KESİN İNANÇLILAR: KİTLE HAREKETLERİNİN DOĞASI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER | İlim ve Medeniyet

KESİN İNANÇLILAR: KİTLE HAREKETLERİNİN DOĞASI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Filozof liman işçisi olarak bilinen Eric Hoffer 1902’de, o zamanlar Alman İmparatorluğu’na bağlı olan Alsace’tan ABD’ye göçen Alman Yahudisi bir ailenin tek çocuğu olarak New York’ta dünyaya geldi. Erken yaşlarda anne ve babasını kaybetti. 7 yaşında kör oldu, 15 yaşında tekrar görmeye başlamasıyla beraber yeniden kör olma korkusuyla açgözlü bir şekilde okumaya başladı. Montaigne’in Denemeler’inden çok etkilenip yazmaya karar verdi. Okumaya ve yazmaya daha fazla vakit ayırmak için haftada birkaç gün çalışacağı liman işçiliğine başladı. Kitle hareketlerinin psikolojik ve sosyal temelleri üzerine kaleme aldığı, bu makalede inceleyeceğimiz kitabı Kesin İnançlılar, 1951’de yayımlandı. 1960’larda liman işçiliğini bırakıp Berkeley Üniversitesi’nde kısa bir süre misafir hoca olarak dersler verdi. 1983’te, Ronald Reagan tarafından Başkanlık Özgürlük Madalyası’na layık görüldü ve aynı yıl San Francisco’da yaşamını yitirdi.

Bu makalemizde yazarın ilk kaleme aldığı kitabı olan Kesin İnançlılar kitabını inceleyeceğiz. Eric Hoffer’in “Kesin İnançlılar” kitabı, toplumda fanatizm, radikalizm ve dogmatizm gibi kesin inançlara sahip bireylerin psikolojik, sosyolojik ve politik analizini sunan bir kitaptır. Hoffer, kitabında Kesin İnançlılar’ın davranışlarını, motivasyonlarını ve etkileşimlerini ele alarak, Kesin İnançlılar’ın neden kitle hareketlerine katıldıklarını tartışmaktadır.

Yazar kitabın önsözünde; farklı dönem ve kültürlerde, farklı öğreti ve emellerle ortaya çıkan Kesin İnançlılar’ı analiz ederek, onların ortak özelliklerini ortaya koyma iddiası ile kitaba başlar. Hoffer’a göre, tüm kitle hareketlerinin Kesin İnançlılar’ını, genellikle toplumsal ve ekonomik düzen değişimleri veya toplumsal çalkantıların meydana geldiği dönemlerde hüsrana uğramış bireyler oluşturmaktadır. Yazar, her ne kadar düşünsel farklar barındırsa da tüm kitle hareketlerinin ortak noktasının körü körüne bir inanç ve sorgusuz sadakat olduğu varsayımını kabul etmektedir.

Kitle Hareketlerine Katılmaya Hazır Kesin İnançlılar Kimlerdir?

İlk bölümde yazar Kesin İnançlılar’ı üç gruba ayırarak incelemiştir: Değişim arzusu duyan insanlar, alternatif bir kimlik arzusu duyan insanlar ve yoksulları, uyumsuzları, fırsatçıları, azınlıkları ve günahkarları içeren alt sınıf unsurları.

Hoffer’a göre kitle hareketleri; hoşnutsuz, hüsrana uğramış, güçsüz bireylerin mevcut duruma olan inançlarını kaybedip değişim talep etmeleriyle başlar. Çoğu durumda başarılı insanlar her şeyin aynı kalmasını tercih eder, böylece her zaman sosyal hiyerarşinin tepesinde kalabilir ve zenginliklerini koruyabilirler. Doygunluk hissi olan insanlar düzeni muhafaza etmek isterken; hüsrana uğrayan insanlar düzeni temelden değiştirmek isterler ve daha büyük bir grubun parçası olmalarını sağlayan hareketlere katılıp, savunulan büyük misyonu tereddüt etmeden benimseyerek Kesin İnançlı bireyler haline gelirler.

