İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Gençler İle Dil Üzerine Sohbet : Nasıl Dil Öğrenilir?
Buzdağının görünmeyen kısmını konuşacağız Değerli Gençler dil öğrenmeyle ilgili. İnsanlar beni başarılı buluyorlar ama bu başarılara gelinene kadar ne evrelerden geçildi, gelin anlatayım. Öncelikle şunu da belirtmek isterim. Ben de birçoğunuz gibiyim. Anadolu’dan ve düşük gelirli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Üniversiteye geçene kadar dışarıdan çok nadir yemek yemişimdir. Birçok şeyi üniversiteye geçince ve burs çıkınca alabilmek ve tadabilmek nasip oldu. Babamızdan haftalar önce 3-5 tl isterdik. Onu daha vermezdi ve veremezdi. Kitap alamazdım ama gazeteden kupon biriktirirdim o parayla kitap alırdım. O zamanlar Turhal’da kütüphanede yoktu. Yani en alttan başladım. Lise Teknik Elektrik mezunuydum yani Endüstri lisesi okudum. Ama bir kere başarıyı tadınca hep başarmak istedim. Bu bir kere başarıyı tatmamda yoğun çalışmalarımın emeğini görünce oldu. Herkes aynı zekada değildi ama herkes yeterince zekiydi. Bu süreçte İnvisible progress denilen bir şey var. İnsan pes etmediğinde mutlaka ilerliyor ama bunu kendisi fark edemiyor. O yüzden görünmez deniliyor. Bambu ağaçları örneği veriliyor. Bambu ağaçlarını çiftçiler beş yıl boyunca sularlar ama bu sürede ya hiç büyümez ya da az büyür. Bununla birlikte 5 yıl dolunca o kadar su ve emeğin meyvesi alınır. İki hafta içinde birden küçücük bambu 30 metreye kadar çıkabilir. Alanlarımız da böyledir. Çalışmayı bırakmayınca Allah’ın izniyle meyve vermeye başlarsınız. Dilde de bu böyledir. Yapamıyorum, olmuyor, yeteneğim yok derseniz kaybedersiniz. Bunun yerine devamlı rutin olarak aynı saatte ve aynı oranda her gün bakarsanız, Allah’ın izniyle öğrenirsiniz. Çok çalışınca yapabildiğimi, dil öğrenebildiğimi ve bunun bir yetenek olmadığını anladım. Hiç dil öğrenmemiş birisine karşı ben 10 yıldır dil çalışıyorum tabi ki bilgilerimiz aynı olmaz. Ama dil öğrenmede yetenek mevzusu tamamen bir balondur. Bu balon çok şişti ve çok süre havada yani gündemimizde kaldı artık bu balonun inmesi gerekiyor. Doğduktan sonra beni felan dilde yabancı dil bilen hizmetçiler yetiştirmedi. Ben de sizler gibi doğdum. Ben de fakir bir aileye doğdum. Ailemizde ilk üniversite okuyanlar yıllar öncesine dayanmıyor. Dedem hala okuma yazma bilmez benim. Ama dedem o şartlarda bizi okuttu. Okumanın önemini biliyordu. Bugün Durlar olarak Ülkemize güzel ve özel alanlarda katkı sunmaya devam ediyoruz. Güzel bir hocamızın bir mottosu var. Şikayet etme bir hikaye inşa et diye. Ben de birçok şeyi bahane edebilirdim ama çalışmayı anlamadığım yeri tekrar çalışmayı bir kelimeye onlarca kez bakmayı tercih ettim. Sizlerle samimi bir sohbet yapmak istiyorum. Öğlenleri kraker alacak dahi param olmazdı. Birçok öğlen yemek yiyemeden geçti. Buna rağmen ve yaşadığımız diğer zorluklara rağmen çalışmayı bıraksaydık, öncesinde o kadar verilen emekler de boşa gidecekti. İngilizce güzel bir ifade var. The more hard things you