SURİYE VE IRAK EKSENİNDE BAAS PARTİSİ

BATI ASYA

Arap dilinde “yeniden doğuş” anlamına gelen Baas her iki öncüsü de Arap milliyetçi ve sosyalist olan Salahattin Bitar ile Michael Eflak’ın öncülüğünde 1943’de Şam’da kurulmuştur. Parti ismini Zeki Arsuzi’ye borçludur, bunu ilk kullanan kişi o olmuştur. Baas partisinin temelinde Arap milliyetçiliği yatar ve Osmanlının çöküşü ile birlikte Araplar arasında milliyetçi düşüncelerin hız kazandığı dö­nemde Suriye’de ve Irak’ta Pan-Arap eğilimli düşüncelerin arttığı gözlemlenmiştir. İşte Baas Partisi Pan-Arapçılığın en önemli temsilcileri olarak kurulmuştur. Baas hareketi Arap milliyetçiliğinin laik, birlik ve anti-emperyalist düşüncesini öne çıkaran bir anlayışa sahip olmuştur. Arap ülkelerinde faaliyet gösteren diğer radikal sağ ve sol partilerinden farklı bir yol izlemiştir.

1947 yılında ilk kongresini yapan Baas Partisi birlik, özgürlük ve sosyalizmi temel alan bir duruş sergilemeye karar vermiştir. Baas Partisi, Suriye ve Irak milliyetçiliğinden çok Arap kimliğini savunmuş ve Arapların sömürgecilikten kurtarıp özgürlüğe kavuşturmayı temel görevleri olarak görmüşlerdir. Arap milliyetçiliğinin yükselişinden sonra, Baas Partisi iki koldan faaliyet göstermeye başlamıştır: Askeri ve sivil kanat. Sivil kol, askeri kolun eylemlerinden habersiz olmasına rağmen bir süre sonra askeri kol sivil kolun içine sızmaya başlamıştır. 1950’lerin sonunda Pan-Arabizm yeniden yorumlanmaya başlanmış ve yerini Suriye milliyetçiliğine bırakmıştır. 1960’lı yıllarda ise Baasçılar eski ve yeni kuşak olarak ayrılmış ve eski kuşak ve yandaşları etkinliğini kaybetmeye başlamıştır. Kurucuları olan Bitar ve Eflak, Sarbon Üniversitesinde okumuş ve öğretmen olarak ülkelerine dönmüşlerdir. Önceleri milliyetçi olan bu kişiler, sonrasında sosyalizmi benimseyerek şunu söylemişlerdir: ‘Dönüşümüzde bu düşünceyi yeni kuşağa aktarmaya niyetliydik.’ Pariste kurdukları Arap birliği düşüncesiyle Suriye milliyetçisi olmayıp Arap milliyetçisi olduklarını söyleyebiliriz.

Baas Partisi, sömürge döneminin bazı zamanlarında Nasyonalizm ve komünist düşünceden etkilenirken, aslında temelinde sosyalizm ve milliyetçilik duygusu vardır. Bernand Lewis, bu dönemde Baas Partisini Ortadoğu’da ‘diktatörlük’ çerçevesinde ele almıştır çünkü ‘Saddam Hüseyin ve Hafız Esad dönemindeki rejim için en uygun terim budur.’ demiştir. İki savaş arası dönemde iki bölgede Avrupa rejimlerinden etkilenmişler ve manda yönetimi altında kalmışlardır. Nazi modeli üstüne kurulan Baas Partisi, daha sonra Sovyet etkisiyle komünist düşünceden etkilenmesi pek de zor olmamıştır. Avrupa’dan ithal edilen bir düşüncenin Ortadoğu’da hakikaten işleyen tek sistem olduğunu görmekteyiz. 1952 yılında ise Ekrem El Hurani’nin liderliğini yaptığı Arap Sosyalist Partisiyle birleşerek bugün ki Arap Sosyalist Baas Partisi adını almıştır. Bu iki düşüncenin altında Arap milliyetçiliği yatarken, ayrıldıkları tek nokta teşkilatlanmaydı. Bu partinin ana felsefesi olarak şunu söyleyebiliriz ki ‘Ortadoğu’da bir Arap dünyası yaratarak’ birliği ve refahı sağlamayı amaç edinmişlerdir.

