İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
*Maksat: geçmişte tasavvufa meyil, malum olan bir ihtiyaçken bugün küreselleşme ile insanların birer birey olmaları ile meçhul hale gelen tasavvufun bugün de ihtiyaç olduğunu vurgulamaktır.
Mahiyet itibari ile mücerret ve insan yaşamında sıklıkla hissi manada karşılık bulan tasavvuf kavramı geçmişte ve günümüzde birçok adlandırma ve tanımlama faaliyetine konu olmuştur. Kimine göre dünya zevklerinden uzak, ‘bir lokma bir hırka’ felsefesini hayatlarına ram eden insanların var iken yokmuş gibi yaşadıkları bir hayat felsefesi, kimine göre kişinin benini ortadan kaldırma sanatı ve bazı kesimin felsefi tanımına göre ise ‘kişinin gücü nispetinde yaratıcıya benzemeye çalışması’dır. Ancak bütün mevcut tanımların ortak bir potada eridiği nokta insanoğlunun irade terbiyesine yönelik yapılan tanımlardır.
İnsanoğlunun gerek coğrafî gerek sosyal şartlardan kaynaklanan islam dininin itikat, fıkıh ve ahlakla ilgili farklı yorumlamalarından ahlâkla ilgili olanı tasavvuf çerçevesinde incelenmektedir. Tasavvufa meyil daha çok Arapça konuşmayan toplumlarda görülmektedir. Sebebi ise lisanın farklı olmasından dolayı örnek şahsiyetlerin yorum farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla Kur’an dili olan Arapça’yı ana lisan olarak konuşan toplumlarda; kutsal kitabı okuyup anladıkları iddiasıyla söz konusu nazardan kaynaklanan bir farklılık görülmemektedir. Maksat burada tasavvufun tanımını yapmak değil, geçmişte tasavvufa meyil malum olan bir ihtiyaçken bugün küreselleşme ile insanların birer birey olmaları ile meçhul hale gelen tasavvufun bugün de ihtiyaç olduğunu vurgulamaktır.
Sanayi devriminden sonra seri üretim ile birlikte ve özellikle 20-21. yüzyılda ise küreselleşme adı altında kapitalizm dünyayı esir almıştır. İnsanlar tüketim çılgınlığı içinde yaşamakta ve birçoğu kendinin mevcut sistemi döndüren çarkların dişlilerden biri olduğunun farkında değildir. Özellikle Batı dünyasında insanlar arasındaki ilişkiler çıkara dayalı ve bütün bir hayat tek bir hedef uğrunda çalışarak geçmektedir. Ancak bazı insanlar hıza dayalı bu sistemin temposundan kaynaklanan rahatsızlığın farkına belli bir yaşa eriştiklerinde varmaktadırlar. Bu kişilerin içinde bulundukları durum insanoğlunun mekanik bir yaratık olmaması hasebiyle fıtratı gereği mistisizme de ihtiyacı olduğu ile açıklanabilmektedir. Temposu yüksek bu yaşamda bir robot görevi görmek suretiyle ara eleman olarak çalışan insanların zamanla sosyal ilişkileri irtifa kaybetmekte ve durduğu noktadan hayatı anlamlandıramamakta bu sebeple belki de bir kısmı ‘artık benim için hayatın bir anlamı yok’ gerekçesi ile hayatına son vermektedir. Bir kısmı da çareyi transandantal meditasyonda aramaktadır. Peki neden transandantal meditasyon?
