İlim ve Medeniyet

TÜRKİYE’DEN GAZZE’YE BİR TESLİMİYET ÖYKÜSÜ: RUKİYE DEMİR SALHİYA

1- Başörtü sorunundan dolayı lisansını yapmak için İzmir’den Malezya’ya giden, yüksek lisansını “ilk uluslararası öğrenci” sıfatıyla Gazze’de yapan Rukiye Demir Salhiya kimdir?

Diyarbakırlı 8 çocuklu bir ailenin en küçüğüyüm. 17 yaşında Ege Üniversitesi’nde öğrenim
görürken başörtüsüne izin verilmiyordu. Bu şartlar altında eğitim görmenin insanlık dışı bir
şey olduğunu fark edince Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi’ne başvurdum. Doğu’da
evin kızının dışarı çıkması çok zordur. Aileme üç senede okulu bitirip döneceğime dair söz
verip onlardan izin aldım. Elhamdülillah Psikoloji bölümünü üç senede bitirmek nasip oldu. Sonra
birkaç yıl İstanbul’da çalıştım. Maddi açıdan rahattım fakat asıl rahatlığın, asıl hayatın bu
olmaması gerektiğini düşünüyordum. Benim için asıl hayat; başkalarının acılarını
paylaşabilmek, hiçbir şey yapamıyorsak bile onların yanında durabilmek demek.

“KABE DÜNYANIN KALBİYSE, İSTANBUL ONUN BEYNİ, KUDÜSTE ŞAH
DAMARIDIR.”

2- Neden yüksek lisansınızı Gazze’de yapmak istediniz?

Gazze’ye gitmek çocukluğumdan beri sürdürdüğüm bir hayalimdi. Arkadaşlarımla bu hayalimi
paylaştığımda bunun imkânsız olduğunu söylüyorlardı. Bana göre hiçbir şey imkânsız değil çünkü biz âlemlerin Rabb’ine inanıyoruz. Bu insanın sınırlarını aşabilecek bir güç. Gazze ümmetin durmayan yarası. Bana diyorlar ki, Yemen’de de sorun var, Suriye’de de sorun var, Irak’ta da sorun var; neden Gazze? Dünyaya baktığımız zaman yeryüzünde muhteşem bir oran var. Kâbe onun kalbiyse, İstanbul beyni, Kudüs de şah damarı olur. Şu an dünyanın şah damarı tıkanık ve yeryüzü büyük bir zulümle baş başa. O yüzden şuna inanıyorum; Filistin’deki insanlık dramı son bulursa, adalet sağlanabilirse Peygamber Efendimiz’in (sav) buyurduğu gibi bütün dünyaya Kudüs’ten adalet yayılacak. Yemen’deki, Suriye’deki, Irak’taki ve diğer coğrafyalardaki acılar acılarımızdır. Ama kim nerede, ne yapabiliyorsa onu yapsın. Ben çok mu şey yaptım, hayır. Ben sadece Gazze’de okumak istiyorum dedim. İlk olması hasebiyle çok ses getirdi çünkü Siyonistlerin orada yürüttüğü psikolojik bir savaş var. Orada hayat yok diyerek, insanları ablukaya bağlamak istiyorlar. Ben de Türkiye’deki hayatımı bırakıp Gazze’ye gittim ve dedim ki, “Hayatın kalbi Gazze’de atıyor.” Orada sadece eğitim alarak onların planlarına bir tokat attım. Gazze’deyken Erasmus’la tıp eğitimi almak için hıristiyan bir İtalyan öğrenci geldi. Şu an da İtalyan bir grup kendi devletlerinin desteğini alarak Gazze’ye öğrenci göndermeyi planlıyor. Ve bunu anlaşmalı olarak İsrail tarafındaki Erez sınır kapısından yapacaklar. Ben bu yolu açtım ve benim ülkemde de aynı şey olsun istiyorum. Bunu biz başlattık devamını da biz getirelim.

3- Özel olarak kendi eğitim hayatınızdan genel olarak ta Gazze’deki eğitim hayatından bahseder misiniz?

