İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), Ekim Devrimi’nden 1991’de yıkılışına kadar Amerika’nın tek kutuplu dünya düzeni anlayışına baş kaldırarak 20. Yüzyıla varlığıyla damgasını vurmuştur. SSCB, hinterlandı içine aldığı ülkeleri ve toplumları demir yumrukla yönetmesi bir yandan onun ürkünç kudretini ortaya koyarken, diğer yandan da yıkılışının zemini olmuştur. Bir başka deyişle, her kazdığı mezarla birlikte kendi mezarını kazmıştır. Mezarı eşen kazma ‘’Perestroyka’’ ve içindeki toprağı çıkartan kürek de “Glasnost’’ tur.
SSCB, 7 Kasım 1917 tarihinde Lenin’in önderlik ettiği proletarya takımıyla başlatılan devrim hareketi -Ekim Devrimi- ile kurulmuştur (Vernadsky, 2010:360). Devrim her ne kadar Marksist anlayış üzere kurgulanmış olsa da Lenin’in Marks’ın bahsettiği endüstriyel proletaryaya ulaşılmasının mümkün olamayacağını anladığında var olan ideoloji değişikliğe uğramıştır. Endüstriyel proletarya, çoğunluğu tarımsal işlerle ilgilenen işçilere dönüştürülerek Marksist-Leninist anlayış türetilmiş ve devrim gerçekleştirilmiştir (Divitçioğlu, 1976:55). Devrimin asıl aktörleri olan işçiler, devrim sonrası dönemde yönetime yığınsal katılımdan uzak durmuşlardır. İşçi kesimin kaymak tabakası ise yönetimi Komünist Partisi adı altında eline almıştır. Bu durum, aynı devrimde yan yana bayrak sallamış, yumruk kaldırmış kişilerin daha sonra yöneticiler ve işçiler olarak ikiye ayrılmasına neden olmuştur. Bu keskin ayrım zamanda giderek daha da derinleşmiş ve işçiler yönetimden hepten uzaklaştırılmıştır. Devrimin daha ilk dönemlerinde patlak veren bu problemler, alt sosyal sınıflara mensup kişilerin Çarlık dönemindeki nefret ettikleri sınıf farklılıklarının farklı bir söylemle ama aynı içerikle karşılarına çıkmasına yol açmıştır. Bundan daha da vahimi, devrimin temel nüvelerinden birisi olan vatandaşların devletin karar alma organlarını etkileme beklentilerini tamamen ortadan kaldırılarak, depolitizasyon süreçleri ile halkın karar alma organlarından uzaklaştırmasıdır. Bu oldu bitti ile yöneten ve yönetilen kesimler arasındaki keskin çizgiler giderek daha derin şekilde belirginleşmiştir. Bu durum halkın devlete yabancılaşmasına ve ortaya konmaya çalışılan temel ideolojik yapısından kolaylıkla uzaklaştırılabilmesine neden olmuştur. Hatta yönetimdeki bu daralma NEP (Yeni Ekonomi Politikası Rusçasıyla Novaya Ekanomiçeskaya Palitik) döneminde partiden parti aygıtına kadar gerilemiştir (Vernadsky, 2010:388). Zaman içinde yabancılaştırma daha da artırılmıştır. Devam eden süreçte Stalin döneminde ‘’Büyük Temizlik’’ ile yönetim bireysel düzeye kadar indirgenmiştir. ‘’Büyük Yurtsever Savaş” esnasında ise devlet ve güvenlik aygıtlarının da kendine bağlamasıyla işçi sınıfı kendi devletini yönetmekten hepten uzaklaşmıştırılmıştır. Bu durum, Sovyetler dönemindeki siyasi yabancılaşmanın en üst dereceye geldiği dönemi temsil eder (Ilgaz, 2010:?).
Sovyetler çöküşüne doğru adım adım ilerlerken siyasal yabancılaşmanın yanında ekonomik sıkıntılar da baş göstermiştir. Sovyetler, Détente periyoduna kadar geçen soğuk savaş sürecinde ekonomik olarak yorulmuştur. Bu dönemde kısa da olsa ekonomik bir rahatlamaya kavuşmuş, 1979’da bu dönemin bitmesiyle Amerika’nın sert önlemleri karşısında ekonomisi yetersiz kalmaya, tıkanıklıklar boy göstermeye başlamıştır (Sözmezoğlu, 2017:37-48).
Sovyetler, Mihail Gorbaçov döneminde yıkılma sürecine girmiştir. Gorbaçov, ülkesini eski şaşaalı günlerine geri döndürebilmek gayretiyle 1985 yılında hız kesmeden reform çalışmalarına başlamıştır. Gorbaçov ilk olarak Perestroyka “Yeniden Yapılanma’’ adı verdiği ekonomik reformu ortaya atmıştır. Perestroyka ona göre köhneleşmiş sosyalist ekonomi sistemine vurulmuş darbe ve gelişmesi için atılmış bir adım ve son alternatiftir. (Gorbaçov, 1988: 49-58).