Bağımsızlık sonrası Suriye siyasal hayatı askeri darbelerle belirlendi. 1954’te çoğulcu siyasal hayata geçen Suriye, bu dönemde yapılanan Baas Partisi ise yeri geldiğinde darbeleri destekleyerek yeri geldiğinde de bunlara muhalefet ederek, ordunun iktidarı ele geçirmedeki önemli konumunu iyi değerlendirdi. Eski kuşak siyasetçilerin de etkisiyle orduda da etkisini gösteren düşünce, partinin iktidara gelmesinde büyük pay sahibidir. Orta doğuda manda yönetimi sırasında meydana gelen siyasi ve askeri darbe tüm Arap dünyasında benimsenmeye başladı. Ortadoğu’da etkin olan askeri darbelerin iki ana nedeni vardı: Fransa ve İngiltere’nin oluşturmak istediği parlamenter sistemlerin oluşmasını engellemek ve eski ve yeni kuşak arasında oluşan düşünce farklılaşmasıydı. Baas Partisi Ortadoğu’da tek Arap devleti amacına kısa sürede olsa ulaşmış, 1958 yılında Mısır ve Suriye’nin birleşmesi ile bu düşünce pekiştirilmiş oldu. Ortadoğu’da tek Arap devletinin var olması o coğrafyadaki devletlerarasında iktidar mücadelesine dönüşecek ve devletlerin çatışması kaçınılmaz olacaktı. Suriye ve Mısır’ın birleşmesi ABD ve NATO’dan tepki toplasa da, bu devletler bir sonuca ulaşamamışlardır ve Ortadoğu’da Sovyet varlığını oluşturmuştur. Baas Partisi ve Nasr yönetimi 1967 savaşına kadar varlığını korumuş ama 1961’de Birleşik Arap cumhuriyeti fikri çökmeye başlamıştır. 1961-1970 yılları arası Suriye’de iktidar mücadelesine sahne olan yıllardır. 1963’teki askeri darbeyle Baas yönetimi iktidara gelirken sık sık darbe girişimleriyle karşılaştı.

1964-1966 yılları arasında Baas Partisinin merkez ve solcu kanatları arasında yaşanan güç mücadelesi sık sık hükümet değişikliğine neden oldu. Bu dönemden sonra iktidarda iki önemli güç vardı: Salah Cedid ve Hafız Esad. Bu dönem  Neo-Baasçılar dönemi olarak biliniyordu. Parti bu düşünceyle birlikte ideolojik dönüşümlere gitmeye başlıyor ve çizgisinden kayıyordu. Artık parti içinde yeni ve eski kuşak Baasçılar arasında mücadeleler yaşanmaya başlıyordu ve Yeni Baasçılar radikal sosyalizme doğru kaymaktaydılar. Bu dönemdeki en önemli gelişme Eflak’ın görüşü Marksist görüş açısıyla eleştirilmiş ve yoğun tartışmalar sonucunda parti Pan-Arabizm’den; Marksist, Leninist ve Sosyalist bir politikaya kaymaya başlıyordu. Ağır eleştirilen Eflak yine de partinin genel sekreterliğine seçilmişti. Parti içindeki ayrılıklar son safhasına varmıştı ve bu da yetmezmiş gibi Hama da Sünni gruplar isyan çıkarmış ve isyan kanlı bir şekilde bastırılmıştır. Bu da tarihe ‘Hama Katliamı’ olarak geçmiştir. 8. Ulusal Baas kongresinde M.Eflak partideki görevinden ayrıldı ve sivil kanatta bulunan Yasin El Hafız Baas Partisinden ayrılarak Arap Devrimci İşçi Partisini kurdu ve artık Baas içinde zafere ulaşan Neo-Baasçılardı. 1966’da Cedid ve Hafız Esad öncülüğünde Baas’ın içindeki genç subaylarla birlikte darbe girişiminde bulundu ve Emin El Hafız ile birlikte partinin kurucuları olan Salah Bitar ve Mişel Eflak partiden uzaklaştırıldı. Yeni hükümete Salah Cedid alınmadı ve ona parti başkanlığı verildi. Salah Cedid’de bunun üzerine artık ‘partimi tanıyamıyorum.’ dedi ve her biri sürgüne gönderilmiştir. Suriye iç politikasında 1967 Arap-İsrail savaşı bir dönüm noktasıdır. Suriye topraklarını işgalle sonuçlanan savaştan sonra Hafız Esad yönetimi kontrol altına almayı düşündü. Çünkü savaşın kaybedilmesinin nedenini arkadaşlarının verdiği yanlış kararlardan kaynakladığını söylemekteydi. Bu savaştan sonra Baasçılar milliyetçiler ve ilericiler olarak 2’ye bölündü. Hafız Esad öncülüğünde milliyetçilerin darbesiyle Hafız Esad yönetimi iktidara geldi. 4 ay sonra yapılan referandumda Hafız Esad devlet başkanlığına geldi ve Suriye’nin ilk Nusayri kökenli başkanı olmuştur. Hafız Esad, rejimin milliyetçi-sosyalist çizgisini değiştirmek niyetinde değildi. Bu dönemde Irak’ta yönetimde Baas partisi vardı ve Suriye’den kaçan Eski Kuşak Baasçılar buraya geliyordu. Ve bu sebep Suriye-Irak gerilimine sebep olmuştur. Hafız Esad 30 yıllık iktidarlık döneminde Suriye’yi bölgesel bir aktör konumuna yükseltmiştir. 1980’den sonra SSCB’nin dağılması ve yardımın kesilmesi sonucu Hafız Esad döviz sıkıntısının giderilmesi için ABD ile yakınlaşmıştır. Körfez Savaşında ABD’nin yanında yer alıp, Irak’a asker göndermiştir. Bu olaylarla birlikte babadan oğula Esad dönemi başlamış oldu.

