde davranmasına yardım eden mitlerden biridir.”[2] Dolayısıyla hümanizmanın gelişmesiyle insan kendini tanımaya başlıyor. Kendini bilince de Rönesans insanı denilen birçok konuda yetkinliği olan adamların ortaya çıkması zor olmasa gerektir.

Peter Burke göre Rönesans’ın ilk aşaması 1300- 1490 yılları arasındadır. Bu ilk aşamada antik Roma ve yunan kültürü keşfedilmiş, antik Roma ve Yunan dönemine öykünen reformlar yapılmıştır.[3] Antik Roma ve yunan kültürü keşfedildikten sonra bu kültür İtalya’da yaygınlaşmış ve daha sonra Avrupa ülkeleri bu kültürle tanışmıştır. Avrupa ülkeleri İtalya’dan birebir bu kültürü almamışlar onu kendi sistemlerine adapte etmişlerdir. Rönesans Kuzeyde özellikle dini bir nitelik kazanmış ve “Hristiyan Hümanizması” denilmiştir.

Avrupa bu dönemde özellikle 14. ve 15. Yüzyıllarda, genel hatlarıyla Ortaçağlı ve orta çağın kültürlerine sahipti. Gotik sanat, Skolastik Felsefe ve Şövalyelik değerleri devam etmekteydi. Bu değerler sonraları etkileşim halinde bir süre daha devam edecektir. [4] Fransız merkezli olan bu değerleri Avrupalıların reddetmesi yavaş olan bir süreçtir ve Avrupa, Rönesans’ı kabul ederken onu İtalya’da olduğu gibi ortaçağa barbarlık diyerek kabul etmemiştir. Kuzeye gelince Rönesans şekil değiştirmiş ve dini nitelik kazanmıştır. Dini metinlerin incelenmesi ve İncil’in orijinalinden okunması gibi dini çalışmaları öncelemişlerdir.

Rönesans’ın Yayılması:

Ben Rönesans’ın yayılmasını ilk olarak İtalya’dan giden Hümanistler ve İtalya’ya gelip, giderken de bu kültürü götüren insanları inceleyerek başlayacağım. İtalya’dan diplomatlar, tüccarlar ve bilginler Avrupa’ya gittiler.

Burke göre asıl Hümanist “beyin göçü” 1430-1520 yılları arası olmuştur. İtalyan bilginleri özellikle Fransa, Macaristan, İngiltere, İspanya, Polonya ve Portekiz gibi yerlere gitmişlerdir. Bu göçün en önemli nedeni birçok hümanistin İtalya’da istediği başarıyı elde edememesi olmuştur. Onun dışında diplomatik görevle gidenler vardı. Mesela Aeneas Sylius Piccolamini diplomat olarak Orta Avrupa’da bulunmuştur. Polonya’da Hümanizmin gelişmesinde önemli katkısı olan Filippo Callimaco ise sürgüne gitmiş olanlara bir örnektir. Filippo başarısız bir suikast girişiminde bulunduğu için kaçmak zorunda kaldıysa da dini kaynaklı sürgünlerde bu dönem de önemli yer tutmaktadır. [5]

Ruhban sınıfı da kültürün taşınmasında önemli rol oynuyordu. İtalyanlar Papa elçisi, koleksiyoncu veya atama yoluyla Kuzey’e gidiyorlardı. Ruhban sınıfından olup da İtalya’da eğitim görenler oluyordu bunlardan bazıları Papa da oluyorlardı. [6]

Bilginlerin ve Hümanistlerin İtalya’ya gitmesi davet üzerine de olmaktaydı. Krallar kendi işlerinde kendilerine yardımcı olmaları için Hümanistlerin bilgilerinden yararlanıyorlardı ve onlarda gelirken kültürlerini de beraberinde getiriyorlardı. Bazen de Hümanistlere hami olanlar İtalya’da öğrenim görmüş ve Hümanist eğitimin önemli olduğunu idrak etmiş adamlar oluyorlardı. Onlar da Hümanistlere hamilik yapmaktan geri durmuyorlardı. Mesela VI. Henry’nin amcası olan Gloures dükü Humprey,(1391-1447) iki tane hümanisti sekreteri olarak almış ve hümanistleri desteklemiştir. [7]

Rönesans’ın özellikle giden insanlar arayıcılığıyla yaygınlaşmasına örnek olarak İtalya’dan giden Prensesler örnek verilebilir. Bu prenseslerle evlenen bazı krallar hümanizme yakınlık duymuşlar ve İtalya’daki akımlardan haberdar olmuşlardır. Bunlara ise şu kişiler örnek olarak verilebilir; Macaristanlı Matyas’ın Karısı, Beatrice, Polonya Kralı Zygmunt’un karısı Milanlı Bona Sforza ve Fransa Kralı II. Henry’nin Karısı Floransalı Catherina de Medici.

