- 15 Temmuz
- 15 TEMMUZ DARBE
- 15 TEMMUZ ŞEHİTLERİ
- ABESLE İŞTİGAL ETMEK NE DEMEK
- ABESLE İŞTİGAL NE DEMEK
- AYNÎLEŞMEK
- AYNÎLEŞMEK NE DEMEK
- EYVAH BU BÂZÎÇEDE BİZLER YİNE YANDIK
- EYVAH BU BÂZÎÇEDE BİZLER YİNE YANDIK ZÎRA Kİ ZİYAN ORTADA BİLMEM NE KAZANDIK
- HANELERDEN NUMARALI EVLERE
- HEYULA
- HEYULA NE DEMEK
- İÇİMDEN ŞU ZALİM ŞÜPHEYİ KALDIR İSMET ÖZEL
- İSMET ÖZEL İÇİMDEN ŞU ZALİM ŞÜPHEYİ KALDIR
- İSMET ÖZEL KİMDİR
- İSMET ÖZEL KİTAPLARI
- İSMET ÖZEL ŞİİRLERİ
- İSMET ÖZEL SÖZLERİ
- İŞTİGAL ETMEK NE DEMEK
- İSYAN AHLAKI
- İSYAN AHLAKI NURETTİN TOPÇU
- MA'ŞERİ VİCDAN NE DEMEK
- MA'ŞERİ VİCDAN NEDİR
- MEDENİYET VE MODERNİZM
- MEDENİYET VE ŞEHİRLER
- MÜCAHİT BAYRAM IŞIK
- NURETTİN TOPÇU İSYAN AHLAKI
- ZÎRA Kİ ZİYAN ORTADA BİLMEM NE KAZANDIK
- ZİYA PAŞA BEYİTLERİ
- ZİYA PAŞA ESERLERİ
- ZİYA PAŞA KİMDİR
- ZİYA PAŞA ŞİİRLERİ
Hanelerden numaralı evlere geçtik… Yaşamımızı idame ettirdiğimiz barınma ihtiyacımızı karşıladığımız yuvalarımız, bütün anılardan hatıralardan yaşanmışlıklardan sıyrılarak mal/mülk kavramı ile eş değer hale geldi.
Günlerim geçmiyor ki eski İstanbul’un hasretini, özlemini çekmeyen tanıdıklarımın listesine yeni birileri daha eklenmesin. Fakir de İstanbul’a bu denli hassasiyetin artmasının nedeninin ne olduğunu tam olarak bilememekle; belki tarih bağları belki köklü medeniyetlere ev sahipliği yapmış olması, belki efendimiz (SAV) ‘in övgüsüne mazhar olması, belki coğrafyadan doğal güzelliklerinden yitmeye yüz tutmuş olsa da park-bahçe ve korularının güzelliği, belki de bir yüzü ile açık hava müzesini andıran semtleri, hepsi olabilir… Ama, her yağmur sonrasında güneş ışıkları ile birlikte dağ ve tepelerde aniden mantarlar gibi ortay çıkan betondan heyulaların olmadığı kesin…
Bir önceki yazı dizilerimizde modernizm denen illetin gerek sosyal yaşam gerek yaşamın diğer alanları üzerindeki etkilerini ve izdüşümlerini incelemeye gayret ettik. Ancak, bahse konu olan mevcut portrelererin bir kısmı mücerret olmakla birlikte bir kısmı somut kavramlardı. Aslında sonuç ve hız odaklı modern zihniyet asıl darbeyi sosyal ve gündelik yaşamın görünen yüzü olan şehirleşme ve mimarîye vurdu.