do, the easier your life becomes. Yani ne kadar zor şeyler yaparsan, hayatın o kadar kolaylaşır. Bu ilk ve ebedi Aşkımız Yüce Rabbimiz’in Kur’an’da söyledikleriyle de uyuşuyor. İnne meal Usri yusra- yani zorlukla beraber kolaylık vardır. Dolayısıyla zorluklara kötü gözle bakmamak gerekiyor. Bir alanda çalışırken zorlanıyorsak, bilmeliyiz ki güzellikler yakındır. Zaten dinimiz de dünyamız da bir kolay bir hayat vaat etmiyor. Yaşamak için bile işe gitmek zorundayız. Boş kalan vakitlerimizi de ilim ile aydınlanarak geçirebiliriz. Başarı için tecrid yani yalnız kalma şart. Başarıdan da önce gayret ve çaba göstermeliyiz. Başarı Allah’ın elinde ama ilmi isteyene veriyor. Güzel bir söz var zenginlik baht ile ilim cehd ile elde edilir diye. Yani Zenginlik şans ilimde çaba ile kazanılır daha da Türkçeleştirirsek. Bir şeyi yapabilmek için belki binlerce şeyi yapmamak gerekiyor Ömer Hocamızın da söylediği üzere. Yani ders çalışmak için, gezmek eylemini, boş muhabbetler yapmayı, söylemlerle memleket meselelerini çözmeyi, her gün kafelerde dolaşma eylemi gibi sayısız eylemi yapmamak gerekiyor. Bin laf yarım iş etmez sevgili Gençler. O yarım işi yapmayanlar bin laf da edemeyebilirler. Türkçe ile konuştukları da oldukça sınırlı olur. Kendi geleceğimizi tehlikeye atabiliriz ve gelecek nesiller tarafından hayırla yad edilmeyebiliriz.
Bugün geldiğim noktayı bana önceden söyleseler hiç inanmazdım. İstanbul’a geldiğimde ve 29 Mayıs Üniversitesi için kayıt yaptığımda oradaki Abi bana muvaffakiyetler dilerim dedi. Ben inanın bu kelimeyi dahi bilmiyordum. Lakin muvaffakiyet dilerim kelimesini zannediyorum çoğunuz anlar. Bir akrabama geçtiğimiz gün sordum kendisi 20’li yaşlarında ve bu kelimeyi o da bilemedi. Çünkü Tokat’ta bu tarz kelimeler pek kullanılmıyor girdiğimiz belki ortamlar sebebiyle. Maalesef kelimesini bir arkadaşım mea ve esef birleşimi olduğunu söylemişti. Bunları dahi hiç bilmeyen birisiydim. Bu size şaşırtıcı gelebilir ama hakikat böyle. Bulunduğum ve geldiğim muhit itibariyle bu kelime ile ilk defa karşılaşmıştım. Ondan sonra Arapça ve Farsça öğrenmek nasip oldu bu hayret üzerine. İran’a ve Ürdün’e pratik yapmak amacıyla gittim. Farsça ve Arapça üzerine yazdığım ve oluşturduğum içerikler şuan googlede ilk sırada veya sıralarda. Ben en alttan geldim. Lakin gelir gelmez işi sıkı tutmaya ve çalışmaya kendimi adadım. Arkadaşlarım arasında benden daha çok çalışan çok az kişi vardı. Zeka olarak vasat bir zekam var ama azimli biriyim ve Peygamberim’in (sav) duasını ediyorum. Peygamberimiz (sav) tembellerden olmayayım diye dua ederdi. Biliyoruz ki tembellerin bu ümmetten ve milletten nasipleri ya yoktur ya da azdır. Kısaca bu girişi yaptıktan sonra ve 7 dili orta seviye ve üzeri öğrenmiş biri olarak söyleyebilirim ki büyük başarılar büyük bedeller ister. Kısa sürede büyük başarılar istiyorsanız, kısa sürede yoğun bir gayret göstermeniz gerekir. Uzun sürede büyük başarılar istiyorsanız, az ama istikrarlı çalışmalarla bunu gerçekleştirebilirsiniz.