Ben Malezya’dayken İslam Üniversitelerinin kalitesini çok iyi gördüm. Neden sadece Batılıların
bakış açısına göre eğitim alayım ki? İslam üniversitelerinde Batı’nın bakış açısının yanı sıra İslamî bakış açısıyla da eğitim alıyorsun. Olayları Kur’an ve sünnet ışığı altında kritik ediyoruz. Aksi durumda ise ben insanıma bir yandan fayda veriyorsam başka yönlerden zarar vermiş olacağım. Arkadaşlarım ve hocalarım bana her konuda yardımcı oldular. Mesela Arapça’mın çok iyi olmayışından dolayı sınav kâğıdına İngilizce yazmama izin verdiler. Ben normalde çok çalışkan biri değilim ama orada öyle bir ortam var ki sizi çalışmaya, azmetmeye zorluyor. İki çocuğu olan bir arkadaşım aynı zamanda dışarıda çalışıyordu ve üstüne en başarılı öğrenciydi. Diploma notu 95’in üzerindeydi, nasıl oluyor diye şaşırıyordum. Oradaki insanlar öyle bir çalışıyorlar ki hep en iyisini yapmak zorundalar çünkü başka bir alternatifleri yok. Hocalarımız alanında çok başarılı ve öğrencilere karşı anne-baba gibiler. Belki de bu oranın özel durumundan kaynaklanıyordur, çünkü insanlar en yakınlarını kaybetti orada belki hocalar da bunu kolaylık ve şefkat göstererek kapatmaya çalışıyordur. Öğretim üyeleri maaşlarının sadece yüzde otuz beşini alabiliyor. Gazze’de birçok başarılı öğrenci var. Hiçbiri ülkesini terk etmek istemiyor ama iş yok. Gazze’nin toprakları her bakımdan çok bereketli. Dışarıdan güçlü bir yatırım gerekiyor. Elektrik günde 4 saat veriliyordu, Katar’ın yardımıyla bu 8 saate çıkarılırdı ve çok mutlu oldular. Çoğu insana küçük gelebilecek şeyler orada büyük anlam ifade ediyor.

4- Yüksek lisans tezinizin konusu Gazze’de çalışan kadınlarla ilgiliydi. Gazze’de kadın olmanın ne gibi zorlukları var? Siz ne gibi zorluklar yaşadınız?

Kadın olmak dünyanın her tarafında zor. Çünkü İslamı ne kadar yaşadığımızı söylesek de çoğu zaman davranışlarımız kültürel boyutta kalıyor. Gazze’de yaşamak zaten kolay değil, kadın olmak daha zor. Savaşın birinde kadının evini bombalıyorlar, kadın iki çocuğunun cesedine basarak diğer iki çocuğunu kurtarmaya çalışıyor. Sizce Gazze’de kadın olmak nasıl bir şey? Bir apartmanı yıkmak istiyorsan bunu bir füzeyle yapabilirsin ama bir apartmana on füze atarak yerle bir ediyorlar. Bu şekilde gözdağı vermeye çalışıyorlar. Tüm bunlara rağmen Gazze’dekiler çok güçlüler. Tezim için polis kadınlarla çalıştım, tezimin sonuçları inanılmazdı. Çok sağlam iradeleri var. Bir Avrupa ülkesinde gidin, bombalı bir terör saldırısı sonucu hafif yaralanmış bir polis hastaneden çıkamıyor, ruh sağlığı konusunda büyük bir travma yaşıyor. Gazzeli insanlar ise travma yaşaya yaşaya hepsini bastırmışlar. Sürekli koşuyorlar, durmak gibi bir alternatifleri yok. Oturup ağlamaya vakitleri yok. Bugün savaş oldu yarın okula gitmek gerek, her taraf temizlenecek, akrabalara telefon açılacak kalanlara sahip çıkılacak. Gazze’de akrabalık bağları çok kuvvetli. Mesela her perşembe kadınlar babalarını ziyaret ederler, her cuma da erkekler ailelerini ziyaret edip hep birlikte yemek yerler. Gazze’ye ilk gittiğimin ikinci günü füzelerin sesinden dehşete düşmüştüm. Belirli bir zaman sonra bulunduğumuz evin yakınına otuz beş tane füze atıldı. Ben, tamam dedim bugün öleceğiz. Evdeki bebek bile ağlamadı o an. Caddedeki çocuklar korkusuzca elleriyle füzeleri işaret edip oyunlarına devam ediyorlar. Oradaki insanlar ölümü öldürmüşler, hiçbiri ölümden korkmuyor. Ben de daha sonra birtakım korkularımı yendim. Artık ikinci füze gelmiyorsa uykuma devam ediyorum.

5- Abluka altında her şeyden soyutlanarak yaşamak nasıl bir şey?

