ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ STATÜSÜ VE KURULUŞ SÜRECİ

GÜVENLİK VE TERÖR HUKUK

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) düşüncesi Roma Konferansı ile şekillendirilmiş ve 2002 yılında mahkemenin kurulması ile hayata geçmiştir. Soğuk savaştan sonra terör ulusal bir sorun olmaktan çıkmış ve 11 Eylül sonrası AB’nin ve BM’nin toplanması, daha sonra ise ABD’nin Afganistan ve Irak müdahalesi terör kavramlarını ortaya çıkararak mahkemenin daha etkili çalışmasını sağlamıştır. Uluslararası terörizmle mücadelede gerekli ve yeterli tedbirlerin alınmaya başlanmasında neden bu kadar geç kalındığı ise asıl sorudur.

Uluslararası Ceza Mahkemesi Düşüncesinin Tarihsel Gelişimi

a.) İkinci Dünya Savaşı Öncesi Dönem: 1870-1871 Fransa-Prusya arasında olan savaştan önce yararılar ile ilgili Cenevre Sözleşmesi büyük önem taşıyordu. Bu hak ihlallerinden sonra 1874 yılı içerisinde İsviçreli hukukçu Maynier ve ABD Barış Derneği tarafından Cenevre Sözleşmesi hükümlerinin yerine getirilmesinin sağlanması için bir uluslararası ceza mahkemesi kurulması önerisi getirilmiş ancak herhangi bir sonuç alınamamıştır. 1895 yılına gelindiğinde bu defa Uluslararası Kızılhaç Örgütü tarafından savaş kurallarının ihlaline karşı bir yaptırım aracı olarak UCM’nin kurulması önerisini getirilmiştir. Daha sonra ise 1.Dünya Savaşı sonunda galip İngiltere Almanya’yı yargılamak için böyle bir mahkeme kurmak istemiştir. Çeşitli görüş farklılıklarından dolayı hayata geçirilememiştir. Milletler Cemiyeti’nin(MC) kurulmasından sonra Yugoslavya kralı ile Fransa dış işleri bakanı bir silahlı saldırıda hayatını kaybetmiştir. Bunun üzerine MC’de iki çalışmaya imza atılmıştır. Terörizmin önlenmesi ve UCM’nin kuruluşunun sözleşmesi 2.Dünya Savaşının patlak vermesiyle nihayete erememiştir.

b.) Nuremberg ve Tokyo Uluslararası Askeri Mahkemeleri: 1941 Londra toplantısında savaş suçlarının yargılanması ile ilgili bir mahkeme kurulmak istenmiştir. Bu konferansta kara savaş teamüllerini çiğneyen Almanya uyarılmıştır. Bildirinin ardından devam eden görüşmelerde 1943 yılında Savaş Suçları Komisyonu kurulmuştur ve daha sonra 1945’te ABD, Fransa, İngiltere, Kuzey İrlanda, SSCB tarafından Londra sözleşmesi imzalanmıştır. -Nuremberg Sözleşmesi- Sonuç olarak, Almanya’nın Bavyera eyaletinde bulunan Nuremberg şehrinde 20 Kasım 1945te başlayan duruşmalar 1 Ekim 1946 tarihinde sona ermiş ve toplam 22 kişi yargılanmıştır. Aynı şekilde Nuremberg’in 6.maddesinde yer alan ‘barışa karşı işlenen suçlar’, ‘savaş suçları’, ‘insanlığa karşı işlenen suçlar’ olmak üzere üç tip suç aynen yer almış ve tanımlanmıştır. Bu mahkemelerdeki eleştiriler ise ‘geçmişe dönük ceza verilemeyeceği’ ve ‘kanunsuz ceza olmaz’ şeklindedir. Ayrıca atanan hakimler ise galip devletler tarafından atandı. Aynı zamanda ‘güçlünün adaleti’ Nagazaki ve Hiroşima için Truman ve Marshall gibi kişiler yargılanmamıştır.

c.) BM ve UCM Düşüncesi: BM Cenevre görüşmelerinde UCM gündeme gelmiştir. Daha sonra 1988 yılında gerçekleştirilen Lockerbee saldırısından sonra ABD, UCM kurulmasını benimsemiştir. Nihayetinde 4 Aralık 1992 tarihinde BM Genel Kurullu tarafından Uluslararası Hukuk Komisyonuna teklif götürülmesi kararı alınmıştır.