Değişim arzusu besleyen insanların kendilerini kitle hareketlerine adamaya iten şey, hayatlarını değiştirme arzusudur. Kitle hareketini oluşturan bireyler; benliklerinden memnun olanlar değil, hoşnut olmadığı benliği ve hayatından kurtulmak isteyenlerdir. Bir grubun üyesi olmak, onları bireysel sorumluluklarından arındıracak ve kolektif bir grubun içinde konfor elde ederek kendi benliklerinden kurtulmalarını sağlayacaktır. Aynı zamanda Hoffer, kitabın devam eden bölümünde kutsal bir davaya olan inancı, kendimize olan inancımızın kaybolmasına bağlayarak insanın kendi mükemmelliğinden ne kadar şüphe ederse inandığı davanın mükemmelliğini savunmaya o kadar hazır olduğunu iddia etmektedir.

İkinci tür Kesin İnançlılar, ikame bir kimlik arzulayan insanlardır. Bu bireyler hayatlarının onarılamaz bir şekilde zarar gördüğü hissini paylaşırlar. Özsaygı kaybı yaşayan, kendilerini değersiz hisseden bu insanlar kendilerini geliştirerek kurtarmaya çalışmak yerine, nefret ettikleri kimliklerinden hızla kurtulmak için kitle hareketlerine katılırlar. Başka bir deyişle, bu insanlar kitle hareketlerini kendi kimliklerinden kaçmanın bir ikamesi olarak görürler.

Üçüncü tür ise küskün alt sınıf unsurlarıdır. Yazar bu grubu on bir tipe ayırmıştır: Yoksullar, uyumsuzlar, dışlanmışlar, muhterisler, azınlıklar, kötülüğün pençesine düşmüş olanlar, aciz olanlar, yeniyetme gençler, aşırı benciller, canı sıkkınlar ve günahkarlar. Bir ulusun alt unsurlarının onun seyri üzerinde etkide bulunabilmesinin sebebi, bu kişilerin hiç umursamamalarıdır. Bunlar kendi hayatlarını ve mevcut düzeni düzeltilemeyecek kadar kötü bulurlar ve her ikisini de yıkmaya hazırdırlar. Bozulmuş ve anlamsızlaşmış benliklerini, heyecan verici, ortak bir girişim içinde eritmeyi candan arzu ederler. Dolayısıyla bu kişiler, devrimlerin, ırkçı ve şoven hareketlerin ilk taraftarlarıdırlar.[1]

Yazar bu kısımda özellikle milliyetçi hareketleri besleyenlerin özsaygısını yitirmiş ve kendi gelişiminden umudu kesmiş bireyler olduğu tespitinde bulunmaktadır. Bu bireyler eksik hissettikleri değeri uluslarında aramaktadır. Yazarın bu tespiti, Bauman’ın şu sözlerini hatırlatıyor:

“Milliyetçilik onlara batmakta olan ya da çoktan mevta olmuş öz-saygıları için hayalleri süsleyen bir can simidi sağlıyor.”[2]

Üçüncü grup olan alt sınıfların başında yoksullar gelmektedir. Birçok yoksul insan türü vardır. Bazıları yoksulluklarından dolayı rahattır. Her gün yeterince yiyecekleri olduğu sürece tatmin olurlar ve başka bir şey aramazlar. Genellikle tepkisiz kalan bu tür yoksul insanların Kesin İnançlılar grubuna dahil olmak için değişim arzuları yeterince güçlü değildir. Diğerleri ise kitle hareketlerinin doğal destekçileri olmaya meyillidir. Bunlar arasında hali vakti yerinde bir hayat sürmekte olan ve toplumsal, ekonomik faktörler nedeniyle nispeten yeni yoksullaşan bireyler de yer alabilir. Yazar bunları “yeni yoksullar” olarak adlandırmaktadır. Refahı bir kez yaşadıktan sonra, en ufak bir acının son derece güçlü hale geldiğini anlamak önemlidir. Bu sebeple, “yeni yoksulların” kitle hareketlerine katılarak Kesin İnançlılar haline gelme olasılığı çok yüksektir. Yazar bu bölümde “yeni yoksullar” için şu değerli tespiti yapmaktadır:

“İnsanları isyana teşvik eden şey bilfiil çekilen sıkıntılar değil, daha iyi şeylerin tadını almış olmalarıdır.”[3]

“Birçok şeye sahip olduğumuz halde daha fazlasını istediğimiz zamanki hüsranımız, hiçbir şeye sahip olmayıp bazı şeyler istediğimiz zamanki hüsranımızdan daha büyüktür. Birçok şeyin yokluğunu çektiğimiz zamanki hoşnutsuzluk, sadece tek bir şeyin yokluğunu çeker gibi olduğumuzdaki hoşnutsuzluğumuzdan daha azdır.”[4]

Yazar yoksulları açıkladıktan sonra devam eden bölümde “uyumsuzlar”a geçmektedir. Uyumsuzların da birçok farklı türü vardır: hayattaki yerini bulamamış fakat arayış içinde olanlar, yeniyetme gençler, işsiz mezunlar, askerliği bitirmiş olanlar ve göçmenler.