Babasından sonra göreve gelecek olan Beşar Esad babasının talimatları üzerine iç politikadan uzak durmuş ve dış politikaya yönelmiştir. Suriye’yi 30 yıldır yöneten Hafız Esad bir rekora imza atmış ve 10 Haziran 2000 öldükten sonra yerine oğlu Beşar Esad gelmiştir. Gerekli düzenlemeleri yapan Baas Partisi başkanlık yaşını 40’tan 34’e çekerek Beşar Esad’ın başkan olmasını sağlamıştır. Başa geldikten sonra birkaç düzenleme yapmıştır. İlk başta 1964’ten beri yürürlükte olan 4 maddelik sıkı yönetim ve olağanüstü hal yasalarını ortadan kaldırdı. Ondan sonra sürgün dahil tüm siyasi tutuklulara af çıkardı ve Şam’daki 600 siyasi tutukludan oluşan ‘Mezzah Hapishanesini’ kapattı. 2000’lerde yaptığı kültürel, ekonomik ve siyasi yenilenmeler ülkede ‘Şam Baharı’ olarak karşılandı. Suriye’de Esad iktidarı güçlendirmek isterken 2003’te ABD Irak’ı işgal etti ve Suriye’de bundan ağır bir şekilde etkilendi. 2005’te Lübnan’da Refik Hariri suikastı, gözleri Suriye’ye çevirdi, Batı’nın baskısı iyice arttı ve muhalefet liderleri reform taleplerini yeniliyordu. 2007’de referandumda tekrar devlet başkanlığına Beşar Esad gelmiştir ve ikinci 7 yıllık dönemi başlayan Beşar Esad yani Baas partisi tekrar başa gelmiş oldu. Ve Afrika başta olmak üzere dalga dalga Arap Baharı başlamış oldu. Her ne kadar Esad Suriye’nin etkilenmeyeceğini düşünsün de ilk isyan ülkenin güneyinde Dere şehrinde başladı ve Mahir Esad binlerce kişiyi katletti. Beşar Esad birkaç defa halkın karşısına çıkıp konuşma yaptı ama bunlar pek de etkili olmuş sayılmazdı. Bu olaylar hala günümüzde devam etmektedir.