Hem güzel hem de zor. Güzel çünkü elektriğin, internetin kısıtlı oluşu insan ilişkilerini güçlendiriyor. Ayrı bir sakinliği ve huzuru var. Zor çünkü Siyonistler sistematik olarak zulmediyorlar. İnsanların beyinlerine şunu işliyor; siz hapistesiniz, biz istemezsek hiçbir yere gidemezsiniz, size su ve elektrik yok. Ama bence insanlar gayet iyi yaşıyorlar. Bugün Türkiye’de bütün kapılar açık. Seyahat özgürlüğü sonuna kadar var ama sorsak insanlara kaçınız yurt dışına hatta şehir dışına çıktı diye kaç olumlu cevap alırız? Ben bunu Gazze’de anlattığımda gerçekten mi diye şaşırıyorlar. Çünkü öyle bir psikolojik savaş var ki, beyinlerine burası hapishane diye kazımışlar. Evet, bu bir zulüm çünkü kimsenin kimseye bunu yapmaya hakkı yok ama birtakım hikmetleri de var. Ben ailemi ziyaret etmek için bir buçuk sene boyunca Gazze’den çıkmaya çalıştım, Mısır hükümeti izin vermedi. Ben Mısır’a ne yaptım? Orada bir sürü sebepsiz yere tutuklu öğrenci var. Onlar Mısır’a ne yaptı? Bugün Mısır’da savaş çıksa yardımlarına ilk Gazzeliler koşar. Ama maalesef üst akılların oyunlarına geliyorlar. Ben artık kimseye kızamıyorum. Bu dava Allah’ın davası, bu dava insanlık davası. Eğer yardımcı olmuyorlarsa demek ki bu davada nasipleri yoktur. Allah’ın seçtiği kulları bu davayı omuzlayacak.

6- Bizim buradan görebildiğimiz kadarıyla içeride aynı gaye için çalıştığını söyleyen birçok grup var. Gazze’deki siyasi havadan bahseder misiniz?

Bizim bugün Gazze’de A partisindenim, B partisindenim demeye lüksümüz yok. Olay istiklal ve
özgürlük meselesi. Ülkenin şerefini, çıkarını korumak zorundasın. Ben Filistin’den yanayım. Orada birçok askeri grup ve parti var, hepsi de kendi çapında bir şeyler yapmaya çalışıyor. Hepsi savaş zamanında bir araya geliyor. Ben orada üç kısım insan gördüm; esfel-i safiline yakın olan ajanlar, sadece kendi çıkarı için bir şeyler yapanlar ve izzetin, şerefin en üst safhasında olanlar. Ayette de dendiği gibi onlar mallarıyla ve canlarıyla mücadele ederler.

7- Geçen yıldan beri devam eden Büyük Dönüş Yürüyüşlerinden bahseder misiniz?

İlk başladığı zamanlar gayet sakin geçiyordu. Amaç sadece sınıra gidip, biz topraklarımızı istiyoruz demek. Sınıra gidenler sadece sivil halktan insanlar, askerler gösterilerin amacı yanlış anlaşılmasın diye gitmiyor. Oradaki insanlar o kadar masum ki, iman dolu yüreklerinden başka hiçbir şeyleri yok. Sadece onunla gidiyorlar. Siyonistlerin ise ellerinde en uzaktaki bir hedefi vurabilecek güçte silahlar var. Hep bir uzvu eksik bırakmaya yönelik ateş ediyorlar. Çoğu gencin bugün bacağında sorun var. Hastaneye gidip platin takıyorlar bir hafta sonra geri geliyorlar. Ölümden korkmayan insanları başka neyden korkutabilirsiniz ki? Siyonistler ellerinde en güçlü silahlarla tepelerin arkasında saklanıyorlar, Gazzeliler hiçbir şeyleri olmadan çoluk çocuk gaz bombalarının altında meydanlarda özgürlüklerini savunuyorlar. Bu tablo bile başlı başına yardımın yakın olacağının bir belirtisi aslında. Bir teyze diyordu ki, “Hep birlikte ailemizle gidiyoruz, dönüş vakti geldiğinde mutlaka biri eksik oluyor. Ya yaralanmış ya da şehit olmuş.” Çoğu dönüp dönmeyeceğini bilmiyor ama yapacakları başka bir şey yok. Biz zikirlerimizi yapıp yürüyüşlere katılmak için yola çıktığımızda gaz bombaları atmaya başladılar. Düştüğü zaman parçaları vücuda saplanıp şehit ediyordu. Bir tanesi arabamızın tam yanına düştü ve patlamadı. Gerçekten koruyan Allah. Tezimi yazdığım bir süreçte aniden füze sesleri geldi ve bizden apartmanı boşaltmamızı istediler. Ben de, Allah’ım gidebileceğim neresi var ki, sığınabileceğim hiçbir yer yok sana sığındım deyip tezimi yazmaya devam ettim. Profesör hocam, o akşam yazdığım kısmı inceleyince “Burada hiçbir sorun yok, bu kısmı kiminle yazdın?” diye sordu. Ben de “Kendim yazdım.” deyince, “Nasıl yazdın?” dedi. Füzelerin olduğu akşam yazdım dedim. “Allahu Ekber, hiçbir tarafında sorun yok!” dedi. Bütün tezi yazan bende o akşam değişen neydi? Sadece şunu düşünmüştüm: Eğer şehit olursam arkamda sağlam bir şey kalsın. Elhamdülillah Uzman Psikolog oldum, Arapçam daha iyi bir halde ve yuva kurup geldim. Allah nasip ederse bir daha gideceğim.

