KEYKUBAD I –(ö. 634/1237)
Anadolu Selçuklu sultanı (1220-1237)
Muhtemelen 586’da (1190) doğdu. Babası I. Gıyâseddin Keyhusrev, 592’de (1196) tahtı kardeşi Rükneddin Süleyman’a bırakmak mecburiyetinde kalıp gurbet hayatına çıktığında Alâeddin Keykubad ağabeyi Keykâvus’la birlikte babasının yanında bulundu. Gıyâseddin Keyhusrev 601 (1205) yılında yeniden Selçuklu tahtına geçince Keykubad’ı Tokat’a melik tayin etti. Meliklik döneminde bastırdığı paralarda “el-Melikü’l-mansûr Alâüddevle ve’d-dîn Nâsıru emîri’l-mü’minîn” unvan ve lakabını kullandığı görülmektedir (Artuk, XLIV/174 [1980], s. 265-273). Babasının Alaşehir savaşında ölümü üzerine (607/1211), ağabeyi İzzeddin Keykâvus en büyük oğul olduğu için devlet erkânı tarafından Kayseri’de sultan ilân edilince Keykubad ağabeyinin hükümdarlığını kabul etmeyip ittifakına aldığı Ermeni Kralı Leon ve Erzurum meliki olan amcası Mugīsüddin Tuğrul Şah ile birlikte Kayseri’yi muhasara etti. Ancak sonuç alamayıp Ankara Kalesi’ne çekildi, erzak stoku tükenince kendisine ve Ankara halkına zarar verilmemesi şartıyla teslim oldu ve hapse atıldı (608/1212). İzzeddin Keykâvus kardeşini öldürmek istediyse de hocası Mecdüddin İshak buna engel oldu. Keykubad, İzzeddin Keykâvus’un vefatı üzerine hapisten çıkarılıp Sivas’ta hükümdar ilân edildi (616/1220). Daha sonra muhteşem törenlerle Konya’da yeniden tahta oturdu. Halife Nâsır-Lidînillâh Şehâbeddin es-Sühreverdî ile menşur, hil‘at, çetr ve diğer saltanat alâmetlerini göndererek hükümdarlığını tasdik etti.
Keykubad’ın ilk icraatı Eyyûbîler’le bozulmuş olan münasebetleri düzeltmek oldu; daha sonra Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’l-Âdil’in kızı ile evlenerek dostluğunu kuvvetlendirdi. Yaklaşmakta olan Moğol istilâsına karşı tedbir olarak Konya, Sivas ve Kayseri’yi sağlam surlarla çevirtti. 619’da (1222) Alâiye’yi (Alanya) fethetti. Türk denizciliğinin ilk döneminde önemli bir yeri olan Alâiye’de bir tersane inşa ettirdi. Şehri sultana teslim eden Kyr Vart’ın kızı ile evlendi. Ertesi yıl sadakatinden şüphe ettiği Beylerbeyi Seyfeddin Ayaba, Mübârizüddin Behram Şah, Niğde subaşısı Zeynüddin Başara ve daha önce Malatya subaşısı olan Bahâeddin Kutluca gibi değerli emîrleri öldürttü. Sultanın bu emîrleri ortadan kaldırması devleti zayıflatmış, bu durum, Selçuklu ordusunun 1243 yılında Kösedağ’da ağır bir bozguna uğramasına sebep olmuştur. Keykubad bir ara onlara mensup olan bazı emîrleri de sürgüne gönderdiyse de daha sonra affetti.
Moğollar’ın 1223 yılında Kırım sahillerindeki Suğdak’a hücumları üzerine halkın çoğu şehirden ayrılmıştı. Bunlardan bir kısmı gemilerle Karadeniz kıyısındaki limanlara gelip Selçuklu Devleti’ne sığındı. Trabzon Rumları’nın Suğdak Limanı’nı elde etmeye çalıştıklarını haber alan Keykubad oradan gelen tâcirlerin teşvikiyle Suğdak’a bir ordu gönderdi. Kastamonu Beyi Hüsâmeddin Çoban kumandasındaki Selçuklu donanması Suğdak şehrini fethetti (1224).