Üniversitede her boş vaktimde dile çalışırdım. O ülkenin tarihini okur ve yazılar yazardım. Bunları daha sonra İlimvemedeniyet’te yayımladım. O yazılar kitaba dönüşecek inşaAllah. Bu yazılar ve çalışmalarım milyonlarca Gencimize ulaştı Hamdolsun. Bu gibi bereketli işlere dönüştü. Çabayı öne çıkarmak istiyorum bu konuşmamda. Üniversiteye hazırlanırken yemeği dahi saniye tutarak yiyordum. Kısa sürede büyük hedeflerin gerçekleşmesi için benim gibi yapın ama hedefinize uzun vadede ulaşmak istiyorsanız günde iki saat dahi yeterli. Ben sabah kalkar kalkmaz başlıyordum ve uyuyana kadar hiç bırakmadan çalışıyordum. Rabbime de tembellerden olmayayım diye dua ediyordum ve Rabbim de bu duamı geri çevirmedi. Camilere de girerken Allah’ım bana hayır ve bereket kapılarını aç diye dua ederdim. Dua, çaba ve gayret ile ilerlemek lazım. Maneviyatımız da güçlü olduğu zamanlar hayatımızda denge unsuru harekete geçer. Adilane de hareket edersek, Allah da uygun görürse çok yardımı olur bize Rabbimiz’in. Manevi dengemiz bozuldu. Maddiyat çok güçlendi. İkisini dengede tutmak gerekiyor. Maneviyat maddiyattan da düşünüldüğünde önemlidir. Maddi dünyanın birçok sorunları var bununla manevi yönümüzle mücadele ederiz. Dil öğrenmede büyük oranda psikolojik bir süreçtir. Ruh halimizden, dünyamızdan bağımsız değildir. Bu bağlamda manevi anlamda da kendimizi ilerletmeye ve çaba, gayret ve duygu güçlülüğü konusunda adımlar atmak gerekmektedir.
Dil öğrenenlerin bilmesi gereken ilk kural dil öğrenmenin tek bir yöntemi yok. İkinci kural çabalamadan dil öğrenmenizi sağlayacak sihirli bir değnek de yok. Bu ikisi üzerine öncelikle duralım istiyorum.
Kural bir dil öğrenmenin sayısız yöntemi vardır. Gramer ağırlıklı, sadece metin okuma ile aktif dinleme çalışmaları yaparak, film ve dizi izleyerek ve burada da kullanılabilecek birçok yöntem vardır. Anime izleyerek Japonca öğrenenler, Türk dizilerini izleyerek Türkçe öğrenenler, Afrika’da Fransızca kanallarını dinleyerek Fransızca öğrenen birçok kişi var. Bunun için birkaç haftalık temel gramer çalışması ve akabinde aktif dinleme çalışması yapılabilir. Önemli olan zaman içerisinde size en uygun yöntemi belirlemeniz gerekiyor. Burada hedef öne çıkıyor. Yani en baştan güçlü bir hedef belirlemeniz gerekiyor. Bu hedef dili ne için öğreneceğiniz ile alakalı. Mesela İngiltere’de yaşamak amacıyla dil öğrenmek istiyorsanız, ilk başta konuşmaya çok ağırlık verirseniz güzel olur. Konuşma ve telaffuz çok önemli olur bu konuda. Lakin İngilizce özelinde konuşalım. Çünkü bu dili dört beceri olarakta iyi seviyelerde bilmek zorundayız. Dört beceriden kastım, okuma, dinleme, yazma ve konuşma.
İngilizce için YouTube’daki dersleri çok yetersiz buluyorum ben. Üniversitelerdeki formatın dil öğrenmeye daha uygun olduğunu düşünüyorum. Ama dediğim gibi bunlar kişisel tecrübelerdir. Herkeste geçerli olabilecek bir yöntem bulmak mümkün değil. Bununla birlikte üniversitelerin çıktılarını da bildiğimizden öğrenciler belli seviyelerde de olsa dili öğreniyorlar. Özellikle hazırlık sonrasında İngilizce belli oranlarda görenler mecbur öğrenmek durumunda kalıyorlar. Burada önemli olan consistency dediğimiz istikrar. Peygamberim (sav) de az da olsa devamlı yapılan işleri tavsiye ediliyor. Günde sadece yarım saat bakmak bile birkaç yılda çok iyi seviyelere getirebilir İngilizcenizi. İstikrar göstermeyince öğrendiklerimizi de unuturuz. Bir de mesela günde ne kadar bilinçli çalışma yaparsak o kadar kısa sürede öğreniriz. Örneğin İngilizce hazırlıkta İngilizceye başladınız 80 aldınız hazırlığı geçtiniz. Sonrasında dersleriniz hep Türkçe olsun ve siz makale yazarken dahi Türkçe kaynaklar kullanıyor olun. O zaman İngilizceyi öğrenme süreniz çok uzar ve son seneye