Yazarın burada açıkladığı “uyumsuzlar” grubuna bir Alman yapımı olan “Die Welle” filmindeki Tim karakterini örnek gösterebiliriz. Tim, okulunda sürekli akranları tarafından zorbalığa uğrayan zayıf ve dışlanmış bir çocuktur. Filmde Tim karakterinin aidiyet duygusuna sahip olmayan uyumsuz bir çocuk olduğu görülmektedir. Öğretmeni Wenger, bir ders projesi için öğrencilerine “Die Welle” adında bir örgüt kurmayı önerir. Bu fikir kendisini zorbalık ve dışlanmışlıktan kurtarmak isteyen Tim’e cazip gelir. Diğer üyelerle birlikte okul ve okul dışında örgütlenerek birçok cesur ve çılgın eylemde bulunur. Wenger, durumun ciddi bir hal aldığını görünce “Die Welle”nin sadece bir deney/proje olduğunu açıklar. Tim, misyonu ve savunduğu davayla ilgili hayal kırıklığını kabullenemez ve filmin sonunda kendini öldürür. Filmin, bir yönüyle kitle hareketinin psikolojisini çok etkileyici bir biçimde ele alması sebebiyle izlenmesi/izletilmesi tavsiye edilir.

Bir sonraki alt sınıf olan “günahkarlar”dan bahsedecek olursak, bu grup kendi manevi kurtuluşlarının peşinde olan gruptur. Yazar burada şu tespiti yapmaktadır:

“Tuhaftır ki, gerek haksızlık yapan, gerekse haksızlığa uğrayan kişi, gerek günah işleyen gerekse günaha uğrayan kişi, bir kitle hareketine katılmakla kendisini lekeli bir hayattan kurtulmuş gibi hisseder.”[5]

Yazar burada II. Haçlı Seferleri’ne asker toplamak için Aziz Bernard’ın yaptığı şu çağrıyı örnek gösterir:

“Tanrı’nın ne büyük lütfu ve paha biçilmez bir kurtuluş fırsatıdır ki kadirimutlak Tanrı katilleri, ırz düşmanlarını, zanileri, yalancı şahitleri ve her türlü suç işleyenleri, masum kişiler gibi kendi hizmetine çağırmaktadır.”

Günahkarlar grubu yazarın kitapta bahsettiği son Kesin İnançlı türüdür. Her ne kadar haklı tespitler barındırsa da diğer bölümler gibi bu bölümde de yazarın genellemelere başvurduğu görülmektedir. Yazar, tüm manevi kitle hareketlerini ortak değerlendirmektedir. Oysa manevi hareketler kendi içinde dahi birçok fikir ve motivasyon farklılıkları yaşamaktadır. Örneğin yazar, ruhban sınıfının olduğu bir dini ve bu dinin ruhbanının sözlerini örnek gösterirken, İslam hakikatinde bir ruhban sınıfı yoktur, insana akletmesi emredilir. Bununla birlikte, elbette ruhbanlığın ve sorgusuz itaatin kitle hareketlerine büyük etkisi vardır. Buna karşın, yazar burada daha detaylı bir değerlendirme yapmayı tercih etmemiş ve yalnızca kendi tecrübelerinden yola çıkarak bir genelleme yapmıştır.

Kitle Hareketleri Kesin İnançlıları Nasıl Yönlendirir?

Yazar kitabın devam eden bölümünde, kitle hareketlerinin Kesin İnançlılar’ı nasıl mobilize ettiği ve bu mobilizasyonu sağlarken hangi unsurlardan faydalandığından bahdetmektedir. Bu unsurlar: fedakarlık, nefret, taklit, ikna ve zorlama başlıklarında değerlendirilebilir.