“BU DAVA GARİP BAŞLADI VE GARİP BİTECEK. NE MUTLU O GARİPLERE”

8- Son dönemde Arap ülkeleriyle işgalci İsrail yönetiminin ilişkilerinin artmasını nasıl
değerlendiriyorsunuz?

Oradaki insanlar bu duruma elbette çok üzülüyor. Arada bir yardımcı olan Arap ülkesi sadece Katar var. Filistin’in bütün komşuları Arap ülkeleri. O kâfirler orayı işgal etmedi aslında, Arap ülkeleri Filistin’i altın tepside sundular. Bunun kaynağı bizim bencilliğimiz ve şeref yoksunluğumuz. Bütün Müslümanların gözünün içine baka baka ABD Golan tepelerini kendi malıymış gibi Siyonistlere verdi. Bugün ben her şeyimi bırakıp Gazze’ye girebiliyorsam bir üniversite, bir ülke daha çok şey yapabilir. Artık eleştiri safhası bitti. Artık iş yapma, eylemde bulunma devri. Bu dava garip başladı ve garip bitecek. Ne mutlu o gariplere.

9- Gazze, direnişin şehridir. Direnişin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Elhamdülillah harika görüyorum. Ben 2012’de arkadaşlarıma Gazze’de master yapacağım dediğimde bana gülmüşlerdi. 2016’nın Eylül ayında Gazze’ye girdim, 2018’in sonunda çalışmamı bitirdim. Arkadaşlarım dönemeyeceğim diye çok üzülmüşlerdi. Ben de dedim ki, merak etmeyin Gazze’de master’ımı yapmaya gideceğim sonra da Kudüs Müslümanlarınken doktoramı Kudüs’te yapacağım inşallah. Bunun için çok bedel ödemek gerekiyor. Ölümler, düğünler kadar normal hale geldi. Gazze’de bir şehit kanını kokladım, ben ömrümde bu kadar güzel koku koklamadım. “Allah bana ne güzel bir nimet vermiş, olabileceğim en güzel yerdeyim.” dedim. Allah’ın bizden beklediği zafer değil, o Allah’tandır. Ayette de denildiği gibi, biz delaleti seçenin delaletini artırırız. Hidayeti seçenin de hidayetini artırırız. Bu hayat felsefemiz olmalı. Yeter ki biz adalete, insanlığa aşık olalım. Hayatımda hissetmediğim kadar huzuru Gazze’de hissettim. Zahmetle birlikte rahmet vardır. “Sizden öncekiler gibi imtihan olunmadan cennete gideceğinizi mi sandınız?” (2/ 214) İstikrarlı olup, sadece Allah’ın rızası için çalışmak gerekli.

10- Son olarak okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?

Bugün biz, orada savaş var deyip iki gün üzülerek ya da Arap ülkeleri şöyle yapıyor, Siyonistler şöyle zulmediyor deyip kendimizi oyalamayalım. Orada olanların tek müsebbibi biziz. Ben orada öğrenci halimle öncü olabiliyorsam, böyle bir yol açabiliyorsam; gruplar, üniversiteler, ülkeler daha fazlasını yapabilir. Biz artık problemi konuşarak vakit kaybetmeyelim. Problem gayet açık. Şu an iş yapma zamanı. Benden sonra Gazze’ye Hıristiyan bir İtalyan öğrenci geldi. İçinde birazcık da olsa insanlık taşıyan varsa kendine bir sorsun, ben ne yapabilirim diye.

Kübra GÖÇER

Yazı ilk defa https://muslumanhanimlarbirligi.com/ sitesinde yayınlanmıştır.

Bizden Not: Rukiye, sen teslimiyetin beden bulmuş halisin.

Exit mobile version