İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Sosyal medya dediğimiz vakit artık günlük hayatımızın bir parçasını ifade eder olduk. Çünkü sosyal medya kullanımı öyle boyutlara ulaştı ki insanlar için yemek içmek gibi bir işleve sahip oldu. Artık paylaşımlarda bulunmayan veya yakın, uzak fark etmeksizin arkadaşlarını beğenmeyen, yorum yapmayan insan, var olmama gibi bir ahvalle karşı karşıya. Dediğimiz gibi sosyal medya kullanımı artık sıradan bir hadise değil tüm insanlığın ortak bir durumu haline geldi. Global Web Index verileri ile hazırlanmış rapora göre dünya genelinde 3,419 milyar insan internete bağlanıyor, 2,307 milyar kullanıcı aktif olarak sosyal medyada yer alıyor. 3,790 milyar mobil cihaz kullanıcısının 1,968 milyarı ise sosyal medyayı mobil cihazlar üzerinden kullanıyor. (Dijital Ajanslar, 2016).
Bu rakamların karşısında artık sosyal medya için vaktimizi bolca harcayıp, bazen psikolojimizi bozan bazen keyfimizi yerine getiren bir alan, mecra olarak sayabiliriz. Bu noktada benim değinmek istediğim husus bu kullanımın zararlarına işaret etmektir. Özellikle bu zararların aileye olan kısmından bahsetmeye çalışacağım. Çünkü insan ilk olarak aile vesilesiyle topluma çıkar, ilk öğretmeni annesi olur ve en önemlisi toplumun en ufak grubu ailedir. Yani ailenin zarar gördüğü yerde toplumun zarar görmeme gibi bir ihtimali söz konusu değildir. Bu açılardan sosyal medyanın fazlaca kullanımının gösterdiği zararları ailede tahlil etmek genel anlamdaki zararını anlamak için de ışık tutacaktır.
Bu aşırı kullanım dolayısıyla oluşan zararları bazı uzmanlar tespit etmiş hatta bazıları bu kullanıma rehberlik etsin diye bazı şeyler önermiştir. (Yanık, 2018). Zararların tespiti ve bu hususta yazılar yazan önemli bir akademisyenimiz olan Medaim Yanık özellikle bu hususta ailelere can alıcı tavsiyeler öneriyor. Yazılarındaki en önemli hususlardan birisi en basitinden eşlerin dahi birbirleriyle iletişime geçemediği çünkü aralarında bir duvar gibi telefonun bulunduğudur. Doğal olarak bu iletişim boşluğu zamanla aradaki ilişkiyi zedeleyecek ve sonunda birbirini dinlemekten dahi imtina eden insan profilleri ortaya çıkacaktır. Sözü getirmek istediğim husus, sosyal medya açısından zarar gördüğümüz ilk toplumsal kurumumuz olan aile iletişim eksikliği yaşıyor. Birbirini dinlemeyen, anlamak için bir uğraş göstermeyen insanlar birbirlerinden uzaklaşıyor.
Ve bu kurum birbirine yabancı insanların oluşturduğu bir kurum haline geliyor. Aile kurumunu tarihsel süreçle beraber ele aldığımızda bizim için ne denli bir yara oluşturduğunu daha iyi anlarız sosyal medyanın. Özellikle dini altyapımız açısından ne kadar önemli bir kurum olduğunu kavradıkça milletimiz adına ne kadar mühim olduğunu daha iyi kavrarız. ‘’Osmanlı ailesi için denilebilir ki; aile, bireyin hayatında bağlarının kopmayacağı temel ve tek kurumdur. Bütün sorunların çözüldüğü makam ve destek burada bulunur. Boşanma hiçbir dinin hoş karşılamadığı ve ailenin korunmasının ilke edilmesi en çok dikkat edilen konuların başında gelmektedir. Bu ilkeler din, dil, ırk vb. bütün farklara rağmen bütün “Osman Ailesi” için söylenebilecek özelliklerdir.’’ (Doğan, 2001, s.57). Alıntıladığımız bölümün ifadelerini anlamaya çalışırsak Türk aile yapısının neler ifade ettiğini daha iyi kavrarız. İlk olarak bir bütünlüğü ifade ettiğini görürüz. Ancak bu bütünlüğün sağlanmasında insanların birbirleriyle olan iletişimi ciddi bir etkiye sahiptir. Birbirleriyle iletişime geçmeyen insanlar nasıl olur da bir bütünlük arz etsinler. Tabi doğal olarak sosyal medya kullanımının artması ilk olarak insanların arasındaki iletişimi öldürdüğü için ailenin bütünlük arz etmesini bırakın bir arada bulunması dahi tehlikeye girmiştir.
