Tarihin en büyük devletini kurmuş olan Osmanlılar, 1516 yılında hiç kimsenin beklemediği bir hamle olarak Mısır’a saldırma planları ile sefere çıktı. Ordunun başında bulunan Yavuz Sultan Selim haricinde hiç kimse, savaşın halife devleti olan Memlüklarla olacağını bilmiyordu. İran’daki Şah İsmail üzerine yürüneceğini düşünen herkes, bu beklenmedik durum ile dumura uğramışlardır.
Yavuz Sultan Selim Anadolu’ya geçtiğinde genel yargı, tekrar Şah’a saldıracağı yönündeydi. Bunu düşünenler Müslüman Sünni bir devlet olan aynı zamanda da halifelik makamına sahip Memlük Devleti’ne savaş açmak için meşru bir zeminin olmadığına inanıyorlardı. Ancak politika, Memlüklerin Şah İsmail ve adamlarına yardım ettiği, onlarla beraber fitne çıkardığı yönünde yürütülmüş ve gerekli meşru zemin yaratılmıştır. Bu şekilde yapılagelen Mısır Seferi, buna müteakip ordu Anadolu’da iken duyurulmuştur. Bunu haber alan Memlük Sultanı da ordusunu toplayıp Suriye yakınlarına gelmiştir.
24 Ağustos 1516 Pazar günü sabahı, Mercidabık denilen bölgede karşılaşan iki ordu da ortalama elli beş bin civarındaydı. Memlüklerin atlı kuvvetleri gelişmiş ve süvari baskınlarını iyi bilen bir ordusu bulunmaktaydı ve bu yöntemle Osmanlı ordusunu kolayca bozguna uğratabileceklerini düşünüyorlardı. Ancak hesap edemedikleri şey, Osmanlıları teknolojik ateşli silahları çok iyi kullanmaya başlamalarıdır. Böylece farklı taktik ve strateji ile savaşan Osmanlılar, Memlüklerin daha önce hiç görmediği birşekilde bozguna uğramalarına sebep olmuşlardır. Sonuçta savaşı Osmanlılar kazanmış ve savaş sonunda itaat etmeyen iki bin Memlük askeri idam edilmiştir.
Mercidabık Savaşı sonrasında Memlüklerin Sultanı Kansu Gavri kaçarken âniden rahatsızlanıp ölmüştür. Bu savaşı kazanan Yavuz Sultan Selim, Halep’e gitmiş ve burada Abbasi halifesini kabul etmiştir. Bu şehirde padişah adına hutbe okutulmuş ve birçok şehrin anahtarı Osmanlılara teslim edilmiştir.[1]
[1] Feridun M. Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Savaş, Timaş Yayınları, İstanbul 2011, s.145-152.
One comment
Pingback: SANMA ŞÂHIM HERKESİ SEN SÂDIKÂNE YÂR OLUR | İlim ve Medeniyet