İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Her devlet davranışlarının ardında tarihin ona bahşetmiş olduğu bir fikir, ideoloji bulundurur. Bu alenen farkına varılamayacak bir durum olsa da olaylar bütünü ele alındığında büyük resim bize her şeyi açıklamaktadır. Mantıklı-mantıksız, olabilir-olamaz gibi ikilemelerle nitelendirilebilir fakat bir hayale dayanan bu fikirler bir amaç bir gaye içindir. Düşünüldüğü her zaman mutlu eden ve her çöküşte doğrulmamızı sağlayan bu yüce fikirlerdir. Tarih bunların örneklerini görmüş onları tecrübe etmiş olmasına rağmen iyisiyle kötüsüyle herhangi bir değişikliğe uğramamış olan fikirler tekrar görülüp tekrar tecrübe edilecektir.Bulunduğumuz anın bile geçmişte kaldığı şu zaman diliminde her dakika bir fikir eskimekte ve daha canlı bir şekilde hayat bulmaktadır. Turan, Atlantik, Pax Romana, Avrasya, Panslavizm, Pax Otomana...Bunları tarih gördü. Dirilenleri tekrar görecektir. Tarih bunu hep doğrulamış ve doğrulamaya devam edecektir.
Fikirler devletlerin hülyalarıdır. Doğuda Çin'den tutalım batıda Amerika'ya; güneyde Afrika'nın yerel bir kasabasından kuzeyde Baltık ülkelerine kadar her toprak parçasında bir devlet bulunur. Bulunan her devletin kendine özgü idealleri vardır. Rusya-Avrasyacılık, Türkiye-Türk İslam Ülküsü ve ABD ve İngiltere-Atlantikçilik ana fikirleri kapsamında toprak parçalarına anlam katmış kısaca yaşam suyu vermiştir. Bu yazıda ele alınacak konu da anlattıklarımızın doktrinleşmiş halidir.
Avrasyacılık
Avrasyacılık kısaca nedir denirse sözlük anlamı bu açıklama için epeyce uygundur. Sözlükte Avrasya,'' Avrupa yarımadası ile Asya'yı kapsayan coğrafi bölgeye verilen isimdir. Avrasya kelimesi, Avrupa ile Asya kelimelerinin birleşmesinden, yani 'avr' ile 'asya' sözcüklerinin birleşmesinden oluşur.'' olarak açıklanmaktadır. Ama coğrafi sözlük açıklamasından çok anlamı batının güç mücadelelerinin gerçekleştiği jeopolitik bir alanı oluşturmaktadır.
Yükselen güçler adını verdiğimiz BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika), günümüzde Avrasya coğrafyasının yenilenen dünya düzeninin siyasi ve ekonomik çekişme amacı bölgeyi daha ilginç ve çekici kılmaktadır.
Avrasyacılık kavramı Büyük Petro'ya kadar uzanan köklü bir geçmişe dayanmaktadır. Bu dönemde teorik bir zemine oturtulmamıştır.Bundan sonra Çarlık rejimini yıkmak adına yapılmış !917 Bolşevik devrimine karşı çıkan bir grup Rus aydınlar grubu tarafından geliştirilmiş bir ideolojidir. Avrasyacılık kavramı ilk haliyle coğrafi bir okuma yapılarak Alman tabiat tarihçisi, coğrafyacı ve felsefeci A. V. Gumbeldt (1769-1859) tarafından kullanılmıştır. Avrasya Gumbeldt için Atlantik'ten, Urallara kadar uzanan Rus ana kara eksenidir.
Gumbeldt'in tam bu açıklamasına göre Rusya'da ve Rusça da ilk kullanan V.İ.Lamanski (1833-1914) olmuştur.
Batının kendi gelişimi karşısında aldığı pozisyonu gördükçe Rus ideolojisinde Avrasyacılık ön plana çıkmakta ve kendini en üst düzey mecralarda temsil edebilecek kitlelere ulaşmaktaydı. Bunlardan kendinin bu fikrin gelişmesine adamış bazıları Çar İmparatorluk Mektebinin en seçkin öğrencileri arasında yer almaktadır.