Keykubad, 622 (1225) yılında tüccarların Franklar ve Ermeniler’den şikâyetçi olması üzerine Ermeniler’le Haçlılar’a savaş açtı. Mübârizüddin Çavlı ve Emîr Komnenos kumandasındaki Selçuklu kuvvetleri Mut ve Silifke yörelerini kolaylıkla fethetti. Alâiye’den ilerleyen Antalya subaşısı Mübârizüddin Ertokuş da Mâmûriye (Anamur), Gülnar ve diğer bazı kaleleri aldı. Her iki yönden yapılan taarruzlara dayanamayan Kıbrıs Frankları Kıbrıs’a kaçtılar. Göksun-Elbistan yöresinden hareket eden bir Selçuklu kuvveti de Ermeni Krallığı’nın topraklarına girerek Çinçin Kalesi’ni ele geçirdi. Ermeni Kralı Hetum, Keykubad’a elçi göndererek barış isteyince sultan kralın teklifini kabul etti (622/1225). İmzalanan antlaşmaya göre fethedilen Ermenek, Mut, Gülnar, Anamur ve muhtemelen Silifke yöreleri Selçuklu ülkesine katıldı. Ayrıca Ermeni kralı her yıl sultana 40.000 altın ödeyecek ve sultan istediği zaman 1000 atlı ile 500 çarkçı gönderecekti.
623’te (1226) Mübârizüddin Çavlı ve Esedüddin Ayaz kumandasındaki Selçuklu ordusu, Malatya yöresindeki Kâhta ve Hısnımansûr (Adıyaman) kaleleriyle Harput yöresindeki Çemişkezek Kalesi’ni Artuk Hükümdarı Melik Mesud’dan aldı. Mesud, zengin hediyeler göndererek bir daha tâbilikten ayrılmayacağını bildirince sultan onu affetti. Eyyûbîler’le ilişkilerini iyileştirmek isteyen Alâeddin Keykubad, ertesi yıl Malatya’da yapılan bir düğünle Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’l-Eşref’in kız kardeşiyle evlendi.
Keykubad 625’te (1228) tâbilikten ayrılıp bağımsızlık isteyen Mengücükoğulları Beyliği’ni ortadan kaldırdı. Divriği hariç bütün Mengücüklü ülkesini Selçuklu topraklarına kattı. Daha sonra amcası Mugīsüddin Tuğrul Şah’ın oğlu Cihan Şah’ın elinden Erzurum’u almak için harekete geçti. Cihan Şah, Keykubad’ın, üzerine yürüyeceğini düşünerek Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’l-Eşref’i metbû tanımıştı. el-Melikü’l-Eşref iyi donatılmış bir askerî birlik gönderince Eyyûbîler’le bozuşmak istemeyen sultan geri dönmek zorunda kaldı. Oğlu Gıyâseddin Keyhusrev’i Mengücük iline melik olarak gönderdi; Antalya subaşısı Mübârizüddin Ertokuş’u da ona atabeg tayin etti.
Sultan Keykubad Erzincan’da iken Trabzon Rumları’nın Selçuklular’ın elinde bulunan Karadeniz kıyılarını yağmaladıkları haberini aldı. Sultan, oğlu Gıyâseddin Keyhusrev kumandasındaki bir orduyu Trabzon’un fethine gönderdi. Mübârizüddin Ertokuş kumandasındaki Selçuklu ordusu Trabzon’u kuşattı. Fakat günlerce yağan yağmur ve şiddetli rüzgâr Selçuklu ordusunun dağılmasına sebep oldu. Gıyâseddin Keyhusrev Rumlar tarafından esir alındı. İmparator Andronikos kendisine saygılı davrandı ve onu fazla bekletmeden babasına gönderdi (625/1228).