Irak özelinde bu partinin etkinlik göstermesi Suriye’deki gibi rahat olmamıştır. Çünkü partinin ortaya çıkış noktası olan Suriye’de bu düşünce yayılırken, Irak’ta hala etkinlik gösterememişti. Baas Partisi 1943 yılında kurulmasının ardından 1947 yılında ilk kongresini Şam’da yapmıştır. 1952’de Ekrem el Hurani’nin liderliğindeki Arap Sosyalist Partisi ile birleşerek bugün ki Arap Baas Sosyalist Partisi adını aldı. Partinin Irak kolu bu birleşmeyi takip eden yılda 1954’de kuruldu. Irak’ta Baas Partisinin kuruluşunda öğrenci grupları etkili olmuştur. Bu “yeniden doğuş” hareketinin siyasileştiği dönem “Yediler” diye anılan ve İngiliz himayesine muhalefet etmekte olan etkili bir subaylar grubunun Irak’ta güçlenmesine neden oluyordu. “Yediler” 1936’dan sonra Ortadoğu’nun ilk milliyetçi askeri darbelerini örgütlüyorlar.(monarşiyi tehdit etmeden); İkinci Dünya Savaşı başladığında Irak başbakanı olan Raşit Ali el-Kailani partileşme planları yapan Arsuzi, Bitar ve Eflak’ın yakından desteklediği bir isim oluyor. Ne var ki Kailani Irak’ı İngiliz himayesinden kurtarmak niyetiyle Alman ve İtalyan yetkililerle bağlantı kurmaya başlayınca kral kendisini görevden alıyor ve 1941’de İngiliz ordusu Irak’a müdahale ediyor. “Yediler” kısa sürede kurşuna diziliyorlar.

Hareket 1951’de Irak’ta da yayılmaya başladı, 1954’te Suriye örgütünün Arap Sosyalist Partisi ile birleşmesinden sonra Irak örgütü de resmileşerek Suriye ile beraber Arap Baas Sosyalist Partisi adını aldı. Baasizm 1955’te İngiltere, Irak ve Türkiye arasındaki bölgede, ABD’nin Soğuk Savaş politikalarını yayması amacıyla Bağdat Paktı’nın imzalanması ve 1956’da İngiliz, Fransız ve İsrail kuvvetlerinin Mısır’ın işgal etmesiyle giderek popülerleşti. 1958 yılı Arap Birliğinin zirveye ulaştığı bir noktadır ve Suriye ile Mısır’ın birleşmesiyle Orta Doğu’da oluşan Birleşik Arap Cumhuriyeti ilan etmeleri Irak, Ürdün ve Lübnan’da çeşitli Arap milliyetçisi grupların ayaklanmalarına sebep oldu, ancak bu girişim sadece Irak’ta başarılı oldu. 14 Temmuz 1958’de Tuğgeneral Abdül Kerim Kasım’a bağlı birlikler, saraya baskın vererek kralı, veliaht prensi ve iki bakanı öldürdüler. Kasım Irak’ı bir cumhuriyet ilan etti ve başbakanlık koltuğuna oturdu. Darbeye ilk başta Irak’ın azınlıkları, Baasçılar ve komünist gruplar destek verdiler. Kasım Irak’ı Bağdat Paktı’ndan çekti ve Filistin’in kurtuluşu için ortak bir ordu kurulmasına destek veren ilk lider oldu. Kasım, Arap Birliği hedefinden çok, Irak’ın kalkınmasıyla ilgilenmeyi öncelik haline getirince kısa zamanda Nasır’la ve Baasçılarla arası açıldı. 1959’da Baas örgütü Kasım’a başarısız bir suikast girişiminde bulunur, girişime katkıda bulunan 22 yaşındaki Saddam Hüseyin ülke dışına kaçmak zorunda kalır. Baasçılar ve diğer muhalif gruplar 1963’e kadar iktidara karşı örgütlenirler ve sonrasında iktidar karşıtı bir darbeyle başarılı bir sonuca ulaşırlar ve Kasım infaz edilir. Bir ay sonra Suriye’de Baas Partisi iktidara gelir ve bu iki parti arasında anlaşmazlıklar başlayıp, kendi ülkeleriyle sınırlı yollardan düşüncelerine devam edeceklerdir.

