İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Amerika Birleşik Devletleri’nin politikalarında İslam ve Müslümanlar kendilerine önemli bir yer bulmuştur. Soğuk Savaş döneminde Orta Doğuda Arap Milliyetçiliğinin SSCB güdümünde politikaları yürütmesi ve 1979 yılında Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal etmesi bu coğrafyayı ve Müslümanları ABD dış politikasında ön plana çıkardı. ABD İslamcı gruplara Sovyetler Birliğine karşı destek vererek “Yeşil Kuşak” ismini verdiği yeni bir politika belirledi.
ABD amacına ulaşmak için “Yeşil Kuşak” adıyla bilinen proje kapsamında İslam’ın “cihatçı” yorumunu ön plana çıkardı ve “cihatçılara” destek verdi. Tabii ki, esas yoğunluk Afganistan’da olsa da, Sovyetler Birliği’ne karşı verilen mücadele Afganistan’la sınırlı kalmadı. Bütün İslam coğrafyasından ve hatta ABD’den ve Avrupa’dan Müslümanlar toplanarak ve ideolojik eğitimden geçirilerek, Sovyetler Birliği’ne karşı mücadeleye sürüldüler. Bir anlamda İslam dünyasından insanlar “devşirilerek”, “Allahsız rejime” karşı savaştırıldılar. Böylece uluslararası cihatçı bir grup oluştu ve bunlara “mücahit” adı verildi. Yani “Allah adına savaşan kişiler” olarak adlandırıldılar ve tanındılar ve böylece ABD, Sovyetler Birliği’ne karşı mücadelesini Müslümanlar üzerinden başarılı bir şekilde yürütmüş oldu.
Sovyetler Birliği’ne karşı oluşturulan söz konusu mücadelede/savaşta mücahitler kendilerini “Allah adına savaşan kişiler” olarak gördüler. Bu arada Suudi Arabistan gibi Arap ülkelerinin yönetimleri ise, bu oluşuma destek vererek meşruiyetlerini sağlamlaştırmaya çalıştılar. ABD ise, en büyük düşmanı Sovyetler Birliği’ne karşı doğrudan savaşa girmeyerek mücadelesini “vekil savaşları”yla yürüttü. Bu savaş Sovyetler Birliği için tam bir “yıpratma savaşı” oldu. Sovyetler Birliği’ne karşı bu yapının oluşturulmasında ABD’nin, Pakistan’nın ve başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerinin ciddi katkıları oldu. ABD sistemin sahibi olarak, Pakistan eğitim ve lojistik destekçi olarak,Suudi Arabistan, parasal olarak, Müslümanlar ise savaşçı desteğiyle “Yeşil Kuşak”ın oluşmasını sağladılar.
Reagan döneminde CIA ve Pakistan İstihbaratı (ISI) arasında çok sıkı bir iş birliği sağlandı. Bunda amaç; askeri olarak mücahitlere azami ateş gücünü sağlamak, siyasi olarak ise en radikal/anti-komünist İslamcıları Sovyetler Birliği’ne karşı harekete geçirmekti. Yürütülen bu politika sonucunda bölge her türlü silahla ve radikal İslamcı savaşçılarla doldu. Toplanan bu savaşçılar ideolojik olarak “kutsal savaş” aleviyle doldurulup, gerilla taktikleri eğitimi aldılar. Bu Savaşçılar sadece İslam dünyasının değil, Batı dünyasının da “kutsal savaşçıları” olarak görülmekteydiler.
ABD, Afganistan Savaşı sırasında mücahitleri o kadar kutsadı ki; Baş kan Reagan mücahitlerin liderlerinden bazılarını Beyaz Saray’da dünya basınına tanıtırken “bu savaşçılar ABD‟nin kurucu babalarıyla aynı ahlak ve anlayışa sahipler” ifadesini kullandı.
