SİYASET VE KENTLİLEŞME SORUNU

TOPLUM VE GÜNDEM KAMU YÖNETİMİ

Sistematik bir yönetişim, siyaset mekanizmasının tüm sorunlara odaklanmasıyla sağlanabilir. Ne var ki siyasal olan hiçbir zaman sorunları tam anlamıyla çöz(e)mez.

Yönetim üzerine düşünsel düzlemde yaptığımız her varsayımın bizi bir sonuca ulaştırmasını bekleriz. Siyaseti bir okyanus olarak düşünürsek, içerisinde barındırdığı pek çok farklı türle ahenk içerisinde olmalıdır. Ancak farklı türden balıkların yaşam koşulları ve alışkanlıkları farklıdır. Siyaset kurumu, kentleşme meselesinde sorunları tam anlamıyla çözemese de var olan ahengi korumakla yükümlüdür. Buradaki yaklaşımdan yola çıkarak, siyasetin üzerinde en hassas eğilmesi gereken kentleşme konusunu irdeleyebiliriz.

Kentleşme meselesi, Türkiye’nin son yıllarda en çok tartışılan ve en çok eleştirilen konularından bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor. İnsanlara kaliteli bir yaşam alanı sağlama vaadi her seçimin ana başlıklarından birisiyken, şehirlerde yaşayanların genel manada kendilerini rahatsız hissediyor olmaları düşündürücüdür. Kentleşme politikaları, vatandaşlara kanıksayacakları bir yaşam sunamadığından ötürü hoşnutsuzluk yaratıyor. Dolayısıyla, başta çarpık kentleşme olmak üzere, dikey-yatay mimari tartışmalarına kadar pek çok konu gündemi meşgul ediyor.

İnsanları toplumsal aidiyet içerisinde bir arada yaşamalarını sağlayan tözlerden birisi kenttir. Yaşadığımız şehirlerin yönetimi, belli kriterlerimizin varlığıyla biçimlenmelidir. Bu bağlamda, mükemmel olmasa da işler bir şehir modeli geliştirebilmek son derece önemlidir. Siyasi karar mekanizmaları, toplumsal dokuya uygun ve aidiyeti perçinleştirecek yapıların inşasını teşvik etmelidir. Bir bakıma medeniyetsizleştirilen ve ruhsuzlaştırılan şehirlerin kurtarılması, ancak sorunun çözümüne ilişkin tarihi referanslardan ilham almakla sağlanabilir.

Şehirlerin yaşadığı kimlik bunalımı, Türkiye’nin kentleşme estetiğinin giderek kötüleşmesine ortam hazırlamaktadır. Abidevi eserlerin yanlış yapılaşma içerisinde körleşmesi ve içlerinde adeta kaybolması kabul edilebilir değildir. Mimarimizin estetik kaygılardan bigâne kalması, toplumsal problemlere de davetiye çıkarmaktadır. Bugün, şehirlerde yaşanan sıkışıklık, bunalım ve artan kaos, insanların zihin dünyasına olumsuz yansımaktadır. Birbirlerine bitişik, çapraşık ve güneşini kapatan evler silsilesi, hiç şüphesiz insan ufkunu daraltan bir yapıdadır. Bu durum, iskan politikalarının gözden geçirilmesini zaruri kılmaktadır.

Büyükşehirlerde yaşanan kentleşme gerilimi, kentsel dönüşüm ile kendisini göstermektedir. Eskinin yerine yenisini yapmak çok da kolay olmasa da, birbirleriyle ahenge sahip olmayan, tamamen farklı ve özgünlük açısından sorunlu yapıların doğduğuna şahit oluyoruz. Böylesi bir durum, şehir kurma anlayışımızın belli kodlara ve değerlere göre değil rant merkezli olduğunu gösterir. Türk mimarisinin temel normlarının en azından belli bir kısmının dahi aksettirilemediği yapılaşmalar, çirkin görüntülerinin yanında, kentleşme problemimizi aşikar hale getirmektedir.

Mahalle kavramının yerini alan site ve rezidans, çarşının yerini alan AVM kültürü, yaşadığımız yüzyılın gerçekliği olarak karşımızda durmaktadır. Dikey mimarinin getirdiği hastalıklı yozlaşma, güzellik duygusunu tarumar etmekte ve mimari değerlerimizi köreltmektedir. Ancak, asırlardır takipçisi olunan bir medeniyetin gelecek kuşaklara aktarılması, siyasetin kentleşme politikası noktasında dur ihtarını sıklıkla kullanmasıyla mümkün olabilir. Bu noktada, Anadolu insanının mahalle kültürü, bahçe anlayışı, çarşı ve inanç kültürü ile muhtarlık müessesinin yaşatılması oldukça önemlidir.

Şantiye ve beton merkezli bir kentleşme siyaseti, aslında politikanın gündelik çıkarlarının göz ardı edilememesinden kaynaklanmaktadır. Planlı şehir kurmak gibi bir derde sahip olmamak mimaride bayalığılaşmayı doğurmaktadır. Gökdelenlerin gökyüzünü tarumar ettiği bir kentte, geleneksel ve klasik olandan ilişiğini tamamen kesmiş, modernizm barbarlığının vahşi sureti yansımaktadır. Şehirleşme ahlakını bozan bu yapılar, kültürel anlamda bir anlam taşımadıkları gibi geleceğe aktaracakları bir birikim de yoktur. Dolayısıyla bu topraklar bir okyanussa, üzerinde yaşayan her kesimin şehirlerinin yaşanabilir ve geleceğe aktarılabilir olmasına dikkat etmeleri gerekir.

Mekan ve siyaset ilişkisi, kentleşme sorunu ve bir şehri ihya etmek gibi meseleler dünün veya geleceğin değil şu anın tartışmasıdır. Kendimize, daha doğru bir ifadeyle kültürel kodlarımıza uygun şehir biçimlenmesini yansıtan, belli kriterleri ve sınırları olan bir kentleşme politikasında ısrarcı olunmalıdır. Son olarak belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve her bir ferdin kentleşme politikalarına aktif bir şekilde katılması ve yaşadığı şehrin sorunlarının çözümü konusunda azami çaba sarf etmesinin zorunlu olduğu belirtilmelidir.

Abdulkadir AKSÖZ

Abdulkadir AKSÖZ
Abdulkadir AKSÖZ

Political Science Indian Subcontinent Studies [email protected]

Yorum Yaz