İlim ve Medeniyet

TÜRKLER VE FARSÇA

Türklerin Dil Serüveni-Farsça

Farsça özellikle İslam sonrası dönemde Türklerin karşılaştıkları bir dildir. İslamı Farsça konuşan Sünnilerden öğrendiğimiz üzerinde sıklıkla durulur. Bu da dini terimlerimizin Farsçadan geçmesine sebep olmuştur. Coğrafya olarak İranlılar biz tarihten beri bu coğrafyada bulunuyoruz diye övünürler. Türkler Anadolu’ya 1000’li yıllarda gelmişlerdir. Özellikle Selçuklular döneminde Farsçaya büyük ilgi gösterilmiş ve Anadolu’ya Farsça taşınmıştır. Şimdi Farsçanın Türkler için ehemmiyeti konusuna değinmeye başlayalım:

Mehmet Mazlum Çelik, İndependent Türkçede’ki yazısında şöyle ifade ediyor.

“Sayısal anlamda Selçuklu ve Osmanlı’da yazılan eserler dikkate alındığında Arapça kelime sayısı Farsçanın önünde olabilir; ama halkın kullanımı ve edebiyat sahasına yansımasına baktığımızda Türkler daha çok Farsçanın etkisi altındadır denilebilir.”[2]

Mazlum’un da belirttiği üzere Türkler ve Farsça tarih boyunca birbirini beslemiştir.. Aynı şekilde Arapça ile Türklerin de bir beraberliği söz konusudur.. Bununla birlikte bakıldığında Türkçe en çok kelimeyi Arapçadan almıştır. 6467 civarında Arapça kelime olduğu söylenmektedir. Farsçadan ise 1500 civarında kelime aldığı zikredilmektedir. Edebiyat olarak Farsçanın açık ara üstünlüğü bulunmaktadır; Arapça da dini ilimlerin anahtarı sayılmaktadır. Her ikisi de bu bağlamda ilgiye mazhar olmuştur. Osmanlılar tam olarak 474 yıl (1299-1773) Arapça ve Farsça ile yetinmişlerdir. 1773 yılında Mühendishane-i Bahr-i Hümayun’da Fransızca dersleri müfredata dahil edilmiştir.[3]

Gazneliler ve Selçuklulardan beri merkezi bir konumdadır Farsça. Günümüzde bile İran, Tacikistan ve Afganistan’da bir kısım Türkler Farsça eserler yazmaya devam etmektedirler. 36 Osmanlı padişahından dokuzunun divanı vardır. Farsça divan sahibi olanlar, Cem Sultan, Yavuz Sultan Selim, Şehzade Beyazıd, Sultan 3. Murat ve Kanuni Sultan Süleyman. Padişah kelimesi bile Farsçadır. Dolayısıyla tarihin getirdiği sebeplerle Farsça Türkler için önemli olmuş ve önemini korumaktadır. Selçuklu ve Osmanlı Sultanları Şehname karakterleriyle büyümüşlerdir.

Osmanlı Sultanları Şehname karakterleri ile büyümüştür. Kendilerini Şehname ile özdeşleştirmişlerdir. Osmanlılar Arapça ve Farsçaya çok sahip çıkmışlar ve bu konuda bir milliyetçilik göstermemişlerdir. Özellikle Şehname’de bulunan İskender ile ilgili hikâyeleri o kadar sevmişlerdir ki İskendername yazıcılığı geleneği ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte Selçuklu ve Osmanlı’da Şehname yazıcılığı diye bir birim kurulmuş ve burada bu eserin sadeleştirilmesi gibi işler yapılmıştır. Şehname klasik Farsça ile yazılmıştı ve dili ağdalı idi. Bunu daha da sadeleştirmek gerekiyordu. Şehname’de geçen Efrasiyab Türkleri temsil etmekteydi, İran ve Türkler iki rakip kavim olarak resmedilmekteydi. Ayrıca Efrasiyab kötü bir karakter olarak resmedilir.[6]

Firdevsi şehnamede çok az Arapça kelime kullanmıştır. Amacının Farsçayı diriltmek olduğu söylenir. Onun döneminde Farsça “inkıraz”[4] halinde idi. Farsçayı diriltmeye kendini adadı. O eserini Gazneli Mahmut’a sunmuştur ve bir rivayete göre saraydaki şairler Firdevsi’yi küçümsemişlerdir. Onun eserinin önemi uzun yıllar sonra anlaşıldı. Selçuklu, İlhanlı, Timurlu hepsi Şehname’ye sahip çıktılar. İranlılar da milli bilinç elde ettiklerinde ilk işleri Firdevsi’ye sahip çıkmak oldu. Bugün bile bakıldığında Şehname İran Milli kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır. Küçücük çocuklar bile Şehname’den beyitler bilirler. İran’da her yıl Şehname’ye yönelik etkinlikler düzenlenir.[5]

İranlılar kendilerini Doğu’nun asli temsilcisi olarak görmekte ve büyük bir imparatorluğun mirasçıları olarak kendilerini bilmektedirler.[7] Farsçanın diğer ülkelerce kabul görmesini sevinçle karşılamaktadırlar. Bakıldığında da Orta Asya, Ortadoğu ve Hindistan’da Farsçanın yaygınlaştığını bilmektedirler. Farsça öğrenenler Farsçanın bir büyüsü olduğunu hissederler genelde. Şiir dili olarak temayüz eden Farsçaya İranlılar “Milli Servet” derler.