Fakat dönemin “kutsal savaşçıları” ABD için savaştıklarını Soğuk Savaş sonrasında anlayacaklardır. Çünkü Soğuk Savaş döneminin “kutsal Savaşçıları” özellikle 11 Eylül 2001 olaylarından sonra ABD için dünyayı tehdit eden “radikal dinci teröristler” olarak adlandırıldılar. 1985 yılının Mart ayında Reagan yönetimi “artırılmış örtülü askeri yardımı” onaylayan ve “gizli Afganistan savaşının yeni bir hedefi Afganistan‟daki Sovyetler Birliği‟ni örtülü eylemle yenip, Sovyetler Birliği‟nin geri çekilmesini teşvik etmek olduğunu belirten” 166 sayılı Ulusal Güvenlik kararı direktifini imzaladı. Bu bağlamda; 1) Mücahitlere Amerikan danışmanları ve Amerikan yapımı Stinger uçaksavar füzeleri tedarik edildi. 2) Savaş, Tacikistan ve Özbekistan’a kaydırılmak istendi, fakat Sovyetler Birliği Pakistan’ı işgal etmekle tehdit edince vazgeçildi. 3) Pakistan’da eğitim vermek ve mücahitlerin yanında savaşmak için dünyanın her yanından radikal İslamcıları işe koşmak. Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref Ocak 2008 tarihinde yapılan Dünya Ekonomik Formu’nda yaptığı konuşmada,
“Sovyetler Birliği‟ne karşı cihadı başlattık, tam on yıl boyunca 20-30 bin mücahit eğittik. Bunları Afganistan‟a gönderdik. Orada Çarpıştılar. İyi bir iş yapmıştık… ama ne oldu? Savaş sonunda herkes gemiyi terk etti. Pakistan kullanıldı ve kaderine terk edildi… Biz 1979 yılında başta ABD olmak üzere, BM ve Batı‟nın uygulamaya soktuğu bir planın kurbanıyız”
diyerek, Sovyetler Birliği’ne karşı verilen savaşta Müslümanların nasıl kullanıldıklarını manidar bir şekilde açıklamış oldu. Sovyetler Birliği’ne karşı yürütülen söz konusu savaşın, her ne kadar İslam dünyasında “cihat” olarak sunulsa da kurgulanışı, süreci ve sonucu itibariyle bir “ABD savaşı” olduğu açıkça ortadadır. Çünkü bu savaş esas itibariyle ABD’nin Sovyetler Birliği’ni “yıpratma savaşı”ydı. ABD söz konusu savaş sırasında mücahitler arasındaki dağınıklığı giderdi ve savaşçı ideolojinin gelişmesine yardım etti. İslami simgeler bu savaş sırasında yoğun bir şekilde kullanıldı. Savaş Afganistan’la sınırlı tutulmadı. İslam dünyasının bir cihadıymış gibi sunuldu ve mücahitler de “İslam savaşçıları” olarak tanıtıldı. Afganistan savaşı için bütün İslam dünyasından toplanan “cihatçılar” ABD’nin beklediği gibi Sovyetler Birliği’ne karşı iyi bir mücadele verdiler. On yıllık savaş sonunda Sovyetler Birliği çekilmek zorunda kaldı(Şubat 1989). Sovyetler Birliği’nin çekilmesinden sonra ise uluslararası cihatçı grup terk edilmekle kalınmayıp, ABD’nin/Batı’nın yeni düşmanı ilan edildiler. Böylece Soğuk savaş döneminin “kutsal savaşçıları”, “iyi Müslümanları”, Sovyetler Birliği Afganistan’dan çekildikten sonra ABD/Batı için “kötü Müslümanlar” ve “yeni düşmanlar” haline geldiler.
Kaynak:
ŞAHİN Mehmet, ABD’NİN “MÜSLÜMAN” SAVAŞÇILARI, Akademik ORTA DOĞU, Cilt 3, Sayı 1, 2008
Yorum Yaz