Genel olarak bakıldığında İtalya’dan herhangi bir sebeple Avrupa’ya gidenler için iş bulmak mümkündü. Üniversitelerde öğretmen olarak çalışabiliyorlardı. Yazmanlık Büroları ve saraylarda çalışabiliyorlardı. Kralların ve aristokratların danışmanları olarak bile iş bulabiliyorlardı. Bulundukları yerlerde İtalyan kültürlerini de yayıyorlardı aynı zamanda. İlk başlarda yaydıkları kültür yavaş ve çok etkili olmadan ilerliyordu. Bunun sebepleri ise örneğin Üniversitelerde işe başlayan bir hümanist dilbilgisi üzerine eğitim veriyordu. Dilbilgisi öğretmenleri diğer hocalara göre ikincil konumdaydı. Ayrıca bu öğretmenlerin düzenli hem maaşları yoktu hem de derse gelen öğrencilerden aldıkları maaş daimi ve yüksek fiyatlı değildi. Bunların sorun oluşturmadığını varsaysak bile hümanistlerin derste anlatacakları müfredat belli idi. Kendileri istedikleri şekilde müfradatla oynayamıyordular ve bu da antik kültürü yeniden canlandırma amaçlarına ulaşmalarını engelliyordu. Çünkü pagan yazarlardan dolayı daimi bir eleştiriye muhatap oluyorlardı.[8] Üniversite öncesi okulları olan kent ve kilise okullarında ise özellikle katı yönetim kuralları, üniversite geleneği pek fazla etkin olmasa da oralarda da ilk başlarda fikirler ve okutulan eserlerde Hümanistler dikkatli davranmak zorundaydılar. Özellikle Latince öğretimini sağlayan bazı Üniversite öncesi okullarda çalıştılar ve dilde reform çalışmalarını daha az baskıyla sürdürdüler.[9]

İkinci olarak ise; İtalya’ya gelen Tüccarlar, Öğrenciler, Seyyahlar ve Bilgin gibi kimselerin Rönesans’ı yaymasını inceleyeceğiz. Özellikle İtalyan kültürüyle en çok ilgilenenler arasında hukuk ve tıp öğrenimi almak için Bologna ve Padua gibi üniversitelere gelen öğrenciler vardır. Hukuk ve tıp hümanizmin etkisi altına girme dönemindeydi. Öğrenciler hukuk ve tıp fakültelerinin yanı sıra Rönesans kültürünü incelemek, resim tarzının öğrenimi ve antik dönemin kalıntılarını görmek için gelenlerde oluyordu. Bunların içinde en önemlilerinden bir tanesi Albreaht Dürer idi ve 1505-6 yıllarında Venedik’e giderek Giovanni Bellini gibi sanatçılarla aşina oldu.

Öğrenciler özellikle kilise hukuku gibi geleneksel konularda eğitim görmek için İtalya’ya geliyorlardı ve burada hümanistlerle tanışıp onlardan etkileniyorlardı. Daha sonra ülkelerine dönüp kendileri de İtalya’da gördüklerini kendi ülkelerinde uygulamak istiyorlardı. Mesela Gregory 1430’larda Roma’ya gitmiştir ve orada klasik çalışmalarını görünce kendisi de ülkesinde bu tür çalışmalar yapmayı planlamıştır ve bu çeşitli çalışmaların Polonya’da yaygınlık kazanmasını sağlayan kişilerden biri olmuştur.

İtalya’ya gelen özellikle öğrenciler ve bilim adamları döndüklerinde kendileriyle beraber elyazması eserleri de götürdüler. Bu durum hümanizmin yayılması açısından önemlidir. Robert Fleming sahibi olduğu 60 kadar kitabı Lincoln College bağışlamıştır. Ayrıca böyle kitapların umumun okuyacağı yerlere bağışlanması da şüphesiz çok önemlidir.

Kuzeyde hümanizmin yayılmasını sağlayacak bazı ortamlar mevcuttu. Kuzeydeki varlıklı aileler hümanistlerin hamisi durumundaydılar ve varlıklı din adamlarından bir kısmı kiliseye başkanlık ediyorlardı. Bunlardan bazıları ise İtalya’da eğitim alıyorlardı. Döndüklerinde ise bu kültürün hamisi oluyorlardı. [10]

İtalya’da eğitim gören öğrenciler, Rönesans’ı yaymaya çalışıyorlardı. Ama bu onların yayma çabaları kısıtlı ve yavaş işleyen bir süreç oluyordu. Bununla birlikte Avrupa’da güçlü bir nüfuza sahip kralların, Aristokratların ve insanların Rönesans’ı benimsemeleri ve hamilik yapmaları Rönesans’ın yayılmasını hızlandıran bir süreçtir. Bazı Avrupa devletlerine bakarak bu süreç incelenmeye çalışılacaktır. Mesela Almanya’da Bohemya Kralı IV. Karl(1347-78) vardır. Kendi sarayını bir kültür merkezi haline getirmiştir ve 1354’te Petrarca ile tanışmıştır.[11] Almanya’da bunun dışında gezici hümanistler grubu vardır. Bunlar Alman akademi dünyasına hümanist eğitimi sokan kişiler olarak bilinirler. Burada önemli olan isim 1434 yıllarında İtalya’ya gidip orada 20 yıl kadar kalmış olan Peter Luder(1415-72)’dir. Döndükten sonra bazı Alman üniversitelerinde “studia humanitatis” dediği konularda konferanslar vermiştir. [12]

