İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Sudan, Afrika'nın en geniş topraklarına sahip üçüncü ülkesidir. Başkenti Hartum olan Sudan, Doğu Afrika ülkesi olup, Mısır, Etiyopya, Eritre, Güney Sudan, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad ve Libya ile sınır komşusudur.
Sudan’ın resmi dili Arapçadır. Halkın çoğunluğu Arapça konuşmaktadır. Arapçanın yanı sıra bazı yerel kabile dilleri de konuşulmaktadır. Arapçada karşılığı “Siyahların Ülkesi” anlamına gelen “Biladu’s-Sudan” ismi günümüzde ‘Bilad’ kelimesi atılmış ve bu bölgeye sadece Sudan denilmiştir.
Sudan yaklaşık 1.886.000 km2'lik yüzölçümü ile dünyanın en geniş topraklara sahip 16. ülkesidir. Ülke, 2011 yılında Güney Sudan’ın Sudan’dan ayrılmasıyla yüzölçümü bakımından Afrika'nın en büyük ülkesi olma özelliğini Cezayir'e kaptırmıştır. Nüfus bakımından 30.9 milyonluk nüfusuyla dünyada 40. sıradadır.
Sudan’ın bağımsızlığını kazandığı 1956 yılından bu yana ülkede etnik ve dini farklılıklar siyasi kutuplaşmaya dönüşmüş ve ülkede istikrarlı bir yönetim kurulamamıştır. Neticede Sudan'da ihtilaf ve iç savaşlar süre gelmiştir. Bu bağlamda, Sudan’ın bağımsızlığından sonra en büyük sorunu güneydeki ayrılıkçı hareketler olmuştur.
Sudan nüfusunun %10’unu oluşturan Animistler ve % 7’sini oluşturan Hristiyanların çoğu güney bölgesinde yaşamaktadır. Sudan bağımsızlığını kazanmadan, İngiltere sömürgesi altındayken 1955 yılında ülkenin güneyinde bir ayrılıkçı hareket ortaya çıkmış ve sorunun bir parçası haline gelmiştir. Güneyde ortaya çıkan bu ayrılıkçı hareketin başını John Garang liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Cephesi (SPLA) isimli örgüt çekmiştir.
1956’da bağımsızlıktan sonra parlamenter sistem ile yönetilen Sudan’da, ordunun başkomutanı General İbrahim Abbud 1958’de darbe yaparak parlamenter sistemi askıya almıştır. İslam şeriatını ve Arapça dilini ülke genelinde egemen kılma çabaları, Animist ve Hristiyanların çoğunlukta olduğu güney kesiminde geniş tepkiler doğurmuştur. 1963’te güneydeki yerel ayaklanmalar, silahlı milis güçlerinin oluşması ve silahlı mücadeleye yol açmıştır. 1964 yılında artan sokak eylemleri üzerine General Abbud iktidardan çekilerek, geçici bir hükümet altında anayasal yönetime dönülmüştür. 1965’te yapılan seçimlerden sonra ülkede istikrar yine sağlanamamış ve Albay Cafer Muhammed en-Numeyri’nin önderliğindeki askeri yönetim ikinci bir darbeyle yönetime el koymuştur.
Albay Numeyri’nin ilk önceliği güneydeki ayrılıkçı hareketi sona erdirmek olmuş ve bu çerçevede Joseph LAGU liderliğindeki Güney Sudan Kurtuluş Cephesi (SSLF) ile 27 Mart 1972’de Addis Ababa Anlaşmasını imzalamıştır. Bu anlaşmayla; Equatoria, Bahr al Ghazal ve Upper Nile eyalet ve vilayetlerine otonomi verilmiştir.
1972’de Etiyopya ve Afrika Birliği’nin başkenti olan Addis Ababa’da yapılan barış anlaşması sonrası ülkede istikrarın sağlanması ve barış ortamının tesis edilmesi için ciddi çalışmalar yapılmamış ve 11 yıllık ateşkesten sonra Sudan tarihindeki ikinci iç savaş 1983 yılında patlak vermiştir.
1978 yılına gelindiğinde ülkenin güneyinde zengin petrol yatakları bulunmuştur. Bulunan petrol yatakları bir taraftan ülkenin refahı için umut olurken diğer taraftan iç savaşı körükleyen bir vasıta olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu bağlamda çatışmaların 1983’te tekrar başlamasının tesadüfi olmadığı ve zengin petrol yataklarının bulunması güneydeki çatışmaların tekrar başlamasının önemli sebeplerinden biri olarak gösterilmektedir. İkinci iç savaşın önemli faktörlerinden biri de 1983 yılında Numeyri tarafından İslam Devrimi’nin ilan edilmesi ve Addis Ababa Anlaşması şartlarının feshedilmesidir. Bu gelişmeden sonra ülke içerisinde çatışmalar iyice hareketlenmiş ve ikinci iç savaş süreci başlamıştır.
Diğer taraftan yine 1983 yılında darbe ile yönetime gelen Numeyri’nin 16 yıl süren iktidarı, 1985’te yapılan başka bir askeri bir darbeyle sona ermiştir. Daha önce de birçok darbe girişimini atlatmış olan Numeyri’ye karşı bu kez başarılı olan darbeyi yapan kendi hükümetinin Savunma Bakanı General Abdurahman Siwar liderliğindeki konsey olmuştur. Derhal seçime gidileceği açıklanarak Geçici Askeri Konsey yönetimi oluşturulmuştur. 1986’da seçime gidilmiş ve Sadık El Mehdi başbakan olmuştur. Ancak Sadık El Mehdi başarılı bir yönetim ortaya koyamamış ve bu dönemde de Güney’de çatışmalar devam etmiş, ülkede istikrarsızlık artmıştır.