Ahlat’ı kuşatan Celâleddin Hârizmşah’ın kendi üzerine yürüyeceğini haber alan Keykubad, Ermeni kralından ve Haçlılar’dan yardım istedi, Eyyûbîler’e de yardıma gelmeleri için beş defa elçi gönderdi. Sonunda el-Melikü’l-Eşref 10.000 kişilik bir orduyla Sivas’a gelerek Keykubad ile buluştu. Keykubad ve el-Melikü’l-Eşref, Celâleddin Hârizmşah’ı Erzincan ile Suşehri arasındaki Yassı Çimen’de karşıladılar. Savaş Celâleddin’in yenilgisiyle sonuçlandı (627/1230).
Celâleddin Hârizmşah’ın ortadan kalkması Selçuklular’ı Moğollar’la karşı karşıya getirdi. 629 (1232) yılında bir Moğol birliği yağmalar yaparak Sivas yakınlarına kadar geldi. Bu akının Gürcü Kraliçesi Rasudan’ın tahrikiyle yapıldığı kanaatine varılarak Erzurum subaşısı Mübârizüddin Çavlı ile birlikte Gürcü topraklarına girilip bazı kaleleri zaptedildikten sonra barış yapıldı. Rasudan’ın kızı ile sultanın oğlu Gıyâseddin Keyhusrev’in evlendirilmesine karar verildi. Keykubad, Moğollar’ın çok daha kalabalık bir orduyla Selçuklu ülkesine akında bulunmaları ihtimaline karşı 630’da (1233) Moğol hanına değerli hediyelerle bir elçi gönderdi ve istilâya engel olmaya çalıştı. Ancak Ögedey Han gönderdiği yarlıkta sultandan kendilerine tâbi olmasını istedi.
Birbirini takip eden Moğol akınları yüzünden Eyyûbîler Ahlat bölgesini terkedince bölgede dirlik düzenlik kalmadı, birçok şehir harap ve metrûk hale düştü. Sultan Keykubad, kendisine çok güvendiği Kemâleddin Kâmyâr’ı bu bölgeye göndererek ondan bölge ile komşu yöreleri Selçuklu idaresi altına alıp düzenliği sağlamasını istedi. Kâmyâr verilen görevi başarıyla yerine getirdi. Kaleler onarılıp içlerine muhafızlar konuldu. Ahlat büyük bir subaşılığın merkezi oldu. Emîr Sinâneddin Kaymaz Ahlat subaşılığına tayin edildi. Keykubad, Ahlat bölgesinde yaşayan 4000 Hârizmli’nin devlet hizmetine alınmasını emretti.
Keykubad’ın Ahlat bölgesini imar ederek oraya sahip çıkması üzerine Eyyûbîler bölgenin gasbedildiğini iddia etmeye başladılar. Mısır Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’l-Kâmil, Anadolu’yu zaptedip aralarında paylaştıracağı vaadiyle diğer Eyyûbî meliklerini de hizmetine alıp kalabalık bir askerle Anadolu’ya yürüdü (631/1234). Yapılan savaşta yenilen Eyyûbîler yiyecek sıkıntısının başlaması üzerine geri döndüler. Aynı yıl Harput, ertesi yıl da Siverek, Urfa, Harran ve Rakka Selçuklu hâkimiyetine girdi. 634’te (1237) Sultan Alâeddin Keykubad bütün ordusunu Kayseri’de topladı; amacı Eyyûbîler’i Güneydoğu’dan tamamıyla çıkarmaktı. Büyük oğlu Gıyâseddin Keyhusrev’i eskisi gibi Erzincan meliki olarak bıraktı. Emîrleri biat ettirerek Eyyûbî prensesinden doğan küçük oğlu İzzeddin Kılıcarslan’ın veliahtlığını ikinci defa ilân etti. Aynı yıl ramazan bayramında elçilere verdiği bir ziyafette yediği av etinden zehirlenerek ertesi gün öldü (4 Şevval 634 / 31 Mayıs 1237). Naaşı Konya’ya götürülüp kendi adını taşıyan yerdeki (Alâeddin tepesi) aile mezarlığına gömüldü. Oğlu Gıyâseddin Keyhusrev tarafından zehirlendiği ileri sürülürse de bu doğru değildir; çünkü o günlerde Keyhusrev muhtemelen Erzincan’da bulunuyordu.
