İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Özet
Bu makalede Selahaddin Eyyübi’nin mücadelesine değinilecek ve onun Haçlılarla olan ilişkileri incelenecektir. Bununla birlikte Haçlı Sefer’lerinin ideolojik alt yapısı değerlendirilecektir. Metin boyunca ikinci el kaynaklar kullanılarak genel olarak 1138-1193 arasındaki dönem incelenmiştir. Birinci el kaynakları kullanabilmek için Arapça bilmek şart olduğu için çevirilerin olmadığı yerde ikinci el kaynaklarla yetinilmiştir. Makalede ayrıca Haçlı Seferleri’nin ideolojik alt yapısını oluşturan etmenin ‘Din’ olduğu tez olarak ileri sürülmüştür ve bu görüş diğer yazarların görüşleriyle desteklenmiştir. Dönemi genel olarak savaşlar açısından ele alan bu makale önemli savaşlara değinmiş ve bu savaşları Haçlılar açısından değerlendirmiştir.
Anahtar Kelimeler: Selahaddin Eyyubi, Kudüs, III. Haçlı Seferi, Papa, İslam
Giriş
1081 yılında Bizans tahtına çıkan Alexios, Selçuklu ve Peçenek Türklerinin akınları karşısında çaresiz kalmıştı. ”Bizans imparatoru I. Alexios Komnenos, 4 Nisan 1081 tarihinde tahta çıktığında imparatorluğun dört bir yanı adeta iç ve dış tehditlerle kuşatılmıştı.”[1] Güçsüz bir durumda olan Bizans Papa’dan yardım istedi.“ Alexios’un elçileri Papa’ya; Türklere karşı zor durumda bulunan imparatorluğa yardım etmesini dile getirdi.”[2] Bunun üzerine bir haçlı yapılması fikri oluşmaya başladı ve Papa II. Urbanus 1095 yılında Hz. İsa’nın mezarının kurtarılması bahanesiyle Haçlı Seferleri hazırlıklarına başladı.
Hazırlıklar başladıktan sonra ana merkezler Fransa, İtalya, Pays-bas ve İngiltere oldu. Sonra bunlara Almanlar, Katalonlar, Macarlar da katıldı. Çeşitli ülkelerden müteşekkil ordu 1096’da Pierre I’Hermit’in komutasında yola çıktı. Bunların içerisinde kaybedecek hiçbir şeyi olmayan maceraperestler, kontlar, ve güçlerini arttırmak peşinde olan birçok kral ve komutan yer alıyordu. Savaşa katılanlar arasında aynı zamanda büyük şövalyelerde bulunuyordu. “Bu ünlü şövalyeler arasında Fransa ve İngiltere krallarının kardeşleri gibi birçok ünlü şövalye vardı.”[3]
Bu senelerde İslam dünyası bir kriz yaşamaktaydı. Haçlılar Anadolu’ya geldiklerinde karşılarında küçüklü büyüklü devletçikler buldu. Anadolu’da Anadolu Selçukluları, Danişmendliler, Suriye’de Tutuş’un oğulları, Horasan’da Sencer ve İran’da Selçuklu sülalesinden gelen çeşitli kollar müstakil hareket ediyorlardı”[4] İslam dünyasında mevcut olan bu dağınıklıktan yararlanan Haçlılar, hızlı bir şekilde fetih hareketlerine başladırlar ve bunun sonucunda ise Kudüs, Antakya, Trablus ve Urfa ele geçirilerek buralarda Haçlı devletleri kuruldu.
Bu sırada bölgede (Musul) Zengilerin kurmuş olduğu devlet hızlı bir şekilde yükselerek önemli komutanları yanlarına almaktaydılar. Aldıkları önemli komutanlardan bazıları ise Selahaddin Eyyübi’nin babası Necmeddin Eyyüb ve amcası Esededdin Şirkuh’tur.
“Selahaddin Yusuf, babası Necmeddin Eyyûb b. Şadi Selçukluların Tikrit valisi iken 1138 yılında Tikrit’te doğdu. Babası, Selahaddin’in doğduğu yıl aşiretiyle birlikte Tikrit’ten ayrılıp Musul’a giderek, Zengilerin hizmetine girdi. İmâduddin Zengi 1140 yılında ele geçirdiği Ba’albek’i Necmeddin Eyyûb’a ikta olarak verdi.”[5]
Burada Esededdin Şirkuh önemli kumandanlardan biri haline gelmiş ve Selahaddin, amcası Şirkuh’un yanında seferlere katılmış ve onun tecrübesinden yararlanmıştı.
“Necmeddin ve kardeşi Şirkuh, Atabey Zengi yanında saygın ve değerli bir konuma sahipti. Necmeddin Eyyüb siyasi kabiliyet ve pratik zekasıyla ön plana çıkarken, Şirkuh kısa zamanda Zengi’nin en önde gelen komutanları arasına girmeyi başardı.”[6]
Makalenin argümanı; Haçlı seferlerinin ideolojik alt yapısı; ekonomik ve siyasi olmaktan çok ‘dini’dir. Hatta dini içerikli kavramlar olmadan Haçlı Seferleri’nin anlaşılması mümkün değildir.