Bunlar başta filolog prens N. S. Trubetskoy (1890-1938) başta olmak üzere, R.O.Yakobson, dilbilimci P. N. Savitskiy (1895-1965), coğrafyacı ve ekonomist P. P. Suvuçinskiy (1892-1985), müzik ve edebiyat münekkidi G.V. Florovskiy, tarihçi G. V. Vernadskiy (1877-1973), tarihçi ve jeopolitikçi; N. N. Alekseyev, hukukçu ve politolog V.N. İlyin gibi isimlerdir. Sovyet döneminin başlamasıyla bu ideolojik anlayışı destekleyenler ülkeden ayrılıp çalışmalarına yurtdışında devam etmek zorunda kalmıştır. Ne var ki dönemin en etkin istihbarat servislerinden NKVD çoğunu ülkeye döndürmüş ve öldürmüştür. Gelmeyenler hayatlarını bu fikre adayarak devam etmişler ve başta belirtildiği üzere Deli Petro'dan bu yana üzerinden üretilen politikalar olan bu düşünce 1920 yılında resmiyete kavuşmuş Klasik Avrasyacılar olarak tarihin tozlu sayfalarında yerlerini almışlardır.
Klasik Avrasyacılık düşüncesinin temelindeki sorulara bakıldığı zaman karşımıza çıkanlar esasında zamanında Roma Germen çatısı altında o dönem de Amerika-İngiltere işbirliğinde oluşturulan ve hegemonlaşmaya çalışan Atlantikçi İmparatorluk'un karşısında durması gereken yeri sorgulayan ve öz kimliğinin arayışında olan ''Rusya nedir?, Avrupa ile ilişkisi nasıl olmalıdır? gibi temel sorulardır.
Nasıl başladı?
Asıl başlangıcı teorik olarak olmasa da pratik olarak Petro dönemi reformlarına dayanmaktadır. Avrupalaşmaya önem veren ve bu kapsamda atılımlar yapan Petro'nun destekçileri ve karşıtları olarak ikiye ayrılmışlardır. Avrasyacı düşüncenin temelinde buraya kadar dayandırılabilecek batı karşıtlığı bulunmaktadır. Reformları destekleyen grup Rusya'nın ancak batılılaşarak aydınlanabileceğini düşünürken Çoğunluğu Slav milliyetçisinden oluşan diğer grup Ortodoks inancı bağlamında özgün bir kültürü savunmuşlardır.
Petro dönemindeki batı karşıtı bu grup 1920li yıllarda anlatmaya çalıştığımız Avrasyacılık kavramı içerisinde kendilerine yer bulurlar. Rus egemenliğini hedefleyen grup önceliklerinin Rusya'nın dünya üzerinde yeriyle gücüyle gelişmesiyle ve kalkınmasıyla ilgilenmektedir. Buna tarihin, kültürün, olayların batı merkezli yorumuna karşı durarak başlamışlardır. Bu kapsamda özellikle 18. ve 20.yy Rusya'sı hakkında dünyaya kendi perspektifleri çerçevesinde tarihi araştırmalar yaparak dünyaya tanıtma açıklama görevini üstlenmişlerdir. Kültürel olarak Batının ben merkezli kültür anlayışını eleştirmişlerdir. Urda da en güzel örnek olarak karşımıza Avrasyacıların önde gelen düşünürlerinden Savitsiki'nin ''kültürel bir değer belli bir sosyal grubun ihtiyacını karşılayan ve o sosyal grup tarafından kabul edilen bir şey olduğundan, ayrıca herkesçe bir kabullenişe gerek duyulmadığından 'objektif' değil, 'sübjektiftir'. Bu yüzden onun mükemmeliyetini ve geri kalmışlığını 'objektif olarak ispat etme' gereksinimi de ortadan kalkmıştır. Savitski'nin bu sözünden yola çıkarak kültürel olarak bakıldığı zaman Rusya'nın milli bir devlet değil de kozmopolit yapıda bir çok etnik ve dini unsuru çatısı altında barındırmaktadır. Bu sebeple Rus söylemini kullanarak ayrıştırmaya gitmek yerine ''Avrasya Medeniyet'' perspektifiyle kültürel çizgisini belli etmektedir.