kadar doğru düzgün öğrenemezsiniz. İngilizce öğrenme işine aciliyet kavramını kazandırmanız lazım. Yani birinci ve ikinci sınıfta YDS’den yüksek bir puan alayım, cebimde dursun diyebilmelisiniz. Son sene de YDS ve YÖKDİL için hazırlanabilirsiniz ama bu sınavdan da çok yüksek alamazsınız. O yüzden lisans yıllarında İngilizceyi mutlaka halletmek gerekiyor. Hazırlık ve birinci sınıfı bitirdikten sonra ikinci sınıfa başlarken yeni bir dile başlayabiliriz. Bir sene öğrenmek için bir sene de dilin oturması için çabalamak güzel olur. Bir dilde orta seviyeye gelince de diğer dile başlamak güzel olur. Bir doğu bir de Batı dilini Gençlerimize tavsiye ederim. Az bilinen bir de öğrenirseniz duruma göre avantaj olabilir. İlahiyat alanında Endonezce bilen bir Abimiz Hoca oldu. Endonezya’daki İslamı çalışıyor. Bunun gibi avantajlar elde edebilirsiniz. Ama bu ihtimaller dairesinde geçerlidir. Her zaman İngilizce, Fransızca, Almanca ve Arapça dillerinde iş bula olasılığı daha yüksektir. Benim kastım bu dillerin yanına bir de çok nadir bilinen bir dil eklenebilir. Tunus’ta insanlar 3-4 dilli veya Afrikalılar birçok dil biliyorlar ama iş olanakları yok. Ülkemizde ise dile önem verilmiyor çoğunlukla bu durumda bir doğu bir de batı dilini iyi bilenler avantajlıdır Allah’ın izniyle...
Ben Teknik Elektrik-Elektronik mezunuyum lisede. Yazları ve liseden mezun olduktan sonra ustamın yanında çalışmaya başladım. Ustamız bize daha çırak derdi, biz de kendimizi elektriğe çok vermezdik. 4 yıl boyunca yazları ve boş vakitlerimde gittim ama ilgi göstermediğimden doğru düzgün öğrenemedim. Biraz öğrendiğimde de aklımdan uçtu gitti. Günlerden bir gün dükkana bir arkadaşımız geldi. Elektriği öğrenmeye o kadar istekliydi ki sürekli ustamızın eline bakıyor ve kendi yapmaya çalışıyordu. 1 yıl içinde meseleyi çözdü. Bizim yıllarca kapamadığımız meseleleri de kaptı. Sonra ben de dillere o arkadaşımın yaptığını yaptım. Hocamız bize birkaç hafta ders anlattıktan hemen sonra, kendim dile dair araştırmalar yapmaya başlardım. Kendimi pasif bir dinleyici olmaktan çıkardım. Öğrenmeyi öğrenmeye çalıştım. Hocamız geçmiş zamanı örneğin anlatıyorsa ben de bir sonraki haftaya kadar okuyabildiğim kadar metin okurdum. O sayede geçmiş zaman iyice yerleşmiş olurdu. Öyle yapınca bir anda dersleri 100 alarak geçmeye başladım ve kısa süre sonra Hocam bana sen de Hoca oldun Ozan dedi. Bunlar hep çalışma ile alakalı. Dil öğrenmekte böyle, kendinizi adarsanız kısa sürede hızlı yol alabilmek mümkün. Lakin dili kültüründen ayırmak zor ve iki ucu da keskin bir silah gibi. Kendi şahsiyetinizi, milli ve manevi kimliğinizi de bu süreçte korumalısınız. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de birbirinizle tanışasınız diye sizleri farklı kavimlerde yarattım diyor. Bu tanışma kimliğimizi kaybetmek olmamalı.
İstikrar bahsinde şu örneği de vereyim. Academia’dan yazılara bakıyorum Gençlerimiz sağolsunlar yazdıkları makaleleri yüklüyorlar. Genelde en fazla yükleyen 4-5 tane yazı veya makale yüklüyor. Ondan sonra Türkçe veya İngilizce yazmayı bırakıyorlar. Böyle bir durumda ilerleme olmaz. Önceki yazılar da etkili olmayacaktır çok fazla. O yüzden bir alan belirleyip o alanda ömür boyu çalışmalar ve araştırmalar yürütmek gerekiyor. Dil burada işinize yarıyor. Okulda öğrendiğiniz bilgilerin ve derslerin çoğunu unutuyoruz ve geriye sadece dil kalıyor. Bu dil bizim araştırma yapmamızı sağlıyor. Yapay zeka bu işi kolaylaştırsa da İngilizce bilmenin önemi azalmadı. Belki diğer dilleri öğrenenlerin sayısı azalacaktır bunu tam kestiremiyoruz. Ben 2014’ten beri iki alan üzerine yazıyorum. Bu alanlardaki yazılarımdan 3-4 kitap oldu bu süre içerisinde. Bunları daha sonra kitaba da dönüştürebilmek mümkündür.