“…Bu seferlerden umulan siyasi ve ekonomik çıkarlar ne olursa olsun, Haçlı Seferleri’nden Hac ve Kudüs kavramlarını çıkardığımız zaman, seferlerin görünür olan tüm ideolojik ve tarihsel alt yapısı çökecektir.”[7]
Dini duygularla yapılması planlanan bu seferler Anadolu’yu Türklerden temizleyecek ve Bizans-Roma kiliseleri arasındaki savaşı Roma’nın kazanmasını sağlayacaktı. Ayrıca siyasal olarak parçalanmış olan Avrupa böylece tekrar birleşecekti. Bunun olması için de ideoloji birliği gerekliydi. Bu yüzden “Papalık, bu hareketin esas amacını gizlemek ve Doğu’ya yapılacak olan sefere daha fazla kişinin katılmasını sağlamak için dini unsurları kullanmıştı.
SELAHADDİN EYYUBİ VE HAÇLILAR
Selahaddin Eyyübi’nin Kürt bir aileye mensup olduğu ve Türklerle tanışması Selahaddin’in Zengi’lerin emrine girmesiyle başladığı bilinmektedir.
Eyyübiler, Şeddadilerin emrinde çalışan askerlerdi. Ataları Şadi, Selçuklu saray ağası Bihruz el-Hadim’in arkadaşıydı ve onun çağrısı üzerine Şadi Irak’a geldi. Bihruz, onu Tekrit’e vali tayin etti ve Selahaddin Eyyübi burada doğmuştur.[9] Şadi ölünce yerine oğlu Necmeddin Eyyüb geçmiştir. “Musul atabeği İmadüddin Zengi ile dostluk kurmuş olan Eyyüb, onun isteği üzerine Selahaddin’in doğduğu yıl aşiretiyle birlikte Tikrit’ten ayrılarak Musul’a gitti ve Zengi’nin hizmetine girdi.”[10] Zengi’nin öldürülmesinden sonra devlet toprakları Seyfettin gazi ve Nureddin Mahmut’a verildi.
Zenginin yaptığı fetihlerden biri de Urfa[11]’nın fethedilmesidir. Urfa’nın fethi ikinci haçlı seferine sebep olmuştur. Bu sefere Almanya imparatoru III. Konrad ve Fransa kralı VI. Louis katıldılar. Bunlar 1148 tarihinde Dımaşk’ı(Şam) kuşattılarsa da muvaffak olamadılar. Dımaşk çok önemli bir şehir olması hasebiyle ve üzerinde birçok oyun dönmesine rağmen Necmeddin Eyyüb’ün yardımıyla Nureddin döneminde ele geçirilmiştir. Yani Zengi bölgeyi ele geçirmek için gidince, bölgenin valisi Haçlılarla iş birliği yaptı ve Haçlılar bölgeyi ele geçirmek için gelince bu sefer Zengi’den yardım istemiştir. ” …Dımaşk atabeyi Abak Haçlılarla iş birliğine girdi. Onlara Dımaşk’ın batısındaki Banyas kalesini verdi. Zengi Dımaşk’ı 22 Haziran 1140’ta kuşatınca şehir ona tabi olmayı kabul etti.”[12]
Selahaddin’in adını duyurması da Nureddin dönemine rast gelmektedir. Dımaşk mücadelesini kaybeden Haçlılar[13] için tek çıkış yolu Mısır idi. Eğer onu da kaybederlerse iki ateş arasında kalacaklardı. 1153 yılında Askalan’ı fethetmişler ve Filistin’de Mısır istikametine önlerinde bir engel kalmamıştı. Mısır da vali olan Şaver, Nureddin’den yardım istedi. Nureddin de o bölgeye 1164’te Şirkuh ve yanında Selahaddin Eyyübi’yi gönderdi. Bu dönemde Nureddin’in Vezirlerinden Zargam ülkeye el koydu. Rakibi Şavur ise, Şam ve Halep padişahı Sultan Nureddin b. Şehitten yardım istedi.[14]
Şirkuh düzeni sağlayınca, Şaver söz verdiği anlaşmayı bozarak çıkarını korumak için Frenkler ile antlaşma yaparak Şirkuh’u zor durumda bıraksa da Selahaddin’in üstün savaş taktiği sonucunda başarı elde edemedi. ”Çıkarını Milliyetinden üstün tutan bu adam, deniz yoluyla Kudüs’ten bir haçlı ordusunu imdadına çağırdı.”[15] Bunun sonucunda Selahaddin Dımaşk Subaşıcılığına getirildi.
Şirkuh Nureddin’in yanına döndüğünde ona Mısır’ın sahipsiz olduğunu ve Şaver’in devlet üzerindeki emellerinden bahsetti. Bu durum üzerine Nureddin Mısır’a sahip olmak için Şirkuh’u oraya geri yolladı. Bu seferde başarısızlıkla sonuçlansa da üçüncü seferde 1169 yılında Mısır ele geçirildi ve Şaver halifeden izin alındıktan sonra katledildi. “…Halife, zaten Şaver’un zorbalıklarından bıkmış, vücudunu ortadan kaldırmaya fırsat arıyordu. Olayı duyar duymaz öldürülmesini buyurdu.”[16]
Bu süreçten sonra Şirkuh vezir tayin edildiyse de kısa bir süre sonra öldü. Şirkuh’un ölümünden sonra Selahaddin önce Başkumandanlığa daha sonra ise vezirliğe getirildi. Asıl emir aldığı kişi ise Nureddin idi. Selahaddin aldığı emir üzere Fatımi halifesini ortadan kaldırmak için çalıştı.