1963 darbesiyle birlikte Irak’ta Arif Kardeşler dönemi başlamaktadır. Abdüsselam Arif ve Baas Partisi, 1963’de Kasım’a karşı darbe yaptılar ve iktidara geldiler. Ancak dokuz ay sonra Baasçılar ile Arif’in arası açıldı. Abdüsselam 1963’te yaptığı başka bir darbe ile Baas’ı tüm yönetim kademelerinden uzaklaştırdı ve Baas’ın liderlerinden bazılarını İspanya’ya sürgüne gönderdi. Kuzeydeki Kürt isyancılarında ayaklanmalarını bastıran Abdüsselam, 1966’da bir uçak kazası sonucu hayatını kaybetti ve yerine kardeşi Abdürrahman Arif geçti. General Kasım döneminde, Nasr’dan uzak duran Irak politikası, Arif Kardeşler iktidardayken değişmeye başlamıştır. 1964’te başlayan görüşmeler, 1966’da iki ülkenin birleşmesi kararıyla askeri ve ekonomik alanda bütünleşmeyi belirtirken daha sonra bu gerçekleşmemiştir. Irak’ın Baas Partisi’nin iktidarla ilk imtihanıydı, koalisyon kabinesinde Baas bakanları görevlendirilmişti. Darbenin başlıca mimarı ve parti üyesi olan Ahmed Hasan el-Bekir ilk başbakanlık görevini üstlenmişti. Bundan kısa bir süre sonra, koalisyonun diğer grupları tarafından dışlanan Baasçılar’ın yetki alanları da sınırlandırıldı. 1966’da Saddam Hüseyin partinin ‘bölgesel komutasının’ başına getirildi ve Bekir ile gizli bir ittifak kurdu. 1968’de Baas yanlısı askeri gruplar Bağdat’ı ele geçirdiler ve Bekir tamamen Baas üyelerinden oluşan Devrimci Komuta Konseyi’ni kurdu. Konseyin başkanı kendisi olurken, Saddam Hüseyin’de iç güvenlikten sorumlu DKK’nın başkan yardımcılığına getirildi. 1968-1978 tarihleri arasında Saddam Hüseyin polis kuvvetlerinin otoritesini ve gücünü giderek arttırdı ve bu gücü halkın emniyetini sağlamak için kullandı. 1979’da başkan olan Hasan el-Bekir Saddam Hüseyin’in lehine başkanlıktan çekildi ve bununla birlikte ülkenin tüm denetimi Saddam Hüseyin’e geçti. Böylece Saddam Hüseyin için Bernand Lewis’in de dediği gibi tek kişilik diktatörlüğün yolu açılmış oldu.

Partinin önemli bir lideri olan Saddam Hüseyin dönemi Irak’ta Baas Partisi’nin zirvesini yaşadığı dönem olmuştur. 1957 yılında yasaklı olmasına rağmen Baas Partisine katıldı. Saddam 1957 yılında aile içi katil olaylarına karıştığı için mi, Baas içinde olduğundan mı bilinmez kısa süre gözaltına alındı. Saddam Baas üyesi olduktan sonra en ses getiren olayı Ekim 1959’da General Abdülkerim Kasım’a karşı düzenlediği başarısız suikast girişimidir. Saddam bu olaydan sonra ayağından yaralanmış, Bağdat’ı terk ederek Suriye’ye kaçmayı başarmıştır. Baasçılar tarafından coşku ve heyecanla karşılanmış, partiye üye olmuş, 6 ay çalışmalara katılmıştır. M.Eflak’la tanışmış ve ondan parti içi yükselme sözü almıştır. 1960’da Suriye’den Mısır’a geçmiş, bu sırada Irak’ta kendisine ölüm cezası verilmiştir. 1963’te Baas Partisinin darbe yapması ve iktidarı ele geçirmesiyle ülkeye geri dönüş yapmıştır. Saddam komünist karşıtlığı ile ön plana çıktı, CİA komünist kişilerin yer ve adreslerini vererek, hatta bazen Baasçılarla birlikte operasyon yaptıkları iddia edilmiştir. 1978’de Saddam sivil Baasçıları tasfiye etti ve yönetim tamamen kendi eline ve yakınlarına geçti. İran ile imzalanan Cezayir Antlaşması ile Kürt Sorunu da, Baas Partisinin istediği şekilde çözüldü. 22 Eylül 1980’de başlayan ‘İran – Irak Savaşı’ yüzbinlerce insan kaybına, milyar dolarlık zarara, huzura, barışın ve düzenin bozulmasına yol açtı. 1988 ateşkes, 1990’da Cezayir Antlaşması aynı şekilde kabul edildi. Irak 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etti. BM bunun sonucunda Irak’a ekonomik yaptırımlar uyguladı ve sonra BM izniyle 1991’de ABD havadan Irak’a saldırı düzenledi ve Körfez Savaşı başladı. 1994’de ise Irak Ulusal Meclisi Kuveyt ve sınırlarını tanıdı. 1991’de Irak’ta kuzey ve güneyde çıkan Kürt ve Şii ayaklanmaları sert bir şekilde bastırıldı. Yapılan olaylardan sonra bu olay tarihe ‘Halepçe Katliamı’ olarak geçmiştir. George W. Bush 2002’de Saddam ve ailesi için ülkeyi terk etmeleri için 48 saatleri olduğunu söyledi ve 20 Mart 2003’te sabaha karşı Amerika, Irak’a girdi. Savaşın başlamasından 50 gün sonra 1 Mayıs 2003 tarihinde Bush savaşın bittiğini ve Baas partisinin dağıldığını ilan etti. Ve yine aynı tarihte tüm dünyaya Saddam Hüseyin’in öldüğü ilan edildi.