Geçmişten bugüne birey değil, maşeri vicdan ile var olan bu millet, son yaşanılan talihsiz 15 Temmuz işgal girişiminde de kendini göstermiş, milletin iradesi ve feraseti işgalci teröristlerin önüne etten kemikten bir set oluşturmuştur. Ancak hala isyan ahlakından yoksun olduğumuzu belirtmek durumundayım… Ailesi, akrabası, toplumu, milleti ve ümmeti ile dünyaya söyleyecek sözü olan bizler artık 1+1 hayaller içerisine hapsolmuş durumdayız. Toplamda bir mahalleye sığabilecek ya da alabileceğinden fazla daireyi üst üste tepiştirmek suretiyle oluşturulan heyulalarda bizlerin varlığı numaralarla aynîleşmiş durumdadır. Numaralarla, sayılarla aynîleşmek beraberinde komşu kavramını da ortadan kaldırmaktadır. Halbukî şahsiyetli bir mahallede öksüz ya da yetim kalmış bir kişi; anne ya da babadan yoksun büyüse de mahalledeki büyükleri hatta esnafı hayata karşı bizim Ahmet’i yetiştirmekte; neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğretmekte idi. Fakat yavaş yavaş toplum aslî görevlerini unuttu; hatta toplum ortadan kalktı. Çünkü, çağın hastalığı birey kavramı ile toplum kavramı taban tabana zıt hüviyete sahiptir. Hal böyle olunca yetim ve öksüzler yani bu toplumun evlâtlarına gerekli kucak açılamamakta yetişmeleri için uygun-yeterli ihtimam ve özen gösterilememekte dolayısıyla da bizim Ahmet’e sahip çıkılamadığı için sokak şebekeleri sahip çıkmaktadır. Yani bu durumun hülâsası İsmet Özel’in serzenişlerinde kendine yer edinmektedir.
…İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır
o ferah ve delişmen birçok alınlarda
betondan tanrılara kulluğun zırhı vardır
çelik teller ve baruttan çatılınca iskeletim
şakaklarıma dayanınca güneş
can çekişen bir sansar edasıyla
uğultudan farkedilmez olunca konuştuğum
kadınların sahiden doğurduğuna
toprağın da sürüldüğüne inanmıyorum
nicedir kavrayamam haller içinde halim
demiri bir hecenin sıcağında eriyor iken gördüm
bir somunu bölünce silkinen gökyüzünü
su içtiğim tas bana merhaba dedi, duydum
duydum yağmurların gövdemden ağdığını…
Sonuç odaklı ve birim maliyeti düşürmek ve her şeye kâr gözü ile bakan zihniyetten de topluma mal olmuş hasletler üzerinde kafa yorup zihin patlatması abesle iştigal olacaktır.
Hanelerden numaralı evlere geçtik… Yaşamımızı idame ettirdiğimiz barınma ihtiyacımızı karşıladığımız yuvalarımız, bütün anılardan hatıralardan yaşanmışlıklardan sıyrılarak mal/mülk kavramı ile eş değer hale geldi. Kıymet kelimesi kalktı değer kaldı; o da paranın ölçü birimi ederi kisvesine büründü.
Peki, bitti mi? Bitmedi…
Şehir diyorduk… Haysiyetli mahallelerden ruhsuz sitelere… Yatay mimariden dikey mimariye… Öncelik insan değil kâr olmaya başladı. Balkonlarımız kalktı, mutfaklarımız allandı pullandı Amerikan mutfak oldu. Eee tabi düzenli, plânlı, sistematik, şehirler… Maddi kıymetinin dışında hiçbir manevi kıymeti harbiyesi olmadığı için sokaklar ve caddeler numaralarla ifade edilmeye başlandı. Ama planlı!!! Onun planlı olması, doğru-tabî-güzel ve insan fıtratına uygun olduğu anlamına gelmemektedir.
Şehirleşme-toplum-hafıza üçgeninden gelişmelere projektörleri çevirdiğimizde ise: Kişi için bir bakıma en önemli olan şey hafızadır. Bu minvalde kişinin hafızası toplumda mezarlıklara eş değerdir. Ancak, yaklaşık iki yüz yıldır sözüm ona muasır medeniyetlerin oluşturduğu kalabalık sokaklarda dolaşmaya başladığımızdan beri, daha doğrusu kendimizi dışarıda aramaya başladığımızdan beri haliyle kendimize yabancılaştık. Toplumsal hafızalarımız olan mezarlıklarımız ise ya düzlendi ya asfalta gitti ya da şehir dışlarına atıldı.
Son günlerde park, bahçe ve yeşil irtifa kaybetti. Binalar betonlaştığı gibi vicdanlar da betonlaştı. Ziya Paşa‘nın dediği gibi:
Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık
Zîra ki ziyan ortada bilmem ne kazandık
MÜCAHİT BAYRAM IŞIK