Bu iletişimin kopması için aile bireylerinin sosyal medya vesilesiyle sürekli tek başlarına bir şeyler yapıp, tek başlarına zaman geçirmeleri gerekiyor. O açıdan sosyal medya Türk aile yapısının bütünlüğünü bozmazdan önce kişiyi narsist bir görünüme sokuyor. Öyle bir ruh halini giren kişinin kendinden başka birini düşünmesi imkânsız olacaktır. “Eğer başka insanların ruh halini anlamıyorsanız ve sadece kendiniz için yaşıyorsanız bilin ki siz narsistsiniz. Facebook gibi ortamlar insanların kendini çok fazla ön plana çıkardıkları yerler haline geldi. Bir fotoğrafla bir duruş veya bir sözle insanlar övülmek istiyor. Bu da narsist ihtiyaçları besliyor” diye konuştu. Bu konuda çok dikkatli olunması gerektiğini savunan Sayar, aileleri uyardı: “Çocuklarımızı bundan uzak tutmak zorundayız. Onları sanal ortamda değil gerçek ortamda büyütmemiz lazım. Aksi halde her biri birer narsist olarak büyür” dedi. (Sayar, 2012). Kemal Sayar’ın bu ifadeleri aslında ilk olarak aile kurumuna zararından önce insanı belirli bir psikolojik hale soktuğunu gösteriyor sosyal medyanın. O girilen psikolojik hal sonrasında insan gittikçe diğer aile bireylerinden uzaklaşıyor. Bu uzaklaşma işte bahsettiğimiz kopmalara ve aile kurumunun çatırdamasına vesile oluyor.
Sosyalleşmenin ilk ayağı olarak aile kurumunu ele aldığımızda karşımıza toplumsal hayata ailesi tarafından hazırlanan, eğitilen bireyi karşımıza almış oluruz. Birey toplum hayatına hazırlık manasında yaşamının ilk evrelerinde özellikle toplumla bir bütün olmayı, toplumsal bütüne katılmayı ailenin ona verdiği eğitimle kazanır. Ancak bu hususta sosyal medya yani teknolojik araçların çoğalıp hayatın merkezine oturmasıyla değişmiş, farklı bir şekil almıştır. ‘’Teknolojinin getirdiği dönüşüm sosyalleşme olgusunu etkilemiş, insanın sosyal bir varlık olarak toplumsal yaşamın içinde yer aldığı sosyal mekânların dışında ve yüzyüze ilişkilere gerek duyulmadığı web ortamlı, zaman-mekândan bağımsız sanal ortamlarda teknolojik iletişim biçimlerine dönüşmüştür.’’ (İrge, Temmuz 2012). Bu dönüşüm sonrasında ailenin topluma kazandırıp, yetiştirdiği bireyden, toplumdan ve ailesinden bağımsız, kendi içine dönük bir insan profili ortaya çıkmıştır. Peki bu insan tipi sosyalleşme noktasında nasıl bir görüntü ortaya koymuştur? İşte bu noktada tabii ki sosyalleşme var olmuştur ancak şekil değiştirmiştir. ‘’Günümüzde kişilerarası iletişimin yerini medyalar arası iletişimin almasıyla, bireyler ağlar oluşturucu mantığın toplumsal ve ekonomik hayatın bütün alanlarını dönüştüren, sosyal yaşamın en önemli aktörlerinden biri haline gelen medya aracılığıyla “sosyalleşmek”tedirler.’’ (İrge, Temmuz 2012). Yani bir şekilde eski sosyalleşme kalıplarıyla sosyalleşmeyen insanlar kendi yeni kurulan dünyaları çerçevesinde sosyalleşiyor ve var oluşlarını tasdik etmiş oluyorlar.
