İlim ve Medeniyet

ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE PSİKOLOJİK GÜCÜN ÖNEMİ

Uluslararası ilişkiler ve dış politika, içerisinde politika yapıcılarına pek çok imkân sunan ve çeşitli unsurları bir arada bulunduran bir alandır. İyi bir devlet sistemine sahip olan ülkeler, uluslararası politikalarını hiçbir zaman tek başlıkta veya tek esasta birleştirip toplamazlar. Daima manevra ve hareket kabiliyetlerini arttırıcı birtakım faktör ve aktörleri sahaya sürerek gücü kendi ellerinde tekelleştirmenin gayreti içerisinde olurlar. Devletler arasında sıcak savaşa sıkça karşılaşılmadığı çağımızda, diplomatik yöntem ve araçlar etkili olmaktadır. Egemen devletler ikili ilişkilerinde kendi güç ve politik çıkarlarını diplomasinin engin havuzundan seçtikleri akımlarla şekillendirirler. Bu akımlar bazen coğrafi, jeopolitik; bazen tarihi, kültürel; bazen de insani, psikolojik esaslı olabilmektedir. Bu akımları ekonomi, askeri kapasite, nüfus, savunma, eğitim düzeyi gibi pek çok alana genişletebilmek mümkündür. Ancak bizim ele alacağımız nokta uluslararası ilişkilerde psikolojik gücün devletlerin politikalarını uygulamada ve kendi politikalarını kabul ettirmede stratejik önemi üzerine olacaktır.

Kilit Unsur: Psikolojik Güç

Köklü diplomatik geçmişe sahip uluslar, her çağın siyasal trendine, dönüşüm ve değişimine uygun politikalar geliştirirler. Bir devletin 21.yüzyıldaki esas teşkil eden gücü diplomasi kanallarındaki uyum, denge, hareket kabiliyeti ve esnekliğe büyük oranda bağlıdır. Uluslararası politikada başarılı bir siyasi pozisyon yakalayabilmek ve bunu diplomatik akımlarla destekleyebilmek için belli bir altyapının oluşturulması gerekir. Psikolojik güç(psychological power) dediğimiz unsur veya akım, egemen devletlerin uluslararası ilişkilerde ortaya koydukları politikaların kamuoyu nezdinde ve devletler düzeyinde kabul edilebilirliğini sağlayan stratejik bir faktördür. Bugün dünyanın en büyük aktör güçleri psikolojik akımın avantaj ve fırsatlarını sonuna kadar kullanarak algı oluşturabilmektedirler. Kitle iletişim araçlarının bugün çağımızın her alanına nüfuz etmesiyle devletlerin resmi veya gayrıresmi amaç, hedef ve ülkülerini gerçekleştirmesine yardımcı olmaktadır. Bu bağlamda uluslararası kamuoyunu doğru okumak, mevcut konjonktürel durumu analiz ederek stratejik çıkarları destekleyici psikolojik kanalları devreye sokmak esastır.

Dinamik toplumların sosyolojik yapıları göz önünde bulundurularak oluşturulan psikolojik unsurlar, dış politikada devletin fırsatları değerlendirmesine yardımcı olmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nin demokrasi ve özgürlük kavramları dünya genelini bünyesine alan psikolojik bir dış politika aracıdır. Kendisine demokrasi ve özgürlük ilkelerini ahlaki bir kalkan haline getiren Birleşik Devletler, bu iki kavramı dış politikadaki pek çok problemin çözümlenmesinde ana vurgu kaynağı ve psikolojik bir baskı unsuru olarak kullanabilmektedir. Nitekim Soğuk Savaş döneminde uygulanan yoğun ideolojik propaganda ve ABD’nin psikolojik harp metodu Sovyetler Birliği’nin dağılmasında kilit rol oynadığı gözlemnebilmektedir.

Diplomasinin Yeni Yüzü

Uluslararası arenada pek çok baskı grubunun, ulusaşırı örgütlerin ve ulusaşırı şirketlerin bulunması devletlerin politikalarını kabul ettirme noktasında başlıca zorluklardan biridir. Çatışan çıkarların karşı karşıya getirdiği durumlar ülkeler adına sıkıntılı süreçlerin başlangıcını da oluşturabilmektedir. Ancak liyakat esasına göre düzenlenmiş bir devlet sisteminin hiyerarşisinde yer alan kurum ve yöneticiler, psikolojik güç unsurlarını uluslararası arenada ülke çıkarlarına uygun olarak sahaya sürdüğü takdirde çıkar çatışmalarını karşılayabilme ve minimize edebilme şansını yakalayabilir. Uluslararası ilişkiler alanında bir devletin psikolojik güç unsurlarını; prestij, medya(sosyal medya vd. dahil), ideoloji, propaganda, farkındalık, köklü geçmiş, dinamik nüfus gibi sıralayabilmek mümkündür. Hızlı karar alabilme ve bunları hayata geçirebilme de psikolojik üstünlüğün ele geçirilmesinde önemli bir husustur.

Devletler, kendi aralarındaki münasebetlerinde psikolojik üstünlüğün ve psikolojik üstünlüğe bağlı gücün elde edilmesi bağlamında birtakım kurumları devreye sokabilmektedirler. Uluslararası kamuoyuna doğru, etkin ve istenildiği gibi lanse edilebilmesi için kurulan merkezler faaliyet yaptıkları alanlarda ülkenin psikolojik gücüne hizmet ederler. Bu bağlamda Türkiye’de faaliyet gösteren Kamu Diplomasisi Müsteşarlığı, T.C. Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, TİKA, Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlar ülkenin psikolojik gücüne katkı sağlamaktadırlar.

   Sonuç

Uluslararası ilişkilerde hedefe ulaşmanın savaşlardan elde edilen kazanımlarla elde edildiği dönemin neredeyse sıfır noktasına geldiği Bilgi Çağı’nda öncelik, artık diplomasi kanallarının sonuna kadar tüketilmesinde yatıyor. Askeri müdahalelerin ve çatışmacı politikalarının ülkeleri yalnızlaştırdığı ve uluslararası kamuoyundan yalıtıma uğrattığı da aşikârdır. Devletler uluslararası arenada meşruiyetlerini sağlamak için öncelikle kamuoyunu arkalarına almaları gerektiğini ve kitleleri etkile(ye)meden çıkarlarına ulaşamayacaklarını bilmektedirler. Bu minvalde psikolojik güç, devletlerin dış politikalarını şekillendirmede ve temellerini sağlam kaideler üzerine oturtmada aranan bir faktördür. Uluslararası sistemin belkemiği konumundaki ülkeler, psikolojik üstünlüğü de daima ellerinde tutan ülkelerdir. Son olarak dünyada artık büyük aktör olmanın yolunun sadece siyasi, ekonomik veya askeri güç olmaktan geçmediği, bu gücü açığa çıkaracak zihniyeti ve meşruiyeti kitleler ve uluslararası kamuoyu bağlamında psikolojik güç ile eklemlemenin ve psikolojik güç unsurları ile desteklemenin zorunlu olduğunu söyleyebilmek mümkündür.

Exit mobile version