Padişah olduğu gibi hil‘at-i saltanatı muhakkar görerek, zî-ulemâyı ihtiyâr ederek maarife olan rağbetini ilan eyledi.
İdarenin en büyük kuvveti saltanatın halka ilkâ ettiği dehşet ve hurmetten ibaret olan öyle bir zamanda, edeb-i insaniyeti de’b-i hükümete tercih ile hocası olan Molla Gürânî’nin elini öperdi. Ve zamanesinin a‘lem ve belki -pâdişâhın kendi tabirince- İmam-ı A‘zamı olan Molla Hüsrev’e velev camide olsun rast gelince kıyam ederdi.
Ali Kuşçu Rûm’a teveccüh ettiği zaman her konakta masârıfı için bin akçe tahsis etmek gibi nice kıymetşinâslıklar izhar eylediğinden Memâlik-i İslâmiye’nin her tarafında ne kadar kendine güvenir ashâb-ı marifet var ise dergâhını vech-i hâcet etmişler idi. Nitekim Molla Cami -atına bindikçe fezâil-perverlikte darb-ı mesel olan Sultan Hüseyin Baykara dizginini, ve ilme rağbet hususunda vüzerâ-yı İslamiye’nin cümlesine fâik addolunan Ali Şir Nevâî üzengisini tutarken- Fâtih’in şöhret-i kemâlinden müşâhede-i cemâline hasıl ettiği iştiyak bu ihtirâmât-ı fevkaladenin tesirâtına bile galebe ederek tâ Mâverâünnehir’den …e kadar ihtiyâr-ı sefer eylemişti.
Geceli gündüzlü etrafını ihâta eden bunca ashâb-ı marifeti daima huzurunda bahsettirir ve bazı kere kendi mümeyyiz olurdu. Nitekim hocazâde ile hatipzâde beyninde cereyân eden ispat-ı vâcib cedel-i meşhurunda hüküm Fâtih idi.
Hele, zamanında telif olunan kitapların kıymetini takdir etmek ve ashâbına büyük büyük ihsanlar eylemek ve pek değerlilerini fermanlarla etrâf-ı mülke neşr ettirmek kendine mahsus bir fazilet idi.
Ulemâ-yı Osmaniye’nin musâhabetiyle kanaat ve geceleri bi’n-nefs medârisi dolaşarak talebeyi sa‘ya teşvik ile iktifâ etmeyip, her tarafın mahsûlât-ı idrâkinden serâyende kurduğu encümen-i irfânı müstefîd etmek için, Avrupa’da ve Asyada bulunan ezkiyâ ile dört beş lisan üzere müselsel ve muttasıl muhâbereler ederdi. Ve devlete müteallık olan muharrerâtı gibi ilim ve edebe dair olan mektublarının da ekserini kendi yazardı.
Hayfâ ki padişahın zaman-ı devleti mülkümüzde her türlü fezâilin ibtidâ-yı terakkîsi olduğu gibi milletin lisân-ı edebi dahi o vakitlerde teşekkül etmeğe başlamış ve kendi ise Arap ve Yunan âsârında gördüğü tarz-ı hakîmâneyi iltizâm etmiş iken meyelân-ı umûmîye bir türlü galebe edemediği için edebiyatımızı şîve-i İran’ın tesirinden kurtaramamıştır.
Hayfâ ki milletimiz kitaphâne-i maarifini bihakkın tezyîn edecek o kadar asarından, meydanda bazı eş‘ârıyla Uzun Hasan’a yazdığı tehditnâmeden başka bir şey kalmamıştır.
Bedâyi‘ içinde şiir ile tasvire pek ziyade mâil bulunduğu için, ulemâ-yı İslâmiye şöyle dursun garb üdebâsına dahî büyük büyük ihsanlarına mazhar etmiş ve hatta bir Latin şairinin takdim ettiği kasideye câize olarak hemşehrilerinden birçok esir azad etmiştir. İstanbul’a hücum emrini verdiği gün “Mal mevcut askerin olsun, şu kadar ki şehrin taşı toprağı benimdir.” diye dellâl-nidâ ettirdiği halde Ayasofya Camii’ne girdiği zaman Azaplardan birinin bir resimli taş kırmakla meşgul olduğunu görünce “Malıma ne taaruz edersin?” diyerek yalın kılıç üzerine yürümüştür. İtalya’nın meşhur ressamlarından Gentile Bellini’yi sanatına, maharetine hürmeten İstanbul’a celb ederek nedîm-i meclis ve müstağrak-ı âtıfet etmiştir.
Evrâk-ı Perîşân’dan
NÂMIK KEMÂL
Numan AYTAŞ
Yeni Mecmua, Sayı: 46, 30 Mayıs 1918
LÜGATÇE
Hil’at-i Saltanat: Saltanat kaftanı
Muhakkar görmek: Hakir görmek, önemsememek
Zî-ulemâ: Alim elbisesi
İlkâ etmek: Bırakmak, atmak
Hurmet: Yasaklamak (haram kelimesi ile aynı kökten)
A’lem: En alim, bilgili kişi
Kıyam etmek: Ayağa kalkmak
Masârıf: Gider
Kıymet-şinâs: Kıymet bilir
İzhar eylemek: Göstermek
Ashâb-ı marifet: İlim ve irfanla uğraşan kimseler
Vech-i hâcet etmek: İhtiyaç anında yönelecek kapı etmek
Fezâil-perver: Fazileti, güzel hasletleri seven
Darb-ı mesel: Hikmetli söz
Fâik: Üstün
İhtirâmât-ı fevkalade: Normalin üstünde bir saygı
Galebe etmek: Üstün gelmek
İhtiyâr-ı sefer: Seferi seçmek, sefere gitmek
İhâta etmek: Çevrelemek
Mümeyyiz: Doğruyu yanlıştan ayıran, hakem
Etrâf-ı mülk: Ülkenin dört bir yanı
Musâhabet: Arkadaşlık
Sa’y: Çalışmak
İktifâ etmek: Yetinmek
Encümen-i irfân: İrfan komisyonu
Ezkiyâ: Zeki ve güzel anlayışlı insanlar
Müselsel: Silsile olarak, arka arkaya
Muhâbere: Haberleşme
Muharrerât: Yazılmış olan şeyler
Hayfâ ki: Ne yazık ki!
İbtidâ-yı terakkî: Gelişmenin başlangıcı
Meyelân-ı umûmî: Umumi meyil, genel akım
Bedâyi’: Yeni ve güzel şeyler
Garb üdebâsı: Batılı edebiyatçılar
Nedîm-i meclis: Meclis arkadaşı
Müstağrak-ı âtıfet: Sevgiye boğmak