İspanya’ya bakacak olursak, İspanya da Juan de Mena(1411-56) vardır. İspanya’da Rönesans’ın “Ortak kurucusu” olarak anılmıştır. İtalya’da eğitim almış ve Latince okuyabildiği vurgulanmaktadır. Ayrıca Burgos Piskoposu olan Alonse de Cortagena(1384-1456) Cicero’dan İspanyolca’ya birkaç çeviri yaptı.[13]

Fransa’da IV. Karl’ın(1364-80) sarayında kültür faaliyetlerini yapan kişi Nicolos Oresme idi. Nicolos, Aristo Teles’in Etik ve Politika’sını Latince’den Fransızca’ya çeviren kişidir. Krallık Şansölyesi olan, Jean de Montreuil(1354-1418) Floransalı olan bazı hümanistleri tanıyordu. Örneğin Lonardo Bruni ve Petrarca gibi Hümanistleri tanıyordu.[14]

İngiltere’de ise ünlü elyazması kaşifi Poggio Bracciolini vardı. Poggio birkaç sene İngiltere’de bulundu ve kardinal Henry Beafort’un hamiliğinden yararlandı. Ayrıca zikrettiğim VI. Henry’nin amcası Gloures Dükü Humprey(1391-1447) hümanist çalışmaları desteklediğini ve sekreter olarak İtalyalandan yararlandığını biliyoruz.[15]

Sonuç:

Bu makalede hümanizm’in Avrupa’ya yayılması incelenmiştir. Bu süreçte gezginler, öğrenciler, bilginler ve sürgüne gidenlerin büyük rolleri olmuştur. Onlar vasıtasıyla yavaş olmak üzere hümanizm Avrupa’ya yayılmıştır. Avrupa’da ise onlar zorluk görmüşler ve bazıları diğerlerinden daha şanslı olmuşlardır. Hami bulabilen ve krallardan destek görenler daha hızlı yayılmasını sağlamışlardır. Prenseslerin ve akrabalık bağlarının fikirlerin yayılmasında ne kadar etkili olduğunu görüyoruz. Böylece hümanizm bugün bile insanları etkileyebilecek ve araştırılabilecek bir konu olarak önümüzde bulunmaktadır.


Ozan Dur

Not: 2016'da kaleme alınmıştır.

Kaynakça:

Roberts, J.M. Avrupa Tarihi. İstanbul: İnkilap, 2010.

Burke, Peter. Avrupa da Rönesans Merkezler ve Çeperler. İstanbul: Literatür, 2003.

Burke, Peter. Rönesans. İstanbul: Babil, 2000.

Nauert, Charles G. Avrupa da Hümanizma ve Rönesans Kültürü. İstanbul: Türkiye İş Bankası ve Kültür, 2011.

[1] J. M. Roberts, Avrupa tarihi (İstanbul: İnkilap, 2010), s.271-272.

[2] Roberts, Avrupa Tarihi, s. 271.

[3] Peter Burke, Avrupada Rönesans Merkezler ve Çeperler (İstanbul: Literatür, 2003), s. 19.

[4] Peter Burke, Merkezler ve Çeperler, s. 49.

[5] Peter Burke, Rönesans, (İstanbul: Babil, 2000), s. 44.

[6]Charles G. Nauert, Avrupa da Hümanizma ve Rönesans Kültürü, (İstanbul: Türkiye İş Bankası ve Kültür, 2011), s. 135.

[7] Nauert, Avrupa da Hümanizma ve Rönesans, s. 143-144.

[8] Nauert, Avrupa da Hümanizma ve Rönesans, s. 147-148.

[9] Nauert, Avrupa da Hümanizma ve Rönesans, s. 150.

[10] Nauert, Avrupa da Hümanizma ve Rönesans, s. 136-137.

[11] Nauert, Avrupa da Hümanizma ve Rönesans, s. 1347-78.

[12] Nauert, Avrupa da Hümanizma ve Rönesans, s. 145-146.

[13] Nauert, Avrupada Hümanizma ve Rönesans, s. 142.

[14] Nauert, Avrupa da Hümanizma ve Rönesans, s. 141.

[15] Nauert, Avrupa da Hümanizma ve Rönesans, s. 143-144.

Ozan Dur
Ozan Dur

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi'nden mezun Filistin ve İran Araştırmaları- yazar [email protected] Poliglot (8), dillere dair Çalışma Alanım Ortadoğu ve Diller

Yorum Yaz