Alâeddin Keykubad âdil, ciddi ve otoriter bir hükümdardı. Devlet işlerini bizzat yakından takip eder, görevini ihmal edenlere müsamaha göstermezdi. Onun zamanı Selçuklular’ın en güçlü dönemidir. Keykubad, doğuda Fırat’a kadar bile gitmeyen ülkesinin sınırlarını Aras boylarına ve Van gölüne kadar ulaştırdı. Yine onun devrinde Akdeniz ve Karadeniz’de donanma meydana getirildi. Karadeniz donanması sayesinde Kırım’daki Suğdak şehri Selçuklu idaresine bağlandı. Vefatı esnasında Selçuklular Ortadoğu’nun en kuvvetli ve en büyük devleti idi. Çukurova’daki Ermeni kralı, Trabzon Rum imparatoru, Halep Eyyûbî meliki ve Mardin Artuklu meliki Keykubad’ı metbû tanıyordu. Hatta İznik Rum Devleti’nin de onun tâbileri arasında yer aldığı söylenir. Para ve kitâbelerinde “es-sultânü’l-a‘zam” unvanı ile anılır. Abbâsî halifesi de gönderdiği yazılarda ona aynı unvanla hitap etmiştir. İbnü’l-İbrî, Keykubad’ın çok akıllı, siyasî zekâsı yüksek, ahlâklı ve namuslu bir hükümdar olduğunu kaydettikten sonra devletinin gücünü arttırdığını, şanını yücelttiğini, ülkesini genişlettiğini, birçok hükümdarın kendisine tâbi olduğunu, âlemin onun önünde eğildiğini ve bundan dolayı kendisine “dünyanın sultanı” denildiğini kaydeder (Ebü’l-Ferec, Târih, II, 536-537).
Beyşehir gölü üzerinde yaptırdığı Kubadâbâd Külliyesi saray, misafirhane, kışla, cami ve diğer binalardan oluşur. Sarayın duvarlarını süsleyen çiniler ve üzerindeki minyatürler Selçuklu sanatının en güzel örnekleri arasında yer alır. Sultan ayrıca Kayseri’de şehrin 5 km. batısında Keykubâdiyye Sarayı’nı inşa ettirmiş, Konya’da da kendi adını taşıyan görkemli bir saray yaptırmıştır. Selçuklu hükümdarları, kervanların güven içinde ve rahatça seyahat etmeleri için kırsal yerlerde kervansaraylar kurmuşlardır. Keykubad da biri Konya-Aksaray, diğeri Kayseri-Sivas arasında Sultan Hanı adıyla meşhur olan iki muhteşem kervansaray inşa ettirmiştir. Alâiye-Antalya yolu üzerinde Şerefşah, Konya-Antalya arasındaki Alara Hanı, Konya’da Dârüşşifâ-i Alâiyye adlı bir hastahane yine onun tarafından yaptırılmıştır. Anadolu’nun bazı şehirlerinde kendi adıyla anılan camiler bulunmaktadır.
Alâeddin Keykubad âlimlere çok değer verir, onları himaye ederdi. Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Abdüllatîf el-Bağdâdî, Necmeddîn-i Dâye, Kāniî-i Tûsî, Sultânülulemâ Bahâeddin Veled ve Ahî Evran gibi âlim, mutasavvıf, edip ve şairler onun zamanında Anadolu’ya gelmiş, ilgi ve itibar görmüştür. Tarihe yakın ilgi duyduğu, Nizâmülmülk’ün Siyâsetnâme’sini, Gazzâlî’nin Kimyâ-yı SaǾâdet’ini ve Keykâvus b. İskender’in Ķābûsnâme’sini okuduğu kaydedilmektedir.
Alâeddin Keykubat Ertuğrul Gazi İle Görüştü mü?