“Nureddin Mısır-Suriye güçlerinin Haçlılara karşı birleştirilmesi için Fatımi hilafetinin ortadan kaldırılmasını şart görüyordu. Bunun için Selahaddin, 1169 yılından itibaren bir dizi reformlara girişti.”[17]
Selahaddin yerini sağlamlaştırdıktan sonra Şii Fatımi idaresine son vermek üzere bir takım seferlere başladı. Selahaddin’in Mısır’ı almasında ki amaç Şam ve Mısır’ın Haçlılara karşı birleşmesi içindi. Bunun içinde fikir birliği gerekliydi. Dolayısıyla Nureddin Zengi’den gelen emir üzerine Selahaddin 1171’de Fatımi hilafetine son verdi.[18]
1170 yılında Musul Atabeyi Mevdud ölünce kardeşi Nureddin topraklarına el koydu. Aynı yıllarda Selahaddin Kudüs krallığı topraklarına akın yaptı ise de asıl hedefi Eliat kalesi idi. Çok stratejik bir yerde Haçlıların Kızıldeniz’e açılan tek kapısıydı. Onu ele geçirerek kendi garnizonunu yerleştirdi. Onun bu başarılarını kıskananlar sürekli Nureddin’e Selahaddin hakkında asılsız şeyler söylüyorlardı. Bunun üzerine Nureddin Selahaddin’i yanına çağırdı. 1173 yılında Selahaddin Nureddin’e götüreceği bazı hediyeleri de yanına alarak Nureddin’in yanına gitmek için yola koyuldu. Fakat yolda giderken babasının ölümü ve Fatımilerin bazı karışıklıklar çıkaracağı duyumunu aldığı için geri dönmek zorunda kaldı.[19] Yani bazı tarihçilerin dediği gibi Selahaddin, Zengi ile görüşmekten kaçmamıştır. Çünkü kaçmasını gerektirecek bir durum söz konusu değildir.
“İki kadim dost, iki yiğit mücahid arasında bazı serinlikler, küçük sıkıntılar yaşansa da Nûreddin ve Selâhaddin asla, bazı tarihçi ve araştırmacıların iddia ettiği gibi birbirlerini kollayan iki sinsi hasım konumuna düşmemişlerdir.”[20]
1174 yılında Nureddin ölünce taht çekişmeleri başladıysa da yerine oğlu El-Melik El-Salih geçti. “Selahaddin, Nureddin’in ölümünden sonra Şam ve El-Cezire’de meydana gelen gelişmeleri yakından takip ediyor ve buralarda El-Melik El-Salih adına hutbe okutuyor, para bastırıyordu.” [21] Bu arada Amaury’de boş durmadı ve Banyas’a saldırdı ve Dımaşklılar vergi vermeyi kabul edince geri çekildi.
Taht kavgasında zayıflayan bölgeye Selahaddin yardım etmek ve birliği sağlamak için gidince Salih’e şu mektubu verdi. “Mısır’dan sadece sana hizmet etmek için geldim. Etrafındakilerin sözlerine kulak asma, işlerin bozulur’’ dedi. Bu mektuba karşılık olarak yanındaki kişilerin etkisiyle El Melik şunları yazdırdı. ‘’Seni Mısır’ın sahibi yapan bu kılıçlar giriştiğin işten geri çevirecek. Maksadın saltanatı ele geçirmek, Yalnız, elde edemeyeceğin şeye tama etme.”[22]
Bunun üzerine Selahaddin Hıms ve Hama şehirlerini aldıktan sonra Halep’i kuşattı. Kendisine gönderilen Halep-Musul kuvvetlerini bertaraf etti. Bu sıralarda Selahaddin Abbasi Halifesine elçi göndererek Suriye ve el-Cezire bölgesinde hâkimiyetini tanımasını istemiştir. Tanındıktan sonra istiklalini ilan etti ve kendi adına hutbe okutturup para bastırmaya başladı. Böylece Eyyübiler devleti kurulmuş oldu. Selahaddin’in Sultanlığı Abbasi halifesi tarafından tanındı, Suriye ve Mısır’daki hakimiyeti de kabul edildi.[23]
Selahaddin 1176 yılında Halep’i ele geçirdi ve Halep-Harim’i Salih’e bıraktıktan sonra Şam bölgesi de onun oldu. Bundan sonra Selahattin Eyyubi Halep ile Musul arasındaki irtibatı kesmek için bazı kaleleri alırken Haşhaşi saldırısına maruz kalınca Haşhaşiler üzerine sefere çıktı. Birçok Haşhasi’yi öldürerek Haşhaşi’lerden saldırmama sözü aldıktan sonra muhasarayı kaldırdı.
