Giriş
Küreselleşme hayatın her alanını olumlu veya olumsuz, bir şekilde etkilemektedir. Yaşam koşullarımız, hayat tarzımız, gündemlerimiz, sosyal yaşantımız ve çevremiz küreselleşmenin bir sonucu olarak şekillenmektedir. Bunun sonucu olarak bir yandan insan yaşamları arasındaki sosyo-kültürel benzerlikler artmakta, bir yandan da sınırların eskisi kadar önemli olmadığı bir dünya izlenimi ortaya çıkmaktadır.
Sosyal, kültürel, ekonomik ve teknolojik yenilikler, toplumların alışkanlıkları, hayat tarzları ve ihtiyaçları üzerinde önemli değişim ve dönüşümler meydana getirmiştir (Çelik, 2012, s.58). Bu değişim ve dönüşümün en çok etkilediği alanlardan birinin ekonomi ve ekonomi çevreleri olduğunu söylemek mümkündür. Ekonomide küreselleşme çok hızlı olmuştur. Bu kadar hızlı uluslararasılaşması, küreselleşmenin asıl amacının ekonomik olduğunu akıllara getirmektedir (Aytekin, 2013, s.124). Hatta literatürdeki bazı küreselleşme tanımlarının temelinde sadece ekonomi vardır. John J. Wild ve Kennet L. Wild kitabında küreselleşmeyi “Ulusal kuruluş ve ekonomilerin ekonomik, kültürel, siyasi ve teknolojik olarak karşılıklı bağımlılıkları konusunda artan eğilim” olarak tanımlamaktadır (Wild ve Wild, 2017, s.7).
Bir iş adamı küreselleşmeyi düşük maliyetli ülkelerden ürün ve hizmet sağlama olarak telakki edebilir. Bir ekonomist küreselleşme ile yaşam standartları ve meslekler üzerinden çıkarımlarda bulunabilir. Bir çevreci küreselleşme ile ekolojik denge üzerinden bir araştırma yapabilir. Bir siyaset bilimci küreselleşmenin devletler ve uluslararası şirketler üzerindeki bağlantılarını çözümleyebilir. Ve bir işçi küreselleşmeyi yeni iş alanlarını keşfetme, imkân ve fırsatlar olarak değerlendirebilir (Wild ve Wild, 2017, s.4). Bunların hepsi küreselleşmenin bir parçası ve doğal bir sonucudur.
Küreselleşme ile mal ve hizmetlerin dolaşımının kolaylaşması, yatırım amaçlı sermaye birikimi yapan girişimcilerin yeterli enformasyona sahip olmaları ve sermayenin uluslararası dolaşımının eskiye nazaran daha kolay olması, ulusal işletmeden uluslararası işletmeye geçişi kolaylaştıran etmenlerdendir. Bu noktada uluslararası işletme kavramı üzerinde durmak gerekir.
Uluslararası İşletme Nedir?
Ülke sınırlarının dışına çıkarak faaliyetlerini farklı ülke veya ülkelerde gerçekleştiren işletmelere uluslararası işletme denilmektedir. Bir diğer ifadeyle iki veya daha fazla ülkenin sınırları içerisinde yapılan her türlü ticari faaliyet uluslararası işletmecilik olarak adlandırılmaktadır (Wild ve Wild, 2017, s.4). Kamu sektörü veya özel sektör girişimlerin ülke sınırları arasında mal, hizmet, kaynak vb. hareketlerin tümünü kapsayan işletme etkinliği olarak da tanımlanabilmektedir (Özdemir, 2010).
İşletmelerin yurt dışında faaliyet göstermesini tetikleyen birçok etmen vardır. İç piyasadaki şartların elverişsiz olması, işletmelerin kar marjını arttırmak istemesi, işletmenin doğduğu ülkedeki üretimin yeterli olmaması, açınılmak istenen ülkedeki iş ve işçi giderlerindeki maliyet düşüklüğü gibi çekici etmenler, işletmelerin uluslararasılaşarak yabancı pazarlara açılmasıyla sonuçlanmaktadır (Özbozkurt, 2020).
