İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Nasreddin Tusi:
Nasreddin Tusi1201 yılında Tus’da doğmuştur. İlk eğitimini babasından aldıktan sonra dönemin önde gelen insanlarından dersler almıştır. Belli bir zaman sonra da onun ünü yayılmıştır. Bu ününden haber alan İsmaili hakimi NasırüddinAbdurrahim b. ebu Mansur b. Muhteşem, Tusi’yi davet etmiştir. Farklı ilimlerle uğraşma imkanı biraz zor olan Tusi’nin bu teklifi kabul ettiği söylenmektedir. Kaynaklarda kendisini davet eden kişinin gerçekten ilme değer veren birisi olduğu söylenmektedir.
Kitabın yazarı onun aslında Meşhed’de doğduğunu ama o zamanlar Meşhed’in değil de Tus’un ön planda olduğunu söylemektedir. [1]Tusi’nin babası Muhammed Hasan’dır. Şu şekilde Tusi’nin künyesi vardır. Ebu Cafer Nasreddin Muhammed bin Muhammed bin Hasan Tusi. Elimizde Tusi’nin Gençliği ve çocukluğu hakkında sağlıklı bilgilere sahip değiliz.[2]
Vali kendisine yardım edince o da eserlerini yazmaya başladı. Karşılaştırdığımız eserlerden birisi olan Tusi’nin Ahlak-ı Nasıri’si burada yazılmıştır. Ama onun İsmaililerle arasında sorun çıkınca önce hapse ardından da Alamut kalesine tutsak olarak gönderildi. Aralarının bozulma sebebini Tusi’nin Abbasi halifesine yazdığı mektuba bağlarlar. Hülagü bu kaleyi fethetmeye gelince de Nasreddin Tusi ona yardım eder ve bir rivayete göre Hülagü onu veziri yapar. Burada önemli bir diğer husus Abbasi halifesinin Tusi’nin tavsiyesiyle öldürüldüğüne dair iddialar vardır. İlmi boyutta yaptıklarına değinecek olursak; Hülagü’yü kendisine destek vermesi konusunda ikna eder ve Azerbaycan’ın Maraga şehrinde adından söz ettirecek meşhur rasathane’yi kurar. [3]
Ahlak-ı Nasıri:
“İsmaili emirlerinden Nasırüddin Abdürrahim b. EbûMansûr’un isteği üzerine muhtemelen 633(1236 yılında yazılan eser…” [4]
İsmaili emirine yazılan bu eserin Ahlak alanında yazılan ilk farsça eser olduğu dikkati çeker. Eserin kullandığı ve neşet ettiği bazı kaynakları ise şöyle zikredebiliriz. Miskevehs’inKitabütahareti’l-a’râk fi tehzibi’l-Ahlak, İbn Sina’nın Tedbirü’l-Menazil, Farabi’nin essiyasetü’l-Medeniye’sini kullanmıştır. Ayrıca İbn Mukaffa, Eflatun, Aristo ve Kindi’nin eserlerinden yararlanmıştır.[5]
Kınalızade:
Kınalızade 1510 yılında Isparta’da dünyaya gelmiştir. Babasının adı Emrullah’tır ve dedesinin adı ise Abdülkadir Hamidi’dir. Kınalızade adı ona dedesinden miras kalmıştır. Dedesi kına kullandığından Kınalızade diye anılmıştır. [6]
Emrullah efendinin üç oğlu olmuştur ve Mustafa Koç kitabında kısaca Emrullah efendinin diğer oğullarının ne yaptığına değinmektedir.[7]
Kınalızade Ali Efendi ilk öğrenimini Isparta’da tamamladıktan sonra muhtelif kişilerden ilim almıştır. İstanbul’a gelip tahsiline devam etmiştir. İlim aldığı kişilerden bazıları: Malul Emir Efendi, Sinan Efendi, Merhaba Efendi, Kara Salih Efendi, Muhyiddin Mehmet Efendi gibi devrin müderrislerinden dersler almıştır.[8]