Yazara göre, Kesin İnançlı bireyin kendini feda etmeye hazır olmasını sağlamak, bireyi kolektif bir grup içinde asimile ederek bireyin özgünlüğünü ve benliğini ortadan kaldırmakla başlar. Bununla birlikte, hüsrana uğramış bireylerde kolektif düşünce ve fedakarlık eğilimi kendiliğinden doğmaktadır. Birey aidiyet hissetttiği kolektif yapı ile özdeşleştiğinde, kendisinin o kolektif yapı kadar güçlü ve yıkılmaz olduğuna inandırılır. Asimile edilmiş kişi artık kendisini ve diğer insanları birer birey olarak görmek yerine onları ait oldukları kolektif yapı ile tanımlar. Yazar bu bölümde yeniden, milliyetçiliğin özsaygıyı yitirme ve aşağılanmanın bir sonucu olduğunu vurgularken, Yahudi Cemaati örneğini vermektedir:

“Avrupa’daki Yahudi, düşmanlarının karşısında yalnız, tecrit edilmiş bir birey ve hiçliğin sonsuzluğunda yüzen bir zerreydi. Filistin’deyse artık kendisini bir insan zerresi olarak değil, arkasında unutulmaz bir geçmişi ve önünde olağanüstü bir geleceği bulunan ebedi bir ırkın üyesi olarak görüyordu.”[6]

Yazar görüşlerini açıklamaya, fedakarların uğruna feda edebilecekleri bir şeyleri olmayanlardan oluştuğu varsayımı ile devam etmektedir. Ona göre, değerli bir hayatı olanlar bir dava uğrunda canlarını feda etmeyi göze almazlar. Fedakarlık duygusunu yaratan şey sahip olunanlar değil, sahip olunmak istenenlerdir. Yazarın bu bölümdeki varsayımını da kabul etmek mümkün değildir. Yazarın iddiasının aksine, kitle hareketleri feda edebilecek hiçbir şeyi olmayan insanlardan ibaret değildir. Kitle hareketlerine katılan, aidiyet hisseden mal, mülk ve makam sahibi birçok insan vardır. Fedakarlıktaki motivasyonu yalnızca mala, mülke ve makama sahip olma ihtirasına indirgemek bir yanılsamadır.

Bununla birlikte yazar, Kesin İnançlılar’ın zihinlerinde şimdiki zamanın değersizleştirilmesi, geçmişin yüceltilmesinin oldukça etkili olduğundan bahsetmektedir. Kesin İnançlı’ya göre şimdiki zaman, geçmiş ile gelecek zaman arasındaki sıkıntılı bir dönemdir. Güzel günlerin yeniden geleceğinin umudu, kitleleri hareket halinde tutar. Toplumsal devrimler insanların özgür, eşit ve bağımsız olduğu bir altın çağdan bahseder. Milliyetçi hareketler ise geçmişte uluslarının yaşadığı parlak dönemlerden bahsederler. Hoffer’ın bu değerli tespiti bize Müftüoğlu’nun şu sözlerini hatırlatmaktadır:

“Toplumlarımız, tarihsel zamanların geri gelebileceğine ilişkin güçlü bir nostalji duygusuna sahip olarak geçmişte yaşamaya devam ettikleri için bugünün tarihsel sorunları, hayati sorunları ve gerçek sorunları etrafında kuşatıcı, derinlikli, çözümleyici, analitik bir bilinç inşa edemiyor. Hamaset üreten taşralılık, gerçek dünya karşısında nasıl bir tavır alınması gerektiğini bilmiyor.”[7]

Kesin İnançlılar’ı yönlendirmenin bir diğer yolu ise onları nefret, taklit, ikna ve zorlama yöntemleriyle birleştirmektir. Çeşitli duyguya sahip olan insanın en kolay bulunan ve en güçlü duygusu nefrettir. Nefret, bireye kendisini ve geleceğini untturur. Onu benliğinden kopararak bir kitle hareketinin anonim bir bileşeni haline getirir. Ortak nefret, yalnızca homojen kitleleri değil, heterojen kitleleri dahi birleştirebilen bir unsurdur. Hoffer’a göre, nefret ile hareket eden kişinin temel motivasyonu karşısındakini şeytanlaştırarak kendisini ve başkalarını onun her türlü cezayı hak ettiğine inandırmaktır. Birey böylelikle suçluluk duygusuyla baş edebilecek ve en fena eylemlerin faili olabilecektir.