“Selahaddin’e karşı oluşturulan ittifakla işbirliği yapan gruplardan biri de Haşhaşiler’di. Birinci Halep muhasarası sırasında sultanın ordugahına sızarak ona yönelik iki suikast düzenlediler. İkinci suikastta sultan ölümden kıl payı kurtuldu.”[24]
Selahattin’in daha sonra Anadolu Selçukluları üzerine bir sefer yapması gerekti. Nureddin’in ölümünden önce Araban kalesini Selçuklulardan almıştı. 1178 yılında II. Kılıç Arslan Araban’ı geri almak için ordu gönderdi ise de Selahaddin Eyyübi burayı onlara bırakmadı. Sultanın, 1180 yılından itibaren Kudüs krallığına karşı askeri üstünlük sağladığı bilinmektedir. 1186 yılından sonra ise Musul’un da Selahaddin’in hâkimiyetini tanımasından sonra Sultan Haçlılarla savaşmaya başladı denebilir.
1081 yılında Bizans tahtına çıkan Alexios, Selçuklu ve Peçenek Türklerinin akınları sonucunda Batı dünyasından yardım istedi. Bunun üzerine bir haçlı yapılması fikri oluşmaya başladı ve Papa II. Urbanus 1095 yılında Hz. İsa’nın mezarının kurtarılması bahanesiyle haçlı seferleri hazırlıkları başlattı. Hazırlıklar başladıktan sonra ana merkezler Fransa, İtalya, Pays-bas ve İngiltere oldu. Sonra bunlara Almanlar, Katalonlar, Macarlar da katıldı. Çeşitli ülkelerden müteşekkil ordu 1096’da Pierre I’Hermit’in komutasında yola çıktı. Bunların içerisinde kaybedecek hiçbir şeyi olmayan maceraperestler, kontlar, ve güçlerini arttırmak peşinde olan birçok kral ve komutan yer alıyordu. Savaşa katılanlar arasında aynı zamanda büyük şövalyelerde bulunuyordu. Bu ünlü şövalyeler arasında Fransa ve İngiltere krallarının kardeşleri gibi birçok ünlü şövalye vardı.
Yapılan hazırlıklar sonucunda “Birinci Haçlı Seferi, Papar II. Urban (Urbanus)’ın 27 Kasım 1095 tarihinde Clermont konsülünde yaptığı çağrı ile başlamıştır.[25]
Papaz Pierre I’Hermit kumandasında toplanan Haçlı ordusu karşılarında birlik içerisinde hareket etmeyen müstakil devletler buldu. “İşte bu ortam içinde doğuya gelen Haçlılar, karşılarında bir birlik değil, birbirlerinin başarısını kıskanan mahalli hükümdarlar veya valiler buldular.”[26] Bundan dolayı ilk olarak İznik’i fethettiler ve orasını söz verdikleri üzere Bizans’a verdiler. Sonrasında ise Urfa, Trablus ve Kudüs bölgelerini fethedip buralarda Haçlı devletleri kurdular.
Kudüs şehrinde bu sırada Fatımi valisi İftiharüddevle bulunmaktaydı. Vali Haçlıların niyetinin Kudüs’ü almak olduğunu anlayınca kalesini sağlamlaştırmaya çalışmış ise de 5 hafta gibi bir kuşatma sonrasında Kudüs Haçlıların eline geçmiştir. 1099 yılında gerçekleşen bu seferde Haçlılar başarılı olmuşlar ve burada da bir Haçlı devleti kurmuşlardı. “…Herodos(çiçek) kapısının bir kısmını fethederek şehre girdiler ve Sütunlar kapısını açtılar.” [27] Ve böylece Haçlı Devleti kurulmuş oldu.