Tarihte Ertuğrul Gazi ile Sultan Alaaddin Keykubat’ın yüz yüze görüşüp görüşmediği merak ediliyor. Tarihi kaynaklarda böyle bir bilgi yer almazken, Ertuğrul Gazi, Selçuklu Devletine bağlılığını daima sürdürdü. Ertuğrul Gazi, Selçuklu ve Harzemşahlar arasında gerçekleşen Yassıçemen Savaşı’nda Selçuklu Ordusu’na yardım etmiştir. Sultan, Ertuğrul Gaziye iltifat ederek hil’at gönderdi ve Ankara yakınındaki Karadağlar mıntıkasını ıkta olarak verdi (1230). Ertuğrul Bey, bir müddet burada kaldıktan sonra, oğlu Savcı Beyi Konya’ya gönderince, Bursa ile Kütahya arasındaki Domaniç Dağları yaylak, Söğüt ile Karacaşehir kışlak olmak üzere kendilerine verildi. Bunun üzerine Ertuğrul Gazî aşiretiyle beraber gelip, Söğüt ve Domaniç’e yerleşti.
KAYNAK: İslam Ansiklopedisi, [KEYKUBAD I – Faruk Sümer], cilt: 25; sayfa: 358-359
BİBLİYOGRAFYA:
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, XII, 354, 458-459, 465, 478-489, 491, 495; Muhammed b. Ahmed en-Nesevî, Sîretü’s-Sulŧân Celâliddîn Mengübirtî (nşr. O. Houdas), Paris 1891, s. 20, 110, 155 vd., 185 vd., 196-198, 205-209; İbn Nazîf, Târîħu’l-Manśûrî (nşr. G. A. Gryaznevitch), Moskva 1970; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mirǿâtü’z-zamân, VIII/2, s. 598, 660, 703; İbnü’l-Adîm, Zübdetü’l-ĥaleb, III, 188, 198, 209, 216, 218, 220, 226, 232; İbn Bîbî, el-Evâmirü’l-ǾAlâǿiyye, tür.yer.; İzzeddin İbn Şeddâd, Description de la Syrie du nord (trc. A. M. Edde-Terrasse), Damas 1984, s. 81, 104, 114, 117, 214-215; Ebü’l-Ferec, Târih, II, 521, 530, 536-537; a.mlf., Târîħu muħtaśari’d-düvel (nşr. Antûn Sâlihânî el-Yesûî), Beyrut 1890, s. 223, 246, 250, 254; İbn Vâsıl, Müferricü’l-kürûb, III, 217-219, 268; IV-V, bk. İndeks; Aksarâyî, Müsâmeretü’l-aħbâr, s. 31, 33, 73, 100; Târîh-i Âl-i Selçuk (nşr. ve trc. Feridun Nafiz Uzluk), Ankara 1952, s. 46-47, 63; Eflâkî, Menâķıbü’l-Ǿârifîn, I-II, bk. İndeks; Cl. Cahen, La Syrie du nord, Paris 1940, s. 112, 626-628, 632, 634, 638, 644-646, 651, 681, 693; a.mlf., Osmanlılar’dan Önce Anadolu’da Türkler (trc. Yıldız Moran), İstanbul 1979, bk. İndeks; a.mlf., “Kaykubād”, EI² (İng.), IV, 817-818; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1971; a.mlf., Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar, Ankara 1988, bk. İndeks; a.mlf., “Keykubâd I.”, İA, VI, 646-661; Mehmet Çayırdağ, “I. Alaaddin Keykubad’ın Sikkeleri”, Alanya Tarih ve Kültür Seminerleri 1992-1998, [baskı yeri yok] 1996, s. 79-83; Emine Uyumaz, Sultan I. Alâeddin Keykubat Devri Selçuklu Tarihi: 1220-1237 (doktora tezi, 1997), Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; İbrahim Artuk, “Alâeddin Keykubad’ın Meliklik Devri Sikkeleri”, TTK Belleten, XLIV/174 (1980), s. 265-273.