Size güzel bir insan hayatı örneği vermek istiyorum. İskender Pala Lisans Edebiyat mezunu. Mezun olduktan sonra orduya katılıyor ve subay oluyor. Lakin burada edebiyat çalışmalarını hiç bırakmıyor. Akademik çalışmalar yapmaya devam ediyor. Türkiye’de divan edebiyatını sevdiren kişi olarak biliniyor. Subay iken akademik kariyerine de devam ediyor ve yaptığı çalışmalarla Türkiye’de en çok bilinen yazarlardan birisi. Başarı zaman içerisinde gelir Değerli Gençlerimiz. İskender Hoca şuan 60 yaşından fazla ve günde 10 saate yakın çalışmalar yürütüyor. Aynı şekilde Beşir Ayvazoğlu bir konuşmasında günde 10 saatten fazla çalıştığını söylemişti. Bu insanlar 60 yaşının üzerindeyken bunu yapıyorlar. Bizler Genciz Allah’ın izniyle daha uzun saatler çalışabiliriz. Rabbimize tembellerden olmayalım diye dua edelim inşaAllah.
Başarı için iki anahtar var: birincisi tecrid, ikincisi ise istikrar. Tecrit yani yalnız kalma. Bu yalnızlık insanlarla veya bilgisayarla yalnızlık anlamında. Yoksa bir Genç her daim Rabbiyle ve ilimle baş başa olmalıdır. Hatta bidat gibi olmayacaksa Gençlerimizin ders çalışırken kıbleye yönelmelerini çok isterim. Abdestli ve kıbleye fiziken dönemiyorlarsa, manen dönmeleri çok güzel olur. Efendimiz’in (sav) ve Sahabelerimizin maneviyatından yararlanmak ve Rabbim bana hayır ve bereketin kapısını aç diyebilmek, harika olur.
İstikrar ise en önemli şey, Haftada bir gün 20 saat çalışmaktansa günde bir saat çalışmak daha makbuldür. Bir de Amcamın bir düsturu vardı. Ben İstanbul’a gelmeden önce elektrikçide çalışıyordum ve gecemiz gündüzümüz belli olmuyordu. Amcam da bana İstanbul’a gelince, iş yerinde ne kadar çalışıyorsan burada da o kadar çalış dedi. Bu sözünü 13 yıl oldu tutmaya çalışırım ve 13 yıldır sabahtan akşama kadar ders çalışırım. Bu istikrar sonucu yüzlerce yazı yazabildim, dil öğrenebildim ve kitap yazabildim. Bu çabalar insanı güzel yerlere kısa sürede getirir Allah’ın izniyle. Bugün birçok dilde Türkiye’de dillere dair ilk yazıları yazmak bana nasip oldu Bu tabii Allah’ın nasip edeceği bir şey. Yaptığımız işin karşılığını evvela en erken öldükten sonra almayı hedeflemek lazım. Bu dünyada alıyorsak ahirettekiler azalabilir. Sahabemiz bunun endişesini yaşadı. Dünyada zirveyi de en dibi de gördüler. Allah onlara ve bizlere merhamet etsin inşaAllah.
Gramer önemli önemsiz değil ama bu grameri kullanarak ne yapıyoruz. Yani öğrenci B1 seviyesinde biliyorum diyor, sadece gramer çalışmış ve kurları geçmiş. En son ne okudun diyoruz? Cevap veremiyor. Gramer teoride kaldığı için karşı çıkıyoruz. O grameri kullanarak kişi metin okusa ona karşı çıkmıyoruz.
Üni kitapları dört beceriyi de destekliyor o yüzden önemli. Kelimeleri cümle içinde öğrenmek çok önemli. Defterinize bir cümle içinde kaydedin. Bu normalde daha uzun sürer ve daha çok akılda kalıcı olur. Normalde kelimeleri bilmek okumanızı sağlar ama konuşmanızı garanti edemez. O yüzden o kelimenin nasıl kullanıldığını bilmeniz gerekiyor.
