YENİ DÜNYA DÜZENİNDE CLAUSEWİTZ'İ DÜŞÜNMEK

ULUSLARARASI İLİŞKİLER

Özet

Bu çalışmanın amacı, Carl von Clausewitz tarafından yazılmış olan “Savaş Üzerine” (On War) kitabının kritiği yapmak ve Ken Booth tarafından yazılmış “Dünya Güvenliği Kuramı” (Theory Of World Security) kitabının ilgili bölümünde yer alan Clausewitz ile alakalı görüşlerini karşılaştırarak, Clausewitz teorilerinin günümüzdeki geçerliliğini tartışmaktır. Giriş kısmından sonra Clausewitz ile alakalı bilgiler verilecek. Clausewitz yaklaşımı irdelendikten sonra Ken Booth’un görüşlerine yer verilecektir. Sonuç olarak Clausewitz ’in yaklaşımının yetersiz olduğu benimsenerek günümüzde yaşanan savaşlar ve medyanın etkinliği ile desteklenecek ve makale sonlandırılacaktır.

Anahtar kelimeler: Clausewitz, Ken Booth, Savaş Üzerine, Savaş Teorileri, Medya

 

Giriş

Uluslararası ilişkiler literatüründe savaş teorileri denince akla gelen ilk isimlerden biri Clausewitz olmuştur. 19. yüzyılın ilk yarısında Clausewitz, “Savaş Üzerine” adlı eserinde ortaya çeşitli teoriler atmıştır. Bu dönemde ortaya atılan teoriler geçerliliğini hala koruyor mu? Günümüz de devam eden savaşlar ile 19.-20. yy savaşları aynı savaşlar mı? Bugünki savaşlar neden eski savaşlardan farklı? Clausewitz’in ortaya attığı paradigmalar günümüzde ki savaşları açıklamak için yeterli midir? Şayet bu paradigmalar yetersizse yeni dünya düzeni karşılayacak, yeni paradigmalar oluşturulması mümkün müdür?

Bu makalenin amacı Clausewitz’in teorilerinin geçerliliğini korumadığını ispatlamaktır. Bunu yaparken de günümüzdeki savaşların eski savaşlardan farklı olduğunu belirtmektir. Savunulan bu tezi de Ken Booth başta olmak üzere benzer görüşteki kuramcılarla desteklemektir. Bu makale de temel iddia şöyledir; Bu dönemdeki savaşalar eski savaşlardan farklıdır. Clausewitz’in paradigmaları bu savaşları açıklamada yetersiz kalmıştır. Clausewitz’in geçerli olduğunu savunan bazı teorisyenler her ne kadar onun teorilerinin yanlış anlaşıldığını ve kitabının yarım kalması itibariyle eksik kaldığını savunsalar da ben bu paradigmaların sadece ilgili yüzyıllarda kaldığını düşünüyorum. Nitekim Clausewitz’in kendisi de "Savaş Üzerine"nin taslaklarını koyduğu mühürlü paketin üzerine şöyle bir not iliştirmiştir. “Eğer bu eser ölümüm yüzünden tamamlanamazsa, o takdirde ele geçirilecek şey, ancak tam şeklini almamış ve büyük ölçüde yanlış anlamalara aday bir düşünce yığını olarak isimlendirilebilir.” Bu nottan hareketle ve Clausewitz’in eserini bitirmeden öldüğü göz önüne alınırsa eser kendi döneminde belli noktaları açıklamakta yeterli olabilir ancak günümüzde geçerli olması mümkün değildir.

Bundan sonraki bölümde Clausewitz hayatı ile ilgili bilgi vereceğim. Daha sonraki bölümde Clausewitz’in yaklaşımını etkileyen faktörlere yer verip sonrasında Ken Booth’un görüşlerini Clausewitz’in paradigması içinde irdeleyip bu suretle günümüzdeki savaşlar ile geçmiş savaşları karşılaştırıp sonuçlandırdıktan sonra Clausewitz ile ilgili uluslararası ilişkiler çalışmalarına katkı sunabileceğimi umut ediyorum.

 

  Clausewitz Kimdir-Yaklaşımı Nedir?

