TÜRKİYE'DE KÜRT MESELESİ

TOPLUM VE GÜNDEM

Türkiye'de Kürt Meselesi nedir? Türkiye'de Kürt Meselesi nasıl tahribatlara yol açmıştır? Türkiye'de Kürt Meselesine yaklaşımdaki sorunlar nelerdir? Türkiye'de Kürt Meselesinin tarhisel sebepleri nelerdir?

Kürt meselesi Türkiye’nin etno-politik bir problemi haline gelmiştir. Azınlık sorunlarının özellikle ulus devlet yapısına sahip olan dünya üzerindeki çoğu devlette mevcut olduğunu[1] düşünürsek, bu durum çok fazla millete ev sahipliği yapan Türkiye için de kaçınılmaz gözükmektedir. Fakat birbirine milliyet dışında birçok farklı bağ oluşturarak bağlanmış olan bu iki milletin bu kadar ayrışmasının tabii ki farklı nedenleri mevcut olmak zorundadır. Bu yazıda da Kürt Meselesi’nin yol açtığı sorunlara değinip bu sorunun tarihi arka planını inceleyip daha sonra üretilebilecek çözümler önerilecektir.

  • Kürt Meselesi’nin Yol Açtığı Tahribatlar

Kürt meselesi incelendiği zaman meselenin siyasal, tarihsel, ekonomik, yerel ve bölgesel olmak üzere birçok boyutu olduğu görülmektedir. Bu çok boyutluluğu sebebiyle toplumda kapanması çok zor olan ağır yaralara sebebiyet vermiştir. [2]

  1. Bunlardan birincisi, oluşturmuş olduğu “sosyal tahribat”tır. Gençlerin kandırılarak dağlara çıkarılması, dağlarda gezen genç Mehmetçiklerimizin şehit olması, devletin kendi gücünü bölge üzerinde yeterince gösteremeyip yerini örgüte bırakmasından ötürü meydana gelmiş olan devlete ve sisteme olan inançsızlık vs. sosyal tahribata verilebilecek örneklerdendir.
  2. Bunlardan ikincisi meydana gelmiş olan “ekonomik tahribat”tır. Devlet bu mesele yüzünden ağır ekonomik bir yükün altına girmiştir. Askeri harcamalar onun dışında şehirlerin güvenliğini sağlamak adına yapılmış olan birtakım faaliyetler bölge üzerinde ayrıca harcamaların yapılmasına sebep olmuştur.
  3. Bunların üçüncüsü ve en sonuncusu ise meydana gelen “hukuki ve siyasi tahribat”tır. Hukuki olarak bu durum devletleri azınlıklara karşı yaptıkları hamlelerde güvenlik sebebi gözetilerek evrensel insan hakları kurallarına aykırı olabilecek eylemlere itmiştir. Bunun yanında bazı zamanlarda devlet hukuki denetim dışında özellikle polis ve asker üzerinden gücünü bölge üzerinde göstermiştir. Bazen de temel hak ve hürriyetlere tamamen karşı kabul edilebilecek yasaları çıkartarak insanların haklarını sınırlandırmıştır. Hukuki tahribatın yanında siyasi tahribatta gerçekleşmiştir. Kürt halkını temsiliyet adı altında silahlı bürokratların siyasete nüfuz etmesine sebep olmuştur. Askeri vesayetin oluşmasındaki en büyük sebeplerden bir tanesidir çünkü bölge sorununun çözümü adına başvurulan yegane güç olması sebebiyle askeriye, bürokrasi de dahi gayet güçlü bir konuma sahiptir. [3]

Bu toprakların kardeş iki halkı arasında milliyet üzerinden keskin hatlar çizilmeye başlanmıştır. Bu kapsamda durum incelenince Türkiye’de bütün kesimler için milliyetçilik daha baskın bir ideolojik anlayış olarak karşımıza çıkmıştır. Bu durum Türk siyasetini derinde etkileyecek olaylara sebebiyet vermiştir.