Günlük tutup yazmanız çok güzel olur. Okurken şöyle okuyun buradan hangi kelimeyi ve kalıbı konuşurken ve yazarken kullanabilirim diye düşünün.
Hocanın derste verebileceği bilgiler sınırlı ve nasıl ki annelerimiz bebeklere bir süre süt veriyorsa, bebekte büyüyünce sütü bırakıyor. Hoca derste size dilin belki yüzde 30’luk kısmını anlatabilir. Araştırma yapma ve dil öğrenme yöntemleri de öğrenildikten sonra bağımsız çalışmalar yapmaya ne kadar erken başlarsanız, o kadar iyi olur. Haftada iki saat aldığınız seçmeli ders de çok güzel bir şekilde öğrenilebilir. Bunu ben başardım. Farsçayı o kadar iyi öğrendim ki İran’da Türk olduğumu anlayamadılar. Haftada bir saat bile olsa önemli olan iş bizde. Çünkü dil öğretilmez, öğrenilir.
Başarılı insanlar, zamanlarının belli bir kısmını (örneğin %10) ilgili işi nasıl yapacaklarına da ayırırlar. Dolayısıyla İngilizce’ye başladıktan sonra Steve Kaufmann, İclal Dağcı ve Semih Uçar, Rüstem Temriyev gibi isimleri takip edip, onların yöntemlerinden faydalanmak isabetli olur. Tek bir dil bilen bir Hocamız kolay kolay dil öğrenme yöntemlerine dair keşifler ve buluşlar yapamayabilir.
Dil öğrenmeyi kas yapmaya benzetebiliriz. Yani sporcular haftanın belli günleri aynı saatte spora giderler ve yoğun bir tempo ile güçlerini artırmaya çalışırlar. Dil öğrenenler için de durum böyledir. Aynı gün ve aynı saatte aynı şeyleri ağırlıkları daha da artırarak yani seviyeyi zamanla daha da yukarılara çıkararak idmanlar yapmak gerekir. İngilizce kaynak açısından bol bir dil ve bu yüzden öğrenmesi kolay. Bununla birlikte telaffuz en önemli alanlardan birisi. Aksan yapabilen çok yok ama aksan dersleri alırsanız, bu sizin kariyerinizde size katkısı olur. Onun haricinde dünyada her bölgenin kendi aksanı var. Çok problem yapmamak lazım.
Önceden İngilizce öğrenmek için insanlar Avrupa’dan kitap gelmesini beklerdi. İngilizce bilen yok, kitap yok hikaye yok ve o şartlarda yine öğrenenler olurdu. Dil dersleri de müfredatı anlatıp geçen ama İngilizce bir şey okumayan ve belki de okuyamayan Hocalarca verilirdi. Tabi herkesi aynı kefeye koymuyorum bu satırları yazar ve söylerken.
Kaynak seçiminda aşırıya kaçmamak, less is more mantığıyla yani azı karar, çoğu zarar demek çok önemli.
Dil bana ne kazandırdı Farsça örneği, iran seyahati, iram dersleri, farsça yazım ve rehberlik, farsça dersleri. İran’a dair okumalar ve İran üzerine kitabım yakında inşAllah yayınlanacak. İran’da dil eğitimi, Ortadoğu uzmanlığı yolunda önemli bir adım. Birçok insanın Farsça öğrenmesine sebep oldum vs. İran’da İranlı Hocalar derste sorardı bu kelimenin eş anlamlısı nedir diye, ben hemen cevap verirdim. Eş anlamlı birçok kelime ezberlemiştim. İran’da Türkiye’yi güzel bir şekilde temsil edebildim. İram’da ders alırken Hocaların dikkatini en çok çekenlerden birisi de bendim. Dediğim gibi bu gibi şeyleri söyleyebilirim ve tabii ki daha bize kattığı birçok şey var dil bilmenin.
Dil öğrenmek amaç değildir bir araçtır. Yani dil öğrenmek bize araştırma yapmamızı sağlayan bir araçtır. Dil öğrenmek konuşmak için bir araçtır. Aracı amaç haline getirmemek lazımdır. Dili öğrendikten sonraki hedefi iyi belirleyip, onu pratikle ne kadar yapmaya çalışırsak o kadar başarılı oluruz. Dil öğrenmek alet ilmidir yani o alet işe bir şey yapmanız gerekiyor.