1538 yılı Kınalızade için dönüm noktası olan bir yıldır. Eyüp isimli bir arkadaşı Kanuni’nin düğünü merasimi nedeniyle yapılan bir imtihanı kazanamayınca duyduğu aşırı üzüntüden dolayı vefat eder. O da onun yerine geçmeyi istemez ve ilim öğrenmek amacıyla Çivizade’ye yönelir. Çivizade onun fikri gelişiminde önemli rol oynayacaktır. [9]
Mülazımlığı aldıktan sonra uzun süre beklemesi gerekecektir. Çünkü Çivizade ve Ebussuud arasında yaşanan tartışmadan etkilenmektedir. 1541’de eserlerini de toplayıp Ebussuud’un huzuruna çıkınca onun cesaretine hayran kalan Ebussuud onu Edirne’ye tayinini buyurur.[10]
1543’te Edirne HüsamiyeMedresesinde göreve başladı ve akabinde Bursa’da AhmedPaşa, Kütahya’da Rüstem Paşa, Haseki Medresesi, Sahn-ı Seman ve Süleymaniye Medresesi’nde görev yaptı. Sonra Şam, Bursa ve Kahire’ye kadı olarak gitti. Sonra Edirne’ye atandı. İstanbul kadılığından sonra Anadolu Kazaskeri oldu. Şeyhülislam olacakken vefat eder. İstanbul’da Vezir çeşmesi denilen yere defnedilmiştir.[11]
Ahlak-ı Alai
1564 yılında Şam’da kadılık göreviyle vazifeliyken bu eserini kaleme almıştır. Yazdığı eserini de Suriye Beylerbeyi olan Semiz Ali Paşaya ithaf etmiştir. İlk olarak vurgulamak istediğimiz Nasreddin Tusi’nin eserini kullanmış olmasıdır. Bunu zaten ileride örnekleriyle vurgulayacağız. Risto, İbnMiskeyeveyh, Gazali, Hüseyin Vaiz el-Kaşifi gibi kişilerin ahlak eserlerini kullandığı bilinmektedir.[12]
“Kitabın başındaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere müellifin en büyük arzusu, Ahlak-ı Nasıri, Ahlak-ı Celali ve Ahlak-ı Muhsini gibi farsça eserler dışında Türkçe bir ahlak kitabı yazmak ve Türk milletine armağan etmektir.” [13]
Kendisininde belirttiği gibi böyle bir işe kalkışmasının sebebi Türkçe bir ahlak kitabının olmasını, yazılmasını istemesidir. Kendisi yazarken ise Arapça ve farsça ağırlıklı zor kelimeler kullanması ise ayrıca dikkat çekicidir. Kitap kendisinden sonra yazılan Türkçe ahlak kitaplarına ise kaynaklık teşkil edecektir.[14]
Mustafa Koç eserinde bizim açımızdan önemli şu bilgiye yer vermektedir. “Tusi eserinde Eflatun’un vasiyetine, Devvani’nin Aristo’nun vasiyetine yer vermesine karşın, Kınalızade Sufilerin, bilhassa Nakşibendiliğin mühim siması Guvduvani’nin tasavvuf ahlakını ihtiva eden vasiyeti öne çıkarır.”[15]
Kitapları içerik açısından karşılaştıracak olursak:
Ahlak-ı Nasıri: 3 makaleden meydana gelmektedir. 1 makale iki kısımdan oluşur. 1. Kısım ise 7 fasıldan müteşekkildir. 2. Kısım 9 fasıldan müteşekkildir. 3. Makale ise 8 fasıldan meydana gelir. Kitap 619 sayfadır. Bizim karşılaştırdığımız fasıl ise 3. Makalenin 3. Faslıdır. 3. Makalenin fasıllarını ayrıca yazacak olursak:
Bizi ilgilendiren 3. Fasıl 279-300 sayfaları arasındadır.
Ahlak-ı Alai ise:
Mukaddime ve 3 kitaptan ve sonunda hatime-i kitab ve fezleke-i hisab’dan meydana gelmektedir.
