Erik Jan Zürcher’in Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası Kitabının Değerlendirilmesi
Erik Jan Zürcher 1953 yılında dünyaya gelmiştir. Özellikle Türkiye üzerine yaptığı çalışmalarla adını duyurmuş bir şarkiyatçıdır. Birçok üniversitede çalıştıktan sonra şuan Leiden üniversitesinde bulunmaktadır. Türkçeye de çevrilmiş birçok kitabı bulunmaktadır. Bunlardan bazıları; Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, Türkiye ve İran’da Otoriter Modernleşme Atatürk ve Rıza Şah Dönemleri, Milli Mücadelede İttihatçılık ve Savaş, Devrim ve Ululslaşma: Türkiye Tarihinde Geçiş Dönemi gibi kitaplardır. Yazar Türkiye hala Türkiye ile alakalı makale ve kitap başta olmak üzere yazılar kaleme almaktadır.
Giriş:
Mezkur kitap ilk olarak 1991 yılında Political Opposition in the Early Turkish Republic The Progressive Republican Party 1924-1925 adıyla E.J.Brill yayınlarından çıkmıştır. Daha sonra ilk olarak 2003 yılında İletişim Yayınları tarafından Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Siyasal Muhalefet Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası (1924-1925) adıyla Türkçe olarak İstanbul’da basılmıştır. Ondan sonra kitap ilgi gördüğünden 4. Baskısına ulaşmış bulunmaktadır.
Yukarıda hayatından bahsettiğimiz yazar Türkiye ile alakalı çalışmalarıyla bilinmektedir. Bu eserini ele alış sebebini ise Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasından Türkiye Cumhuriyeti ile alakalı yazılmış genel kitaplarda çok az bahsedilmesi olarak açıklar. 1 yıl bile işlev göremeyen bu partinin ideolojik veya bazı sebeplerden ötürü göz ardı edildiğini söylemekte ve kitabı ele ama serüvenini bu şekilde açıklamaktadır. [1]
Elimizdeki kitap 216 sayfadan müteşekkil ve 4 bölümden meydana gelmiş bir eserdir. İlk bölümde “Türk Milliyetçi Hareketi İçinde İktidar Mücadelesi”’nden bahsetmiştir. Bu bölümde Cumhuriyetin öncesinde meydana gelen gelişmeler ele alınmış ve Mustafa Kemal’in iktidara gelmesi ve dönemin olayları ele alınmıştır. İkinci bölümde “Cumhuriyetin İlanından Sonra Artan Gerilim” işlenmiştir. Bu bölüm özellikle Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kuruluşunu oluşturan sebepleri içermesi bakımından ayrı bir önem taşımaktadır. Cumhuriyeti kuran kadronun nasıl ayrıştığını ve neden ayrıldığını bu bölümde görmekteyiz.
Üçüncü bölümde “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının Yükselişi ve Çöküşü” konusu işlenmektedir. İki grup arasında meydana gelen ayrışma sonucu 4’lü kadro TCF’nin kuruluşuna öncülük etmişlerdir. Kısa bir süre sonrada Şeyh Sait isyanı ile alakalı parti eleştirilmiş ve suçlanarak kapatılmıştır. Dördüncü bölümde ise “Parti Programı: İçeriği ve Kaynakları”’ndan bahsedilmektedir.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
Yazar eserin ilk bölümünde genel olarak Türkiye Tarihçiliğinden bahsetmiş ve bu dönemi anlatan yerli ve yabancı kitapları dile getirmiştir. Literatür değerlendirmesi yaptıktan sonra yazar kendi anlatacağı konuya giriş yapmaktadır.
-Tarihsel olarak bakıldığında ilk olarak bakıldığında inceleyeceğimiz dönemde bazı kritik olaylar vukua gelmiştir. Bunlardan birisi 1918 mütarekesidir. Ocak 1920’de Misak’ı milli kabul edilmiştir.