Dünyadaki en önemli dil ama ana dilimiz değildir. Dünyadaki en önemli dil ruh dilimizdir. Ruh dilimize en önce yatırım yapmak ve onu bütün dillerden önce öğrenmek gerekiyor. Ruh dilimizi de keşfetmek için Kalu Bela’yı dahi hatırlamak gerekiyor. Yani ruh dilimizin ilahi kökenli olması dolayısıyla ruh dilimizin bütün dillerden önemli olduğunu iddia edebiliriz. Ruh dilinden sonra ana dilimiz ondan sonra Arapça ve ondan sonra da bütün diller önemli ve değerlidir. Ruh dili güçlü olan bir insan bütün insanlar ile anlaşabilir ve büyük bir misyona sahip olabilir. O yüzden bütün dilleri öğrenebiliriz ve ruh dilimizi de unutmamak şartıyla.
Hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmamak lazım. İngilizler ABDyi sömürdüklerinde Abdliler ingilizlere ve mevcut duruma bakıp pes etmediler. Bugün ABD süper güç oldu. İkinci dünya savaşından sonra Almanya yakıldı yıkıldı nüfusu kalmadı. Ama bugün Almanlar Avrupanın en iyisi. Mebcut duruma bakıp çalışmayı elden bırakmayın. Hayat bir kitap gibi geçmişe dönemiyorsunuz hep ileri sayfaları okuyorsunuz. Gelecektekilerde geçmişe dönemeyecek. O yüzden geçmiş sayfaları düşünmek yerine geleceğe odaklanalım. Mekke'ye ilk gidenler çok zorluklarla karşılaştılar ve birçoğu da bu zorluklara dayanamayıp, geri döndü. Sıcak hava ve fakirlik Kutsal Topraklarda yoğun olarak hissediliyordu. Oradan gitmeyip kalanlar bugün Mekke'nin nimetine kavuştular. Petrol bulundu ve Suudi Arabistan Dünyanın sayılı zenginlerinden oldu. Biliyoruz hayat zor ama Allah sabredenlerle beraberdir inşAllah. Ne olduk dememeli ne olacağız demeli. Geleceği karanlık görerek azmi elden bırakmamalıyız. Atalarımız çok daha zor zamanlar gördüler. İngilizler ve Fransızlar o zaman dünyanın süper gücü idiler ve ülkemizi işgal etmişlerdi.
Ekonomi sizi yıpratmasın onu söylemeye çalışıyorum. Ali Ulvi Kurucu’nun anlattığı dedelerine ait bir vakıa vardır. Dedesine kalan bir tarla var. O tarlayı kiralıyorlar ve oranın mahsulünün yarısını alıyorlar ve bir yıl onunla geçiniyorlar. Bugünkü gibi üç çeşit, dört çeşit yemekler nerede? Kendilerine elbise dahi alamıyorlar. Ama Ali Ulvi’nin dedesi o kadar güzel işler yapıyor ki o zor şartlarda bugün bile hatırlanmaktadır. 50 yıl boyunca o şartlarda bir de imamlık yapıyor onun dedesi. Hatıratını mutlaka okuyun, ne kadar güzel insanlar yaşamış diyeceksiniz. Manevi yön güçlenince dünyanın zorluklarına tahammül seviyemiz de yükseliyor. Kur’an’da anlatılan kıssalar boşuna mı anlatılıyor. Hz. Yusuf döneminde yedi yıl kıtlık ve bolluk dönemi vardı. Bunlar boşuna değil, lakin sabredenleri de inşAllah müjdeleyelim. Tabii ki Genç kızlarımız her şeyin en güzeline layık, bunda şüphe yok. Lakin mevcut şartlarda geçim kolay değil. Şunu söylemeye çalışıyorum. Durumumuz zor lakin çalışmayı, üretmeyi ve dünya için kendimizi yetiştirmeyi bırakırsak daha da zorlanacağız. Bu şartlar da yaşayanlar da oldu ve o zaman da ilimi bırakmayanlar, karşılarına fırsat çıkınca değerlendirdiler. Geleceğe her durumda hazırlanmazsa bir kişi sonunda hayıflanır. İsteyen yol bulur hikaye inşa eder, istemeyen bahane bulur şikayet eder. Hangisini yapacağız bu önemli.
Ozan Dur
Ozan Dur
22.04.2025 / 19:22Çok teşekkür ederim
Ahmet
22.04.2025 / 16:14Maşallah. Emeklerinize sağlık, çok teşekkür ederiz.