Carl Philipp Gottlieb von Clausewitz (1780 – 1831), Prusyalı entelektüel ve generaldir. 12 yaşındayken, Prens Ferdinand’ın Alayı’na katıldı ve ölümüne kadar askerlik mesleğini sürdürdü. Fransız Devrim Savaşları ve Napolyon Savaşları’na katıldı.1806 yılında Fransa ordusuna esir düştü. Napolyon’un Rusya seferinde onun yanında yer almadı bu durum Napolyon’un Elbe adasına sürülüşüne kadar devam etti. 1818 yılında harp akademisi komutanlığına atandı bu görevi sırasında fikirlerini kaleme dökerek "Savaş Üzerine" adlı 8 ciltlik taslak eserini ortaya çıkardı. 1831 yılında Avrupa'daki kolera salgınında öldüğü zaman eseri yarım kalmış ve arzu ettiği saygıyı bulamamanın üzüntüsüyle gitmişti. Eseri O öldükten sonra 1831 yılında, eşi tarafından yayınlandı.

Clausewitz’i daha iyi anlamak için elbette yetiştiği çağı ve çevreyi iyi tanımak gerekir. Büyük Ferdinand’ın ordusuna katıldığı zaman onun zaferlerinin haklı gururunu yaşayan bir çevre vardı. Erken yaşta Alay’a katılması itibariyle Clausewitz toplumdan uzak bir kültür içinde yaşamış bütün hayatı savaşlar ve askeri düzen altında geçmiştir. İleriki yaşlarında Fransız Devrimi’ne şahit olan Clausewitz halk desteği ile yaşanan askeri olaylardan bağımsız bu devrimden çok etkilenmiştir. Yazdığı eserinde de bu belirgin olarak görülmektedir. Topyekûn toplumsal seferberlik şartını savunması bunun en bariz örneği sayılabilir. Clausewitz’in böyle bir durumu savunmasında etkili olan bir diğer önemli sebep, bu dönem savaşları kalelerin büyük önem arz ettiği, muharebeden çok kuşatmaların önemli olduğu ve de profesyonel askerlerin ön planda olduğu bir dönemdi. Ancak ihtilal sonrası savaş ortamı, savaş şekilleri ve sosyal çevrenin değişmesi Clausewitz’in gözünden kaçmamıştır. Nitekim şöyle yazmıştı eserinde “… Fransa’yı şan ve şöhret doruğuna tek bir şey yükseltmiştir: İhtilal, Fransa’nın tüm güçlerini uyandırmış ve her ferde kendisine uygun bir faaliyet sağlamıştır. Bir milletin bağrında nice kabiliyetler gelişmeden uyuklamaktadır.”  Bütün bu gelişmelerden hareketle Clausewitz “Savaş Üzerine”nin temel varsayımı olan savaşların siyasetle olan ilişkisini aktarmıştır. Bu bölümü sonlandırırken belirtmek isterim ki Clausewitz’in bu düşünceleri kendi yaşadığı çağları açıklayabilmiştir. Ancak 21. yy savaş sanatlarında olan değişiklileri açıklamaya yetmemiştir.

 