Baas Partisi’nin Suriye’de kurulması Suriye’nin etkinliği ön planda tutarken, Irak’ta yaşanan olaylar sonucu Baasçılığın yayılması giderek artmıştır. İdeolojik ve uygulama bakımlarından her ne kadar benzerlik gösterseler de çıkar ve yanlış politikalar izlemeleri bu iki ülkeyi zaman zaman karşı karşıya getirmiştir. Bu farklılıklar ve benzerliklere değinmek gerekirse; Suriye’de askeri darbeler silsilesi hemen erken bir tarihte başlamış, 1949 Martında Suriye Devlet Başkanı Şükrü Kuvvetli, Albay Hüsnü Zaim tarafından devrilerek iktidardan uzaklaştırılmıştır. Fakat Hüsnü Zaim’in iktidarı yalnızca birkaç ay sürmüş, bu defa Sami el-Hinnavi önderliğinde Hüsnü Zaim yönetimi devrilmiştir. Irak’ta ise aralanan istikrarsızlık perdesi, kabileler arası düşmanlıklar, azınlık ve özellikle Kürt sorunu ile toprak reformu gibi siyasal ve ekonomik sorunlarla devam etmiş, etkin bir hükümetin yokluğu derinden hissedilir olmuştur. Baas partilerinin tam manasıyla etkin oldukları dönem ise Irak’ta 1968 ve sonrası, Suriye’de ise 1970 sonrası dönemde karşımıza çıkmaktadır. Her iki ülke de Baas yönetimleri altında tek partili ve git gide otoriteleşen birer yapı kazanmışlardır. Irak’ta sağ endeksli Baas iktidar olurken, Suriye’de sol endeksli Baas iktidar olmuş daha sonra iki ülke arasında gerilimler ortaya çıkmıştır. Özellikle Irak’ta Saddam Hüseyin’in iktidara gelmesiyle iki Baas ülkesi neredeyse iki hasıma dönüşmüş, bölgesel politikalardaki rekabet ve farklılaşma had safhaya çıkmıştır. Zamanla hem Suriye’de hem de Irak’taki rejimler giderek aile ve mezhep bağlarına odaklı politika izlemeye başlamış, bu çok din ve etnisiteli toplumlarda ötekileştirme faaliyetleri hissedilir derecede artmıştır. İki ülkede de ayaklanmalar söz konusuydu. Bir tarafta Suriye için Müslüman Kardeşler tehdit oluştururken, diğer tarafta Irak’ta ise Şii grupların ayaklanmaları dikkat çekmiştir. Her iki ülkenin de lideri diktatör olarak tanımlandığı için bu isyanları bastırırken birçok insanın hayatına son verecek katliamlarda gerçekleştirmişlerdir.

Siyasi yapı açısından Baas rejimleri, Suriye ve Irak’ta birbirine benzer olarak etkin bir muhalefetin izin verilmediği, tek partili otoriter birer rejim(tek kişilik diktatörlük) şeklinde olmuştur. Baas Partisinin temelinde yatan Pan-Arabizm düşüncesi iki ülke içinde birer amaçtı. Suriye, Lübnan, Ürdün, Filistin ve Hatay’ı da içine alan bir ‘Büyük Suriye’ düşünürken, diğer tarafta Irak ise Kuveyt, Mezopotamya, Şattü’l Arap ve İran’ın bir bölgesini de kapsayan ‘Büyük Irak’ ı oluşturmak istiyordu. Buraya giden yolda ise Pan-Arabizm idealizminin kaçınılmaz ön şart olduğunu ileri sürüyorlardı. Aslında Pan-Arap düşüncesinden iki ülkenin de saptığını şu örneklerde görebiliriz. Irak-İran savaşı olduğunda Suriye tarafını seçerek İran’ın yanında yer alırken, Irak’ın Kuveyt’i işgali de bir o kadar temelde partinin ideolojisi olarak yer alan Pan-Arap düşüncesine ne kadar ters düştüklerini gösteriyordu. Bu iki ülke her ne kadar çatışmaya girmeseler bile, Irak ve Suriye rejimlerinin farklı ülkelere yakınlaşması dikkat çekmektedir. Ve yine Irak-İran savaşında İran ile işbirliği yapan Saddam rejimine karşı ayaklanan Iraklı Kürtler, Suriye rejimi tarafından kollanmıştır. Irak ve Suriye’de Baas’ın zirvesi Saddam Hüseyin ve Hafız Esad dönemlerinde yaşanmıştır, siyasal yapıdan orduya, ekonomik yapıdan sosyal hayata kadar her ne kadar paralellik gösterse de rekabet ve çıkar çatışması iki komşu ülkeyi birbirinden uzaklaştırdığı gibi Baasçılık ve Pan-Arabizm düşüncesinin içinin boşalmasına sebep olmuştur.

Sonuç olarak, Ortadoğu yaşanan olaylar bir türlü Batı ve emperyalizmin etkisinden kurtulamamıştır. Günümüzde görüldüğü üzere kurtulacak gibi de durmuyor. Bugün görüyoruz ki Suriye’nin Kuzey’inde Kürt Özerk bölgesinden söz ediliyor ve Irak parçalanmış durumda; bu durum en çok da ABD ve müttefiklerinin Ortadoğu’da İsrail’den başka bir güç oluşmasını istemediğindendir. Çünkü bu devletler için önemli olan insani değerler değil, petrol ve bölgeden elde edilen hammadde onlar için ön plandadır. Bunları bir tarafa bırakıp değerlendirecek olursak; ilk olarak Baas hareketinin başarılı olmamasının dini boyutunda, Ortadoğu topraklarında birçok mezhebin var olması ve her mezhebin liderlerinin Ortadoğu’yu yönetmek istemesinden kaynaklanıyordu. İktidar mücadelesi ise bir nevi Suriye, Mısır ve Irak arasında oluşan nüfuz mücadelesinden kaynaklanıyordu. Etnik yapıyı değerlendirecek olursak, bölgede sadece tek bir millet yoktu ve bu karmaşayla birlikte sorunlar da oluşmaya başlıyordu. İdeolojik karmaşada tam olarak belirtilmese de Partinin kuruluşundan itibaren sürekli ideolojik değişime sahne olduğu görülmektedir. Son olarak Baas’ın kuruluşundaki amacın  “Ortadoğu’da Arap devleti”  olması ve devletlerin bu amaç doğrultusunda uygulayamadıkları politikalar göze çarpmaktadır.

YUSUF TANER KILAVUZ

KAYNAKÇA

  • SAHİN, Mehmet: Never-Ending Symphony: The Middle East Peace Process, Ankara Gazi University, October 2010.
  • OZTURK, Tugce: İşgalin 10.yılında Irak, Turkish Asian Center For Strategic Studies, RN. 49.
  • BENLI ALTUNIŞIK, Meliha: Ortadoğu: Yeni Bir Döneme Girilirken, Ortadogu Technical University, July 2009, pp. 69-81 .
  • CAG, Galip and Sami EKER: Ba’ath İdeology on Middle East: Syria and Iraq, Çankırı Karatekin University, Avrasya Strateji Dergisi.2-2 .
  • OZKOC, Ozge Suriye Baas Partisi: Kökenleri, Dönüşümü, İzlediği İç ve Dış Politika (1943-1991), Mülkiyeliler Birliği Yayınları, 2008, pp.33.
  • LEWIS, Bernand; İnanç ve İktidar: Ortadoğuda Din ve Siyaset, Oxford University, 2010.
  • YILMAZ SAHİN, Türel: Uluslararası Politikada Ortadoğu, Barış Kitap, Ankara-2016, pp. 154-160.
  • ATAMAN, Muhittin; ‘Suriye’de İktidar Mücadelesi, Baas Rejimi, Toplumsal Talepler ve Uluslararası Toplum’ SETA Rapor, Nisan-2012 .

 

İLGİLİ YAZILAR:

 

Yusuf Taner KILAVUZ
Yusuf Taner KILAVUZ

Istanbul Medeniyet University, Faculty of Political Science, Department of International Relations. [email protected]

Yorum Yaz