İşletmelerin uluslararasılaşması farklı yollarla ve kanallarla gerçekleşebilmektedir. Bir işletme faaliyetlerini ilk önce doğduğu ülkede gerçekleştirir, büyüme yolunda çaba sarf eder, farklı ülkelere açılır ve böylece çok uluslu şirket olarak adlandırılır. Çok uluslu şirket (multinational corporation- MNC), pazarlama ve üretim iştirakleri şeklinde birden fazla ülkede doğrudan yatırımları olan bir işletme şeklidir (Wild ve Wild, 2017, s.5). Çok uluslu şirketler girdikleri her pazar için istihdam fırsatlarının yanısıra yatırım imkânı ve vergi geliri demektir. Bu bakımdan bir çok ülke yabancı yatırımlar için kapılarını sonuna kadar açmakta ve kendi bölgelerini bir cazibe merkezi haline getirmeye çalışmaktadır. Rekabetin doğurduğu bir diğer kavram ise küresel doğan işletmeler kavramıdır. Kuruluşundan itibaren veya kısa bir zaman içinde küreselleşme perspektifiyle hareket eden işletmelere küresel doğan işletme denir (Wild ve Wild, 2017, s.5). Bu işletmeler küreselleşme bakımızdan hazır olduğundan dolayı direkt pazarlara yönelmektedir.
Uluslararası şirketler veya ticari girişimciler yabancı bir ülkede yatırım yaparken pazarlama çevrelerini incelemek durumundadırlar. Yatırım yapılacak olan ülke derinlemesine araştırılmadan, uluslararası pazarlama çevreleri detaylıca incelenmeden atılacak herhangi bir adım uluslararası firmalar için sıkıntılar doğurabilir. Bu noktada ülkelerin sosyo-kültürel, demografik, coğrafi, politik-yasal, teknolojik çevreleri üzerine ar-ge çalışmaları yapılmalıdır. Bunun yanı sıra rekabet çevresi de firmanın başarısını etkileyecek unsurlardandır (Karafakıoğlu, 2019, s. 77-118).
Uluslararası firmaların bir ülkeye yatırım yaparken o ülkenin politik-yasal çevrelerini dikkate alması gerekir. Zira ülkede yapılacak herhangi olumsuz bir durum firmayı, satışlarını doğrudan veya dolaylı etkileyebilir. Yapılan araştırmalara göre son yıllarda dış yatırımlar gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru bir eğilim göstermektedir (Tan, Şahin, Mert, 2015, s.948). Uluslararası firmalar kendileri için politik risk barından ülkeleri daha az tercih etmişlerdir. Buradan minvalle denebilir ki gelişmiş ülkeler politik risk bakımından yatırımcılara ve uluslararası işletmelere daha cazip ve güvenilir koşullar sağlamaktadır (Karaarslan, 2021, s.102). Bu noktada politik risk kavramını incelemek gerekir.
Politik Risk Nedir?
Uluslararası işletmelerin faaliyetlerini gerçekleştirme sürecinde ev sahibi ülkelerde gerçekleşmesi muhtemel darbe, kalkışma, devrim, savaş, farklı vergilendirmeler, kısıtlamalar ve kamulaştırmalar vb. siyasi gelişmelerin, işletme açısından kar ve varlık kaybına uğratacak her türlü faaliyeti politik risk olarak adlandırılır (Franklin R. Root’tan aktaran Özbozkurt, 2020). Bir diğer ifadeyle siyasi faktörlerle ekonomik aktörlerin birbiriyle olan ilişkisinden ortaya çıkan, politik, sosyal ve iktisadi çevrelerde meydana gelen farklılıkların ortaya çıkardığı belirsizlikler, iş ortamını olumsuz etkileyen her türlü davranıştır (Loikas, 2003, s.62).
Siyasi sistem farklılıkları, ülke kanunlarındaki farklı uygulamalar, siyasi istikrarsızlık, devrimler, darbeler, ayaklanmalar, çete ve terör olayları, çok fazla yaşanan hükümet değişiklikleri politik-yasal çevre belirsizliklerini daha da keskin bir hale getirmektedir. Bu bağlamda yaşanan millileştirme ya da el koyma riski de dahil olmak üzere her türlü politik risk uluslararası işletmelerin işini zorlaştıran caydırıcı, istem dışı uygulamalardır (Bauman’dan aktaran Temizel, Turan, Temizel, 2008, s.463).
Politik risk oluşumunda birçok kaynak söz konusudur. Bu kaynakları şöyle sıralayabiliriz (Rugman’dan aktaran Emir ve Kurtaran, 2005):
- Rekabet içerisinde olan veya devamlı değişen politik yaklaşımlar,
- Farklılaşan iktisadi şartlar,
- Toplumsal hareketlenmeler,
- Silahlı çatışmalar veya terörizm,
- Aşırı milliyetçilik ve ırkçılık,
- Olası politik bağımsızlık,
- Yerel iş gruplarının kazanılmş hakları,
- Mücadele halinde olan din ve mezhep grupları,
- Henüz yeni uluslararası antlaşmalar.
Uluslararası işletmecilikte politik risk kavramı oluşumuna göre araştırmacılarca farklı farklı sınıflandırılmıştır. Temelde dört farklı politik risk türünden bahsetmek mümkündür. Bunlar genel istikrarsızlık riski, mülkiyet riski, işletim riski ve transfer riskidir (Franklin R. Root’tan aktaran Özbozkurt, 2020).