Peki, Gorbaçov Perestroyka ile ne hesaplamıştı?
Özetle, ülkenin 1980 döneminden itibaren yaşamakta olduğu olumsuzluklar ve zorlukların atlatılması için yeni politikalarla durgunluktan çıkıp yükselişe geçmesi ve bu yeni hamle ile teknolojik yenilikler ve istikrarlı büyüme hedeflenmiştir (Yalçıner, 1988:?)’in de sırasıyla belirttiği gibi “Fabrika yöneticilerinin merkezi planlama karşısında yetkilerinin artmasından, fiyat, üretim miktarı, finans kaynakları ve fon aktarma konularında yetkilendirilip özerkleştirilmelerinden, oto-finansman ve kâr ilkesinin gözetilmesinden ve her şeyin buna bağlanmasından, hisse senetli ortaklıklardan, işletme ve toprakların kiralanmasından, özerk işletmelerin yabancı sermaye ile ortak yatırımlarından, işçi tenkisatından, özel "aile işletmelerine" izin verilmesinden, dileyen Sovyet vatandaşının kişisel olarak ya da grup halinde çeşitli sanayi işletmelerini kiralayabilmesine ve toprak kiralayarak kendi hesabına işletebilmesine kadar birçok olanak tanındı’’. Kısacası sosyalist ekonomi artık yerini kapitalizme bırakmaya başlamıştır.
Alınan bu kararlar kongrelerde çok rahat geçmesine karşın uygulamaya konulduğu zaman politikalar direnişle karşılaşmıştır. Bu direnişin kaldırılması için çalışmalara başlanmıştır. Gorbaçov direnişin ancak hızlandırma mekanizmalarıyla aşılabileceğine inanmıştır (Dzirkals, 1990:35-39).
Karşılaşılan direniş için en uygun hızlandırma mekanizması da Glasnost ‘’Açıklık’’ olarak belirlenmiştir. Glasnost ’un amacı devleti kongre gibi dar bir alanda alınan kararlardan kurtararak sosyalizmin kangren eden bürokratik elitist anlayışını kırmaktır. Bu da ancak halkın da içinde bulunduğu bir yönetim anlayışı ile gerçekleşebilirdi. Gorbaçov bu doğrultuda halkı devlete yakınlaştırmak istemiştir. Bunu halkın karar alma süreçlerinde yer almaları, fikir ve düşünce özgürlüklerinin sağlanması, devlete ve yöneticilere daha fazla güven duymalarını sağlayacak bir tutumun ortaya konulması ile sağlamaya çalışmıştır. Odaklanılması gereken bir diğer nokta ise Glasnost’un, Perestroyka’ya karşı direnişi kırmak için planlanmış olmasıdır. Bir başka deyişle Glasnost, Perestroyka’nın başarılı olması durumunda devlete çıkar sağlayacaktı. Birbirlerinin kaderini belirleyecek bu iki çalışma riskli bir durum da taşımıştır. Artık tek ayağı çukura girmiş Sovyetler için tutunabileceği son daldır.
Perestroyka hamlesinde geçiş çok sancılı olmuş ve halk buna dayanamamıştır. Siyasi ve sosyal özgürlükler ekonomide üretim ile karşılık bulamayınca Sovyetler parçalanma sürecine girmiştir. Böylece tutunduğu son dal Sovyet yükünü taşıyamayarak kırılmıştır. Amacına aykırı olarak tersine işleyen bu süreçte Perestroyka ve Glasnost gibi yeniliklere yönelen Sovyetler Birliği iktidarının bazı hatalı uygulamaları söz konusu olmuştur. Bunlar;
-Sovyetlerin kuruluşundaki baş aktörler olan işçilerin sorunlarının azaltılması, düşünce özgürlüğünün sağlanması ve yaşam kalitelerinde bir iyileştirme çabasında bulunulmamıştır,
-Birliğin kuruluş politikası olan sosyalizmin gereklerine uygun bir ekonomik ve toplumsal hayat ortaya konamamıştır,
-Atılan tüm bürokratik adımlarda devletin halka daha da yabancılaşması ve bu sorunların çözümünü kapitalizm ve meta ilişkilerine bağlaması olmuştur.
Üst üste gelen sorunlara çözüm üretemeyerek Dünya tarihine damgasını vurmuş her devlet gibi Sovyetler de misyonunu tamamlamıştır. Mihail Gorbaçov’un görevden istifa etmesi ile birlikte 26 Aralık 1991 tarihinde yıkılmıştır. Onun yerine liberal Boris Yeltsin başa geçmiştir. Sovyet Rusya’nın yıkılmasından sonra onlara bağlı çoğu Türkistan ve Doğu Avrupa devleti bağımsızlıklarını ilan etmiştir. Büyük bir toprak bütünlüğüne sahip Sovyetler artık küçülmüş ve Rusya Federasyonu adıyla günümüzde varlığını devam ettirmiştir.
Osman MİCAN
KAYNAKÇA
Yorum Yaz