d.) Eski Yugoslavya ve Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemeleri: Yugoslavya’daki olanlar ile ilgili BM, Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesini kurmuştur. 1994’teki Ruanda iç savaşı nedeni ile aynı şekilde bir mahkeme kurulmuştur. Bu mahkemeler Nurenberg ve Tokyo’dan farklılık göstermektedir. Bu mahkemeler 7. Bölüm çerçevesinde kurulmuş ancak 7. Bölümde bununla ilgili düzenleyici bir madde bulunmamaktadır. Ayrıca birisi iç savaştan, diğeri ise bir uluslararası çatışmadan dolayı oluşmuştur.

e.) Roma Statüsü ve UCM: Yugoslavya ve Ruanda için kurulan UCM’nin gerekliliği konusunda hem fikir olunmuş ancak asıl mesele şu olmuştur: BM’nin bir organı mı olacak yoksa başlı başına bir kurumu mu? Birkaç yıllık görüşmeler ve konferanslardan sonra 1997 tarihinde Genel Kurul kararı ile UCM’nin kuruluşu hakkında BM Tam Yetklili Diplomatik Konferansı’nın 15 Haziran- 27 Temmuz 1998 tarihleri arasında Roma’da gerçekleştirilmesine karar verilmiştir. Konferansta alınan kararların 60. Onay şartı getirdiği için 1 Temmuz 2002 yılında gerçekleşmiştir. Roma statüsüne göre UCM bağımsız ve daimi bir kuruluş olarak uluslararası toplumu ilgilendiren en ciddi suçları işleyen kişileri yargılamak ve ulusal ceza yetkisini tamamlamak maksadıyla Hollanda’nın Lahey şehrinde kurulmuştur. Dolayısıyla, uluslararası tüzel bir kişiliğe sahip mahkemenin, BM ile hiç bir organik ilişkisi bulunmamaktadır.

UCM’nin Kuruluş Süreci ve Terör Suçları

Roma’da gerçekleştirilen UCM’nin kuruluşu hakkında BM Tam Yetkili Diplomatik Konferansında(Roma Konferansı) ise terör suçlarının UCM’nin yargı yetkisi kapsamında dahil edilmesini dile getiren ülkeler Cezayir, Kongo, Kırgızistan, İsrail, Makedonya, Rusya, Tacikistan, Sri Lanka, Libya, Hindistan ve Türkiye olmuştur. Özet olarak; Roma Konferansı’nda yapılan görüşmeler sonucunda, terörizm ve uyuşturucu ile ilgili suçların UCM’nin yargı alanına dahil edilmesini içeren ilk teklif, bu suçların genel kabul gören bir tanımının olmamasıyla reddedilmiştir.

Terör Suçları ve Roma Statüsünün 7. Maddesi Kapsamında İnsanlığa Karşı Suçlar

Statüde yer verilen insanlığa karşı suçlar başlığının ‘ön koşullar, suç ve fiil uyumu’ kapsamında terör suçlarını kapsayabileceği sonucuna ulaşılmaktadır. Bunula birlikte 7.madde tekrar değerlendirildiğinde adı geçen ön koşulların varlığı sabit olmakla birlikte, bu ön koşullar altında sıralanan fiillerin bir silahlı çatışmada ya da savaşta vuku bulmuş olması şartının bulunmadığı, dolayısıyla barış zamanında işlenen bu tip suçların mahkemenin yargı yetkisine dahil olabileceği sonucuna ulaşılmaktadır.

Sonuç olarak, UCM düşüncesi, savaş kurallarının ve teamüllerinin ihlalinden doğarak, dünya genelinde yaşanan soykırım, insanlığa karşı işlenen suçlar ve saldırı suçları ile ilgili trajik tecrübeler sonucunda giderek şekillenmiş ve olgunlaşmıştır. Geçici uluslararası askeri mahkemeler ve UCM’leri ile test edilen bu düşünce nihayetinde, 1 Temmuz 2002 tarihinde daimi nitelikteki bir UCM’nin kurulması ile hayata geçmiştir. Ulusal bir tehdit olarak terörün uluslararası olması dünya genelinde bir sorun haline gelmiştir. Terörizmle mücadelede, uluslararası hukuk ve yargı sistemi aynı zamanda bunların caydırıcı olması, buna mukabil yaptırım gücü oluşması bu mahkemeleri bir nevi zorunlu hale getirmiştir. Terörizmle mücadele edecek Uluslararası Yargı sisteminin hem tarafsızlığı hem de dünyadaki devletler ve diğer örgütler tarafından kabul edilip meşruiyet kazanması ve terör suçlarının insanlığa karşı işlenen suçlardan ayrı tutulmaması gerektiği vurgulanmıştır.

YUSUF TANER KILAVUZ

Yusuf Taner KILAVUZ
Yusuf Taner KILAVUZ

Istanbul Medeniyet University, Faculty of Political Science, Department of International Relations. [email protected]

Yorum Yaz