Yerle gök arasındaki en mertebeli varlık olan insan konuşarak dil yoluyla iletişime geçer. Bu hususi yetisi insanoğlunun diğer varlıklardan ayıran en temel özelliklerindendir. Hayvanların koklaşarak veyahut sesler çıkararak iletişim kurduğu yeryüzünde insan dil yoluyla hem zihni melekelerinden yararlanarak kavramlaştırma işine girişiyor hem de bu yolla iletişimini sağlıyor. Yani konuşmak eyleminin asli vazifesinin iletişim olduğunun kanaatini çabucak getiririz bu sebeple.
İletişim, belirli bir amaca yönelik olsun ya da olmasın iletilmek üzere alıcıyla bizi harekete geçirir. Yani ideolojik, ilmi veyahut dini bir aktarım söz konusu olmaksızın insan iletişime geçer. Ve sonucunda dönüt beklemek üzere alıcı pozisyonunda bekler. Peki yazı işinde bu dönüt nasıl gerçekleşir? Bu soru yazılan binlerce kitabın, makalenin ardına elbette ki büyük öneme haizdir. Birileri bir şeyler yazacak ama okuyucunun buna olan tepkisi nasıl gerçekleşecek? Matbaanın icadıyla beraber kitap basımı işi dünyada ulaşmadığı boyuta ulaştı. Öyle bir hale geldi ki yazı işi elini sallayan ponçikler, sosyal medya starları dahi bu işe el attı. Ancak benim üzerinde durduğum nokta belirli bir amaca binaen yazılan eserlere aittir. Elini sallayanın yazdığı türden eserleri değil.
Bu aşamadan sonra ki en önemli soru; bu kadar bir yoğunlaşma olmasına rağmen örneğin İslami alandaki çalışmaların neden gündelik hayatımıza bir katkısı olmadı? Önceye nazaran bu kitaplar müthiş arttı ve okuyucuya çok daha rahat bir biçimde ulaşıyor. Ancak sonuca yönelik hiçbir elle tutulur bir katkı sağlamıyor.
Bunun altında yatan sebep az öne bahsedilen, insanın bir şey söyleyebilmesi için illa bir ideal, bir niyet olmasına gerek olmadığı anlayışı, okur için alanına yöneldiği konuyla alakalı söz konusu olmaktan çıkıyor. Okunan kitabın sonucunda özellikle pratik ve teorik alana isabet eden konular için bu kitap entelektüel bir aktivite olarak okunuyorsa bu eylemin sonucu iyi bir hal almaz. Kitabın muhtevası bakımından değişir ancak pratikle birebir alakalı bir eser okunuyorsa ve bu kişiyi harekete geçirmek yerine sadece konuşma dakikasını arttırıyorsa bu okunan kitap ona kitap yüklü eşekler olma durumu haricinde bir şey getirmez. Tabi bu söylenenleri pratiğe geçirilmesi söz konusu olanlar için değiniyorum.
Diyelim ki okunan kitabın çağırdığı aksiyon kişiye doğru, mantıklı bir iş olarak gelmedi. Bu durumda değerlendirdiği ölçüler üzerinde sabitliği söz konusu olmakla birlikte ona fikrinin karşı bir fikir karşısında muhakemesi bağlamında güç kazandıracaktır. Bu elde ettiği güç yarın öbür gün başka bir fikir karşısında yenilebilir o zaman kişiye düşen üstlendiği yeni teorinin pratiğiyle uzlaşma ve onu sahiplenmedir. Ez cümle ne teorisiz pratik olur ne de pratiksiz teori, okunan eserler insanı yerinde sayan bir varlığa çevirmemeli. Okumak eylemi aksiyona güç kazandırmalı.
Hüseyin Nuri Şişman