Nefretin yanı sıra taklit de Kesin İnançlılar için birleştirici bir unsurdur. Kesin İnançlılar’ın çoğu gerçek hayatlarından uğradıkları hayal kırıklığı ile başkalarını taklit etme yoluna giderler. Bu tür taklitçiler, özsaygıları düşük ve kendi benliklerinden nefret eden alt sınıftır. Aynı zamanda değişim arzuları vardır, hoşnut olmadıkları hayatlarından kaçarak yeni bir hayat elde etmek isterler. Bunu başarmak için hayattaki sorunlarını gizler ve üst sınıftan farklı olan özelliklerini özelliklerini kamufle ederler. Aşağılık duygusuna sahip bu grup, diğer insanları taklit etmeye başlar ve kendilerini mümkün olduğunca korumak, hakim gruba entegre olmak için onlara benzemeye çalışırlar. Taklit, bağımsız bir çözümü nasıl bulacağınıza dair hiçbir fikri olmayan yığınların kolaycılıkla tercih ettikleri yoldur.

Son olarak, kitle hareketlerinin Kesin İnançlı’yı kontrol altında tutmasının bir başka yolu propagandadır. Yazara göre, propaganda onu almaya açık olmayan zihinlere zorlama yoluyla giremez, propaganda kurbanı olan zihinler onu almaya açık zihinlerdir. Propaganda bireye görüş aşılamaz, onda halihazırda var olan düşünceleri açığa çıkararak meşrulaştırır. Usta propagandacı, bireyin zihninin derinliklerindeki fikir ve ihtirasları tetikler. Fakat ne kadar ustaca olursa olsun propaganda artık inanmayan kişinin inancını devam ettiremez.

Dolayısıyla propaganda tek başına yeterli değildir. İnancını kaybeden kişinin tekrar inanmasını sağlamak zorlama ile mümkündür. Zorla inandırılmış kişilerin, ikna yoluyla inandırılmış kişiler kadar, hatta bazen daha fazla, yeni inançlarında daha fanatik oldukları görülmüştür. Pek çok kitle hareketinin lideri, etkiyi en üst düzeye çıkarmak için genellikle propaganda ile zorlamayı birleştirmiştir.

Yazar bu bölümde, tebliğ ve misyonerlik faaliyetlerini propaganda faaliyeti olarak yansıtmaktadır. Oysa İslam dini insana körü körüne bir inancı değil; sorgulama, araştırma ve akletme ile beraber tahkiki bir imanı emretmektedir. Bu noktada Müftüoğlu’ndan şu alıntıyı yapmakta fayda vardır:

“İnsan çok yönlü, çok boyutlu düşünerek, anlamlar bulmaya çalışarak, anlam ve ahlak alanlarında yükselişe geçer. Propaganda yoluyla yönetilen hayatlar ezik hayatlardır. Her alanda cesaretli sorgulamalar ve duruş, inanç/ahlak/bilinç bütünlüğü ve derinliği ile gerçekleştirilebilir. Statülerini koruma kaygısı içerisinde yaşayanların, hakikat mücadelesine herhangi bir şekilde katkıda bulundukları görülmemiş ve işitilmemiştir.”[8]

 Kitle Hareketlerinde Liderin Özellikleri Nelerdir?

Hoffer, kitle hareketi liderini üç başlıkta incelemektedir: söz erbapları, fanatikler ve becerikli eylem insanları. Söz erbapları kitle hareketlerinin öncüleridir, kitle hareketleri için ortamı oluşturan grup bunlardır. Kamuoyu oluşturan, muktedirlere karşı kitlesel kızgınlığı körükleyen, hakim inanç ve bağlılıkları zayıflatan ve kitlesel bir hareketin yükselişine zemin hazırlayan konuşmacılar ve yazarlardır. Yazar bu bölümde, bazı söz erbaplarının gerçek amaçlarının ezilmişleri savunmak değil, bireysel nefretten kaynaklandığını savunmaktadır. Aynı zamanda bu tür söz erbaplarının muktedirlere yönelik eleştirileri şahsi ihtiras ve tanınma arzusundan kaynaklanmaktadır. Bu tür söz erbapları menfaatleri doğrultusunda muktedirlerin safına geçmeye ve dalkavukluğa hazırdırlar. Özetlemek gerekirse, yazar söz erbaplarının eylemlerini şu şekilde açıklar:

“1- Hakim inançları ve kurumları gözden düşürüp halkın bunlarla olan bağlarını kopararak, 2- İnançsız bir hayat yaşayamayan kişilerde dolaylı bir inanç susamışlığı yaratmak ve böylece yeni bir inanç ortaya atıldığında, bu susamış insanların kalbinde güçlü bir taraftarlık etkisi yaratarak, 3- Yeni inancın öğreti ve sloganlarını ortaya çıkararak, 4- İnanç yaşayabilecek kişilerin görüşlerinin altını oyarak ve böylece yeni fanatizm ortaya çıktığında, bu kişileri karşı koyma gücünden yoksun bırakarak.”[9]

