Giriş
Balkan Yarımadası içerisinde yer alan bugünkü Yunanistan’ın tarihsel köklerinin İlk Çağlar’a kadar uzandığı bilinmektedir. Antik Yunan Medeniyeti, Avrupa’nın yapı taşını oluşturmuş ve diğer pek çok uygarlığın da gelişiminde etkili olmuştur. Özellikle ilerleyen yüzyıllarda Avrupa’da meydana gelen Rönesans, Reform ve Aydınlanma Dönemi hareketlerinin çıkış noktası olarak Antik Yunan Medeniyeti işaret edilmektedir. Bu dönemde polis adı verilen şehir devletleri şeklinde örgütlenen Yunanlılar doğrudan demokrasinin uygulandığı merkezi bir bölgeydi. Yazımızın ana tarihsel perspektifi ise Yunanlıların 1789 Fransız Devrimi sonrası Osmanlı’ya karşı yaptıkları isyan hareketleri ile kazanılan bağımsızlık sonrası ülke yönetiminin nasıl şekillendirildiğinden oluşmaktadır.. Makalede, tarihsel arka plan göz önünde bulundurularak Yunanistan’da gerçekleştirilen son seçimler hususunda bir bağ kurulmaya çalışılacak, tarihte yaşananlara bakılarak bugüne atıf yapılmaya çalışılacak, Avrupa devletlerinin Yunanistan üzerindeki hegemonya mücadelelerinden bahsedilecektir.
Osmanlı Son Dönemi Yunanistan Siyasi Yaşamı
Osmanlı-Yunan ilişkilerinin gerginleştiği 1800’lü yılların başı, Balkan ve Avrupa coğrafyasının milliyetçilik alevi ile yandığı bir döneme rastlamaktadır. Dönemin reformist padişahı II. Mahmut’un yeniçeri ocağını kaldırmasından hemen önce, ortaya daha fazla çıkan düzensizlik ve askeri boşluk, Balkanlarda itaatkâr olmayı reddeden isyancı paşaların önünü fazlasıyla açmıştır. Tepedelenli Ali Paşa’nın Balkanlarda Osmanlı otoritesine karşı isyanı ile müşkül duruma düşen Bab-ı Ali, düzenli ordunun olmayışının ağır faturasını ödemek zorunda kalmıştır. Meselenin özü ise Tepedelenli’nin Osmanlı’ya dönük büyük bir isyan tertibi için bölgesindeki Hıristiyan tebaaya duyduğu ihtiyaçtı. Bu noktada Tepedelenli Ali Paşa emellerine kavuşmak için çok uzun yıllar temelleri Fenerli Rumlar tarafından atılan, Megola İdea vurgusuyla şekillendirilen büyük bir Yunanistan İmparatorluğu kurarak Bizans’ı yeniden canlandırma heyecanı içindeki Yunanlıların desteğini sağlamak amacındaydı. Eterya cemiyeti ise Yunanlıların bu fırsatı değerlendirmesinden yana olduğunu aşikâr etmesiyle ilk Yunan isyanı başlamıştır. Bab-ı Ali, isyancı bir ayanının Hıristiyan tebaayı arkasına alarak yapacağı etkinin sonuçlarının devlete önemli bir zarar vereceğini anlamış ancak ordunun yetersizliği sebebiyle Tepedelenli’nin bölgedeki etkisini kırmak için Mısır Valisi’ne başvurmak zorunda kalmıştır. Olayın detaylarına girmeden belirtilirse, Tepedelenli Ali Paşa İsyanı, Yunanistan’da bağımsızlık yolunda atılan ilk adım olarak görülmektedir. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın Fransız modernizasyonundan geçmiş ordusu isyanı kısa sürede bastırmış ve bu ilk denemenin başarısızlıkla sonuçlanmasını sağlamıştır. Yunanlılar bu isyanda Osmanlı ordularına karşı düzenli bir ordu ile değil, gerilla savaşı taktiğiyle çeteler halinde savaşmıştır.