  • Kürt Meselesine Yaklaşım Sorunları

Devlet ve toplum açısından birçok tahribata sebep olmuş olan bu meselenin arka planına bakıldığı zaman tarihsel bir sürecin olduğu görülecektir. Cumhuriyet döneminde kendini baskın bir şekilde göstermiş olan bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat bundan önce meseleye yaklaşırken meydana gelebilecek olan sorunlar çözülmelidir.

  1. Bunlardan ilki hiç şüphesiz Kürt meselesinin “terör” sorunu olarak algılanıyor olmasıdır. Terör sorunu bu meselenin birbirinden bağımsız düşünülemeyecek olan birçok boyutundan bir tanesidir. Kürt meselesine de yeknesak bu şekilde bakmak reelde herhangi bir yarar sağlamayacaktır. Bu sorunu sadece terör sorunu olarak görüp bunun üzerinden argüman üretebilecek kişiler özellikle enformasyonun gayet güçlü olduğu toplumumuzda başka kişileri çok çabuk etkileyebileceklerdir.[4] PKK ve terör varlığı asla yadsınamaz ve devlet buna karşı önlemler almak zorundadır. Bu önlem ise bu tarz grupları toplumdan marjinalize etmek üzerine olmalıdır. Meşru sebepler çerçevesinde halkın ilgisi kazanılmalı ve bu çerçevede marjinalize etmek adına eylemler gerçekleştirilmelidir.
  2. Bunlardan ikincisi ise meselenin “Güneydoğu Sorunu” olarak adlandırılmasıdır. Bu isimlendirme terör sorunu olarak görenlere karşı sorunun daha bölgesel ve geniş çaplı olduğunu göstermede gayet yeterli olabilecek bir argümandır. Fakat isimlendirmenin asıl sebebine baktığımız zaman “kürt” kelimesinden imtina ile kaçınılması olarak görülmektedir.

  • Kürt Meselesinin Tarihsel Sebepleri

Bu iki durum hakkında farkındalık sahibi olduktan sonra tarihi geçmiş öğrenilmelidir. Özellikle 1914-1918 yıllarından sonra Türk ve Kürt bu toprakların iki vazgeçilmez unsuru olarak “kader birliği” içerisinde bulunmuşlardır.

Bu iki milletin bu topraklar üzerindeki ortaklığı Yusuf Ziya’nın “Arkadaşlar ben bir Kürdüm. Fakat Türkiye’nin şerefini Türkiye’nin terakkisini temenni eden Kürtlerdenim. Türk ile Kürt, teşrik-i mesai ederek yaşamazlarsa, ikisi için de akıbet yoktur.” sözü üzerinden anlaşılabilmektedir.

Özellikle Lozan’dan sonra yönetim kadrosunda ideolojik bir dönüşüm gerçekleşmiştir. Bu ideolojik dönüşüm etnik bir milliyetçi anlayış çerçevesinde meydana gelmiş ve hala devam etmektedir. Kürt meselesinin temelini oluşturan ilk sebep de budur.[5]

Cumhuriyeti kuran bürokratlara baktığımız zaman Osmanlı’nın dağılmasına sebep olan millet sistemine karşı konum aldıkları görülmektedir. Bu kapsamda inşa edilmesi gereken bir “yeni ulus projesi” üzerinde durulmaktadır. Oluşturulacak bu ulus Türklük çerçevesinde şekillenecek ve milliyetçi duygular ön plana çıkarılacaktır.

Türklük vurgusunun bu kadar yapılması demek Türk dışındaki diğer milletlerin baskılanması anlamına gelmektedir. Kürtler üzerine özellikle bu dönemde yapılan baskılar da bu yüzdendir. Kürt olan vatandaşlara karşı Türkçe konuşma kampanyaları düzenlenmiş, Güneş Dil Teorisi ortaya atılmış, Türkleri yücelten Türk Tarih Tezi yazılmıştır. Bu politikaların Kürtleri baskılayacağı açıktır. Mart 1924 yılında Kürtçe eğitim veren okullar, yayın ve örgütler yasaklanmıştır. Kürtçe üzerine olan bu baskı daha da artmış aralarında konuştukları Kürtçeye karışma seviyesine kadar ulaşmıştır. Bu Kürt vatandaşları özellikle kamusal alanlarda sağar ve dilsiz olmaya itmiştir.