Osmanlılar Arapça ve Farsçaya o kadar sahip çıkmıştır ki Medeniyetlerinin ayrılmaz parçası haline getirmişlerdir. Adeta bu iki dili yabancı dil olarak görmemişlerdir. Arapça öğrenimi daha yaygın olmakla birlikte Farsça öğrenimi de azımsanmayacak derecededir. Enderun’da Farsça da öğretilmekteydi. Kültürel ve bürokrasi dili sayılıyordu Farsça. Nizamülmülk’ün siyasetname isimli eseri aslında Farsçadır. Tarihte Şii-Sünni mücadeleleri olsa da Selçuklu ve Osmanlılar Farsçaya bu mücadeleden dolayı olumsuz bakmamışlardır özellikle devlet kademelerinde. Her beş asırda bir şiddetli Şii-Sünni mücadelesi yaşanmaktadır bölgede. 11. Yüzyılda Selçuklu Fatımi Mücadelesi, 16. Yüzyılda Osmanlı-Safevi Mücadelesi 21. Yüzyılda Suudi ve İran mücadelesi söz konusudur.[8]

Dini terimlerimiz Farsçadan geçmiştir. Peygamber, Abdest, Oruç, Namaz vb gibi kelimeler Farsçadan alınmıştır. Âb, “su” demek ve “dest” ise el demektir. İranlılar Abdest almaya “Vudu Giriften”[1] derler. “Peygamber” ise “mesaj götüren” demektir. “Peygam” mesaj demek iken “ber” ise götüren anlamındadır. “Oruç” kelimesi ise ruze kelimesinden gelmektedir. “Ruze” ise gün demektir. “Namaz” kelimesi de Farsçadır biz “Namaz kılmak” deriz, İranlılar “Namaz okumak” derler.

Güzel Türkçemizdeki isimlerin önemli bir kısmı da Farsçadan geçmiştir. Dilara, Dilber, Suzan. “Dil” gönül demek iken Ârasten fiilinin geniş zamanı olan âra süslemek anlamındadır. Yani Dilara gönül süsleyen anlamına gelmektedir. Dilber kelimesinde “Dil” gönül demek iken “ber” “borden” fiilinin geniş zaman halidir. “Borden” ise “götürmek” anlamına gelen bir fiildir. “Suzan” kelimesindeki “suz”, “suhten” fiilinin geniş zaman halidir. “An” ise ism-i fail yapmakta ve “yakan”-“yakıcı” gibi anlamlara gelmektedir.

Haftanın günlerinin bazıları Farsçadan gelmektedir. İranlılar “birinci gün, ikinci gün” şeklinde günleri sayarlar. Yek Şenbe birinci gün, Do şenbe ikinci gün… Çehar Şenbe dördüncü gün, Penç Şenbe ise beşinci gün olarak bilinmektedir. Bize de Çarşamba ve Perşembe yani dördüncü gün ve beşinci gün şeklinde geçmiştir. Arapçada da keza günler birinci gün, ikinci gün ve üçüncü gün şeklinde ilerlemektedir. Cuma günü neredeyse birçok Müslüman ülkesinin dilinde Cuma şeklinde olmaktadır.

Türkçedeki şu ekler Farsçadan geçmiştir. “Ane, Dar, zede, kar, be, keş, amiz, zen, baz, istan, perest, çe, ger, rân, şinas, güzar, ki, hem” Bu eklerle birlikte yüzlerce Türkçe kelime yapılmıştır. İstan ülkelerde çoğunlukla kullanıyor ve Pakistan, Afganistan, Yunanistan vs. “İstan” ise yerleşim yeri demektir. Pak ise temiz demek ve Pakistan temizlerin yaşadığı yer demektir. Farsça kelimeler Türkçeye geçerken bazı değişikliklere uğramıştır. “D”-“t” ye “n”-“m”ye  “b”- “p”ye dönüşmektedir. Farsçada “cünbüş” kelimesi Türkçede “cümbüş” olmuştur. Farsçada “Bazar” Türkçede “Pazar” olmaktadır. Dâr eki sahip olmak demek. “Bayraktar” bayrak sahibi demektir. Bunun gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür.[9]

