İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Ülkemizde özellikle 16 Nisan Başkanlık Seçimlerine doğru giden süreçte ortaya çıkan ve kamu yönetimi camiasında farklı iki görüşe neden olan valilerin devlet tarafından doğrudan atanarak mı yoksa seçilerek mi gelecekleri hususu bugün köşemizde yerini bulacak. Bu konu hakkında analizden daha çok tarafımı belli edip bir kesimde yer alma gayreti içerisinde olacağım.
Vali belediye başkanından farklıdır!
İlk olarak seçilebilirliği talep edilen vali’yi belediye başkanından ayırmak mecburiyetindeyiz. Vali, bir ilde yürütme organın başındaki makamın ismidir. Vali 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu 6. maddesinde belirtildiği üzere bakanlar kurulu kararı ve cumhurbaşkanın onayı ile atanır. Merkezi idarenin ildeki temsilcisi konumundadır. İllerde devlet, hükümet ve bakanlar demek valiler demektir. İlin genel idaresi ve sürekliliğinden sorumlu olan vali gerçekleşen kalkınma yatırım vs. gibi alanlardan tutun kanun, tüzük yayımlamaya kadar birçok alanda sorumludur. Her alanda takibi sağlar ve bu takibe göre analiz değerlendirme ve karar alma sürecini devreye sokar.
Peki, valinin görevleri nelerdir?
Tekrardan 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu 9. maddesinde görevleri sıralanmış bulunmaktadır.
Belediye başkanı bulunduğu belediyede yönetiminin başı ve aynı zamanda tüzel kişiliğin temsilcisi konumundadır. Belediye başkanları 2972 sayılı Mahalli İdareler İle Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun hükümlerine uygun bir şekilde halk tarafından seçilmektedir. Belediye başkanlarının görev ve yetkileri 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun 38.Maddesi’nde belirtilmiştir.
Belediye başkanlarının halk tarafından seçilmesi doğrudan doğruya halkın güvenini kazanmak ve yönetimde istikrarı sağlamak açısından önemlidir. Seçimle başa gelmesi açısından zaten siyasi bir nitelik vermektedir. Demokratik usulleri doğrudan karşılamaktadır.Vali ve belediye başkanının ayrımını tam anlamıyla öğrendiğimize göre valilerin atanma veya seçilme durumuna dönebiliriz.
Seçilmeli mi atanmalı mı?
İlk bölümlerde atıf yapıldığı üzere özellikle 16 Nisan Başkanlık Seçimleri ardına çıkan bu ayrışmanın fitilini yakan en önemli iki olay Cumhurbaşkanı’nın valilerin seçilmesiyle alakalı verdiği kısa demeç ve bu süreçte partisinin ülkenin bölünmez bütünlüğüne tehdit oluşturabilecek yönetici kademesinin çoğu içerde olan HDP’nin ‘’ Başkanlığa ‘Hayır’ seçilmiş valiye ‘Evet’! ’’ söylemidir. Kamuoyunda çok sıcak tartışmalara yol açan söylemlerde, karşılaşan iki unsur üniter devlet ve federal devlet anlayışı olmuştur. En önemli örnek olarak da Başkanlık sistemini hâlihazırda kullanan ABD verilmiştir.
Peki, valileri halk tarafından seçilen ABD ile atanan Türkiye arasında ne fark var?
Bu konuyla alakalı iki uzman görüşü aşağıda belirtildiği üzeredir.
Prof. Dr. Çağrı Erhan (Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi): “Valilerin seçimle iş başına gelmesi Amerika’da mevcut bir durum. Valilerin seçilmesi devlet başkanı seçilmesi gibidir. Çünkü eyaletlerin her biri devlet hükmündedir. Savunma ve dış politika dışındaki ceza hukukundan, medeni hukuka kadar her düzenlemeyi kendi yapar. Bunların parlamento hükmünde bulunan yasama meclisleri vardır. Çünkü 13 farklı koloni-devlet bir araya gelip Amerika Birleşik Devletleri diye bir devlet kurmuşlar. Türkiye’de böyle bir durum var mı? Yani, tarihsel süreç birbirinden çok farklı. Türkiye’de uygulanması sağlıklı bir sonuç doğurmaz. Çünkü ülkelerin yönetim tarzını, o ülkelerin ekonomik, siyasi ve sosyal, tarihi gerçekleri belirler. Dolayısıyla başka bir ülkenin yönetim modelinin, diğer bir ülkede de aynı olumlu sonucu doğuracağını öngörmek mümkün değildir.”
Tarhan Erdem (KONDA Araştırma Şirketi): “Ben önceden beri başkanlık sisteminin sakıncaları olduğuna inanıyorum. Bu noktada Başbakan’ın görüşlerine katılmıyorum. Amerikan yönetim modelindeki durum farklıdır. Çünkü oradakiler vali değil bir çeşit devlet başkanıdır. Türkiye’deki durum ise bundan çok farklıdır. Ben yerel yönetimlere yetkiler verilmesini, halkın kendi yöneticilerini seçmesini uygun görüyorum. Ancak tek başına başkanlık sisteminin Türkiye için sakıncalı olduğunu düşünüyorum.”