Kudüs’te 1185 yılında IV. Baudouin öldü ve yerine oğlu V. Baudouin geçti. Fakat halefin küçük olmasından dolayı III. Raymond ona vasi tayin edildi. “Önce Trablus kontu III. Raymond naib oldu, yerli baronlar ve Hospitaliter şövalyeleri onu destekliyorlardı.”[28] Buna rağmen hâkimiyet kavgası devam ediyordu ve 1186 yılında Guy de Lusignan ve Renaud de Chatillon grubu idareye el koydu. Bunun üzerine Raymond Sultandan yardım istedi ve yardım vaadi aldı. Bu durumdan memnun kalmayan Raymond Selahaddin’den yardım talebinde bulundu.[29]
Bu arada Chattillon, kendi bölgesinden geçen Müslüman kervana el koyunca Sultan Selahaddin Eyyubi durumun düzeltilmesini istedi, fakat ne kral ne de Chatillon bir şey yapmayınca Selahaddin sefere çıktı. Sultan Chatillon’un topraklarını yağmaladı. Daha sonra Chatillon yardım alarak savaş meydanına geldi. Hıttin savaşında Haçlı ordusunun büyük bir kısmı imha edildi. Esir edilenlerin arasında Kral Guy’da vardı.”…Kral Guy ile Renaud de Chatillon başta olmak üzere bütün ileri gelenler esir alındı.”[30] Fakat direnen herkes Chatillon dahil ya öldürüldü ya da esir edildi. “Kral Guy’un hayatı bağışlandı. Selahaddin Renaud’de Chatillon’u öldürdü.”[31]
Bu savaştan sonra hızlı bir şekilde Sultan Selahaddin, Taberiyye, Akka, Nasıra, Hayfa, Nablus, Sayda, Beyrut ve diğer birçok şehir fethetti. Akka şehri ülkenin en büyük limanı ve ticaret merkezi olması hasebiyle önemlidir. Buradan kaçanlar Sur’a gittiler. Daha sonra birçok yerden kaçan kişilerin çoğu Sur kalesine sığındı. Sultan Askalan, Gazze ve Darum’u fethedince onlardan kaçanların büyük bir çoğunluğu da Sur kalesine geldiler. “Selahaddin Eyyubi 1188 yılında fetihlerine devam ederek 1189’da Sur(Tyros) dışında bütün Kudüs Krallığı topraklarını ele geçirdi.” [32]
Kudüs’te haçlı liderlerinden Hittin’den kurtulan Balian d’ibelin ile Patrik Heraklius bulunmaktaydı. Şehrin müdafaasını Balian d’İbelin, Patrik Herakliyus idare etmekteydi.[33] Fethedilen şehirlerden gelen insanlardan dolayı şehir nüfusu oldukça artmıştı. Bunlar arasında Templier ve Hospitalier tarikatlarına ve diğer gruplara mensup şövalyeler de bulunmaktaydı. Selahaddin’in Kudüs üzerine yürüdüğü duyulunca savunmak için gelen gönüllüler de şehrin nüfusunu iyice artırmıştı. Bu dönemde şehrin nüfusu gönüllüler dahil 20 bin civarındaydı.[34]
Selahaddin Eyyubi Kudüs’e yaklaşınca öncü kuvvetler yolladı. Cemaleddin Şervin b. Hasan El-Zerzani kumandasındaki bu ordu baskına uğradı ve Cemaleddin şehit düştü. Sultan, 20 Eylül 1187 yılında Kudüs önüne geldi ve Kuzey tarafında bir zaaf keşfedince karargâhını orada kurdu. Daha sonrasında mancınıklarla şehre atışlar yapmaya ve karşılık almaya başladı. Ca’ber kalesinin eski sahibi Malik el-Ukayli’nin oğlu İzzeddin İsa birçok hasmını mübarezede öldürdükten sonra şehit düşünce askerler galeyana geldi ve Surlarda delik açıldı.[35]
Daha sonra Haçlılar elçi göndererek barış istedilerse de Selahaddin Eyyubi’nin “Frenkler 91 yıl önce Kudüs’ü nasıl teslim aldılarsa öyle teslim alacağım’’[36] demesi üzerine Haçlılar da bunun üzerine biz de karımızı ve kızlarımızı öldürür ve Kudüs’ü yerle bir ederiz dediler. Ancak kurtuluşlarının olmadığını gören Haçlılar fidye karşılığında serbest bırakılmaları konusunda antlaşma imzaladı. Zaten Selahaddin Eyyubi sonrasında bir sürü kolaylık sağlamıştır Haçlılar için. Sultan 1187 yılında şehri ele geçirdi. Şehirden çıkanlar Sur’a gittiler.
Selahaddin-i Eyyubi belli bir süre Kudüs’ü imar ettirdi ve sonra Sur şehrini kuşatmak için yola çıktıysa da çok muhkem kalelere sahip bu şehri almada muvaffak olamadı. Bu şehir denizle bağlantısı olduğu için çok önemliydi. Daha sonra III. Haçlı seferi için bir köprü olacaktır.
Selahaddin Kudüs’ü ele geçirince Haçlıların yeni bir sefer yapacakları belliydi. İlk hedefleri Akka olacaktı çünkü Akka çok stratejik bir konumda bulunuyordu. Bundan dolayı Sultan Akka’yı kuvvetlendirdi ve civar bölgeleri süratli bir şekilde fethetmeye başladı.
“Trablus’tan yanındaki Haçlılarla Sur’a gelen Guy de Lusignan ile Sur sahibi Kondrad de Montferrat arasında yapılan müzakerelerde Guy’ün Kudüs Krallığını yeniden elde etmesi için Haçlıların başında harekete geçmesi ve Konrad’ın Sur’dan ona yardım etmesi konusunda antlaşma sağlandı.”[37]
Kudüs’ün alınması Avrupa’da bir üzüntüye sebep olmuştur. Papa III. Urbanus’un 1187’de kederinden öldüğü söylenir. -”Hasta olan Papa III. Urbanus duyduğu haberlerin üzüntüsüyle 20 Ekimde öldü.”[38]- Halefi VIII. Gregorius Katolikleri yeni bir Haçlı seferine davet etti. Daha sonra o da ölünce Papa III. Clemens Haçlı savaşını organize etmek için önce Fransa-İngiltere arasındaki uzlaşmazlığı çözüme kavuşturmuştur sonra da III. Haçlı seferleri için start vermiştir.