İsmet İnönü 1930 yılında vermiş oldu bir demeçte “Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenim böyle bir hakkı yoktur.”[6] diyerek dönemin baskın hale gelmiş olan etnik kökenli ideolojik anlayışı gözler önüne sermiştir.

İsmet İnönü dışında bir diğer örneğe bakarsak Mahmut Eşref Bozkurt’un “Biz Türkiye denen dünyanın en hür ilkesinde yaşıyoruz. Mebusunuz inançlarından samimiyetle bahsetmek için buradan daha müsait bir ortam bulamazdı. Onun için hislerimi saklamayacağım. Türk bu ülkeni yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler.” kullanmış olduğu kelimeler yeterli olacaktır.

Bu tarz hareketler yeni tek bir ulusun oluşumu yerine keskin bir kimlik krizi ortaya atacaktır.

Kürt meselesinin günümüzde hala yaşanıyor olmasının bir diğer sebebi ise “laiklik”tir. Laik bir kimliğe sahip olması gerektiği düşünülen modern bir devletin oluşturulması hayali kurulmuştur. Bunu yapmak için dönemin yöneticileri tarafından dinin toplumsal hayatın içerisindeki etkilerini kaldırmak gerekmiştir. Bu da laikliğin toplum içerisinde sosyo-politik olarak baskın olmasıyla mümkündür. Bu kapsamda toplum üzerinde laikleştirme programı üç aşamalı şekilde uygulanmıştır.

  1. Bunlardan ilki devlet ve din arasındaki bağların doğrudan koparılmasıdır.
  2. İkincisi insanların bilinç ve kültür miraslarını dinden uzaklaştırmaktır.
  3. Üçüncüsü ve sonuncusu ise dinin bizzat kendisini yeni oluşturulan toplumun ideolojik yapısıyla birleştirerek yeniden yorumlamaktır.

Bu kapsamda yapılmış olan bu faaliyetler bu topraklar üzerinde kader birliği ile birbirine bir çok koldan bağlanmış olan iki halkın arasındaki en önemli bağ olan “din kardeşliği”ni ortadan kaldırmıştır. Din kardeşliği gibi geniş kapsama sahip bir bağlantı unsurunun kopması da yerine doldurulması gereken büyük bir boşluk bırakmıştır. Bu boşluk etnik milliyetçiliğin yönetim yoluyla da ağır bastığı bir dönemde eşitlikçi yurttaş haklarına sahip olunan cumhuriyetle veya barış ilkesini düstur edinmesi gereken fakat baskı unsuru olarak kullanılan laiklik ilkesiyle doldurulamamıştır.

  • Sonuç

Kürt Meselesi günümüz dünyasında ulus devlet anlayışına sahip olan birçok modern devlette var olan azınlık meseleleri gibi Türkiye’nin de sahip olduğu bir meseledir. Etno-politik bir hal almış olan bu mesele devlette hem sosyal hem ekonomik hem de hukuki ve siyasi tahribata yol açmıştır. Çok boyutlu olan bu meseleye yaklaşımda meseleyi tamamen terör sorunu olarak görmek veya Güneydoğu sorunu olarak isimlendirerek Kürt kelimesini kullanmaktan imtina etmek meseleye yaklaşımda sıkıntılara yol açacaktır. Meselenin tarihsel sebeplerine bakıldığı zaman ise karşımıza cumhuriyet dönemi elitleri tarafından uygulanmış olan etno-politik bir ideoloji üzerine kurulu, yeni bir ulus yaratma projesi kapsamında yapılan baskılar ve laiklik çerçevesinden dinden uzaklaştırma politikalarıdır.