Böylece Yunanlıların ilk isyanı acı bir deneyimle sonuçlanmıştır. Zira bağımsızlığın kazanılması hususunda yerel liderler etrafında farklı kümelenmeler halinde, çıkar esasına dayanarak hareket eden Yunanlılar, siyasi ve askeri bir bütünlük sağlayamamışlardır. İlk milli bağımsızlık hareketinin başarısızlıkla neticelenmesinde isyancılar arasındaki rekabet, iç çatışma; diaspora, tüccar sınıfı, Fenerli Rumlar ve piskoposlar arasındaki güç mücadelesi etkili olmuştur.
Zıt kutupların merkezi tek bir hükümetin etrafında birleşememeleri Yunan bağımsızlığının önündeki en birincil engel olarak göze çarpmaktaydı. Yunan cemaatleri arasındaki bölünmüşlük ve nüfuz mücadelesi gruplar arasında merkezi yönetimin liderliği noktasında iç içe geçmiş çatışmalara sebebiyet vermiştir. Ancak belli bir süreden sonra milli bir hükümetin kurulması hususunda adım atan Yunanlılar milli meclislerini kurmuşlardır. Avrupalı büyük güçlerin Yunanistan siyasi tarihine müdahalesi ise milli meclisin kurulmasından sonra ortaya çıkmıştır. İngiltere, Fransa ve Rusya Yunanistan üzerinde söz sahibi olabilmenin yarışı içerisine girmişlerdir. Bu minvalde belirtilmesi gerekilen önemli bir nokta ise Yunan cemaatleri arasında güç-çıkar çatışmalarının Avrupalı büyük devletlerin himaye ve yardımları ile kendi lehlerinde iktidar olabilme hesaplarının yapılmasıdır. Yerel siyasi liderler, amaçlarına ulaşabilmek adına Avrupalı güçlerin desteğini sağlamayı mutlak koşul olarak değerlendirmekteydi. Böylesi bir durum Yunan siyaseti içerisinde dış müdahaleci sistemin yerleşmesine olanak tanımış ve Yunan siyasetinin Avrupalı büyük devletlerin istek ve görüşleri doğrultusunda şekillendirilmesine sebep olmuştur.
Navarin Baskını, Londra Antlaşması ve Yunanistan’ın Doğuşu
Osmanlı denizcilik tarihinin en büyük facialarından bir olan Navarin Hadisesi(1827), Yunan topraklarında isyanın bastırılmasının ardından bölgede yeniden hâkimiyetini sağlayan Babıâli’ye karşı tam bir başkaldırıydı. Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın modernize ettiği ordu ile Osmanlı’nın Balkan birlikleri Avrupalı büyük güçlerce yenilgiye uğratıldı. Yenilgi sonrası Yunanistan bölgesi çok sayıda Fransız, İngiliz ve Rus keşif birlikleri ile memurlarına ev sahipliği yapmaya başlamıştır. Osmanlı Devleti’nin doğrudan parçalanması ve güç dengesinin(balance of power) bozulmasını istemeyen Avrupalı devletler çözümü yerel isyanların hamiliğini üstlenmekte bulmuşlardır. Özellikle büyük bir sömürge imparatorluğu kuran ve suyolları üzerinde hâkimiyeti diğer rakiplerine oranla oldukça yüksek olan İngiltere, bilhassa Yunanistan meselesi ile yakından ilgilenmekteydi. Akdeniz ticaret yolunun İngiliz denetimine tabii olmasını esas hedef olarak belirleyen İngilizler, Ege havzasını sarmalayan adalar üzerinde de söz sahibi olmak istemekteydi. Keza Fransa’da, Yunanistan’ın Akdeniz ve Balkan Yarımadası üzerindeki stratejik konumunun avantajlarını kendi lehine çekmeye uğraşmaktaydı. Rusya ise kendisine nazaran daha fazla güç faktörüne sahip rakiplerine karşılık, Yunanistan ve Balkanlar üzerinde ‘‘panslavist’’ politikanın yerel tabanda Ortodoksluk bağıyla birleştirilmesiyle şekillen bir sosyo-siyasal diplomasi üretmekteydi.