“Sur önünde Guy de Lusignan kumandasında karargah kuran Haçlılar, Sultan Şakif-i Arnun meselesiyle uğraşırken, 2 Temmuz 1189 Pazartesi günü, önce Sayda tarafına, bir çıkış yaptılar. Sultan onların bu hareketini önledi.”[39]
Sonrasında bir sefer daha düzenlediler ve yine püskürtülünce bir ay kadar sessizce hazırlık yapmaya başladılar. Sonrasında Guy komutanlığında hem karadan hem de denizden Akka’ya geldiler. Selahattin’i Eyyubi komutanlarından asker yardımı istediyse de yardım gelmemesi üzerine kendisi o bölgede bulunan Harrube dağına yerleşti ve Haçlıların durumunu incelemeye koyuldu. Bu süreçte Sultan yanında yeterince asker olmadığı için beklemeye karar vermişti.
Selahaddin başarılı birkaç harekat yapmış olsa da Haçlı ordusu sürekli destek alarak ve etraflarına hendekler kazarak bir nevi güvenliklerini sağlamış oldular. O dönemde Akka’nın valisi Bahaeddin Karakuş idi. Sultan bir ara kaleye girebilmiş ve oraya kumandan olarak Ebü’l- Heyca el-Selmin’i başkumandan tayin etmişti.
“Bu arada Frenklere yeni yardımcı kuvvetler geldi. Kondrad da Sur’dan yeni takviyelerle düşman karargahına vardı. Kaynaklarda Avrupa’dan gelen yeni Haçlılar hakkında Tafsilatlı bilgi verilmektedir. Bütün bunlara rağmen bazı Frenk kaynaklarına göre düşmanın mevcudu ancak 1000 süvari, 20.000 yayaya ulaşabilmişti. İmameddin’in bu savaşta esir düşen Templier tarikatı reisi Gerard’dan nakline göre ise, Akka önündeki düşman kuvveti 110.000 kişiydi.”[40]
Buna rağmen Sultan ‘cihat’ duygusu hâkim olmadığı için diğer bölgelerden asker sağlayamamış fakat sürekli yardım isteyerek destek geleceğini umut etmiştir.
Sultan Selahaddin Alman Haçlıların 100.000 olarak geleceğini haber alınca Halifeye mektuplar yazarak yardım istedi ise de sonuç alamadı. Fakat gelen Alman ordusunun komutanı Barbarossa nehirden geçerken boğulması üzerine yerine oğlu geçtiyse de ordu Kılıç Arslan’ın topraklarından geçerken zayiata uğradı.[41] Haçlıların yanına varınca da hastalıktan kırıldılar.
Bu arada Sultanın kardeşi El-Melik El- Adil donanma ile gelerek Haçlılara zayiat verdi. Daha sonra da Hüsameddin Lü’lü de gelince abluka kırıldı. ”Hüsameddin önce adadaki kaleyi kuşatmadan kurtarıp Eyle’yi geri almış, ardından güneye inerek donanmayı imha etmişti.”[42] Bunun üzerine Sultan, gemiler yardımıyla şehre malzeme ve asker yardımı yapabilmiştir.
Kış şartlarından dolayı herkes yıpranmış ve yardıma muhtaç bir halde iken Haçlılar Fransa ve İngiltere kralının geleceğini duyarak sevinmişlerdi. Fransız kralı Philipp Auguste ile İngiltere kralı Richard Ceur de Lion(Arslan yürekli Richard) 1190 yılında donanmalarıyla yola çıktılar. 1191 yılında bölgeye ilk önce Fransa kralı daha sonra İngiltere kralı geldi.
Durum gittikçe zorlaşmaya başlamıştı. Sonradan gelen krallar hazırlıklı gelmişlerdi ve surlarda delikler açmayı başarmışlardı. Bu durum karşısında kalenin Müdafilerinden Seyfeddin Ali b. El-Meştub Frenklerle şehrin teslim edilmesi ve içeridekilerin fidye karşılığında serbest kalması karşılığında anlaştılar. İki seneye yakın süren Akka müdafaası kaybedilmişti. “Akka, Haçlıların eline geçti(12 Temmuz 1191); ancak Kudüs’ü tekrar ele geçirme teşebbüsleri geri püskürtüldü.”[43]
Asıl amaçları Kudüs’ü almak olan Haçlılar, Richard kumandasında ilerlemeye başladılar. Kayseriyye, Asruf meydan muhabereleri yapıldı ancak Haçlılar istedikleri neticeyi alamıyorlardı. Bu zamanlarda Richard ve Sur sahibi Konrad Müslümanlarla sulh yapmak için ayrı ayrı teşebbüste bulundular. Konrad, Beyrut ve Sayda’yı kendisine vermesi karşılığında Sultan’la birleşeceğini ve diğerlerine saldıracağını söylüyordu. Çünkü Sur şehrinin elinden gideceğinden korkmaktaydı. Bu durum karşısında Richard, El-Melik El-Adil ile müzakerelerde bulundu. Sulh istediğini söyledi fakat antlaşma için istediği şeyler Kudüs toprakları ve gerçek haç olunca antlaşma sağlanamadı.