Kitle hareketi için şartlar olgunlaşıp gereken ortam oluşturulduğunda söz erbabı misyonunu tamamlamıştır. Kitle hareketlerini ortaya çıkarmak için fanatikler sahneye çıkar. Söz erbabı reformdan yanadır. Buna karşın fanatikler reform karşıtıdır. Zira onlara göre mevcut olan her şey kötüdür. Mevcut yapının iyileştirilemez olduğunu düşündükleri için tamamen yıkım taraftarıdırlar. Bu sebeple, eski düzen sarsılmaya başladığında söz erbabı bu durumdan korkar ve güç sahiplerinin yanına koşar. Fanatik ise asla uzlaşmaz ve hareketi çılgınca noktalara sürükleyebilir. Bu noktada hareketin geleceğinin kurtulması için becerikli bir eylem insanına ihtiyacı vardır.

Son olarak, eylem insanları kitle hareketlerini birleştirir. Bir kitle hareketine söz erbabı öncülük eder, fanatik onu ete kemiğe büründürür, eylem insanı ise pekiştirir.[10] Genellikle hareketin dinamik aşamasının sonunda ortaya çıkarlar. Yeni bir düzen oluşmuştur, bu yüzden en önemli görev onu sürdürmek ve kazanımlarını korumaktır.

Sonuç

İncelediğimiz bu kitap çok önemli tespit ve değerlendirmeler içermektedir. Hoffer’ın bilhassa milliyetçi hareketler ile ilgili tespitleri tutarlı ve yerinde tespitlerdir. Buna karşın, kitabın pek çok zayıf yönü bulunmaktadır. Özellikle kitabın önsözünde yazarın: “Bu kitap ne bir yargıya varmakta ne de bir tercihte bulunmaktadır” notu kitabın içeriği ile çokça çelişmektedir. Nitekim, yazar neredeyse kaleme aldığı her bölümde kesin bir dil ve yargı içeren ifadeler kullanmayı tercih etmiştir.

Bununla birlikte Hoffer, kitaba başlarken kitle hareketlerinden “devrimci, milliyetçi ve dini” olmak üzere üç grup olarak bahsetmiştir. Fakat bu gruplardan bahsederken kastettiği grupların kapsamını detaylıca açıklamamıştır. Dini hareketlerin tamamını devrimci hareketlerden ayrıştırmak mümkün müdür? Kıyamete kadar insanlara mesaj götürmek üzere gelen bir dinin kitle hareketinin devrimci bir hareket olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Yine yazarın, kitle hareketlerinin üyeleri Kesin İnançlılar’ın ait oldukları kolektif yapıya körü körüne bağlılık ve sadakat gösteren bireyler oldukları varsayımı da bir yanılsamadır. İslam, özgürlüğü Allah’a sadakat temeli üzerine kurar. İslam inanışında; bireylerin ve şeylerin insana efendiliği, yahut insanın kendi kendine efendiliği yerine Allah’ın hakimiyeti insanı diğer efendilerin tahakkümünden kurtarır. Kişi Allah’a kul olursa, artık hiç bir güç ona hükmedemez.[11]

Aynı zamanda Hoffer, bu kitabını radikalizmin ancak sorgusuz bir kabul olduğu varsayımıyla yazarken radikalizmi mutlak olumsuz bir tutum olarak yansıtmaktadır. Bu varsayıma katılmak mümkün değildir. Radikalizmin ya da kitle hareketlerinin olmadığı yahut zayıf olduğu toplumlarda, bireylerin demokratik tercihleri sonucu başa gelen muktedirler, bugün küresel sömürü ve zulüm düzeninin başını çekenlerdir. Radikalizm farklı dönemlerde felaket sonuçlar doğurmuş olsa da radikalizmi mutlak kötülük olarak yansıtmak adil bir tutum değildir. Bu noktada Müftüoğlu’ndan şu alıntıyı yapmakta fayda vardır:

“Bilinci ve radikal düşünme liyakatini/çabasını/sorumluluğunu kaybeden toplulukların savrulmaktan başka yapabilecekleri hiçbir şey yoktur.”[12]