Tasavvuf alanında Farsçanın vazgeçilmez bir yeri vardır. “Derviş” kelimesi Farsçadan geçmiştir ve “kapı kapı dolanan” anlamına gelmektedir. “Dost” kelimesi de Farsçadan geçmiştir ve bu kelimenin “manevi” bir yönü de bulunmaktadır. Nimet yıldırım Hoca İran ve tasavvuf konusunda şöyle söylemektedir

“Baştanbaşa bütün Fars edebiyatında hiçbir akım Hamâse ve ondan sonra da tasavvuf kadar güçlü bir şekilde edebiyatı etkilememiştir. Fars edebiyatının en önemli ve en güçlü konuları en üst düzey örnekleriyle ya Hamâse ve bağlı konular ya da tasavvuf ile ilgilidir. Bu iki tür de Fars edebiyatının zengin ve kökleri çok eskilere dayanan kültürel mirasına dayanmaktadır”[10]

Kadim zamanlardan beri anlaşılıyor ki Tasavvuf İran’da vazgeçilmez bir olguydu. Bunu da edebiyat yoluyla yaygınlaştırdılar ve şiirlerle nesillere aktardılar. Türklerde de Tasavvuf önemli bir yere sahiptir ve bu konuda çalışmak isteyenlerin yolu Farsça ile kesişir.

Arapça ve Fransızcadan sonra en çok Farsçadan kelime mevcuttur.  Farsça ile Türkçenin ortak noktalarından birisi de Arapçadan oldukça etkilenmiş olmalarıdır. Ayrıca bölge olarak yakınlık ve İran’ı 1000 yıl gibi bir süre Türklerin yönetmesi iki dilin yaygınlaşmasını sağlamıştır. Bugün bakıldığında Azerbaycan’da bile önemli sayıda Farsça ve Rusça kelimeler bulunmaktadır. Bunlar tesadüfi değildir. Selçuklular vasıtasıyla Farsça Anadolu’ya, Timurlular eliyle de Hindistan bölgesine yayılmıştır Farsça. Babürlüler Farsça kullandılar. Modern Türkçede 6 binden fazla Arapça kelime varken 1300 civarında da Farsça kelime bulunmaktadır. [11]

Farsça ile Türkçe arasında 1300 yaklaşık kelime (Modern) olduğu söyleniyor. Bunlardan sadece 50 civarında olan kelimeler değişime uğramamıştır. Bu şu demek Farsçayı eğer uzmanından öğrenmezseniz telaffuzunuz hatalı olabilir. En başından dinleme ile öğrenmek isabetli olur, okuma çalışmaları sonra olabilir. Mesela “ateş” kelimesi Farsçada “âteş” şeklindedir. Benzer kelime diye düşünülüp Türkçe olarak öğrenilirse telaffuz problemlerine yol açabilir.

Kolaylıklar dilerim Gençler…

Ozan Dur

Dipnot

[1]وضو گرفتن

[2] Dilimizden Yalnızca Farsça Kelimeleri Çıkarsak Ne Olurdu? Mehmet Mazlum Çelik, Independet Türkçe.

[3] Osmanlı Devletinde Eğitim Dili ve Yabancı Dil Meselesi, Selim Hilmi Özkan, Eğitim-bir-sen Ocak, Şubat, Mart, Nisan 2017 Yıl 13, sayı 39.

[4] “Çökme, batma”

[5] https://drnasermoghadasi.com/%D8%B4%D8%A7%D9%87%D9%86%D8%A7%D9%85%D9%87-%DA%86%D9%82%D8%AF%D8%B1-%D8%A8%D8%B1%D8%A7%DB%8C-%D8%A7%DB%8C%D8%B1%D8%A7%D9%86-%D8%A7%D9%85%D8%B1%D9%88%D8%B2-%D8%B6%D8%B1%D9%88%D8%B1%DB%8C-%D8%A7%D8%B3/ Erişim: 11.09.2024

[6] https://www.youtube.com/watch?v=_JWkawyEFas&t=1698s

[7] https://iranarasane.ir/%D8%B4%D8%A7%D9%87%D9%86%D8%A7%D9%85%D9%87-%D8%AD%D8%A7%D9%84%D8%A7-%D9%88%D8%B7%D9%86-%D8%A7%D8%B3%D8%AA/

Erişim: 12.09.2024

[8] Ahmet Emin Dağ, Şii-Sünni ilişkileri, insamer

[9] http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/ET000499.pdf

[10] https://arastirmax.com/en/system/files/dergiler/190872/makaleler/21/arastrmx_190872_pp_169-177.pdf

[11] http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/ET000499.pdf

Exit mobile version