Birbirine taban tabana zıt üç farklı politik amaçları olan devletlerin Yunan Sorunu üzerindeki etkileri de farklı olmuştur. Yerel liderler, kendilerine yakın buldukları devletin yardımlarıyla otorite olmanın hesapları içerisindeyken toplumsal olarak Yunan milletinin İngiliz, Fransız ve Rus yanlısı olarak üç kategorik bölünmüşlüğe evrildiği gözlenmektedir. Böylesi bir durumun kuşkusuz en çarpıcı örneğini ise ülkede kurulan partilerin adlandırılmasında görebilmek mümkündür; İngiliz Partisi, Fransız Partisi, Rus Partisi vs. Yunan milliyetçiliğinin oluşturulabilmesi ve Megola İdea gibi hedeflerin ulaşılabilirliği ve de uygulanabilirliği bu partilere isimleri verilen devletlerin politikalarına endekslenmiştir. Bu durum öyle bir noktaya ulaşmıştır ki Yunan meselesinin çözüme kavuşturulması hususunda hiçbir Yunan temsilci yapılan müzakere ve görüşmelere dahil edilmemiştir.
Yunanistan’ın doğuşunu teşkil eden antlaşma 1830 Londra Antlaşması’dır. Bu antlaşmayla bağımsızlığını kazanan ve Osmanlı idaresi altından çıkan Yunanlılar, geleceklerini kendi çıkarları doğrultusunda dizayn eden Avrupalı devletlerin yöneticilerine teslim etmiştir. Tam anlamıyla Yunan milliyetçiliğinin ve ideallerin çok gerisinde bir Yunan Krallığı kurulmuş ve büyük devletlerin onayıyla belirlenen Yunanistan dışından bir soylu isim atama yoluyla kral ilan edilmiştir. Yunanistan bağımsızlığını İngiliz diplomatların, Rus ajanların ve Fransız memurların eliyle şekillendirmiş ve bir kalıba oturtabilmiştir.
Tarihe Bakarak Bugünü Anlamak
Milletlerin ve onların meydana getirdiği devletlerin tarihini kapsamlı bir şekilde incelemek gelecek ve bugün hakkında ufuk çizebilmemize yardımcı olmaktadır. Osmanlı bakiyesi altında uzun yıllar yaşayan Yunan halkı, bağımsızlık ve milliyetçilik akımının etkisiyle isyan etmiş ancak mücadelesini verdiği değerlere ulaşma noktasında büyük devletlerin desteğine ihtiyaç duymuştur. Bu ihtiyaç, karşımızda tarihi kaynakları veri olarak sunduğu gibi bugünkü Yunanistan’ın içinde bulunduğu durum üzerine de bir perspektif ve bir açı sunmaktadır. Yunanistan mali krizle karşı karşıya geldiği günden bu yana üyesi olduğu Avrupa Birliği(AB) ülkelerince derin kaygı ve endişe ile izlenmektedir. Özellikle AB’nin lokomotif ülkesi Almanya, Yunanistan ile çok yakından ilgilenmektedir ve bu ülkeye ciddi baskı yapmaktadır. Avrupa Birliği’nin velinimetlerinden sonuna kadar yararlandırılan Yunanistan, aldığı borçları ödeyememe noktasına gelmesiyle AB ülkeleri tarafından kemer sıkma politikalarını bir an önce uygulamaya koyması hususunda brifing almaktadır. Almanya, geçmişte İngiltere, Fransa ve Rusya gibi Yunanistan’a doğrudan müdahale etmektedir.
