İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler son sınıf öğrencileri olarak değerli hocamız Yrd. Doç. Dr. Fatih Bayram nezaretinde Başbakalık Osmanlı Arşivi’ne eski adıyla Hazine-i Evrak Dairesi’ne bir ziyarette bulunduk. Arşiv 180 dönüm arazi üzerine kurulmuş 12 bina ve 109 depodan oluşmaktadır. En şaşırtıcı olanı ise toplam raf uzunluğunun 120 km den oluşmasıdır.
Şahsım adına benim için tarifi imkansız bir ziyaret oldu. Kapıdan ilk girdiğiniz de zaten farklı bir atmosfere girdiğinizi hissedeceksiniz, hele birde günler öncesinden onun heyecanı ile dolmuşsanız gerçekten tam bir tarihi yolculuğa tanıklık edersiniz.
Sergi dairesini gezmeden önce arşiv görevlisi tarafından yapılan ön bilgilendirme ile Osmanlı arşivi ve arşivciliği adına gerçekten çok önemli şeyler öğrendik.
Öncelikle 100 milyon belge ve 400 bin defterden oluşan bu muazzam arşiv Topkapı Sarayı, Bab-ı Ali ve Yıldız Sarayı’nda ortaya çıkmış. Ozaman Osmanlı sınırları içinde olan 42 devletin arşiv kayıtlarını kasamakta ve içlerinde en eski belge ise 1432 yılına ait Arnavutluk tahrir defteriymiş.
II. Murat sonrası kayıtlarını içeren bu kıymet-dar arşiv Fatih Sultan Mehmet Han ile toplanmaya başalanmış. Yedi kule zindanları ise ilk arşiv binası yapılmış. Kayıtlar fetihler sonrası bölgeye giden tarih katiplerinin eserleri, padişah ferman ve beratları, anlaşmalar ve vilayetlerden gelen defterlerden oluşmakta.
Osmanlı’nın ilk yıllarına ait belgeler ise Ankara Savaş’ı sonrası Timur tarafından yakıldığından mevcut değildir. Aldığımız bilgiye göre ise o dönem hakkında bilgiler Bizans kaynaklarından edinilmekteymiş.
Duymuş olduğum en ilginç noktalardan biride Osmanlı’nın hazineyi ikiye ayırması biri bildiğimiz hazine diğeri ise Hazine-i Evrak yani arşiv belgeleri. Gerçektende evraklar Osmanlı için bir hazine gibi çünkü Osmanlı, kayıtları tarihi belge olarak değilde devletin yönetilmesi, diğer devletler ile ilişkilerin düzenlenmesi, maaşların ödenmesi gibi idari işlerde başvurulacak bir hafıza olarak kullanmış.
Bu kayıtların ilk defa tarihi bir vesika olarak ortaya koyulması ve ders kitabı olarak okutulması Ahmet Cevdet Paşa seyesinde gerçekleşmiş. Ama ne yazık ki o dönem de 12 tip osmanlıca yazı türünü içinde barındıran eski belgeleri okuyacak katipler ya bulunamamış yada çok az sayıda katip okuyabilmiş.
II. Mahmut ile modern arşivciliğe geçilerek defter yerine belgeler numaralandırılıp dosyalanmaya başlanmış. Yine bu yeni dönem ile Defterhane-i Amire yerine Hazine-i Evrak Dairesi kurulmuş. Burada ilk defa III. Ahmet döneminde Ruslar’ın elinden kurtulup ailesi ile Osmanlıya sığınan XII. Karl’ı araştırmak isteyen bir araştırmaya çalışmaları için izin verilmiştir.
İkinci olarak ise sergiyi gezerken Osmanlı diplomasi tarihi ve siyasi tarihi için çok büyük öneme sahip anlaşma metinleri, fermanlar ve bildirileri görmekle birlikte İstanbul ile ilgilide çok ilginç bilgiler edindik.
Bunlardan en ilgi çekici olanı ise iki Fransız kardeşin İstanbul’u semadan bakarcasına hayalen resmettikleri tabloydu. Gerçekten görülmeye değer bir tabloydu. Çünkü gökyüzünden çekilen bir fotoğrafı andırıyordu. Bugün Sultan Ahmet Meydanı olarak adlandırılan At Meydanı’nın ve Aksaray Vatan Caddesi olarak bildiğimiz Et Meydanı’nın tablolarıda beni eski İstanbul’a götürmeye yetmişti.
Tokapı Sarayı’nda bir bayramlaşmanın resmedildiği tablo vesilesiylede ecdadın Hz. Peygamber’in soyuna nasıl saygı ve hürmet ettiğini dinledik. Muayyede olarak adlandırılan bayramlaşmalarda Fatih’in çıkardığı bir kanuna göre her bayram padişahın el ve eteği öpülecektir ama bir kişi hariç, elbette ilk akla gelen Şeyhül İslam oldu, ama o, seyyid ve şeriflerin kayıtlarını tutan Nakib-ül Eşraf’dan başkası değildi. Hatta yine Fatih’in çıkardığı bir kanuna göre Nakib huzura geldiğinde padişah ayağa kalkmak zorundaymış.
Cumhuriyet’in kurulması ile arşivin bir kısmı Ankara’ taşınmış 1945 yılında ise Arşiv Umum Müdürlüğü kurulmuştur. 1984’de Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı adını almıştır. 2013 yılında ise Kağıthane’de ki yeni binasına taşınmıştır.