  Clausewitz ve Savaş Paradigmaları

Clausewitz savaşı açıklarken iki ayrı tanımdan bahseder; “Savaşın İkili Tanımı” ve “Savaşın Üçlü Tanımı” Savaşın ikili tanımı için “Savaş Nedir” sorusuna yaptığı ilk tanımında Clausewitz kitabının ilk bölümünde şöyle yer verir; “…hasmı irademizi yerine getirmeye zorlayan bir şiddet eylemidir.”¹  Yani savaş, karşıt iradelerin çatıştığı karşılıklı şiddet eylemidir. İşte bu ilk çatışmaya Clausewitz “mutlak savaş” ismini vermiştir. İkili tanımın öbür ayağını ise “gerçek savaş” tanımı oluşturmaktadır. Gerçek savaş tanımından kasıt ise tarihi bağlam içindeki savaş kavramıdır. Savaşın üçlü tanımına gelecek olursak Clausewitz bu ikili tanımdan yola çıkarak üçlü bir tanım yapma ihtiyacı hisseder. Kitapta geçen üç tane eğilim ve bu eğilimlerden geçen bir üçleme doğuyor şöyle ki; “…Savaş her somut olayda özelliklerini bir ölçüde değiştiren gerçek bir bukalemun olmakla kalmayıp, aynı zamanda, bir bütün olarak bakıldığında belirgin eğilimleri bakımından üç yanlı şaşırtıcı bir olaydır. Bir yanda, doğal kör bir güç olan ilkel şiddet, kin ve düşmanlık; öte yanda, savaşı ruhun özgür ve yaratıcı bir faaliyeti haline getiren tesadüfler ve ihtimal hesapları; son olarak da savaşı sadece akla tabi kılan bir siyasi araç kimliği…”². “Üç eğilimin ilki daha çok halkı, ikinci eğilim daha çok komutanı ve ordusunu, üçüncü eğilim ise daha çok hükümeti ilgilendirir.”³.  Bu üç unsur değerlendirilecek olursa ilk bakışta her savaşta görünen üç tane temel konu gibi görünseler de bugün savaşların artık topyekûn yapılmadığı ve savaşların sanal ve siber duruma geldiği düşünüldüğünde bunlara yer bulmak zor gibi görünüyor. Günümüzdeki insanların artık etnik ve dinsel sebeplerden dolayı savaştıkları ve son dönem Arap Baharı ile beraber verilen demokrasi yanlı mücadeleler göz önünde bulundurulursa verilen terimlerin artık geçerli olmadığı ulusal çıkar kavramının artık geçmiş dönemde kaldığı aşikârdır. Yani günümüzde savaşan taraflar artık devletler olmaktan çıkmıştır. Savaşların baş aktörleri devletler olmaktan çıkıp devlet dışı aktörler olmuştur. Uzun dönemde devletlerin yerini halk kitleleri ve çeşitli örgütler almış ve Clausewitz’in üçlü tanımı geçersiz duruma düşmüştür.

 

    Ken Booth, Clausewitz hâlâ geçerli mi?

Ken Booth makalesine başlarken Clausewitz'den alıntı yaparak şu ifade ile başlıyor. ”Düşman ülkesinin gerçek anahtarı genellikle ordusudur”⁴ ifadesine devamla Ken Booth şöyle diyor; ”Savaş gösterdiki en yüce değer olan barış, güçlüler için bile askeri çarpışmalardan daha az kesindir.”⁵ Ken Booth ifadelerine özet geçecek olursak şöyle diyor Clausewitz’in çerçevesine göre savaş siyasetin bir devamıdır bu basit bir deyiştir. Bu basit deyişin peşine takılan birçok siyasetçi askeri başarıları kendi siyasi zaferleri gibi lanse etmekten geri durmuyor. Ancak şu kesindir siyasi başarı kriteri şöyledir savaşlar akabinde gelecek olan barış esas alınarak siyasi aktörler başarılı sayılabilir. Booth bu düşüncesini desteklemek için 2003 yılında ABD liderliğinde yapılan Irak Savaşı’nı gösteriyor. Nitekim sonuçları Booth’u haklı çıkarıyor Clausewitz’in teorilerini çökertiyor. Şöyle ki savaş sürerken devletler ve liderler bu durumdan memnundu ancak savaş bitince barış gelmesi gerekirken Irak’ta yaşananlar savaş sonrası dönemin korkunçluğunu göz önüne serdi.

Ken Booth’un da dediği gibi Clausewitzci zihniyetin temel sorunu alternatifleri mevcut olduğu halde, askeri zaferleri daha büyük siyasi başarılara eşitlemesidir. Ancak benim gözlemlerim ve son gelişmelerin ortaya çıkardığı realiteler bu siyasi başarıların bugün devlet dışı aktörlerin de ortaya çıkması ile çökmüş olduğudur. Yani El-Kaide, IŞİD veya PKK devlet olmadıkları halde savaşabiliyorlar ve yeni savaş stratejilerinin doğmasını gerektiriyorlar. ABD Irak Savaşı’nı ne kadar kazansa da savaş sonrasında yeni bir savaş başlıyor ve devlet dışı aktörler burada boy göstermeye başlıyor. Clausewitz’in 19. yy şartlarında topyekûn savaşı destekliyordu ancak bugün kitle imha silahlarına karşı topyekûn bir savaşın olamayacağı aşikâr.

