İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Dünya giderek karanlık bir yere doğru gidiyor...
Akıl almaz, insanlıkdışı, tam anlamıyla barbar bir terör saldırısının ardından yazı kaleme almak hiç ama hiç kolay değil. Kelimelerin boğazda düğümlendiği zamanlar bu zamanlar... İki farklı cami, bir avuç Müslüman, Cuma vakti namaz için saflarını alıyor, mabedine koşuyor. Cumanın en mübarek saatleri, edilen duaların reddedilmediği ve iki cuma arasında işlenen günahlara kefaret olan o en huşu dolu anda; bir cani ki insanlık namına en küçük bir nasibi olmayan, hayatını kin ve nefrete adamış terörist kılıklı aşağılıkların en aşalığı bir esfel Allah'ın evindeki müminlerin üzerine kurşun yağmuruna tutuyor.
Hayal edilemeyecek, mantık veya şizofreniyle açıklanamayacak derecede büyük bir barbarlık, büyük bir terör olayıdır bu. 49 masum sivil göz göre göre sanki bir bilgisayar oyunun içerisindeymişçesine otomatik silahla taranırken kalplerin ve zihinlerin vereceği tepki, duyacağı hissiyat önemli hale geliyor. Terörün tanımını yapanlar yahut yapmaya çalışanlar, Müslümanlara yönelik sistematik terör eylemlerini akıl ve ruh sağlığı üzerinden değerlendirmektedir. Şimdi bu noktada bir ayrıntıya dikkat çekmemiz gerekiyor. Terörün kapsamının ve tanımının giderek marjinal bir şekilde Müslüman ve İslam etiketli hale getirilmek istendiği aşikardır. Adı terörizmle anılan grupların hemen hepsinde İslam ve Hz. Peygamber'in istismarı söz konusu; IŞİD-İslam Devleti, Ceyş-i Muhammedi, Taliban, El-Kaide, Boko Haram vd. Küresel terörizmin can damarı olan bu örgütler, gündelik hayatın ayrılmaz parçası haline gelirken İslam'ın barış ve esenlik dolu evrensel mesajı yok edilmek isteniyor. Bunu bir kenarda tutalım.
[caption id="attachment_12224" align="aligncenter" width="613"] 49 Müslümanın şehit olduğu terör saldırısında 40dan fazla yaralı var.[/caption]
Asıl zahirden kendimizi birazcık uzaklaştırıp şu Batı ülkelerinde İslamofobi adı altında giderek kabaran tabloya bakalım. Son yıllarda hiç olmadığı kadar artan ve daha çok bireysel saldırılarla ve sabotaj girişimleriyle kendini belli eden sinsi ama bir o kadar da görünür bir perde var. Bu perde açıkça dillendirilebilir ki ırkçılık, göçmen karşıtlığı, İslam düşmanlığı başlıkları altında zihinsel ve psikolojik sorun yaşayan insanların hedefi haline gelen Müslümanların bedelini canları ve mabedlerine yapılan saldırılarla ödüyor olmalarıdır. Böylesi bir durumda bireysellik kisvesi altında terör kalıbından çıkarılan ve sanki tek seferliğe mahsus bir eyleme dönüşen vahşet silsilesi ile karşı karşıya kalınıyor. Dolayısıyla Batıdan gelen ben merkezli şiddet ve terör eylemleri psikolojik bir rahatsızlığa indirgenebiliyor. Ancak şurası artık net bir şekilde ifade edilmelidir ki bu bireysellik kisvesi altında yapılan saldırıların tamamı İslam karşıtı terör eylemleridir. Bizim bu konuya daha fazla odaklanmamız daha fazla ses duyurmamız gerekiyor. Oysaki vicdanı olan ve gözleri gören herkes , Müslümanlar tarafından işlenen terör eylemlerinin, Müslüman olmayanlar tarafından işlenen terör eylemlerinden %357 daha fazla dikkat çektiğini biliyor!
[caption id="attachment_12223" align="aligncenter" width="669"] Teröristin silahı hatırlatmalarla dolu![/caption]
Öte yandan 70 sayfa manifesto yazan terörist, aslında çoğu insanın zihin dünyasında biriktirdiği ama açıktan söylemeye cesaret edemediği konuları açık seçik ortaya dökmüş. Ayasofya'dan tutun minarelere, liderlerden tutun tüm dünya müslümanlarına kadar herkesi açıkça hedef alan bir metin. Asıl kullandığı silahta isimlerini yazdığı kişilerin tarihte Müslümanlara karşı savaşa girmiş, suikast düzenlemiş, isyan girişiminde bulunmuş isimler olması dikkat çekicidir. Bu aslında ayan beyan bir hatırlatmadır, zira Müslümanların zaafa düştüğü, kaybettiği yahut yara aldığı tarih ve dönemlere atıf yapılmış. Puvatya'dan I. Kosova Savaşı'na oradan 1683 Viyana Kuşatması'na değin uzanan bizim bildiğimiz ama hatırlamak istemediğimiz dönemleri vurgulamış. Ve üzerinde birçok hatırlatma bulunan bu silahla Müslümanları cami içerisinde vurmuştur.
Şimdi tüm dünya meşgalelerimizi bir kenara bırakıp ellerimizi başımızın iki yanına alarak düşünelim.
''Bugüne kadar ne yaptık?'', '
''Bundan sonra ne yapacağız?'',
''Ortaya tepki namına ne sunacağız?''...
Batı'nın vereceğe yada veremeyeceği tepkiyi bırakalım. Fransa'daki Charlie Hebdo ve bar saldırıları sonrası bütünleşip teröre karşı ortak yürüyüş yapmalarından dem vurup tekrar onları sahaya davet etmeyi de keselim!
Sen, ben, o, biz!
Biz Müslümanlar!
Sen yürüyeceksen, sen tepki koyacaksan, sen sesini çıkaracaksan, sen bir şeylerin değişmesi için çalışacak, koşacak ve yazacaksan veya en azından kalbinle buğz edeceksen konuş!
Kudüs'ten ta Yeni Zelanda'ya uzanan bir mazlumluğun, mağdurluğun, yılgınlık ve tükenmişliğin içerisindesin! Bugün Yeni Zelanda yarın Almanya yahut İsviçre... Camilerimize domuz başı attılar ses çıkarmadık, yaktılar ses çıkarmadık ve sonunda camilerimizde bizi vurdular yine ses çıkarmazsak artık korkarım ki bu son olmayacak. Topyekün İslam ülkelerinin acil gündemle bir araya gelip meseleyi ele almaları ve bu barbarlığa, bu azılı İslam karşıtı terörizme ortak karar almaları elzem hale gelmiştir. Zira kan ve gözyaşımız Allah'ın evinin içine kadar uzandıysa bıçak kemiğe dayanmış demektir.
Eşref TUĞRA
zalimler için yaşasın cehennem