Eserin asıl adı ; “Sülvânü’l-Mutâ’fî Udvâni’l-Etbâ’ ”dır. Eserin yazarı olan İbn Zafer’in kaynaklarda adı geçen 30 adet eseri olduğunu bilinmektedir.
Bölümlerine geçmeden önce eser bize genel anlamda yöneticilere ibretlik hikâyelerle öğütler vererek devletlerini nasıl yönetmeleri gerektiği söylemektedir. Eser hocam olan Doç. Dr. Sadık YAZAR tarafından hazırlanıp transkrip halinde yayınlanmıştır.
Bu eser 5 ana bölüm etrafında toplanmıştır;
- İşini Allah’a havale etmek(Tevekkül) ve Bunun Neticeleri
- Teessî (Sabredip Teselli Bulma) ve Onun Eşsiz Faydaları
- Sabır ve Kazançları Hakkında
- Rıza ve Bereketleri Hakkında
- Zühd ve Sonuçları Hakkında
Mukaddimede ilk olarak Allah’a şükrederek başlar ve ardından ayetlerle her işinin Allah’a havale edilmesinin gerekliliğinden bahseder. Hz. Peygambere övgülerle devam eden mukaddime devrin Osmanlı sultanına övgülerde de bulunarak eserinin önemi hakkında sözler söyleyerek bitirir.
1. Bölüm : Burada zor durumda kalan yöneticilerin ki bunlardan birisi de hikayesi anlatılan Abdülmelik’tir. Zor durumda kaldıklarında işlerini Allah’a havale etmeleri gerektiğini ve korktuklarından emin olmalarını gerektiğini söyler. Hikâye odur ki; Abdülmelik, Zübeyr üzerine sefere çıkarken amcasının oğlu Amr’ın içten halkı kışkırtarak kendisini halife ilan etmesi üzerine Abdülmelik bu zor durumda nasıl kurtulacağını düşünürken bir yaşlıya denk gelir. Kendisini Abdülmelik’in bir askeri olarak tanıtır ve ordusuna katılmak istediğini söyler. Yaşlı adam ona Abdülmelik’in yanlış yolda olduğunu çünkü Zübery ona biat etmediğini ama saldırmadığını fakat, kendi içindeki düşmanını geride bırakıp bu yanlış fetih politikasına devam ettiğini ona askeri olmaması gerektiğini söyler. Abdülmelik bundan ders alarak kendi topraklarına yani Amr’ın haksız elde ettiği yönetimi yıkmaya gitmiştir.
Tabi bu bölüm bunlarla sınırlı değildir. Zalim ile Müfevvız adlı tilkilerin hikâyeleri de yöneticilere ders niteliğindedir. Bir tarafta gücü yetmediği için yuvasından olan Zalim tilkinin Müfevvız’dan yardım istemesi üzerine bir süre evinde misafir oldu diye kendi evini unutup başkalarının evine göz diken bir tilkinin yine kendi tuzağına düşmesini anlatan güzel bir hikâyedir. Ardından taht hırsı gözünü bürümüş bir padişahın kardeşini hilafete getirmek yerine yaşça küçük oğlunu getirmek ister. Kardeşinin tuzak kurduğunu anlayan Me’mun ise kardeşinden gelen hiçbir teklifi kabul etmez ve vezirleriyle durumu istişareye koyulur. Vezirleri tek tek fikirlerini beyan eder fakat Me’mun bunları beğenmez. Ardından yaşlı bir adamı meclise davet eder. Kendisi Me’mun’a Heyâtıla Kralı ile Fîrûz’un hikâyesini anlatır ve bir padişahın işlerinin ters gitmesini 5 sebebe bağlar; a) çevresine genç ve işten anlamayan kişileri toplaması, b) kendisine bağlı olanlara eziyet etmesi, c) devletinin gelir ve giderlerinde bolca israf olması, d) yüksek mertebeye gelen kişilerin kendisini beğenen kişileri olması ve e) devletin bekasını düşünen akıl sahibi kimselerin sözlerinin küçük görülmesi.
İşte bu öğüt ve hikâyeler ile Me’mun kendisini Allah’a teslim eder ve Korkutlarından emin bir şekilde M. Emin üzerine yürür ve zaferle ayrılır.
