05 Mart 1930 yılında. K. Maraş’ın Ekinözü ( Cela) İlçesinde dünyaya gelen Bahaettin Karakoç; çocuk yaştan itibaren kendisini Türk şiirine adamış bir ustadır!..
Gerek yurtiçinde ve gerekse yurtdışın da şiir adına almış olduğu ödüllerle isim yapmış, şanı, ünü, ismi dillerden düşmeyen daima hayırla yâd edilen bir şairimizdir. Aslında, Afşin-Elbistan ve tümüyle K. Maraş bölgesi, şairler otağı, edipler, yazarlar beldesi ve Abdurrahim Karakoç, Necip Fazil Kısakürek, Hayati Vasfi Taşyürek, Mahzuni Şerif, Erdem Bayazıt ve diğer ozanlarıyla Türkiye’nin yüzünü güldürmüş, edebiyatımızı dünyaya duyurmuş bir İl’imizdir. Örneğin, K. Maraş Ekinözü ( Cela) İlçemiz böylesi bir meskun yerlerimizden birisidir. İçmeleriyle; yaz aylarında ülke insanlarının doğudan, güneyden ve batıdan öbek öbek buraya geldiği, şifalı suyundan içerek, şifayap olduğu bir sevimli ilçemizdir. Etrafı dağlarla çevrili, atmosferin tertemiz, oksijeni bol olduğu bu yerleşim merkezinde, Kara Fakı yani, Ümmet Karakoç; sanki şair, şiir imalathanesi gibi tüm evlatlarını bu yola adamış, tamamı da ülkemiz genelinde ün yapmış, hayatları boyunca dillerinden şiirleri, ellerinden kalemleri düşmeyerek fani aleme veda etmiş insanlardır.
BEYAZ DİLEKÇE!..“Rahman ve Rahim olan adına sığınmak,
Açtım iki elimi , kor gibi bir yaprak.
…
Bir edep ölçeğinde umutlu ve utangaç,
İşte dünya önünde, benim ruhum sana aç.”
….
Bahaettin ağabey; bu şiirinde olduğu gibi, tüm şiirlerinde insanımızı heyecanlandırmış, kalp ve gönül dünyamıza ışık ve nur olmuş bir üstaddır.
Demek ki, azim ve irade, aşk ve iştiyak, insana neler yaptırmaz ki!.. Ve diyordu ki: ” Çocukluğumu hatırlıyorum, bir gök kuşağı gibi renkliydi. Halk ezgileriyle, halk şiirleriyle serpilip geliştim. Çiğdemlerin, çağlaların ıslak tadında; lalelerin , yaban güllerinin renklerinde ve kokularında ve tabiatla bütünleşen bütün güzelliklerde halkımın ölümsüz soluğunu duydum, sanat sırrına erdim ve mayalandım.”
Bahaettin Karakoç usta; daha küçük yaşta yani 14 yaşında gazete ve dergilerde şiir yazmaya başlar. “Yedigün” isimli dergiye bir şiir gönderir. Meşhur Nihat Sami Banarlı, bu dergiye gönderilen şiirler hakkında kısa açıklamalar yazmaktadır.
Nihat Sami Banarlı hangi şiiri uygun görürse, o şiir sair sayfalarda yayımlanmaktadır. Bahaettin Karakoç’un dergiye göndermiş olduğu şiir yayımlanmaz. Banarlı, bu şiire kısa bir açıklama yazar:
” Elbistan’da Bay Bahaettin Karakoç’a , ifadenize ve hayalinize daha kuvvet verirseniz halk edası ile güzel parçalar yazacağınız anlaşılıyor.”