Ken Booth’un Clausewitz’i eleştirdiği birkaç önemli nokta var bu kısmın da kritiği yapıldıktan sonra sonuç kısmına geçebiliriz. Günümüzde ön plana çıkan nükleer gelişmeleri de kritize eden Ken Booth, nükleer eğilimi durdurmak için çok geç kalmadığımızı Nükleer Silah Devletleri’nin (NSD) sistematik bir program peşinde koşarak bunun önüne geçebileceğini vurgulamaktadır. Önlenememesi durumunda dünya halklarını felaketlerin beklediğini belirtmekte fayda vardır. Clausewitz’ci siyasi savaş felsefesi bu şiddet döngüsünü açıklamakta yetersiz kaldığı için dünya siyasetinin manzarasında daha sönük bir duruma düşmüştür.

    Sonuç Yerine

Elbette Clausewitz kendi dönemi için iyi bir savaş teorisyeniydi ancak teorileri sadece askeri boyuttan ibaret kalmıştır şayet iyi bir entelektüel olsaydı savaş denen mekanizmanın politikanın bir sonucu veya alt dalı olduğunu söylemez savaşın politikadan çok daha kapsamlı olduğunu söylerdi. Clausewtiz askeri ruhtan geldiği için sadece askeri düzene dâhil olan kısımları işleyebilmiştir. Nitekim kitabında geçen şu ifade bunu özetliyor; "…Savaşmak daima belirgin ve kişiye özgü bir iş olacaktır. Bundan dolayı, savaştıkları sürece askerler, kendilerini kurallar, yasalar ve töreleriyle savaşçılık ruhunun baş tacı edildiği bir kurumun üyeleri olarak görüleceklerdir."

Clausewitz’in savaşı tanımlarken kullandığı bir ifade aslında teorinin bugün ki şartlarda çöküşünü net olarak ifade ediyor. “Savaş, çok genişletilmiş bir düellodan başka bir şey değildir.”⁷ Yaşadığı dönem itibariyle bu tanım uygun düşse de bu tanımın bugünkü şartlarda geçersiz olduğu görülmektedir. Çünkü düello kavramının alt dalları olan kural, eşit koşullar ve onur bugün ki şartlarda geçerliliğini yitirmiştir. Tektonik saldırılar, nükleer saldırılar, vb. türden gelen saldırılar eşit şartları ortadan kaldırmıştır. Ortadoğu coğrafyasında yaşanan iç savaşlar ve devletlerin halklarını kıyımda kullandığı teknolojinin veya medya ile yapılan darbelerin Clausewitz teorileri ile açıklanması mümkün değildir.

Sonuç cümlesi olarak Ken Booth’un dediği gibi, "Carl von Clausewitz: Huzur içinde yat."

Oktay KAYMAK

¹ Savaş Üzerine, Kitap І, Bölüm 1.

² Savaş Üzerine, s.55.

³ Karaosmanoğlu Ali L., “Yirmibirinci Yüzyılda Savaşı Tartışmak: Clausewitz Yeniden”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 8, Sayı 29 (Bahar 2011), s.10.

⁴ Carl von Clausewitz, On War, ed. Ve çev. Michael Howard, Princeton University Press, 1976, s.458.

⁵ Ken Booth, Dünya Güvenliği Kuramı, çev. Çağdaş Üngör, Küre Yayınları, 2012, s.367.

⁶ Savaş Üzerine, Kitap І, Bölüm 1.

⁷ Savaş Üzerine, Kitap І, Bölüm 1.

 

 

KAYNAKÇA

  • Booth,Ken, Dünya Güvenliği Kuramı, çev. Çağdaş Üngör, Küre Yayınları, 2012, s.367.
  • Erkem, Pınar, Savaş ve Savaşmak, esbad, Ocak 2015 cilt:6 sayı:1
  • Clausewitz,Carl von , Savaş Üzerine , ed. Ve çev. H.Fahri Çeliker,Özne Yayınları,1999
  • Karaosmanoğlu Ali L., “Yirmibirinci Yüzyılda Savaşı Tartışmak: Clausewitz Yeniden”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 8, Sayı 29 (Bahar 2011), s.10.
  • Yalçınkaya,Haldun,Yirmi Birinci Yüzyılda Çatışma Alanlarında Görülen Yeni Unsurlar
  • http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/3169/sun_tzudan_clausewitze_savas_anlayisinda_degisim

Oktay KAYMAK
Oktay KAYMAK

PSIR Doctrine, Practice and Theory oktaykaymak02[at]gmail.com

Yorum Yaz