Mukaddime üç babdan meydana gelmektedir.
Eser 568 sayfadır. Bizim ilgilendiğimiz bölüm 7. Babdır. Siyaset-i Müdün beyanındadır.
Eser tarafımızca anlaşılması çok zor olduğundan sadece anlayabildiğimiz çok az bir kısmını karşılaştırabildik. Özellikle Kınalızade’nin Türkçe ahlak eseri yazması ve bunun dilinin çok ağır olması tarafımızca anlaşılmasını çok zor kılmıştır. Bundan dolayı Farsça ve Türkçe adeta birebir alınmış bazı bölümler gördük onu şimdi yazacağız.
چون افعال ارادی انسانی منقسم است به دو قسم, خیرات و شرور, اجتماعت نیز منقسم باشد بدین دو قسم, یکی آنچه سبب آن از قبیل خیرات بود, یکی آنچه سبب آن از قبیل شرور بود و اول را مدینه فاضله خوانند و دوم را مدینه غیر فاضله
و دوم آنکه از استعمال قوت نطقی خالی نباشد اما قوای دیگر استخدام قوت نطقی کرده باشند و موجب تمدن شده, و آن را مدینه فاسقه خوانند
Kaynakça:
Aksoy, Hasan. “Kınalızade Ali Çelebi,” DİA. 25.
Karaman, Ahmet. “Ahlak-ı Alai,” DİA 2.
Şirinov, Agil. “NasırüddinTusi,” DİA 41.
Koç, Mustafa. Ahlak-ı Alai. İstanbul: Klasik, 2007.
Meymuni, Müctebi. Ahlak-ı Nasıri. Tehran: İntişarat-ı Harezmi, 1373 hicri.
[1]MüctebiMeymuni, Ahlak-ı Nasıri(Tehran:İntişarat-ı Harezmi, 1373 hicri), s. 14.
[2]MüctebiMeymuni, Ahlak-ı Nasıri(Tehran:İntişarat-ı Harezmi, 1373 hicri), s. 15.
[3]AgilŞirinov, “NasırüddinTusi,” DİA 41, s. 437.
[4]MüctebiMeymuni, Ahlak-ı Nasıri(Tehran:İntişarat-ı Harezmi, 1373 hicri), s. 17.
[5]MüctebiMeymuni, Ahlak-ı Nasıri (Tehran: İntişarat-ı Harezmi, 1373 hicri), s. 18.
[6]Hasan Aksoy, “Kınalızade Ali Çelebi,” DİA 25, s. 416
[7]Musatafa Koç, Ahlak-ı Alai(İstanbul: Klasik, 2007), s. 1.
[8]Hasan Aksoy, “Kınalızade Ali Çelebi,” DİA 25, s. 417.
[9]Mustafa Koç, Ahlak-ı Alai (İstanbul: Klasik, 2007) , s. 2.
[10]Mustafa Koç, Ahlak-ı Alai (İstanbul: Klasik, 2007), s. 4-5.
[11]Mustafa Koç, Ahlak-ı Alai, (İstanbul: Klasik, 2007), s. 4-5.
[12]Ahmet Kahraman, “Ahlak-ı Alai,” DİA 2, s. 15.
[13]Ahmet Kahraman, “Ahlak-ı Alai,” DİA 2, s. 15
[14] Ahmet Kahraman, “Ahlak-ı Alai,” DİA 2, s. 15
[15]Mustafa Koç, Ahlak-ı Alai (İstanbul, Klasik, 2007), s. 9-10
Not: Lisansta yazmış olduğum kısa bir makale olduğunu belirtmeliyim. Direkt olarak benim alanım değil ama Lisansta İran üzerine çalışırken hocamın tavsiyesi üzerine, büyük ihtimalle bu iki eseri karşılaştırdım. Yazıda hata varsa, yorumlarda belirtirseniz düzeltirim. Yapıcı önerilere her zaman açığım.
Yorum Yaz