Birçok yoldan antlaşma girişiminde bulunan ancak bunu elde edemeyen Richard, daha sonra tek başına zafer kazanacağını düşünse de yine kesin bir zafer sağlanamayınca her iki tarafın da çok bitkin olması hasebiyle Sultan, kesin olarak antlaşma imzalanmak istedi. Bunun üzerine Sultan kâtibi İmameddin’i çağırarak Remle, Yübna ve Mecdelyaba hariç Yafa ve amilliklerinin, Kaysariyye, Arsuf, Hayfa ve buraların amilliklerinin, Nasıra ve Safuriyye dışında Akka ve amilliklerinin Haçlılara bırakılacağını yazmasını istedi. Ek ilaveler de oldu ve antlaşma kabul edilerek 3 yıl 8 ay denizde ve karada sulh ilan edilerek silahsız olarak karşılıklı ticaret vb. teşebbüslere izin verildi. 5 yıl boyunca Haçlılara karşı yapılan savaş sonra ermişti.
Ömrünün büyük bir kısmını savaş meydanlarında geçiren Sultan Selahattin dönemi -Eyyubiler devri-, birçok yönden İslâm tarihinin en canlı ve hareketli dönemlerinden biriydi. Bu dönemde bozuk itikâdlara karşı, Ehl-i sünnet itikâdını yaymak gayesiyle, Kahire ve Dımaşk’ta birçok medrese açıldı. Ayrıca bu medreselerde tefsir, hadis, fıkıh ilimleri yanında, fen ilimleri de öğretiliyordu. Aynı zamanda Kur’ân ilimlerini öğretmek için Dâr-ul-Kurrâlar, hadîs ilimlerini öğretmek için Dâr-ul-Hadîsler ve fen ilimlerini öğretmek için Dâr-ül-Hendeseler açıldı.
Yaklaşık 55 yıllık hayatının neredeyse 25 yılını vezir ve sultan olarak geçiren, ömrünün büyük bir kısmını harp meydanlarında tüketen, Ortadoğu’daki Haçlı varlığının belini kıran ve onu asla eski gücüne kavuşamayacağı bir hale getiren ve böylece İslam dünyasının kudretini bütün dünyaya gösteren Sultan Selahaddin-i Eyyubi, 4 Mart 1193 tarihinde Dımaşk (Şam)’da hayata gözlerini yummuştur.[44]
Sonuç
Haçlılar açısından III. Haçlı seferinin en önemli sonucu, Eyyübi’lerin fetihlerini durdurmak olmuştur. Yapılan antlaşma gereği belli bir süre boyunca savaş yapılmamakla birlikte Müslümanlar ve Hristiyanlar arasındaki ticari gelişmeler artmıştır. Antlaşmalar sayesinde iki taraf birbirlerinin topraklarında serbestçe ticaret yapabilmişlerdir.
Selahaddin Eyyubi İslam dünyasının en değerli beldelerinden biri olan Kudüs’ü fethetme lütfuna erişerek onu koruma görevini yerine getirmiştir. Frenkler 91 yıl önce Kudüs’ü nasıl aldılarsa bende öyle alacağım demiş ve bunu gerçekleştirmiştir. Haçlılara karşı girmiş olduğu kutsal mücadelede kendilerinden sayı ve teçhizatça üstün olan orduları bozguna uğratmış ve onları bir daha asla eski gücüne kavuşamayacağı bir hale getirerek davasında muvaffak olmuştur. Aynı zamanda hüküm sürdüğü dönemde İslam dünyasında birçok önemli gelişme meydana gelmiştir. Bu dönemde İslam dünyası arasında birliğini sağlamaya çalışmış ve bunda da kısmen muvaffak olmuştur. Selahaddin Eyyubi vefat ettiğinde Mısır, Libya, Yemen, Hicaz, Filistin ve Ürdün’den Suriye-Lübnan, Şam, Malatya ve Ahlat’a kadar olan bölgelerde adına hutbe okunuyordu.
Aydın GÜVEN
KAYNAKÇA
Demircan, Adnan., “Tarihe Yön Veren Hükümdar: Selahaddin-i Eyyübi.” Vuslat (2013)
Demirkent, Işın. “Haçlılar.” DİA. 14.
Demirkent, Işın., Haçlı Seferleri Tarihi. İstanbul: Dünya Kitapları, 2007.
Demirkent, Işın. “Kudüs.” DİA. 26.
Göksu, Erkan. “Haçlıların Anadolu’daki İlk faaliyetleri Ve Kırkgeçit(Drakon) Savaşı (1096).” Ekev (2009):
Gürbüz, Osman., “İktidara Uzanan Yolda Eyyübi Ailesinin Serüveni.” A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi (TAED) 48 (2012):
Holt, P.M. Haçlılar Çağı. Çev. Özden Arıkan. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2003
Kanat, Cüneyt, ve Devrim Burçak Sorularla Haçlı Seferleri. İstanbul: Yeditepe, 2013.
Karaca, Sevtap g., “1. Haçlı Seferi 1096 Öncesi Bizans İmparatorluğunun Siyasi Durumuna Bakış.” Trakya Üniversitesi Edebiyet Fakültesi Dergisi 2 (2012):
Kemal, Namık., İslam Meşhurlarından Selahaddin Eyyübi. İstanbul: Bedir, 1964.
Paine, Mike. Haçlı Seferleri. Çev. Cumhur Atay. İstanbul: Kalkedon Yayınları, 2011
Şeşen, Ramazan. “Hittin.” DİA.