''Milletlerin Kardeşliği', 'Ortak iş yapma' söylemleri ile karşılaşılması rastlantı değildir. Bu bağlamda bütünlükçü bir anlayışı savunmaktadır. Bu anlayış devlet ile bireyin beraberliğini ve bütünlüğünü yansıtmaktadır. Bu bağlamda otoriter devlet anlayışı da ön plana çıkmıştır. Aynı zamanda Rusya'nın kökünün Asya'ya dayandığını ve batıda özüne aykırı olan şeyleri bulacağını öne sürerek Medeniyet anlayışlarına farklı bir bakış getirmişlerdir.
Toplumsal olarak bakılırsa aslında kültür anlayışlarıyla nasıl bir toplum dizayn ettikleri bellidir. Özgün bir 'Ben' anlayışına sahip ve herkesin kendisine yer bulabileceği bir Avrasya toplumu oluşturmak isteyen Rusya'nın siyasal olarak; federal bir devlet yapısını,ekonomik olarak kapitalist ve sosyalist düzenden farklı işlevsek mülkiyet temeline dayanan bir kamu özel sistemini kurmuşlardır.
Sovyetlerin son dönemlerine gelindiğinde hakimiyetin artık batı düşünceli liberal demokratların eline geçtiği görülmüş onların karşısında bulunan batı karşıtlarının yeterli irade ve yeteneği gösteremeyişinden liberal dediğimiz kadro Sovyetlerin çöküşüşünü ve Rusya devlet sisteminin yıkılmasına neden olmuşlardır.(Detaylı bilgi için ''Sovyetlerin Çöküşü: Glasnost ve Perestroyka)Batı karşısında cephe alan Avrasyacılar Batı eksenli bu tarz bir yenilgiyle beraber yeni bir arayış içerisine girmişlerdir. Atlantik (Batı) ittifakı karşısında pratiği olan, daha pragmatik, taktik ve strateji içeren Neo-Avrasyacı yani Yeni Avrasyacı düşünce karşımıza çıkmaktadır.
Rus imparatorluk anlayışını yeniden canlandırmak perspektifi altında konu ele alınabilir. Klasik Avrasyacılığın kuramsal değerlerine bağlı kalırken dönemin gerektirdiği şartlara bağlı olarak kendisini dizayn etmiştir. Özellikle Yeni dünya düzeni kapsamında Amerikan ve onunla beraber değerlerine olumsuz bir tavır takınmışlardır.
Yeni Avrasyacıları siyasal kurguları bakımından ele alacak olursak, daha önceden de belirtildiği gibi imparatorluk önerilmektedir.Ekonomik sitemi Klasik Avrasyacılar gibi olmasının yanında ekonomiye yapılan vurgu Klasik dönemden çok daha fazladır. Bunun en büyük nedeni olarak Asya ekonomilerinin yükselişe geçmesi, o dönemde özellikle enerji sektöründen elde edilen gelirler önemli rol oynamışlardır.
Sosyal algılarında temel kavramlarda ayrışmalar olmasa da dinsel ve kültürel alanda Avrasya kapsamında ele alınana bütün devletlerin ateizm ile savaşması gerektiği vurgulanmaktadır. Ortodoks ve Müslüman anlayışı ve Rus-Müslüman Federasyonu düşüncesi savunulmaktadır. Bunun nedeni toplumun parçası haline gelmiş güçlü bir Müslüman popülasyonun olmasıdır.
Avrasyacılığın odağında Rus halkı bulunmaktadır. Dünya üzerinde kurulacak olan adil düzenin temsilcisini kendileri olarak görmekte ve o bu bağlamda büyük bir ''Medeniyet İnşa Projesi'' kurgulamaktadırlar.
Sonuç olarak; her devletin siyasi eylemlerinin ve eğilimlerinin ardında bazı fikirler, hayaller yatar. Rusya bu kapsamda gerek sosyolojik, tarihî gerekse kültürel, dinî açıdan kendine öz bir yaklaşımla tek kutuplu dünya düzeni anlayışına karşı çıkmış ve büyük bir medeniyet projesini düşlemiştir. Atlantik İmparatorluk düzeninin adaletsiz, yayılmacı ve ben merkezli tutumunun karşısında duran Rusya acaba Avrasyacılığın temel ilklerini gerçekleştirme hususunda ne kadar etkilidir soru işaretidir.
Osman MİCAN
KAYNAKÇA
Yorum Yaz