TEVFİK FİKRET BEG EFENDİYE

OSMANLICA

Nazm-ı ser-azad

Yaz Gėcesi

Üstād-ı Muhterem Tevfīk Fikret Beğ Efendiye

Sākin ve derīn bir gėce. . Elmaslı nazarlar nuruyla nücūm işte uzakdan bakıyorlar! . Sesin yok; bu sessizliğin üstündeki nağme teʾsīr ėdiyor; hisse, hayālāte, garāma. . . Bir safha-ı zehhār durulmuş ve uzanmış, emvāc-ı sedef kumları öpmekden usanmış! .

Yorgun, mütefekkir, bu siyeh safhaya hayrān bir güz gibi afākı süzen şuʿle-i lerzān

Bilmem ki nedir; belki fener, belki, hāyır bir metrūk kadın; belki bu maʿşūk-ı şiʿirdir.

Encümle meşāne sanırım; şimdi bu şuʿle, bir nokta-ı ruʿyetde güler şiʿir-i muhīte.

Ezhār-ı semā, hepsi bu elmaslı nazarlar bir şuʿle-i şefkatle benim alnımı okşar. .

Ben, bense perişān, müteʿessir, müteʿellim, ben belki bu şeb şāʿir-i ilhām hafī dem! . . .

Yaz Gėcesi

Bir tāze kadın, bir ebedī şiʿir-i münevver tarzında kamer şimdi denizlerde gülümser. . . Afaka inen gülüne hayālāt ile meskūn; sākin sular üstünde kamer, şimdi ziyā gün

Bir safha-ı rüʾyā açıyor orada nazarlar, bir şiʿir okuyor, bir ebedī şiʿir ziyā-dār. .

Yorgun nazarım, afetin o bī-had u nihāye sislerle dolan belde-i hūlyāsı içinde müstakbeli māziyle hem ağūş-ı muhabbet, arzūları bir kākule-i nūr, ātīleri mesrūr, hep şiʿir muhītātı zarīf, ince ve ğāyet parlak görüyordu! . . Lakin bu güzel şiʿir muhītāt bir sisde perīşān oluyordu. . .

Şimdi yorgun nazarlarım bu beyāz tüller altında titreyen afetin açdığı belde-i hayālide bir peri, bir melīke-i sehūr görüyor, sonra titriyor, oluyor hep hatūt u eşkāli bu bir ilāhe-i temsīl his ü hūlyā ki ebediyet kadar derīnleşiyor. .

Aşiyan

Sislenip nazare-i muhabbetinde. . . Şimdi sen: ey uzak ufuklardan titreyen būse-i hayāl-i nihān hangi bir belde-i hayālide, gülüyorsun cihān-ı ümīde ? ! .

Kamer bir safha-ı sevdāda şimdi yorulmuş, kimsesiz, bītāb uzak enginlerin fevkinde sākin açar bir saha-ı şiʿir ve mehāsin. Bütün gözler, bütün ebʿād uyurken uyanmış bir perī hüsnüyle zehre okur şiʿir-i kamerden bir terāne. . .

Sessiz dolaşır ufk-ı hayālātı perīler, sisler dağılır sonra uçan tül gibi titrer. Bir gaşy-i müʾebbedle deniz sanki sararmış, esrārı sath safasında kararmış. . Lakin kamerin ʿaks-i ziyāfāmına maʿkes oldukça mırıldar gibidir giryeli bir ses bir ses ki derinliklerin aʿmākına eğler – yorgun kamer asūde ve sākin onu dinler – bir ses ki – onun şiʿir beyānındaki nāliş – eyler koruluklarda kalan zulmeti tedhīş ! . . Zulmetlere medfūn olan en gizli emeller hep sanki onun nāliş bī-savetanı dinler! . .

Cağaloğlu: teşrīn-i sānī 1424

Tahsīn Nāhīd

Metnin PDF'si:

Tevfik Fikret Beg Efendiye

 

LATİN HARFLERİNE AKTARAN:

MUSTAFA ÇAĞLAR & EROL TURUNÇ

 

KAYNAKÇA

(İSAM tarafından halka açılan “Osmanlıca Makaleler VT” den metnin PDF’si temin edilmiştir.)

Yorum Yaz