Umma Partisi lideri Sadık El Mehdi başkanlığındaki koalisyon hükümetleri altında geçen kısa süreli sivil yönetim, Milli İslami Cephe tarafından desteklenen Tuğgeneral Ömer El Beşir liderliğinde 1989 yılında gerçekleştirilen askeri darbeyle sona ermiştir. 1996 Mart ayında Cumhurbaşkanlığı ve Milli Meclis seçimleri yapılmış, Korgeneral El Beşir Cumhurbaşkanı, Milli İslami Cephe lideri Dr. Hassan Turabi ise Milli Meclis Başkanı seçilmiştir.
El Beşir döneminde halkın da desteğiyle güneydeki ayrılıkçı hareketler önemli kayıp vermişler ve daha önce ele geçirmiş oldukları birçok bölgeden çekilmek zorunda kalmışlardır. Ancak Batılı devletler ve Sudan yönetiminin politikasını benimsemeyen bazı Arap ülkeleri tarafından desteklendikleri için ayrılıkçı hareketlerin sonlandırılması engellenememiştir.
Radikal İslam vizyonunu geniş alanlara yaymak ve Sudan dışında etki yapmak amacında olan Turabi ve El Beşir arasında görüş ayrılığı yaşanmıştır. El Beşir, yetkilerini aştığı gerekçesiyle Milli Meclis Başkanı olan Hassan Turabi’nin görevinden alındığını açıklamış ve Turabi’nin yerine Sudan özelinde bütünleşmeye önem veren Ali Osman Taha getirilmiştir. Uzlaşmacı bir kişiliğe sahip olan Ali Osman Taha Sudan ile Güney Sudan arasında Kapsamlı Barış Anlaşması yapılma sürecinde çaba önemli çabalar göstermiştir.
2000’lerin başında merkezi hükümet ile güneydeki ayrılıkçı hareketler arasında müzakere süreçleri başlamış ve bu kapsamda 20 Temmuz 2002’de Machakos Protokolü imzalanmıştır. Machakos Protokolü’yle çatışmaların sona ereceği ve zenginliklerin eşit olarak paylaşılacağı kabul edilmiştir. Bu protokolde altının çizilmesi gereken bir nokta ise; Güney Sudan halkının kendi kaderini tayin hakkı konusunda uzlaşıldığıdır. Netice olarak 2005’te Kapsamlı Barış Anlaşması’yla Güney Sudan’a özerklik tanınmıştır. Ayrıca Kapsamlı Barış Anlaşması ile 2011’de Güney Sudan’ın isterse referanduma gidip kendi geleceğini kendisinin tayin edebileceği karara bağlanmıştır. Bu bağlamda, Güney Sudan'da gerçekleştirilen referandum sonucundan Hartum yönetiminden ayrılma kararı almıştır.
Güney Sudan, 9 Temmuz 2011 tarihinde Güney Sudan Cumhuriyeti olarak bağımsızlığını ilan etmiş ve Hartum yönetimi, Güney Sudan’ı ilk tanıyan ülke olmuştur. Öte yandan Türkiye de Güney Sudan’ı ilk tanıyan ülkeler arasında yer almıştır. Güney Sudan bağımsız bir devlet olduktan sonra Birleşmiş Milletler ve Afrika Birliği gibi uluslararası örgütlere üye olmuştur. Güney Sudan Cumhuriyeti'nin başkenti Cuba ve resmi dili ise İngilizcedir.
Güney Sudan'ın bağımsızlığını ilan etmesiyle bölgede barış ortamı ve istikrar beklentisi oluşsa da bu tam anlamıyla gerçekleştirilememiştir. Bağımsızlıktan sonra Sudan ve Güney Sudan arasında yeni sorunlar meydana gelmiştir. Bağımsızlıktan önce Sudan'ın ekonomik gelirinin büyük bir kısmını petrol gelirlerinden oluşmaktaydı. Ancak bağımsızlıktan sonra bu durum değişmiş ve Sudan ekonomisine oldukça zarar vermiştir. Petrol yataklarının büyük kısmı Güney Sudan topraklarında bulunmakta ancak petrol ihracatı için kullanılan petrol boru hatları ise Sudan topraklarından geçmektedir. Bu durum iki ülke arasında ciddi krizlere sebep olmaktadır. Petrol üretiminin gerçekleştiği bölgelerden biri olan ABYEİ bölgesi iki ülke arasında sorun olmaya devam etmektedir. Kuzeydeki Sudan ülkesine yakın kabileler ile Güney Sudan'a yakın kabileler yıllardır birbirleriyle mücadele etmektedir.
Sonuç olarak, Sudan’da Hartum yönetimi ve güneydeki ayrılıkçı hareketler arasında yaşanan gerilim bütün Sudan'ı bağımsızlığından buyana az gelişmişliğe mahkum etmiştir. Güney Sudan'da SPLA milislerinin merkez hükümete karşı verdiği silahlı mücadele yıllarca devam etmiş ve güneydeki çatışmalar yoğunlaşınca merkez hükümet bütün enerjisini bu soruna yoğunlaştırdığı için ülkenin diğer bölgelerinde sorunlarla ilgilenilmesi mümkün olmamıştır.
Güney Sudan Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını kazanması da bölgeye istikrar getirememiştir. Güney Sudan ve Sudan arasında yeni sorunlar ortaya çıkmış ve Güney Sudan'da yeni iç karışıklıklara sebep olmuştur. 2011 yılında bağımsızlığın ilanından sonra da Güney Sudan'da iç karışıklıklardan dolayı ölümler, göç sorunu ve açlık krizi devam etmektedir.
Nasrettin GÜNEŞ
KAYNAKÇA
Yorum Yaz