Gurbet, sadece kilometrelerce uzaklaşmak değil, bilmediğimiz yollara adım atmak, kendimizi keşfetmek için çıktığımız bir yolculuktur. Bu yolculukta yalnızlık bir kalabalıktır, kalabalık da bizatihi yalnızlıktır. Gurbette her yeni doğan gün, bir dertle doğar ve her dert bizi pişirir biraz daha güçlü kılar. Gurbet, bize farklı bir bakış açısı sunar. Gurbette kaybettiğimiz şeyler, maddi veya manevi olsun, bizi olgunlaştırır. Gurbet, uzaklarda kalan sevdiklerimizin hayalleriyle ve hatıralarıyla yaşatır. Gurbette her köşe başında yabancı bir yüzle, her sokakta yabancı bir dille karşılaşmaktır.
Son yıllarda gurbet kadehinden çok içmişim, dayanamamışım da. Bu gurbet kadehinden “eğer sizin gül yapraklarını andıran dudaklarınız bir defa olsun ona değseydi, kıymeti kat kat artacaktı[1].” Neyse ki, gurbet kadehinden sadece ben içmedim. Linda Hanım da içti, Garang Bey de içti, Senegalli Maty Fall da bu kadehten yudumladı.
Gurbet, içimizdeki vatan sevgisini alevlendirir. Bize sabır öğretir, sessizce ağlatır ve yüzümüze sahte bir gülümseme takmayı da öğretir. Gurbet, bizi yeni dil öğretir, bu dil sadece lisan bağlamında değildir. Davranış dili, tasarruf dili, saygı dili, sevgi dili, merhamet dili, iktisat dili en önemlisi rengârenk insanlık dilinden de ders verir. Gurbet, ufuklarımızı genişletir, farklı kültürleri yakından gözlememizi vesile olur. Fedakârlık ve cömertlik gurbette tecelli eder. Gurbette en güzel sevgi, en büyük özlem, en acı hadise, en yüksek haykırış gurbette tadılır. Gurbette, “Hem duyuyorum hem duyamıyorum. Hem yaşıyorum hem yaşamıyorum[2]”. Gurbet birde zamanı doğru kullanmaktır. Yeni edebi eserlerle tanışmaktır. Gurbette “her nefes alışta saadetimi bir parça daha idrak ediyor. Bir parça daha içime sindiriyor. Ömrümün kalan kısmı üzerine tatlı bir ışık düşmüş, gelecek günlerim şeklini bulmuştur[3]”
Gurbet, farklı insanlarla tanışmaktır; dünyanın aşıklarıyla güzel sohbetlere dalmaktır. Bir gün, Libya’da doğmuş ve çocukluğunu Tunus’ta geçirmiş üniversiteli bir arkadaşla karşılaştım. Zaman geçtikçe arkadaşlığımız gelişti. Bu arkadaş, Tunus Cumhuriyeti’nin milli marşını yazan büyük şair Aboul Qacem Echebbi’nin memleketindendi. Onunla muhabbet ortamında buluştuk. Afrika kahvesi ve sütlü çayın eşlik ettiği sohbetimizde, konudan konuya atlıyorduk. Yeni âşık olmuş bu gençle sohbetimizi sevgiye bağladık. Hikâye anlatmakta usta olan bu arkadaş, bir şey anlatmaya başladığında onun sohbetinden kopmak imkânsızdı.
“Biliyor musun kanki?” dedi bana. Sevgilimle karşılaştığımda ona şöyle demiştim: “Senin için giyinir, senin için okur, senin sevdiğin şarkıları öğrenirdim. Ben senin için böyle güzeldim.[4]” Bu sözler onu çok mutlu etmişti. Daha da mutlu etmek için şunları ekleyiverdim: Sana karşı tarifi imkânsız bir şefkat besliyorum. Yatağında nasıl uzandığını, nasıl ağır ağır nefes aldığını, saçlarının yastığa nasıl serildiğini, sabah sabah yüzünü yıkamadan önceki halini tasavvur ediyorum. Bu surette seni görmekten daha büyük bir saadet olamayacağını düşünüyorum. Onunla geçirdiğim ve hâlâ geçirmekte olduğum günler, bambaşka bir âlemdir. Onunla oturduğum mekânlardan her çeşit ses yankılanırdı. Aşktan bahseden şarkılar, umut dolu nağmeler, sitemler ve neşeler… Neyse bu pencereyi kapatalım gurbete dönelim. Gurbet kadehimizden yeniden içelim. Kendimize gelelim.
Gurbette yaşarken, anne, baba, abi, abla ve kardeş olmanın ne demek olduğunu farkına varmaktır. Gurbet, eskiden küçümsediğimiz küçük ayrıntılara özlemektir. Mesela, bir eşeğin anırmasını, bir keçi yavrusunun sesini duymayı, annenin “Gel oğlum, sana sütlü çay yapayım” deyişini, babanın azarlamasını, memleket rüzgarının esmesini özlemektir. Gurbet zamanın çok hızlı akmak demektir. Gurbet sadece yalnız kalmak değil, yalnızlığının tadını bilmektir. Yalnızlıkla yaşamayı becerebilmektir. Gurbette yaşarken, hareketlerimize dikkat etmektir. Gurbette:
“Öyle çabuk geçiyor ki günleri
Hele sen de bir bak hayatına
Yarın bitecek sanki her şey
Yarın ölecek gibiyiz[5]”.
Gurbet aynı zamanda bir hazinedir. Bu hazine tecrübelerden, hatıralardan, özlemden, sevdadan ve karşılaştığımız insanlardan oluşur. Gurbetin bağışladığı en önemli unsur, kişinin özüne döndürmesi ve kendi kimliğiyle buluşturmasıdır. Gurbet, insanı kendi köklerine, geçmişine ve ait olduğu kültüre daha da yaklaştırır. Kişi, uzaklarda yaşarken memleketine olan özlemini daha derinden hisseder ve bu da onun kimliğini yeniden keşfetmesine neden olur. Velhasıl gurbet benden çok şey aldı, çok şey de verdi.
[1] Tarık Buğra, Oğlumuz Yarın Diye Bir Şey Yoktur, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2023), S. 74.
[2] Muharrem Dayanç, Denemeyi Denemek, (Ankara: Ebabil Yayınları, 2006), S. 11.
[3] Tarık Buğra, Oğlumuz Yarın Diye Bir Şey Yoktur, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2023), S. 74.S. 49.
[4] Tarık Buğra, Oğlumuz Yarın Diye Bir Şey Yoktur, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2023), S. 74. S. 48.
[5] Özdemir Asaf, Çiçek Senfonisi, (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları Eylül 2012), S. 47.