5 kasım 1918’de İttihat ve Terakki fırkası (İTF) feshedilir ve onun devamı olarak Teceddüt Fırkası kurulur. Ayrıca Ali Fethi Okyar tarafından kurulan ve Mustafa kemal’in de desteğini alan Osmanlı Hürriyetperver Avam Fırkası da kurulur.
Daha sonra Milli Talim ve Terbiye Cemiyeti, Türk Ocağı ve hatta Hilal-i Ahmer başı çekiyordu.
1919’da Milli Kongre oluşturuldu.
Özellikle Ermeni Tehdidi altında olan Doğu Anadolu ve Kilikya bölgeleri ile Trakya bölgelerinde Müdafa-i hukuk cemiyetleri kurulmaya başlandı. Bu cemiyetin amaçları ise her yerde aynıydı. Yerel Müslümanları kamuoyuna mitingler ve kitle gösterileri aracılığıyla uyandırmaya ve harekete geçirmeye çabalıyor ve bölgesel kongrelerin toplanmasıyla oluşan temsili bünyeler olarak meşruluklarını kanıtlamaya çalışıyorlardı.
Siyasi hareketlerin bir de silahlanma boyutu vardı ki bunu da yürütenler ittihatçılardı. Enver ve Talat Paşanın çabalarıyla Galiçya cephesinden dönen birlikler Doğu Anadoluya gönderilirken ülkede gizli silah ve mühimmat depoları oluşturulmaya başlandı.
“Eski İttihatçı lider kadronun gerçekleştirdiği belki de en önemli girişim, 1918 Kasım’ının başlarında kurulan gizli Karakol Cemiyeti idi.”[2] Bu iki önemli ittihatçı tarafından kuruldu. Kara Kemal ve Kara Vasıf.
Kara Kemal İstanbul’daki esnaf üzerinde etkili olan bir isim ve ittihatçılar arasında nüfuzlu birisiydi.
Karakolun birbiriyle bağlantılı iki hedefi vardı. İlki Müslüman halkı, özellikle eski ittihatçıları İtilaf devletleri ve Hıristiyan azınlıkların öç ve eziyet girişimlerinden korumak; ikincisi itilaf devletleri denetimindeki alanlardan subayları, silah ve mühimmatı kaçırarak Anadolu’da bir gerilla hareketinin temellerini atmak. Örgütlenişi ve personeli açısından iki ana kaynağa dayanıyordu. Biri Enver paşanın 1914-1918 yıllarındaki gizli teşkilatı Teşkilat-ı Mahsusa idi.
Bu örgüt 1918’de Umum Alem-i İslam adıyla yeniden kuruldu. Karakol’un diğer güç kaynağı ise İstanbul’daki esnaf birlikleri idi.[3]
1919’da Mustafa Kemal Anadolu’da silahlı direnişi tasarlayanlardan önde gelenlerle ve Karakol’un önde gelenleriyle toplantılar yaptı.
Mustafa Kemal görevden İstanbul hükümetinde azledildiğinde kariyeri son bulma tehlikesiyle karşılaştı. Lakin buna rağmen Kazım Karabekir’in ona koşulsuz ve açık destek vermesiyle bu sorun atlatıldı. Kazım Karabekir’in bu hareketi sayesinde mevkisini yitirmesine rağmen Anadolu’daki ordunun başında kalabildi.[4]
Tabi Mustafa Kemal yükselirken birçok sorunla da karşılaşıyordu. Mustafa Kemal’i tasfiye etmek isteyenler mevcuttu. Onun yerine Kazım Karabekir paşayı geçirmeye çalışan Fevzi Çakmak vardı. Ayrıca Enver ile iktidarı ele geçirmek için yarışıyordu.
Mustafa Kemal’in Anadolu’da mevkiini güçlendirmesini sağlayacak şey, İstanbul’daki az çok bağımsız milliyetçilerin etkinliğine son vermesi değil, itilaf güçlerinin hatta daha çok da İngilizlerin eylemleri oldu. Pek çok kişiyi tutuklayıp Meclis-i mebusanı kapattılar.
Mustafa Kemal’in iktidarını sağlamlaştırmasını sağlayan önemli olaylardan biri de Yunanlar karşısında aldığı önemli bir zaferdir. Mustafa Kemal bu savaşı kazanınca Enver fırsatı kaybetmişti ve 1922’de öldürüleceği Orta Asya’ya gitti.[5]
Mustafa Kemal’in Ruslar ile uzlaşma çabaları meclisteki doğu üyeler tarafından hoş karşılanmadı. Hoca Raif liderliğinde Muhafaza-i Mukaddesat Cemiyet’i kuruldu. Örgüt Sovyetlerle antlaşmaya karşı idiler. Saltanat ve hilafetin yüceliğine ve İslam’ın devlet dini olarak korunmasına büyük önem veriyorlardı.
1921’de İngilizlerce Malta’da tutulan ittihatçılar serbest bırakıldı. Mustafa Kemal yükselirken ona muhalif ikinci bir grup kuruldu. Bu grubun asıl endişesi Mustafa kemal’in giderek artan mutlakıyetçi ve radikal tutumuydu.
0cak 1921’de İzmit’te M. Kemal Hilafeti kaldıracağını dile getirdi. İzmitte yapılan toplantıya dönemin birçok önemli ismi davet edildi. Yakup kadri Karaosmanoğlu, Velid Ebuzziya gibi isimler. Gerçekten Kara Kemal ve Mustafa Kemal birlikte görüştüler.
1920’de Hiyanet-i Vataniye kanununda bir değişiklik yapılarak Millet Meclisi hükümetine muhalefet etmeyi ve saltanatın yeninden tesisi için kampanya başlatmak yasaklandı.
Cumhuriyetin İlanından sonra artan gerilim
Mustafa Kemal Osmanlı hanedanına bağlılığı bilinen bu yüzden de halifenin konumunu tehdit ederken onunkini pekiştirecek olan cumhuriyetin ilanından yana olmayacakları
“Cumhuriyetin ilanı olgusu, Rauf ve diğerleri için büyük bir sürpriz oluşturmamakla birlikte, karşılaştıkları bu oldu bittinin yapılış tarzı karşısında şaşkınlıktan dona kalmışlardı.”[6]
Bu dönemde üç tane önemli olay oldu. 5 Aralık 1923’te bazı İstanbul gazeteleri, Hintli Müslüman liderler Emir Ali ve Ağa Hanın hilafetin konumunun güçlendirilmesi dileğiyle İsmet İnönü’ye gönderdikleri mektubu yayımladılar. Bu mektup İsmet İnönü’ye gelmeden basında yer aldı. Diğer bir olay Lütfi fikri hilafetin konumuna ilişkin açık mektup yayınladı. Ayrıca ikisiyle bağlantısı olmayan eski İttihatçılarca yapılan M. Kemal’i katletme planı.
1924’te Hilafet kaldırılarak Osmanlı hanedanı üyeleri ülkeden kovuldu. Aynı zamanda Tevhid-i Tedrisat kanunu ile eğitim sistemi laikleştirildi.
Ayrıca 1921 teşkilatı esasiye kanunun yerine yeni Türk anayasasının kabul edilmesi oldu. 25. Madde problemlere neden oluyordu. 25. Madde cumhurbaşkanına meclisi dağıtma yetkisini veriyordu.
Bu arada Mustafa Kemal bir geziye çıktı ve yaşlı Hamidiye Kruvazörü ile çıktığı bu gezi de İstanbul boğazını geçerken kentte hiç durmadığı gibi kente bir telgraf dahi yollamadı.
Gazeteler sürekli bir muhalefet partisini kurulacağından bahsediyordu. Lider olarak da zaman zaman dörtler olarak bilinen grubun adı öne çıkıyordu. Rauf Orbay, Refet Bele, Adnan Adıvar ve İsmail Canbolat.
Daha sonra oylama yapılması sırasında 19 oya karşı 148 oyla kabul edildi. Oylama kabul edildikten sonra Rauf ve on arkadaşı Halk fırkasından istifa ettiler.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının Yükselişi ve Çöküşü.
Rauf Bey‘in Cumhuriyet’in ilanından bir gün sonra İstanbul basınına verdiği ve Cumhuriyetin ilanında izlenmiş olan yöntemi eleştiren demeci, Halk Fırkası içindeki yol ayrımının dönemeç noktasıdır. Orbay İttihat ve Terakki deneyimine gönderme yaparak, 1908’in özgürlük umutlarının 1913’te bir parti despotizmine dönüşmesinin ülkeye getirdiği felaketli sonuçları vurgulamıştır.
Ali Fuat Paşa‘ya göre, 1924 Eylülünde yeni partinin kurulması kararının alındığı toplantıda şu hususlarda anlaşmaya varılmıştır:
İnkılapların hepsine taraftar olmakla beraber, bunların herhangi bir şahsa veya zümreye imtiyaz vermek için değil, bütün memlekete ve halkımıza mal edilmek emriyle yapılmış olduğu hakkında müttefik kalmıştık. Devlet şeklimiz olan Cumhuriyetin bir şahıs veya zümrenin idaresine alet olmasına mani olmaya elimizden geldiği kadar çalışacaktık.
TCF 17 Kasım 1924’te İçişleri Bakanlığına verilen bir dilekçeyle resmen kuruldu. Kuruluş dilekçesinde partinin amaçları şöyle tanımlanmıştı:
“Hakimiyetin bila kayd-ı şart millette olduğu ve milletin mukadderatına bizzat vazıülyed bulunduğu esasına istinaden cumhuriyeti idareyi takviye etmek ve memlekette kanunların seyyanen tatbikini temin ile istikrar ve emniyeti teyid ve tezyid eylemek ve teceddüt ve tekamül esasları ile milleti medeniyeti muassırada bir refaha isal edecek esbabı hazırlamak…”
Gazeteler çok önceden CHF’nın içinden bir grubun çıkacağını, ayrılacağını dile getiriyorlardı. Genel olarak gazeteler 40-50 kişinin ayrılıp muhalefet konumuna geçeceğinden bahsediyordu. Büyük bir istifa seli bekleyen gazetelerde vardı ama durum öyle olmadı. 42-43 kişi istifa etmiş ve bunlardan da 32 kadarı muhalefet partisine katılmıştı.
Parti programının oluşturulması aşamasına geçildi. Refet (bele) İstanbul’un tekrardan ulusal başkent olarak ilan edilmesini parti programına eklenmesini istedi. Kazım Karabekir, Şükrü ve Adnan ise Osmanlı kanun-ı esasisinde yer alana benzer bir şekilde biri ayan olmak üzere iki meclisli bir parlemento hakkındaki öneri üzerinde yoğunlaşmıştı. Lakin ikisi de reddedildi.
Lakin terakkiperver Cumhuriyet fırkası ismi partinin 17 Kasım’da resmen tescilinden önce hiçbir yerde geçmemişti. Cumhurbaşkanının konumu muhalefeti kaygılandırıyordu. Onun CHF genel başkanlığından istifa etmesini ve tarafsız bir tutum sergilemesini istedilerse de Mustafa Kemal bunu kabul etmedi.
Parti içinde İsmet’e karşı bir soğuk hava vardı. İsmet direniş hareketine geç karışmış, kendisinden daha kıdemli meslektaşlarının önüne geçmiş ve Batı cephesi kumandanlığı gibi anahtar bir mevkiye gelmişti. Kendisine yönelik rekabetçi duygular beslemediğine emin olduğu tek askeri kişilik olarak ismet’e çok güven besliyordu.
TCF’nin ülke içinde örgütlenmesi
TCF her yerden fazla İstanbul’da etkin olmaya başladı. Eminönü, Makriköy (bugünkü Bakırköy) Beykoz ve Kasımpaşa’da yeni şubeler açıldı. Partinin reisliğine Kazım Karabekir ve katib-i umumiliğe Ali Fuat (cebesoy) seçildi.[7] Bu arada genel seçimler dönemine denk gelmişlerdi ve parti daha kurulamadan ve organizasyonunu tamamlayamadan seçimler başlamıştı.
Kürt İsyanından sonra
13 Şubat 1925’te Elazığ, Diyaberkir ve Dersim illerini kapsayan bölge de bir isyan patlak verdi. 21 Şubatta İsmet İnönü aniden İstanbul’dan Ankara’ya döndü.
İsyancıların üzerinden çıkan broşürler Kürt ulusçuluğu yönünü ve İslami karakterini açıkca ortaya koyuyordu. Fethi jön Türk geçmişli dinleyicilerin iyi anlayacağı 1912 Arnavut İsyanı ve 31 mart 1909 karşı devrimi arasında paralellikler kurarak durumu meclise anlattı.
Hemen ardından Hiyanet-i Vataniyye kanunundaki değişiklik görüldü. “Mukaddesat-ı diniye” diye bir kanun ortaya atıldı. Fethi daha sonra TCF parti üyelerinden gönüllü olarak partiyi dağıtmalarını istedi.
TCF, doğuda dinsel propaganda yapmak ve Şeyh Sait’in İstanbul’daki oğullarından biriyle ilişki kurmakla suçlandı.
Fethi CHF meclisi tarafından TCF’nin ülkenin doğusunda şubelerinin irticai eylemler yaptığı gerekçesiyle kapatılması önerisinde bulundu.
Daha sonra mecliste Kürt sorununa yönelik daha sert önlemler alınması teklif edildi. Lakin Fethi bunun gerekli olmadığını sorunun bu kadar büyük olmadığını söylüyordu. Kılıç Ali Cumhurbaşkanını çağırmayı onun görüşlerini almayı teklif etti ve kabul edildi. M. Kemal’de önlemlerin sert olmasını savununca Fethi güven oylamasını kaybetti ve yerine İsmet paşa geçirildi.
Daha sonraki Takrir-i sükun kanunu mecliste derin tartışmalara yol açtı. Takrir-i sükun kanunu hükümete iki yıl içinde sonsuz yetkiler vermekteydi.
İsyancılar ise ele geçirebildikleri tek şehir olan Elazığ’dan çıkarılabilmişlerdi.
“Takrir-i sükun kanunun çıkarılması ve İstiklal mahkemelerinin kurulması çağdaş Türkiye tarihinde, gerçek bir dönüm noktasını oluşturur. Aşırı bir baskı döneminin habercisi olan, tarihsel önemi büyük bu kararın, iki yıl boyunca uygulanması, tüm siyasal muhalefetin ve basının susturulması, Kürt etnik ve dilsel kimliklerinin sert bir biçimde ezilmesini ve 1926’da Ankara ve İzmir’de yapılan yargılamalarla Kemalist çevre dışındaki tüm potansiyel iktidar rakiplerinin yok edilmesini getirdi.”[8]
TCF’nin Kapatılması
5 Mayıs’ta Ankara İstiklal Mahkemesi, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kapatma önerisiyle hükümete başvurdu. 3 Haziran da hükümet yaptığı toplantıda TCF’nin tüm şubelerinin ve merkezinin kapatılması kararını aldığı resmen 5 Haziran 1925’te açıklandı.
“mütenevi tahrikatın Ankara İstiklal mahkemesinde cereyan eden takibat ve muhakematı esnasınada TCF’nin İstanbul civarında vezaifi resmiyesini deruhte eden bazı eşhasın, Fırkanın programını mevcut efkar ve itikadatı diniye hürmetkar olmak esasını tevsili efkara ve tahrikatı irticakaraneye vesile ittihaz ettikleri sabit olmuş ve Fırkanın vaz-ı hazırı hakkında hükümetin nazar-ı dikkatini celbe müttefikan karar verildiğini natık mahkeme kararı müdde-i umumilikten hükümete tebliğ olunmuştur.