İki uzman görüşte de görüldüğü üzere üniter devlet yapısına sahip Türkiye ve federal devlet yapısına sahip Amerika’da bu sistemler farklılık göstermektedir. Üniter yapıyı tehdit edebilecek siyasi bir altyapı mevcutken bölgedeki yürütmenin en üst düzey temsilcisi konumundaki valiyi seçme hakkını halka vermek Türkiye’de devletin bekasını başka güçlerin eline vermek demektir.
Seçme önerisi yerine sorun çözümü
Valilerin ataması ilk bölümde belirtildiği üzere yapılmaktadır. Aynı şekilde ataması yapılan valiler 657 Sayılı Kanunu İstisnai Memurlar kapsamında görevlendirilirler. İşte bizi asıl ilgilendiren nokta 657 sayılı İstisnai memurlar kanunudur. Bu kanunun 7. Maddesine göre istisnai memurların herhangi bir siyasi eğilim göstermesi veya siyasi davranışta bulunması yasaklanmıştır. Aslına bakarsak 1982 tarihli 2709 sayılı anayasanın 70. maddesinde her Türk’ün siyasi parti gözetmeksizin kamu görevlerinde bulanabileceği ve anayasanın 68. Maddesinde yer alan devlet memurlarının siyasi davranışlarda bulunmasının yasaklanması sadece istisnai memurlar için değil aynı zamanda diğer memurlar içinde siyaset yapmaktansa işinin gereklerini yerine getirmek ön plandadır.
Bu görüşler çerçevesinde devletimizin içinde bulunduğu duruma baktığımız zaman valiler çoğunlukla siyasi bir kimlikle hareket etmekte ve iktidar kimse onun lehine hareket etmektedir. Demokrasiye asıl halel getirecek böyle bir unsur söz konusuyken çözüm üretilmesi ihtiyacı duyan bu konuyu gözen kaçırıp “valiyi seçme” aşamasına kadar çekmek isteyen zihniyet demokrasiyi düşünmüyor ve bunun altında başka sebepler arıyor demektir.
Peki bu durumda ne yapılmalıdır?
Anayasamızda valinin nasıl atanacağı ile alakalı bilgiler söz konusuyken kimlerin neye göre, nasıl atanacağına dair detaylı bir bilgi bulunmamaktadır. Bu yüzden vali atamalarında öncelikle devletin işlerliğinin ve devletin yayması gereken adalet anlayışının süregelmesi için atanan valilerin siyasi herhangi etkilenmeden uzak olarak seçilmesi gerekmektedir. Bu da gerekli araştırma soruşturma süreci yapıldıktan sonra saptanabilir.
Vali sorunları ülkenin üst kademesi için şu an etkin bir sorun olmaması nedeniyle hızlı değişimler yapılmamaktadır. Oysaki İl idaresi kanunu veya 3152 sayılı kanun üzerindeki anlattığımız siyasi bağımsızlık hususundaki herhangi bir değişiklik bu konuyu rahatlıkla çözüme kavuşturacaktır.
Valilerin yukarıda belirtildiği üzere belli şartlara göre liyakat ehliyet usulüne göre siyasi bağımsızlık ilkesi gözetilerek atanması ülkenin önemli yürütme alanlarından birinde merkezi otoritenin gücünü ve adaletini gösteren en önemli etken valinin etkinliğini artıracaktır. Sunulan önerinin faydaları belirtildiği üzeredir;
1-Atanan vali saygınlığına göre atanmış olacak, destek aldığı siyasi gruplara göre değil,
2-Saygınlığı, ehliyeti ve liyakati dolayısıyla hızlı ve verimli şekilde işleri yürütecek, daha geniş bir halk kitlesine hitap edebilecektir,
3-Saygı duyulan vali doğrudan devleti temsil etmektedir bu yüzden halkın devlete olan saygısı da aynı oranda artar,
4-Her genel seçim sonrası partiler kendi siyasi düşüncesine ve parti felsefesine uygun adamları yerleştirmekle uğraşmayacak, gereksiz personel değişikliğine gidilmesi önlenecektir.[1]
Sonuç olarak;
Valinin seçilme usulü federal yapılı devletlerde ve üniter yapılı devletlerde farklılık göstermektedir. Bunların altında siyasi herhangi bir neden de aranabilir. Valinin seçilmesi durumu demokrasiyle bağdaştırılırken emeklemeyi öğrenmemiş çocuğa yürümeyi öğretmek misali vali yerleştirmelerinde anayasamızdaki demokrasiye asıl halel getirecek unsurlar göz ardı edilmektedir. Atanma usulleri konusu sıkıntılı bir konu olup bu soruna her şeyden önce çözüm getirilmesi gerektiğini düşünerek mümkün çözüm önerileri bildirildi ve bunların devlete faydaları sıralayarak sonuca ulaşılmıştır.
Allah İslam yolunda devletimizi Ebed-Müddet kılsın.
Osman MİCAN
[1] Mehmet Aldan, ‘’Vali Atamaları,’’Amme İdaresi Dergisi s.105.
Yorum Yaz