İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Son dönemlerde gündemimizi sıkça meşgul eden Türkiye’nin AB’ye üyelik süreci Türkiye’nin 1958 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu’na başvurması ile başlamış ve günümüze kadar bazı adımlar atılarak gelmiştir. 1958 yılında bu entegrasyona dahil olma isteği ile başlayan üyelik süreci günümüze dek gelmiş ve henüz tamamlanmamıştır. Bu uzun adaylık ve müzakere süreci ile Türkiye, Avrupa Birliği aday ülkeleri arasında geçilmesi zor olan bir rekora imza atmıştır. Bu durumu ile de Türkiye kamuoyunda sıkça “Türkiye AB’ye girecek mi? Giremeyecek mi ?” soruları ile gündeme gelmektedir.
Avrupa Birliği üye ülkeleri genişleme, yani üye alma kararını bazı temel kriterlere göre belirler. Bunları fayda, kimlik ve değerler şeklinde tanımlayabiliriz. Basitçe ifade etmek gerekir ise fayda, rasyonel bir şekilde aday ülkenin üyeliği durumunda Avrupa Birliği’ne ve üyelerine ne tür katkılar sağlayacağı, ne tür yükler ve zorluklar getireceğidir. Kimlik faktörü ise ortak kültür ve tarihi, Avrupalı kimliğini pekiştiren ve bu bağlamda aday ülkenin üyeliğine karar verilen faktördür. Son olarak Avrupa Birliği, demokrasi ve insan haklarının geliştirilmesi gibi evrensel değerler bağlamında aday ülkeleri değerlendirir. Bu üç faktör resmi üyelik aşamaları olmayıp üye ülkelerin kararlarını etkileyen faktörlerdir.
Türkiye’nin AB’ye üyeliğini ilk olarak fayda faktörü ile değerlendirelim. Türkiye Avrupa Birliği’nin 5. En büyük ticari ortağı olarak ekonomik anlamda AB’ye katkısı önemli olacaktır. Fakat ekonomik bağlamda Türkiye’nin üyeliği Avrupa Birliğine olumsuz etkiler de getirecektir. Örneğin tarım sektörünün büyüklüğü sebebiyle Türkiye Avrupa Birliği ortak tarım politikası kapsamında AB bütçesinden önemli bir ödenek alacaktır. Siyasal bağlamda fayda unsuruna baktığımızda Türkiye’nin nüfusu itibariyle üyeliği durumunda Avrupa Birliği’nin en büyük ülkelerinden biri olması ve bu sebeple Avrupa içerisinde siyasi dengelerin değişmesinden duyulan çekinceyi net bir şekilde görebiliriz. Güvenlik baplamında ise Türkiye’nin jeo-stratejik konumu itibariyle sorunlu bölgeler olan Orta Doğu ve Kafkasya ile sınırlarının bulunması olası üyelik durumunda bu sorunlu bölgeleri direkt olarak Avrupa Birliği ile temasa sokacaktır. Avrupa Birliği üyesi devletler bu bağlamda Türkiye’nin adaylığına karşı olumsuz bir tavır sergilemekte ve Türkiye’nin tabiri caiz ise bu bölgeler ile Avrupa Birliği arasında tampon bölge olmasını amaçlamaktadır.
Kimliksel açıdan değerlendirdiğimizde ilk olarak Türkiye, tarihi itibariyle Avrupa’nın “öteki” olarak gördüğü bir konumdadır. Osmanlı Devleti’nin halefi olan Türkiye, Avrupalılar nezdinde “öteki” olmaya devam etmektedir. Ayrıca Türkiye nüfusunun oldukça büyük bir kısmının Müslüman olması, Türkiye’nin olası üyeliği durumunda Avrupalı kimliğinde oldukça büyük bir dönüşüme sebebiyet verecektir. Her ne kadar Avrupa içerisinde Müslümanlar yaşasa da bu denli büyük oranlı Müslüman kitlesi Avrupa için önemli bir değişimi beraberinde getirecektir. Ek olarak bu konuda Avrupa’da son dönemlerde ortaya çıkan İslamofobi gerekçesiyle Türkiye’nin üyeliği noktasında endişe oluşturmaktadır.
Evrensel değerler bağlamında değerlendirdiğimizde Avrupa Birliği ve üye ülkeleri gözünden Türkiye demokrasinin yeterli düzeyde olmadığı, azınlık haklarına saygı gösterilmeyen, basın ve ifade özgürlüğü bakımından sorunlu bir ülke olarak görülmektedir. Avrupa Birliği ülkeleri son yıllarda Türkiye’yi bu noktalardan ciddi eleştirilere maruz bırakmıştır. Türkiye’nin terör ile mücadele süreci Avrupa tarafından önemsenmemiş ve daimi olarak insan hakları bağlamında eleştirilerin hedefi olmuştur.
Avrupa Birliği üyelerinin bir aday ülkeyi üyeliğe kabul ederken kullandığı bu temel kriterlere dayanarak şu çıkarımda bulunabiliyoruz; Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyeliği kısa ve orta vadede olumlu olmaktan uzaktır. Türkiye’nin üyeliği yukarıda değindiğim kriterlerden yalnızca fayda kriteri ile gerçekleşebileceği görüşüne sahibim. Bu bağlamda fayda noktasında şartların esaslı değişimi gerçekleşir ise bu tabloda kısa vadede olmasa da orta yada uzun vadede bir değişimin gerçekleşebileceğini de eklemek istiyorum.
Ertuğrul YEŞİLKAYA
Yorum Yaz