2. Bölüm: Bu bölümde sabretmenin ne kadar önemli olduğunu ve bizim en büyük önderimiz Hz. Muhammed(s.a.v.)’in yaşamı boyunca karşılaştığı zorluklarından bahsetmiştir. Bir peygamber olmasına rağmen istese Allah onu refah içinde dini yaymasını sağlardı, ama o ümmetine örnek olmak ve Allah yolunda olurda ümmeti de zorlukla karşılaşırsa bakın peygamberiniz bile sabredip, teselli buldu diyerek sabretmelerini sağlamak için zorluklara göğüs germiştir. Bakın Bedir’e bakın Uhud’a bakın Hendek Savaş’ına Hz. Peygamber ümmetinden fazla zorluk çekmedi mi aç kalmadı mı? Ama o ne yaptı teessî eyledi ve Allah’ın yardımını bekledi. Ahzap Suresinden örneklerle bu sabır ve yardımlar açıkça beyan edilmiştir. Ardından yine hikâye içinde hikâyelerle sabrın ne derece önemli olduğunu belirtmiştir. Şapur b. Hürmüz ile Rum Kayser’inde olduğu gibi benzerliğiyle başta Kayser’i kandırmak istemesi ama Kambur hikâyesinde olduğu gibi bundan zararlı çıkacağını anlaması ve sabırlı, ilim sahibi ve ileri görüşlü vezirinin hikâyeleriyle sabredip kurtulmayı beklemeye başlaması ve ülkesini bu sabrı ve ilim sahibi veziriyle beraber Kayser’in elinden kurtulup onu yenmesi ve tahrip edilen yerleri Kayser’in serbest kalması şartıyla bırakarak hatalarının telafi edilmesi anlatılmıştır.
3. Bölüm: Yine Hz. Peygamber(s.a.v.)’in sabrından örnekler veren ayetlerle giriş yapılmıştır. Daha sonra müşriklerin Peygamberi öldürmek için evine baskın düzenlemeleri fakat burada yatağında Hz. Ali’nin yatması ve Hz. Peygamberin Mekke’yi terk etmesi anlatılır. Ayette müşriklerin tuzak kurmak istemesi ama bilemedikleri bir şeyin olduğunu yani Allah’ın da bir tuzak hazırladığını ve onun tuzak kuranların en hayırlısı olduğu söylenmiştir.
Sabır ile ilgili Peygamberin sözleri ya da diğer güzel sözlerle önemi daha da belirtilmiştir. Ardından Kisra ile Hint Erken’i arasındaki mücadele bu sabra çok güzel örneklerden birisi olmuştur. Erken ülkesini tehdit eden Kisra karşında çaresiz kalıp vezirleri ve baş zerdüşt ile istişareye oturur. Her ne kadar ilk 3 vezir fikir söylese de beğenilmez ve 4. Vezir devreye girer. Önce ilk 3 vezirin görüşünü çürütüp buna birde Güvercinler ve Üveyik Kuşlarının Hikâyesini anlatır ve Güvercin’in sabırsızlığı ve ilim bilmeyen bir Kuzgun’a olan güveni yüzünden yenilmesini anlatır. Ardından Erken bir sığınağa yerleşti ve halk onun yokluğunda başta gözüken komutan tarafında kötü yöneltilmeye başladı burada büyük sabırlar gösteren Erken halkın imdadına kulak verdi ve şehre vali atayıp Komutan ile savaştırdı. Komutan galip geldi. Ardından Hz. Osman’ın kendisine atılan iftira yüzünden evde mahsur kalması ve bir genç ensarın fitnenin nedenlerini ve nasıl yok edilebileceğini anlatmıştır.
4. Bölüm: Allah’ın rızasını kazanmak ve ondan gelenlere razı olmakla ilgili bilgilerle ilk başta bizi aydınlatmıştır. Sonra Behram-ı Gür’ün hikâyesini anlatmıştır. Kendisi doğarken iyi bir padişah olacağını falcılar tarafından müjdelenen ve bu sebeple babası tarafından özel adamları tarafından yetiştirilen biri olmuştur. 15 yaşına kadar ilim, kılıç, ok ve yay ile ilgili eğitimler almıştır. Babasının yanına getirildiğinde ise onun katı ve zalim biri olduğunu görmüştür. Hocası ise bu durum karşısında ona hikâyeler anlatır.
