İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Uluslararası hukuk, uluslararası toplum üyeleri arasındaki ilişkileri düzenleyen kurallar bütünüdür.
Uluslararası hukukun yaptırımı aynı zamanda uluslararası hukuku iç hukuktan ayıran önemli bir konudur. Önemli faktör iç hukukta bunu sağlayan bir yüce otoritenin olmasına karşılık uluslararası hukukta bir uluslararası otoritenin bulunmadığından bunun Pacta Sund Servanda (Ahde Vefa) veya İyi Niyet gibi yollarla sağlanmaya çalışılmasıdır.
Yine aynı şekilde iç hukukta yasa koyucu devletin adına hareket eden yasama organları iken, uluslararası hukukta böyle bir organ olmadığından bu işlevi devletlerin kendileri bazen da, uluslararası örgütler yerine getirmektedir.
Kuralların uygulanmasında da, başta da belirtildiği gibi, bir uluslar üstü otorite bulunmamaktadır. Ancak uluslararası alanda bir antlaşmanın şartlarına aykırı bir davranışın antlaşmayı hükümsüz kılması gibi hukuki, bir uluslararası örgütün kurucu antlaşmasına aykırı davrananların üyelikten çıkarılması gibi kurumsal veya herhangi bir zararın doğmasından sorumlu bir devletin tazminat ödemesi gibi mali bazı yükümlülükler söz konusudur. Bununla birlikte uluslararası hukukta da birtakım yaptıran mekanizmaları söz konusudur.
Bu durumun başarılı olması için demokratik devletlerin olması gerekir. Kamuoyu etkin bir faktör olmaktadır. Teknolojinin ilerlemesi ve doğru bilginin hızlı bir şekilde yayılması ile manipülasyonlar üzerinden halka mal edilen bazı meseleler kamuoyu baskısı ile etkisizleştirebilmektedir. Örneğin uluslararası hukuku çiğneyen bir devletin arkasında olacağını zannettiği devletlerin halklarından gelen kamuoyu baskısı çok daha etkilidir. Bunun en güzel örneği Bosna’daki soykırım devam ederken buna ses çıkarmayan ABD’ye kamuoyu baskısı sonrası ABD’nin duruşunun değişmesidir. (Clinton dönemi)
Bir devlet uluslararası hukuku çiğnediğinde karşısında kendi iç hukukundaki yaptırımlarla karşılaşabilir. Bir devlet uluslararası hukuk kuralını iç hukuk kuralı olarak kabul ederse ve bunun çiğnenmesi halinde kendi iç hukukunu da çiğnediğinden yaptırım uygulanır.
Devletler uluslararası hukukta rızailik ilkelerini çıkarlarına göre kabul ederler. Kuralı çiğnediklerinde çıkarları da tehlikeye girer.
Küreselleşme nedeniyle her devletin birbirine bağımlılık durumu söz konusudur. Karşılıklı bağımlılık nedeniyle ilişkilerini bozmak devletlerin çıkarlarına olmaz. Devletler birbirlerine ne kadar muhtaç hale gelirse devletlerin uluslararası hukuku çiğnemesi de bu oranda zorlaşır.
Uluslararası hukukta bazı haklar bir devlete verilirken karşılıklılık esasına göre verilir. Örneğin, yabancı azınlık hakları mütekabiliyet esaslı düzenlenir. Keza yine vize işlemleri de genellikle mütekabiliyet esasına göre yapılır. Bu tam bir hukuki yaptırımdır. O hak çiğnendiği an, o devlet de o haktan yararlanamaz.
Uluslararası hukuku çiğneyen bir ülkeye karşı uluslararası örgütlerin bağlayıcı kararları yaptırım gücüne sahiptir. Bu bağlamda güçlü uluslararası örgütlerin bağlayıcı kararları önemlidir. Örneğin Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları.
Mahkeme kararlarının bağlayıcılığını ise Birleşmiş Milletler takip eder. Her bir mahkemenin bağlayıcılığını sağlayan bir prosedür vardır ve bir üst organ veya organizasyon vardır. Örnek: Avrupa Birliği İnsan Hakları Mahkemesi’nin aldığı karar Avrupa Birliği Bakanlar Komitesine gider ve yaptırımı denetler, kararın yerine getirilmesini sağlar. Birleşmiş Milletler Adalet Divanı’nın kararlarını da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi takip eder.
Briand Kellog Paktı/Paris Misakı(1928) anlaşmaya taraf olan devletler herhangi bir sınır değişikliğini tanıyamazlardı. Bu müeyyide tanımama hükmünün kaynağıdır. Bugün uluslararası hukukta bir kural haline gelmiştir ve uluslararası hukukun en önemli yaptırımıdır.
Bugün tanımama hükmü sadece Paris Misakına imza atan devletlere değil bütün devletler için geçerlidir. Herhangi bir devlet uluslararası hukuka aykırı olarak yeni bir statü meydana getirirse bu durumu diğer bütün devletler tanıyamazlar.
İhkakı hak, kendi hakkını kendi almak demektir. İhkakı hak uluslararası hukukta iç hukuktan farklıdır. Uluslararası hukukun yetersizliği sebebiyle çok geniş şekilde izin verilmiştir. Bu durum uluslararası hukukun acziyetini göstermektedir. En çok rastlanan ve en çok uygulanan tipi meşru müdafaadır. Diğer bir türü ise zararla karşılık vermektir.
a. Meşru müdafaa, uluslararası hukukta çok eski zamanlardan beri kullanılır. Devletlerin kuvvet kullanabildiği tek istisnadır. Birleşmiş Milletler’den önce “kuvvet hak yaratır” ilkesi geçerliyken de meşru müdafaa hakkı vardı. Jus War(haklı savaş) şartlarına uyulmuyorsa ona saldırı savaşı deniliyordu ve saldırıya uğrayan devletin bu noktada meşru müdafaa hakkı vardı. Buna klasik meşru müdafaa denir. Kuvvet kullanmanın serbest olduğu ve kuvvet kullanmanın yasak olduğu dönemlerde meşru müdafaa farklı uygulanmaktadır. Bugün uluslararası hukukta önleyici meşru müdafaa vardır.
b. Zararla Karşılık Verme(Mukabele-i Bilmisil): Bir devlet bir başka devlete uluslararası hukuka aykırı bir şekilde bir işlem veya eylemle zarar verdiyse zarara uğrayan devletin hukuka uygun olarak zarar vermesidir. Zarara orantılı olarak karşılık vermelidir. Mallara el koyma bugün zararla karşılık vermenin uygulaması olarak bilinir. Rusya’nın Ukrayna müdahalesi sonrası menkul ve gayri menkul mallarına el koyması buna bir örnektir.
Yorum Yaz