Günümüzde Kürt Meselesi farklı boyutlarıyla hala devam etmektedir. Bu sorunun en etkin çözümleri devletin içerisinde aktif rol oynayacağı çözümler olacaktır. Doğa hiçbir şekilde boşluk kabul etmez. Bu yüzden devletin kendi sınırları dahilinde gücünü yeterli şekilde gösteremediği yerlerde onun karşısında bu güç boşluğunu dolduracak olan yeni şerikler türeyecektir. Bunların önlenmesi adına devlet bölgede bulunmak zorundadır.

Bir dönem iki millet arasındaki en güçlü bağlantıları oluşturmuş olan din, dönemin zihniyeti tarafından laik bir anlayışla tahrip edilmeye çalışılmıştır. Kardeşlik anlayışını kim olursa olsun din üzerinden şekillendirmek varken millet üzerinden ayrım yapmak olayı barışa değil kaosa sürükleyecektir. Bu yüzden o dönemin laiklik adına dinden uzaklaşma politikalarından uzaklaşarak ortak zeminler arttırılmalıdır.[7]

 OSMAN MİCAN

[1] GELLNER, E. (2009) “Uluslar ve Milliyetçilik”, Sosyoloji, Başlangıç Okumaları, Editör:

[2] KURUBAŞ, E. (2012) Kürt Sorununun Çözüm Mantığını Anlamak, Ankara Strateji Enstitüsü Yayınları, Ankara.

[3] ERDOĞAN, M, ve Vahap COŞKUN. «Türkiye’nin Kürt Meselesi.» tarih yok

[4] YEĞEN, M. (1999) Devlet Söyleminde Kürt Sorunu, İletişim Yayınları, İstanbul.

[5] COŞKUN, İ. (04-03-2013) “Türklüğe Yapılacak En Büyük Kötülük Etnisiteye İndirgemektir”, Star Gazetesi, http://haber.stargazete.com/ yazar/prof-dr-ismail-coskun-turkluge-yapilacak-en-buyuk-kotuluketnisiteye-indirgemektir/yazi-732601

[6] Milliyet, 31.08.1930

[7] KURUBAŞ, E. (2008) “Etnik Sorunlar: Ulus-Devlet ve Etnik Gruplar Arasındaki Varoluşsal İlişki”, Doğu Batı, Yıl 11, Sayı 44, s. 11-41.

KAYNAKÇA

GELLNER, E. (2009) “Uluslar ve Milliyetçilik”, Sosyoloji, Başlangıç Okumaları, Editör:COŞKUN, İ. (04-03-2013) “Türklüğe Yapılacak En Büyük Kötülük Etnisiteye İndirgemektir”, Star Gazetesi, http://haber.stargazete.com/ yazar/prof-dr-ismail-coskun-turkluge-yapilacak-en-buyuk-kotuluketnisiteye-indirgemektir/yazi-732601

GELLNER, E. (2009) “Uluslar ve Milliyetçilik”, Sosyoloji, Başlangıç Okumaları, Editör:

KURUBAŞ, E. (2008) “Etnik Sorunlar: Ulus-Devlet ve Etnik Gruplar Arasındaki Varoluşsal İlişki”, Doğu Batı, Yıl 11, Sayı 44, s. 11-41.

KURUBAŞ, E. (2012) Kürt Sorununun Çözüm Mantığını Anlamak, Ankara Strateji Enstitüsü Yayınları, Ankara.

KOLUKIRIK, S. (2008) “Türk Modernleşme Sürecinde Merkezin Dönüşümü: Yerelden Küresele Yeni Kimlik Arayışları”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı. 18, s. 121-134.

YEĞEN, M. (1999) Devlet Söyleminde Kürt Sorunu, İletişim Yayınları, İstanbul.

https://www.youtube.com/watch?v=hacGSALe2kE

Osman MİCAN
Osman MİCAN

İbn Haldun Üniversitesi (MA) I Rusya ve Orta Asya Araştırmaları [email protected] İLİM ''MEDENİYET''TİR.

Yorum Yaz