Bugün Türkiye’de ‘örgüt’ kelimesi ve kavramı akla geldiği zaman paralelinde zihnimizde çağrışımı son zamanlarda yaşanan elim olayların da etkisi ile PKK, DAEŞ gibi örgütler yahut herhangi bir gayri meşru yapılanma akla gelmektedir. Oysa ki ‘örgüt’ İngilizce’de organization manasına gelmekte olup TDK da ise ‘ortak bir amacı veya işi gerçekleştirmek için bir araya gelmiş kurumların veya kişilerin oluşturduğu birlik, teşekkül, teşkilat’ manasına gelmektedir. Yani kısacası zihnimizde kollektif bir birliktelik mefhumu oluşturmaktadır. Madalyonun diğer tarafını çevirdiğimizde ise 11 Eylül saldırılarından sonra terörün uluslararası bir mahiyet kazanması ve akabinde terörle mücadele etmek için uygulanan stratejilerde ve algı operasyonlarında İslam ile terörün bağdaştırılması ile Batı insanın zihnindeki İslâm kelimesinin mefhumu ile bizdeki örgüt kelimesinin aynı kaderi paylaşmakta ve bu perspektiften bakıldığında da incelemek için aynı masaya yatırıldığını görmek zor olmayacaktır. Dolayısıyla yüzyıllarca mezhep ve din savaşlarından muzdarip olan ve bükünki manada seküler olan birçok Avrupa insanı çareyi (mistisizm ihtiyacını) dinde ya da din değiştirmekte değil uzak doğu merkezli yoga ve çeşitli transandantal meditasyonlarda bulmaktadır.
Bilahere mevcut mistisizm ihtiyacının yani tasavvufun bizdeki yansımalarına baktığımızda ise çift mizaçlı bir yapı karşımıza çıkmaktadır. Halkın bir kısmının zihninde irtica gericilik çağrışımı yapmakta bir kısmında ise pozitif mahiyette bir çağrışım yapmaktadır. Fakat, 15 Temmuz darbe girişimi ile ön plana çıkan FETÖ terör örgütü ile bir tutulan cemaat kelimesi irtifa kaybederek zarar görmüş ve tasavvufa müspet bakan vatandaşların bu minvalde bakış açılarında doğal olarak değişmeler gözlemlenmiştir. Ancak unutulmamalıdır ki ‘papaza kızıp oruç bozulmaz.’ Tasavvuf ya da mistisizm meselesi sadece isalamî bir mesele değildir. İster Doğu ister Batı olsun insanoğlunun çiğ tarafını pişirmeye yönelik davranışları ele alan bir kavramdır. İnsanın çiğ tarafını pişirmeye çalışmak ise tabî olandır ve tabî olan insanî olandır. Aynı zamanda insanın irade terbiyesi ve ahlak meselesi mistisizmde birleştiğinde mevcut konunun farklı medeniyetlerde farklı muhtelif şekillerde yapıldığı görülmektedir. Peki, tasavvuf neden gereklidir?
Soğuk kış günlerinden korunmak için, ilkokula başladığımızda daha sonra karşılaşma ihtimalimiz olan hastalıklarla mücadele etmede vücudun bağışıklık kazanabilmesi ve daha örneklerdeki gibi birçok aşı yaptırdığımız malumun ilamı olmakla birlikte söz konusu aşıların vücuda dış tehlikelere karşı bağışıklık kazandırdığı hususunda halk arasında neredeyse ihtilaf yok denecek kadar azdır. Buna istinaden tasavvuf da bizlerin manevi aşıları mahiyetinde itikadımıza karşı cereyan edecek olan tehlikelere karşı bize bağışıklık kazandıracaktır. İbn Haldun medenileşme ile birlikte lüks ve israfın toplum hayatını zevale uğratacağını iddia etmiştir. Ancak, bendeniz bu sufi geleneğin insanda görülen zeval alâmetlerine ilaç olacağı kanaatindeyim. Bu minvalde Arnold Toynbee'nin 'meydan okuma ve cevap verme' teorisinde olduğu gibi sosyal hayatta karşılaşma ihtimalimizin olduğu ve itikadımızı tehdit eden optimum düzeydeki olaylara, sırtımızı tasavvuf duvarına yaslayarak; Hz Mevlânın da 'pergel metaforu'nda olduğu gibi bir ayağımızı bir noktaya sabitleyerek meydan okuyabilir ve cevap verebiliriz. Aksi taktirde ne kasırga ne lodos; basit bir meltemde dalından düşmeyi bekleyen hazan yaprağı gibi savrulur gideriz.
Mücahit Bayram IŞIK
Yorum Yaz