Şeşen, Ramazan. Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyübi. İstanbul: Yeditepe, 2013.
Şeşen, Ramazan. “Selahaddin-i Eyyübi.” DİA
Şeşen, Ramazan. Selahaddin Eyyübi Ve Devlet. İstanbul: Çağ Yayınları, 1987.
[1] Sevtap G. Karaca, “1. Haçlı Seferi 1096 Öncesi Bizans İmparatorluğunun Siyasi Durumuna Bakış,” Trakya üniversitesi edebiyt dergisi 2 (2012): s. 141-153
[2] Karaca, “1. Haçlı seferi,” 141-153
[3] Ramazan Şeşen, Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyübi (İstanbul: Yeditepe, 2013), s. 15.
[4] Ramazan Şeşen, Selahaddin Eyyübi Ve Devlet (İstanbul: Çağ, 1987),
[5]Adnan Demircan, “Tarihe Yön Veren Hükümdar: Selahaddin-i Eyyübi(532-589/1138-1193),” Vuslat 146 (2013)
[6] Osman Gürbüz, “İktidara Uzanan Yolda Eyyübi Ailesinin Serüveni,” A.Ü. Türkiyat araştırmaları enstitüsü dergisi(TAED) 48 (2012): s. 387.
[7] Cüneyt Kanat ve Devrim Burçak, Sorularla Haçlı Seferleri(İstanbul: Yeditepe yayınları, 2013), s. 35-36
[8] Işın Demirkent, Haçlı Seferleri Tarihi(İstanbul: Dünya kitapları, 2007), s. VII
[9] Tekrit veya Tikrit kaynaklarda bu iki isim de geçmekte ve bu yerin Kürdistan’da olduğu söylenmektedir.
[10] Şeşen, Kudüs Fatihi, s. 21.
[11] 1097’de Haçlılar İznik’i aldıklarında Baudovin de Boulogne, Haçlılardan ayrılarak Urfa bölgesine geldi ve orayı feth ederek Urfa haçlı krallığını kurdu. Urfa alınınca ise haçlı dünyası büyük bir üzüntüye uğradı ve insanları tekrar haçlı seferine çağırdı.
[12] Şeşen, Kudüs fatihi, s. 25.
[13] Haçlılardan kastımız Kudüs Kralı Amuary, Antakya prinkepsi III. Bohemund, Trablus kontu III. Raymond, Bizans kumandanı Konstantin kolomon ve onların emri altındaki askerlerdir.
[14] Namık Kemal, İslam Meşhurlarından Selahaddin Eyyübi, (İstanbul: Bedir, 1964) s. 7.
[15] Kemal, İslam Meşhurlarından, s. 8.
[16] Kemal, İslam Meşhurlarından, s. 13.
[17] Gürbüz, Eyyübi Ailesi, s. 387-405.
[18] Ramazan Şeşen, “Selahaddin Eyyübi,” DİA 36, s. 337.
[19] Şeşen, Selahaddin Eyyübi, s. 198-199
[20] Gürbüz, Eyyübi Ailesi, s. 387-405
[21] Şeşen, Kudüs Fatihi, s. 53.
[22] Bu iki karşılıklı sözü Ramazan Şeşen’in kitabından aldım fakat o kaynak belirtmemiştir. Şeşen, Eyyübi ve Devlet, s. 70.
[23] Ramazan Şeşen, “Selahaddin Eyyübi,” DİA 36, s. 337-340
[24] Demircan, “Yön Veren Hükümdar,”
[25] Erkan Göksu, “Haçlıların Anadolu’daki İlk Faaliyetleri Ve Kırkgeçit (Drakon) Savaşı (1096),” Ekev 39 (2009)
[26] Şeşen, Eyyübi Ve Devlet,
[27] Işın Demirkent, “Haçlılar,” DİA 14, s. 530.
[28] Işın Demirkent, “Kudüs,” DİA 26, s. 327-329.
[29] Demircan, “Yön Veren Hükümdar,”
[30] Ramazan Şeşen, “Hittin Savaşı,” DİA 18, s. 165-167.
[31] Işın Demirkent, “Haçlılar,” DİA 14, s. 535.
[32] Işın Demirkent, “Haçlılar,” DİA 14, Haçlılar, s. 525-546
[33] Şeşen, Kudüs Fatihi, s. 99.
[34] Şeşen, Kudüs Fatihi, s. 99.
[35] Şeşen, Kudüs Fatihi, s. 100.
[36] Şeşen, Eyyübi Ve Devlet, s. 116
[37] Şeşen, Eyyübi Ve Devlet, s. 131
[38] Işın Demirkent, “Haçlılar” DİA 14, s. 525-546.
[39] Şeşen, Eyyübi Ve Devlet, s. 131
[40] Şeşen, Eyyübi Ve Devlet, s. 134
[41] Demircan, “Yön Veren Hükümdar,”
[42] Işın Demirkent, “Haçlılar,” DİA 14 s.525-546.
[43] Demircan, “Yön Veren Hükümdar,”
[44] Şeşen, Selahaddin Eyyübi,s. 192
Yorum Yaz