Geçmişte Yunanistan’ın bağımsızlığından siyasi hayatının şekillendirilmesine dek karışan Avrupalı devletler şimdi de borç batağına saplanan ülkenin iktisadi yapısına müdahil olmaktadır. Böylesi bir durum uzun yıllar ülke yönetiminde söz sahibi olan geleneksel sağ partilerin son seçimde hüsrana uğramasıyla iktidara radikal sol bir parti olan Syriza geçmiştir. Üretim ve ihracat rakamları durma noktasına gelen Yunanistan, kendisine uluslararası baskı ile dayatılan iktisadi tedbir politikalarına seçimlerde Syriza’yı birinci çıkararak tepkisini ortaya koymuştur. Ancak tarihi doğru ve bilinçli bir şekilde okuyarak bugünü anlamaya çalıştığımızda Syriza’nın, Yunanistan’ın makûs talihini çevirmede çok zorlanacağını kabul etmek gerekmektedir.
Genel Değerlendirme ve Sonuç
Yunanistan, tarihte Grek uygarlığının merkezi olması sebebiyle ve bu uygarlığın Helenizm ile birleşerek tüm dünyaya yayılmasıyla Avrupalılar nezdinde daima popüler bir yere sahip olmuştur. İlk Yunan isyanları çıktığında Avrupa’nın birçok büyük kentinde yaşayan insanlar, devletlerine Yunan bağımsızlığını desteklemeleri hususunda açık bir kamuoyu oluşturmuşlardır. Avrupalılar arasındaki Yunan hayranlığı, büyük devletlerin Yunanistan üzerindeki politikalarını ortaya koyma noktasında ciddi bir etki oluşturmuştur. Yunan İsyanı, benzeri diğer Balkan uluslarının bağımsızlık ve ayaklanma hareketlerine nazaran Avrupalı devletlerce daha fazla ilgi çekmesinin sosyolojik boyutu bu şekildedir. Ancak Avrupalı güçlerin Yunanistan üzerinde yoğunlaşmalarının asıl nedeni, Akdeniz hâkimiyeti ve Doğu ile olan stratejik bağlantısıydı. Emperyalist çıkarların çekim merkezi haline dönüşen bu bölgede, yerel liderlerinin bu çıkarlar doğrultusunda siyasi pozisyon almaları tarihten bugüne değin süregelmektedir. Yunanistan geçmişi itibariyle sırtını daima yasladığı Avrupalı devletlerin her zaman müdahalesi ile karşılaşmak zorunda kalmıştır. Avrupa devletlerin istekleri ve direktifleri ile yıllarca şekillendirilen bir ülkenin şimdilerde, yeni bir hükümetle bu dizaynların dışına çıkma iradesini ortaya koyma çabası gözlemlenmektedir. Ancak siyasi ve iktisadi açıdan Yunanistan üzerinde büyük çıkarları olan devletlerin bu karşı duruşa vereceği tepkinin geçmişteki tepkilerden pek farklı olmayacağı belirtilmedir. Bu minvalde son olarak Yunanistan’ın sürüklenmiş olduğu krizin içinden AB devletlerine rest çekerek çıkamayacağı ve oturduğu masadan Avrupalı devletlerin istekleri doğrultusunda şekillendirilen adımları atmaya mecbur bırakılacağını vurgulamak gerekir.
Abdulkadir AKSÖZ
Kaynakça
EKİNCİ Mehmet Uğur, 5 Soru: Yunanistan’ın Yol Ayrımı, SETA, Yorum, 07 Ocak 2015 Çarşamba
JELAWICH Barbara, Balkan Tarihi 18. Ve 19. Yüzyıllar, Küre Yayınları, 2009
KARAGÖL Erdal Tanas, Yunanistan Çıkmaz Sokakta Yol Bulabilecek Mi, SETA, Yorum, 19 Şubat 2015 Perşembe