Yazar, birçok yerde kimliğinden ve benliğinden rahatsızlık duyan bireylerin kitle hareketlerine katıldıklarına değinmiştir. Buna karşın, kitle hareketlerine katılanlar yalnızca kimliklerinden hoşnutsuzluk duyanlar değildir, kimlik ve benliklerine aidiyet duyan, kimliklerine yönelik saldırı ve asimilasyona maruz kalan bireylere yazar hiç değinmemiştir. Birçok emperyalist ve siyonist müdahaleler bu saldırı ve asimilasyon faaliyetlerine örnek gösterilebilir. Yazar, bu dış müdahalelere karşı korumacı bir tavırla kurulan ve olgunlaşan kitle hareketlerine dair bir tespitte bulunmamaktadır. Bu hareketleri “radikal” ya da “fanatik” olarak tanımlamak mümkün müdür?

Yazarın birçok farklı örnek vererek eleştiri ve değerlendirmeler yaparken, ABD ve sömürgeci Batı devletlerine yönelik eleştiri yapmaktan kaçınması dikkat çekmektedir. Bu tutumuyla Hoffer’ın etnosentrik düşüncenin kurbanı olduğu söylenebilir. Yazarın içinde bulunduğu psikolojiyi Amerikan halkının psikolojisinin bir tezahürü olarak yorumlamak mümkündür. Bu psikolojiyi anlamak adına bir başka Amerikalı araştırmacı yazar William Blum’un şu tespitini hatırlatmak gerekir:

Amerikan halkı, babalarının hayatını nasıl kazandığını bilmeyen ve bilmek de istemeyen, sonra da neden birinin oturma odalarının penceresinden içeri molotof kokteyli attığını anlayamayan mafya babasının çocuklarına çok benziyor.”[13]

Sonuç olarak, incelediğimiz kitap çok fazla genelleme ve varsayımlara başvurmuştur. Bu genellemeler bazı bölümlerde yetersiz ve haksız tespitlere sebebiyet vermiştir. Bununla birlikte, kitabın referans ve kapsam noktasında yetersiz olması sebebiyle teorik açıdan zayıf bir çalışma olduğu söylenebilir. Hoffer’ın verdiği örnekler çeşitli olmadığı için bağlamı açıklama noktasında yetersiz kalmaktadır. Zayıf yönlerinin yanında, kitap çok değerli tespitler içermekte ve değindiği meseleler açısından güncelliğini korumaktadır. Özellikle daha geniş bir okuma listesi ile birlikte okunması tavsiye edilir.

Emir Ruşen

 

KAYNAKÇA

[1] Eric Hoffer, Kesin İnançlılar (İstanbul: Olvido Kitap, 2019), s.42.
[2] Zygmunt Bauman, Kapımızdaki Yabancılar (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2021), s.18.
[3] Eric Hoffer, Kesin İnançlılar (İstanbul: Olvido Kitap, 2019), s.46.
[4] Eric Hoffer, Kesin İnançlılar (İstanbul: Olvido Kitap, 2019), s.47.
[5] Eric Hoffer, Kesin İnançlılar (İstanbul: Olvido Kitap, 2019), s.75.
[6] Eric Hoffer, Kesin İnançlılar (İstanbul: Olvido Kitap, 2019), s.88.
[7] Atasoy Müftüoğlu, Geleceği Özgürleştirmek (İstanbul: Mahya Yayıncılık, 2020), s.107.
[8] Atasoy Müftüoğlu, Geleceği Özgürleştirmek (İstanbul: Mahya Yayıncılık, 2020), s.19.
[9] Eric Hoffer, Kesin İnançlılar (İstanbul: Olvido Kitap, 2019), s.177.
[10] Eric Hoffer, Kesin İnançlılar (İstanbul: Olvido Kitap, 2019), s.185.
[11] Muhammed Bakır Es-Sadr, İslam Ekonomi Doktrini (İstanbul: Hicret Yayınları, 1980).
[12] Atasoy Müftüoğlu, Geleceği Özgürleştirmek (İstanbul: Mahya Yayıncılık, 2020), s.200.
[13] William Blum, Emperyalizmin En Ölümcül Silahı: Demokrasi Yalanı (İstanbul: Say Yayınları, 2013).

Avatar photo

Emir Ruşen

Sivil Toplum | İşletme | Uluslararası Ticaret | Uluslararası İlişkiler - ([email protected])


Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul