Son iki asırda İslam ümmetinin içine düşmüş olduğu çukur daha önceleri İslam tarihinde görülen duraksama yahut fetret devirlerine hiç benzemeyen ve adeta hadis şerifteki gibi ümmet selin üzerindeki köpük ve çer çöp gibi bir hale dönüşmüştür.
Bu yazıda Prof. Dr. Muhammed KUTUB’un “İslam Dünyasında Aydınlanma Sorunu” kitabının ilk bölümünden notlar ve tahliller yer almaktadır.
Durum böyleyken Müslümanlar da ümmeti içine düşmüş olduğu bu çukurdan çıkarmak için çeşitli ıslah yollarına başvurmuşlardır. Bu ıslah yollarının öne çıkan iki farklı metodu vardır. Bunlardan birincisi batı usulü aydınlanma hareketidir. Bu hareketin en temel düşüncesini aydınlanmanın davetçilerinden Taha Hüseyin’in “Mısır’da Kültürün Geleceği” adlı eserinde şöyle belirtilmiştir:
“Kalkınmanın yolu açıktır ve dosdoğru bir yoldur. Bu yolda herhangi bir eğrilik büğrülük yoktur. Bu da bizim, Avrupalılara denk olabilmek için hayrıyla şerriyle, acısıyla tatlısıyla, hoşa gideniyle gitmeyeniyle, övüleniyle ayıplananıyla uygarlıkta onlara ortak ve denk olabilmek için onların yolunu izlememizdir.”
Yukarıda belirtildiği gibi aydınlanmacı hareket batıyı taklit usulü ile ümmetin sorunlarının çözüme ulaşılabileceğini düşünürken bir diğer hareket olan yeniden İslam’a dönüş hareketidir. Bu iki hareket son 2 asırdır tüm İslam alemini etkilemeyi başarmıştır. Bu iki hareketi derinlemesine incelemeye geçmeden önce ümmetin hastalıklı yönlerine bakmakta fayda var.
Ümmeti bu kadar parça parça eden ve tekrar toparlanmasını epey zor duruma getiren hastalıkları iki grupta incelemeyebiliriz. Bunlar inanç hastalıkları ve davranış hastalıklarıdır.
İnanç hastalıklarının temeli “La ilahe illallah Muhammedu’r Rasulullah” kelimesinin ilk neslin çıkardığı anlamdan tamamen uzaklaşılması ve sıkıntılı bir anlayışla iman edilmesidir. Bu şehadet sözü asli anlamı ile Müslümanı dinamik bir yapıya getirmesi gerekirken günümüzde sadece dil ikrarda kalabilmiştir.
Bu girizgahtan sonra inanç hastalıklarını genel olarak sıralamaya başlayabiliriz.
- “İman tasdikten ibarettir. Amel, imanın gereklilikleri kapsamına girmez” anlayışıdır.
- Allah’ın bize farz kıldığı amellerden ziyade ikincil değere sahip amellere yöneliş
- İbadet kavramını tedrici bir daraltmayla günlük yaşantımızın dışarısına çıkarma
- Allah’a tevekkül
- Kaza ve kader inancını yanlış anlayıp elini kolunu bağlayan bir inanca dönüştürmek.
- Dünya ve ahireti ayrı ayrı değerlendirip birbirine zıt ve çatışan iki ayrı kutup olarak görmek
- Mezhepler arası ihtilaflar ve taassuplar
- Ahiret gününe olan inancın zayıflaması
Yukarıdaki sorunlar daha da çok artırılabilir fakat ilk bakışta ümmetin inanç hastalıkları olarak bunlar sayılabilir. Ümmet içerisinde bu sorunlar bireysel bazda tek tek de görülebilirken topluca da görülebilir.
İkinci olarak ise Allah’ın şeriatının çizdiği sınırlar olan “helal, haram, müstehab ve mekruhlar” içerisinde haram ve mekruhlara savrularak edilen davranışların hastalığa dönüşmesi ile ortaya çıkmıştır. Davranış hastalıkları akide ile bağlantılıdır. Çünkü kişi Allah’ın kendisine çizdiği helal-haram çizgisinde yaptığı tercihler sonucu bu hastalığı var eder. Şimdi bu gruptaki belli başlı hastalıklar şunlardır;
- Verilen sözde durmamak
- Yalan
- Gıybet ve nemime
- Güvenilir olamamak
- Zamana saygı göstermemek
- Çalışma gayretinin azlığı
- İşini sağlam yapmak istememek
- Kandırmak ve kandırmaktan çekinmemek
- Kamu maslahatını heder etmek
- Yetki sahiplerine karşı dalkavukluk
- Düzenden hoşlanmayan düzensizlik, planlamaktan nefret eden gelişigüzellik ve çabuk alevlenip çabucak sönen kısa nefeslilik
Evet yukarıda saydığımız hastalıklı davranışlar son 2 asırdır İslam ümmetinde gözlemlenen davranışlardır. Bu davranışlar her yapıldığı vakit doğal olarak da imanı etkilemektedir.
Tüm bu inanç ve davranış sorunlarının ortak sonucu olarak yazar bize Avrupa’ya karşı yedi tane geri kaldığımız alanı açıklamaktadır.
İnanç hastalıkları ile yaşayıştaki hastalıklarının aynı dönemde ortaya çıkması bu ümmetin daha önce başına gelen sorunların hepsinden daha da büyük bir sıkıntı oluşturmuştur. Saydığımız tüm bu hastalıkların/sorunların tabii sonucu olarak ümmetin diğer medeniyetlerden geri kalması ile sonuçlanmıştır. Bu geri kalışların bedelini ise ümmet günümüzde kan, göz yaşı ve zulüm ile ödememektedir.
Mehmet AYAYDIN