İlk olarak ayıdan kurtulmak isteyen maymunun hikâyesi anlatılır, ardından iç içe birçok hikâye ile çocuğa öğütler verilir. Hikâyelerden Behram babasının yanında bardağı kırar ve padişah duruma çok sinirlenir fakat soytarı ona Zampara Soytarı hikâyesini anlatır. Behram ile ilgili olan bu hikâyede şehvet arzularına hakim olamayan bir adamın eşeğe dönüşmesi anlatılıyordu çünkü Behram’da aşık idi. Komutanın kızıyla evlendi ve bu sebeple babasına hizmet etti. Bu hizmeti pek fazla sürmedi çünkü babası ölünce tahta geçti ve ülkesini yönetmeye devam etti.
5. Bölüm: “Dünya malı dünya’da kalır ve geçicidir.” Sözünü özetler nitelikte bir bölümdür. Artık Dünyalıkları bırakıp biran önce ahret hayatı için bir şeyler yapılması gerektiği ısrarla vurgulanmıştır. Kelime anlamı olarak baktığımızda da Zühd; Dünya’ya rağbet etmemek, nefsâni zevk ve arzudan kendini çekerek ibâdete vermek.” Konunun özeti gibi karşımızda durmaktadır. Birçok farklı ırka ve dine mensub padişahın makamı ve mevkisini bırakıp Allah’a yönelmesi anlatılmıştır. Bana göre ise en güzeli ve manidar olanı Mu’âviye b. Yezid b. Mu’âviye‘nin Halifelik gibi dini yönden liderliği gösteren bir makamı bile terk etmesi bize dünyadaki ulaşacağımız makam ne olursa olsun isterse İslam dininin o dönemin önderi kabul gören Halifelik olsun. Bunların hepsi gelip geçicidir ve esas olan ahret için çalışmaktır.
Genel Sonuç:
Kitap hakkında sayfalarca yazılar veya özetler çıkarılabilir. Hatta kitaptan daha uzun bir şekilde de anlatılabilir. Ama birkaç söz söylemekte fayda var. Bu kitapta bir yönetici vasıflarından ziyade öncelikli olarak insani vasıfların ön plana çıktığını görmekteyiz. İnsanlar sürekli bir arayış içerisindedir. Haliyle bu arayış esnasında birçok zorlukla yüzleşir bu onun doğasında vardır. Konu sıralamasına baktığımız dizimin bile çok güzel olduğunu görebilmekteyiz. Karşılaştığımız bu zorluklarda bazen beşer olarak üstün gelemeyebiliriz. Bu yüzden bir güce ve güvenceye ihtiyacımız vardır ki bu da kitapta belirtildiği gibi Allah’tır. İnsanlar sıkıntıya düşer düşmez yardım gelmez, bizler hep böyle düşünürüz ama bilmeyiz ki Peygamber bile bu denli sıkıntılara sabretti ve sonunda mükafata ulaştı. O ki gelmiş geçmiş bütün günahları silinen bir Peygamber idi. Biz ümmetine örnek olması için bizden daha fazla zorluklara göğüs gerdi. Kitapta ise bu zorlukları gören insanların özellikle de yöneticilerin sabredip Allah’a yönelmesini ve yardımın ancak ve ancak ondan geleceğine inanması gerektiğini söylemiştir. Çünkü sahip olduğu makam dünyalık bir makamdır ve bu makamı ona nasip edende onu koruyacak olanda ya da elinden alacak olanda Allah’tır. Bunun bilincinde olan bir yöneticiyi arzu ediyor yazarımız. Çünkü bu düşüncelere sahip bir yönetici, ne halkına zulmeder ne de kendi bedenine zulmeder. Bilir ki yarın Allah elimden yöneticiliği aldığında halktan biri olabilirim. “Kudret sahibi Allah’tır” diye düşünür. Kendisine zulmetmez, bilir ki nefsinin kölesi olan bir insan Allah’tan uzaklaşır ve benliğini yitirmeye başlar. Bu yüzden her iki özelliğe sahip yönetici bu kitapta ve bana göre de her ortamda ister aile yönetsin ister koskoca bir devlet, bunlara sahip ise adil ve nefsanî arzularından uzak bir şekilde yönetecektir.
Mustafa ÇAĞLAR