‘’Kullanım süresine bağlı olarak aile içi iletişiminin etkilendiğine dair araştırmalar bulunmaktadır. O’Toole’un (2000) yapmış olduğu araştırmada bir haftada beş saatten daha fazla internet kullanan bireylerin dörtte birlik kesiminin, internetin bireylerin ailelerine ve arkadaşlarına ayırmaları gereken zamanı azalttığına inandıkları; bunların %10’unun ise internet yüzünden ev dışı aktivitelere daha az katıldıklarına inandıkları saptanmıştır. Ergenler üzerinde yapılan küçük bir araştırmada (Sanders ve ark. 2000), direk olarak belirlenmese de ergenlerin fazla internet kullanmalarının, zayıf aile ve arkadaş ilişkileri ile ilişkilendirilebileceği sonucuna varılmıştır (aktaran Özen ve Sarıcı 2010)’’. (Demir, 2016)
Ümit Demir tarafından yazılan makalede de ortaya koyulduğu gibi sosyal medya kullanımını fazlaca gerçekleştiren insanlar, yakınlarıyla olan iletişimini zedelemektedirler. (Demir, 2016). Özellikle gençler için bu durum sıklıkla tekrarlanmaktadır. Çünkü onlar bu teknoloji çağının içinde doğmuşlar ve eski insanların kendi dünyalarına olan hakimiyeti, bilgisi gibi onların da sosyal medya üzerinde çok daha fazla bilgileri vardır. Çalışmada da gözlendiği gibi sosyal medya kullanımında süre arttıkça insan içine kapanıyor. Kendi dünyasında yeni bir yaşama alanı ortaya çıkarıyor. Ve patolojik durum gençler adına daha bir riskli bir görüntü sergiliyor. Çünkü onlar bu dünyanın yani teknoloji çağının içinde doğup bu şartlar altında büyümüşlerdir. Bu açıdan bakıldığında ağa düşme veya kendi içlerine kapanarak bir yalnızlığın eşiğinde olma durumu onlar için daha da söz konusudur büyüklere nazaran.
‘’Medya araçları, bireyin sosyal yaşamını ve iş yaşamını kullanım biçimine göre olumlu veya olumsuz şekilde etkileyebilir ve bu etkinin düzeyi bireyin medya araçlarını kullanım süresi ile belirlenebilir.’’ (Birol AKGÜL, 2018). İnsanın kullanımına göre şekillenen sosyal medya kullanımı, eğer ki fazlaca kullanılırsa bunun geri dönüşü insana hiçte iyi olmuyor. Medya araçları kullanıma göre olumlu veya olumsuz şekilde etkileyebilir insanı. Bu insanın elinde olan bir durumdur. Dikkatli bir kullanım hem kendi psikolojik ahvaline, hem de ailevi ilişkilerine çok daha olumlu dönüşler yapacaktır. Hem böylece toplumsal anlamda bir bilinç elde edilmiş hem de sosyo-psikolojik olarak daha uygun bir konuma geçilmiş olur. Çünkü toplum psikolojisi ailenin psikolojisinden, ailenin psikolojisi ise bireyin psikolojisinden geçiyor.
Hüseyin Nuri ŞİŞMAN
KAYNAKÇA:
(2016, Ocak 29). Aralık 11, 2018 tarihinde Dijital Ajanslar: http://www.dijitalajanslar.com/internet-ve-sosyal-medya-kullanici-istatistikleri-2016/ adresinden alındı
Birol AKGÜL, E. E. (2018). Medya Bağımlısı Bireyin, Medyada Harcadığı Fazla Zamanın Bireye Sosyo-Ekonomik Zararları. Akademia Sosyal Bilimler Dergisi , 290.
Demir, Ü. (2016). SOSYAL MEDYA KULLANIMI VE AİLE İLETİŞİMİ:ÇANAKKALE’DE LİSE ÖĞRENCİLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA. Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Akademik Dergisi .
İrge, N. F. (Temmuz 2012). Enformasyon Toplumu ve Toplumsal Değişim Sürecinde Sosyal Medya . Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi , 63-87.
Sayar, K. (2012, Nisan 13). Sosyal Medya Haberleri. Aralık 11, 2018 tarihinde http://www.sosyalmedyahaber.com: http://www.sosyalmedyahaber.com/2012/04/prof-dr-kemal-sayar-uyardi-sosyal-medya-narsist-yapiyor/ adresinden alındı
Yanık, M. (2018, Kasım 10). Aileler için internet ve sosyal medya kullanım rehberi. Star Gazetesi .
Yorum Yaz