Musul, Birinci Dünya Savaşı devam ederken, İngilizlerin Kasım 1918 ayı itibariyle işgal ettiği Osmanlı topraklarındandı. Kurtuluş mücadelesi esnasında işgalden kurtarılamayarak Mudanya Ateşkes Antlaşmasına gidilmiştir. Daha sonrasında meydana gelen aleyhimizdeki gelişmeler neticesinde Musul toprakları kaybedilmiştir.
Mudanya Mütarekesinden sonra savaşın bitirilip barış ortamının oluşması ve çeşitli problemlerin yapılan görüşmelerle sonuca bağlanması adına Müttefik devletlerin girişimiyle Lausanne’da konferans düzenlenmesi kararlaştırılmıştı. Türkiye’yi temsilen Dışişleri Bakanı İsmet İnönü maiyetindekilerle birlikte katılmıştır. Musul meselesi de Lausanne’da görüşülmesi kararlaştırılan gündemlerden biriydi.
1922 yılının Kasım ayında başlayan Lausanne’daki görüşmeler çetin geçmiş uzun bir süre sürmüştür. Musul meselesi, İngiltere ve Türkiye arasında yapılacak ikili görüşmelerle çözüme kavuşturulması İsmet Paşa istemiştir. İngiltere ila yapılan ikili görüşmelerde taraflar tezlerini savunmuşlardır. Türk heyeti, Musul’un etnik olarak çoğunluğunun Kürtler ve Türklerden oluştuğunu, tarihsel olarak Musul’un 11. yüzyıldan beridir kendi himayelerinde olduğunu, Anadolu’nun uzantısı olduğunu ve bölgede plebisit yapılması gerektiği gibi tezleri İngiltere karşısında savunmuştur.
İngiltere ise bu tezleri kabul etmemiş, Türklerin bu topraklarda azınlık olduğunu bu toprakların Irak’ın bir parçası olduğunu savunmuştur. Plebisit uygulanmasınada ise Musul halkının cahil olduğunu söyleyerek buna karşı çıkmıştır.
Lausanne’da yapılan görüşmeler karara bağlanamamış ve burada alınan bir kararla daha sonra görüşülmesi kararlaştırılmıştır. Alınan karara göre bu sınır sorunu Lausanne Konferansı’nın yürürlüğe girmesinden başlayarak İngiltere-Türkiye arasında yapılacak olan ikili görüşmelerle 9 ay içinde dostça çözüm yollarıyla neticelendirmeye çalışacaklardı. Buradan bir karar çıkmazsa mesele Milletler Cemiyetine götürülecekti. Musul meselesinin geleceği bu karara bağlı olduğuda bu maddede belirtilmiştir.
Daha sonra taraflar çözüm için 19 Mayıs 1924 yılında Haliç’te toplanmıştır. İngiltere, Türkiye’nin heyetinin tezlerini reddetmekle kalmayıp Hakkari’yi de isteyerek meseleyi çıkmaza götürmüştür. Buradan karar alınamayacağı kesinleşince görüşme Milletler Cemiyeti’nde açılmak üzere kapatılmıştır.
Haliç Konferansının başarısız geçmesiyle birlikte mesele Lausanne’da alınan karar gereğince Milletler Cemiyeti’ne gitmiştir. Türk tarafı, aynı tezini savunarak bölgece plebisit yapılması gerektiğini dile getirmiştir. İngiltere ise halkın cahil olduğunu söylemiş ve mesele için bir komisyon kurulması gerektiğini belirtmiştir. Milletler Cemiyeti, İngiltere’nin tavsiyesine uyarak üç tarafsız kişiden oluşturulacak bir komisyon raporuyla çözülmesini karara bağlamıştır. Komisyon raporuna göre bölgenin Irak’a verilmesini coğrafi yakınlık, etnik yapı ve Türklerin bölgede Hristiyan halka zulmettiği gibi çeşitli gerekçeler göstererek kararla bağlamıştır. Türkiye ise bu karara kati suretle karşı çıkarak toplantıdan ayrılmıştır.
Milletler Cemiyeti, bağlayıcı karar alamamaktaydı. Ancak Lausanne’da alınan kararlar neticesinde kesin çözümün Milletler Cemiyeti’nde verilmesi kararlaştırılmıştı. Yani Milletler Cemiyeti’nin kararının bağlayıcılığı Lausanne’dan gelmekteydi.
Türkiye her ne kadar başlangıçta kararı tanımadığını belirtse de sonunda İngiltere ile anlaşmaya varmak için masaya oturdu. Bu anlaşmada Türkiye lehine ufak bir sınır değişikliği olmuş ve Türkiye’nin Musul petrol gelirlerinden 25 yıl boyunca yüzde 10 kadar gelirin verilmesi 1926 yılında İngiltere, Irak ve Türkiye arasında yapılan antlaşmayla karara bağlanmıştır ve antlaşma, içsel sorunlar ve uluslararası konjonktürün de etkisiyle Türkiye’yi memnun etmeyen bir biçimde sona ermiştir.