Verilen bu cevap karşısında Bahaettin Karakoç ustanın, moral dünyası yıkılır, maneviyatı sanki alt-üst olmuştur. Öfkelenir, kendini tutamaz ve bu öfkesini , bu kızgınlığını şu şekilde ifade eder:
” Bunu okur okumaz bir şahlandım ki. Siz benim gibi bir şaire nasıl olur da böyle bir cevap verirsiniz. Kendimi şair sanıyorum. Şimdi her gençte görüyorum bu baş kaldırıyı da gülümsüyorum. Çıktım harman yerine geziyorum böyle. Sanki bulutlar benim soluğumdan göklere fırlamış gibi. Ve orada kendi kendime söz verdim. Ben bunlara rağmen Türkiye’nin en iyi şairi olacağım diye. Ne tuhaf ama o sözümün peşinde yürüdüm bu güne kadar.”
Merhum Bahaettin Karakoç, şiir adına, şiir dalında neler yapmamıştır ki?.. ” Dolunay şiir şölenleri ” ile şiire omuz vermiş ” Şiirin ayağa kaldırılması” düşüncesi ile, neredeyse son nefesine kadar şiirle haşir neşir olmuş, okuduklarını, gördüklerini, yaşadıklarını, hayatın olumlu yanlarını, tüm olumsuzlukları şiire dökmüştür. Örneğin şu şiiri düşünce dünyamıza renk katmaktadır:
İHLAMURLAR ÇİÇEK AÇTIĞI ZAMAN!..
“Dilimde, sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü,
Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü,
Rahvan atlar gibi ırgalanan gök yüzü,
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana,
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana,
İhlamurlar çiçek açtığı zaman.”
….
Sonuç olarak;
K. Maraş, Afşin, Elbistan, Ekinözü ( Cela) bölgesinin bir neferi olarak mutlu ve huzurluyum. Hakikaten, bizim bölgeyi anlatmakla, gerek şairlerini, ozanlarını, ediplerini ve gerekse pehlivanlarını satırlara dökmekle bitirmem mümkün değildir.
Çocukluk yıllarımız, Abdürrahim Karakoç merhumun şiirlerini okuyarak geçti, ” Hasan’a mektup”larından hız aldık ama, tüm bunlar bölge insanlarımız için yeterli olmamaktadır..
Madem ki, bölge olarak zenginlik içerisindeyiz. Her bakımdan zenginiz!.. Afşin Ashab-ı Kehf mekan ve makamı bakımından, din alimleri açısından, tarihçi yetişmesi, ( örneğin Prof. Dr. Mükrimin Halil Yinanç merhum), ozanlarımız, sözü saza dökenlerimiz açısından çok çok ileri safhalarda bir bölgemiz bulunmaktadır.
Bazan yaz tatilimde, Afşin Atatürk parkında, Afşin’in yetiştirmiş olduğu ozanların, şairlerin sohbetlerine katılmaktayım. İnanın ki, ağızlarından, sazlarının tellerinden bal damlamaktadır. Saatlerce, günlerce bu mümtaz insanlarla hasbihal edilmiş olsa yeterli olmayacaktır.
Şair Ertekin hoca, Haşim Kalender , Mustafa Hamiş, Mustafa Köş, Erol Giryani, Celal Çaçan, Ozan Nuri ve diğer isimlerini yazamadığım ustalar, müthiş insanlardır. Ve sanatlarının hakkını vermektedirler,
İsterseniz, sözümü, yine merhum Bahaettin Karakoç ağabeyin bir şiiri ile bitirelim: ” Kalu beladan beri muhacirim ben/ Her nereye gitsem ensar karşıladı/ Bir at, bir kurt, bir yılan anladı da/ Kendi cinsimden olanlar anlamadı.”
Son söz olarak, diyorum ki, Bahaettin ustayı anlayarak okuyalım, Mahzuni babayı dinledikçe düşünelim ve kalkıp oynamayalım. Hayati beyin, aşk ile, şevk ile, gür sada ile okumuş olduğu ” Dile gelen Anadolu”sunu zihin dünyamızdan silmeyelim.. Makamları cennet olsun!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir