İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Sofrada karnınızı doyurmak; yemek yeme eylemini gerçekleştirmek; hatta kaba saba bile olabilir, esasa yani asla ilişkin bir eylemdir, netice odaklıdır. Sonuçta öyle ya da böyle karnınızı doyurmuş olursunuz. Yemeği görgü kuralları ve adâb-ı muaşeret kurallarına uygun bir şekilde nazikçe yemek ise usûle ilişkin bir davranıştır. İlki topluluk hayatının tasvip edeceği, ikinci tutum ise toplum ve cemiyet insanına yakışan bir davranıştır. Sosyal ilişkilerde nezaket usûldendir ve asl olanın önüne geçtiğinde hiç şüphe yoktur.
Çay içmenin bile bir raconu bir usulü bir erkânı varmış. Çay istendiği takdirde açık mı-demli mi sorulmazmış. Çay, cam bardakta, göz alıcı-parlak görünümde olmalı... Bardak ağzına kadar dolu, çay dudak renginde ve dudak sıcaklığında olmalıymış…
Çay kadehte dîde efrûz olmalıLebrîz-i lebreng ü lebsûz olmalı
‘Kız anadan görmeyince öğüt almaz, oğul atadan görmeyince sofra çekmez’ diye geçer, Dede Korkut hikâyelerinde… Yine usta-çırak ilişkisi, terbiye-talim ve edep üçgeninde çırak, bir geleneğin bir deyişin, işleyişin ve yapışın halefi olduğu için selefi olan ustasından aslında sadece sanat veya zanaat öğrenmiş değildir. Aynı zamanda bir geleneğin devamı, taşıyıcısı ve aktarıcısıdır. Bunu aktarma işini ustasından nasıl gördü ise o şekilde usulüne uygun yapar. Bu, icra ettiği meslek veya sanat alanına katkı yapmayacağı manasına gelmez. Bilâkis usûl, ait olduğu iklime göre bir kap hüviyetine büründüğü için örf, adet ve ananelerin nesiller arasında mevcut yöntemi koruyarak aktarımı sağlanmış olur.
Bir başka açıdan günlük hayatımızda arkadaşımızı, dostumuzu, kardeşimizi vs. birini eleştirme ya da uyarma ihtiyacı hissettiğimiz zaman toplum olarak hepimizin diline pelesenk olan bir atasözü vardır. ‘Dost acı söyler.’ Aslında bu deyiş eksik kullanılmaktadır. Doğrusu ‘Dost acı söyler ve acıtmadan söyler.’ Asıl vurgu ise işin ne olduğu değil de nasıl yapılması gerektiğini vurgulayan ikinci cümlededir. Dostun neyi söyleyip söylemediği ile alâkalı değil, nasıl söylediği ile alâkalıdır.
Su... Bütün canlıların hayatlarını idame edebilmeleri için zorunlu bir maddedir. Aç kalarak zor da olsa yaşanabilir. Ancak, susuz geçirebilceğimiz anlar ve alabileceğimiz nefes sınırlıdır. Haliyle doğduğumuz andan son nefesimize kadar aldığımız nefes gibi zorunlu bir maddedir. Fakat bir bebeğin su içmesi ile yetişkin bir insanın su içişi arasında kullandığı araç açısından yöntem farkı vardır. Bebek suyunu biberon ya da muhtelif yardımcı aletler yardımı ile içerken, yetişkin bir insan bardakla içmektedir. Aksi taktirde su, küçük çocuğa da bardak ile içirilmeye çalışılırsa üzerine dökülmesi içten bile değildir.
Satırlarımıza misal teşkil eden örnekler konu da birbirinden bağımsız ve alâkasız görünmektedir. İçerik itibariyle evet ama usul itibariyle birbirine örnek teşkil edecek konulardır. Üçünde de iş ve oluşun nasıl yapıldığından bahsedilmektedir. Peki usul nedir?
Bir işin ne olduğundan çok nasıl yapıldığı ile ilişkilidir. Söyleyiş söylemekten önce gelir, kabaca bu böyle yapılır, demektir. Amiyane tabirle kimse çayı çorba kâsesinde ya da kaşıkla içmek istemez. Tavşan kanı çay ancak ince belli bardakta içilir. Peki kâsede içildiği takdirde aynı haz alınabilir mi? Tabi ki hayır!..
Muhtelif örnekler vülgarize yöntemle kaleme alınmış avamî ifadelerdi. Aslında ‘Usul asla mukaddemdir.’ hukukî bir tabirdir. Ahmet Cevdet Paşa’nın kaleme aldığı ‘Mecelle’ de geçmektedir. Mahkemelerin, usûl incelemesinden sonra esasa ilişkin inceleme yapabileceklerini ifade eden ilkedir. Yani, usûlde olan sakatlık yüzünden davada ne kadar haklı olunsa da istenen ve beklenen sonuç alınamayabilir. Ne kadar haklı olsanız da usûl sakatlığı yüzünden ceza alabilirsiniz.
Yani usûliddin, dinin kendisi kadar önemlidir.
MÜCAHİT BAYRAM IŞIK
Yorum Yaz