Diyarbekir İstiklal mahkemesinin tatbikat ve muhakematı esnasında daha TCF’nin resmi mümessillerini Fırka programındaki itikadat-ı diniyyeye hürmetkar olmak esasını memleketi dinsizlerden kurtarmak esasını memleketi dinsizlerden kurtarmak iddiayı irticakaranesine vasıtai telkinat ittihaz ettikleri ve bu yüzden son irtica ve isyanın tezahüratı esnasında birçok vahim hadisat vukua geldiği sabir olmuştur.
Diyarbekir istiklal mahkemesi kendi daire-i kazası dahilinde bulunan terakkiperver Cumhuriyet Fırkası şuabatını sedde karar verdiğini hükümete tebliğ eylemiştir…..”[9]
15 Haziran 1926’da İzmir’de Mustafa Kemal’e yönelik bir suikast ortaya çıkarıldığı zaman M. Kemal bunun karşısına dikilebilecek ulusal önderleri tasfiye etmekte kullandı. Altı TCF mebusu Ahmet şükrü, Abidin, Halis Turgut, İsmail Canbolat, rüştü ve Arif İzmir’de asıldılar. Rauf Orbay ve Adnan Adıvar 10 yıl kürek cezasına çaptırıldılar. 1930-40’lı yıllarda eski ulusal kahramanları M. kemal ve İsmet siyaset sahnesine çekmeye çalıştılar. Lakin onlar saygı duyulan artık yaşlı insanlar olarak kalmışlardı.
Sonuç
Elimizdeki bu kitap oldukça akıcı bir üslupla ve anlaşılır olarak kaleme alınmış ve tercümesi yapılmıştır. Normalde bazen çeviri yapıldığı zaman okunurken bir şey anlamak mümkün olmayabiliyor. Ama elimizdeki bu kitabın çevirisi oldukça kalitelidir. Dili de bir üniversite öğrencisini için oldukça kolay anlaşılabilir durumdadır.
Yazar konuya girmeden önce etraflıca literatür değerlendirmesi yapmıştır. Bu da benim gibi hem konuya dair pek fazla bilgisi olmayan kişilerin literatürü anlamasına imkan sağlamış ve hem de bu konu ile yazılmış olanların genel değerlendirmesi yapılmıştır. Kitap yaklaşık 216 sayfa olarak, akıcı ve sade bir üslüpla kaleme alınmıştır. Yazar eserinin girişinde de belirttiği gibi Max Weber’in “üç temel belirleyicisi” doğrultusunda eserini yazdığını söylemektedir. Yani bir parti araştırılırken dikkat edilmesi gerekenleri Max Weber üç tane olarak dile getirmiştir. Bir parti araştırılması gerekirken dikkat edilmesi gerekenleri “ilkeler, örgütler ve toplumsal temel” olarak Max Weber nitelendirmiştir. Erik de eserinde bu metodu uygulayacağını dile getirmiştir. [10]
Dört bölümden oluşan bu eserde konu tarihsel olarak ele alınmıştır. 1 yıl bile işlev göremeyen partinin kurulma sürecini oluşturan şartlar değerlendirilmiştir. Daha sonra parti kurulduktan sonra partinin faaliyetleri işlenmiştir. Şeyh Sait ayaklanmasından sonra da partinin kapatılması durumu söz konusu olmuştur. Yazar bütün bu dönemi yaklaşık 200 sayfa içerisinde ele almış ve bize etraflı bir perspektif sunmuştur. Çeviri dili de uygun olduğundan ilgililerine tavsiye edilmektedir.
[1] Erik Jan Zürzher, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (1924-1925) çev. Gül Çağalı Güven (İstanbul: İletişim, 2013) 8.
[2] Erik Jan Zürzher, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (1924-1925) çev. Gül Çağalı Güven (İstanbul: İletişim, 2013) 29.
[3] Erik Jan, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 30.
[4] Erik, Jan, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 33.
[5] Erik, Jan, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 39.
[6] Erik, Jan, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 54.
[7] Erik, Jan, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 95-96.
[8] Erik, Jan, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 123-124.
[9] Erik, Jan, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 130.
[10] Erik, Jan, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 9.