Genel istikrarsızlık riski; sık hükümet değişikliği, devrim, darbe, toplumsal karışıklık, grev ve boykot durumlarında ortaya çıkan politik risk türüdür. Politik bakımdan sürdürülebilirliğin olmadığı, yoksulluğun, zayıf yönetimin, çıkar gruplarının siyaset içerisinde daha aktif rol aldığı ülkelerde genel istikrarsızlık riskinin olduğunu söyleyebiliriz. Daha çok gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde karşımıza çıkan bir politik risk türüdür. Siyasi bakımdan liderlik mücadeleleri, yetersiz hükümetler ve askeri müdahalelerin olduğu ülkelerde ekonomik aksaklıkların, doğrudan yabancı yatırımlar için olumsuz sonuçlar doğuracağı aşikardır.
Mülkiyet riski; hükümetlerin işletmelerin mallarını kendi kontrolüne geçirmesi ve mülkiyetlerini istem dışı yollarla ele geçirmesine denir. Uluslararası işletmelerin faaliyetlerini doğrudan etkileyen mülkiyet riski kısmi veya tamamen olabilmektedir. Hükümet işletme ile olan sözleşmesini ihlal edebilir, işletmenin mallarının bir kısmını veya tamamını kamulaştırabilir veya direkt el koyduğunu ilan edebilir.
İşletim riski; hükümetler tarafından işletmelere dayatılan ithalat veya ihracat kısıtlamaları, iş kanunu değişiklikleri, fiyat denetimi, yabancı işçi kısıtlamaları, vergilendirme ve ayrımcılık gibi unsurlara işletim riski denir. En çok karşılaşılan işletim riski vergilendirmeye ilişkin değişikliklerde karşımıza çıkar.
Transfer riski; işletmenin yabancı ülkedeki kârını ana ülkeye alamamasına veya alma sırasındaki varlık kaybına denir. Döviz kurlarında yaşanan dalgalanmalar da transfer riski çatışı altında değerlendirilebilir. Para biriminde devalüasyona gidilmesi veya ekonomik farklı sebepler ve böylece hükümetlerin paradaki değer kaybına sebebiyet vermesi de işletmelerin hâsılat veya kârını etkileyen unsurlardır.
Politik Risk Yönetimi
Uluslararası işletmeler yatırım yaptıkları ülkelerde oluşacak politik risklere karşı reaksiyon göstermek, tedbirler alarak oluşacak mal ve hasılat kayıplarını minimize etme çabasında olmuşlardır. Bu bağlamda faaliyette bulunulacak ülkenin çevresel analinizi yapmak, uluslararası toplum normlarından ödün vermeden şeffaf bir yönetim anlaşıyla hareket etmek, yabancı ülkeyi bilen iş ortakları ile ortaklık kurmak veya uluslararası hukuk kurallarına uygun sözleşmeler yaparak işletmesini güvenceye almak işletmelerin politik risk yönetiminde başvurduğu çözümlerdir.
Dünya Bankası 1980’li yıllarda baş gösteren ekonomik krize karşı gelişmekte olan ülkelerdeki yabancı yatırımları teşvik etmek gayesiyle MIGA konvansiyonunu kurdu. MIGA’nın amacı gelişmekte olan ülkelere sermaye akışı sağlamak, yabancı yatırımları teşvik ederek risklere karşı koruyucu uygulamalar üretmek ve bunları garanti altına alacak programlar geliştirmektir. MIGA’nın 2013’te yayınladığı rapora göre uluslararası işletmeler yabancı ülkede karşılaştıkları politik riskler karşısında aşağıda bulunan yöntemlere başvurmaktadır (MIGA, 2013, s.74-76):
- Kademeli yatırım yapmak,
- Yerelde ortaklık kurmak,
- Hükümet ile ilişkileri iyi tutmak,
- Politik risk analizi yaptırmak,
- Bölge halkı ile yumuşak güç oluşturmak,
- Senaryo planlamak,
- Siyasi liderlerle yakın ilişki kurmak,
- STK’lar ile iyi ilişkiler kurmak,
- Arge çalışması ve danışmanlardan yararlanmak,
- Politik risk sigortası yaptırmak,
- CDS (kredi risk primi),
- Siyasi aktör desteği almak
DEİK’in hazırlamış olduğu raporda ise yabancı yatırım ve ticarette aktif firmalar projelerine yönelik risklerin yönetiminde kullanılan metodlar şu şekildedir (DEİK, 2011, s.10):
- Dahili ve danışman kuruluşlarla detaylı analiz (due diligence),
- İlişki yönetimi (yerel hükümetler, sivil toplum kuruluşları ile ilişki geliştirme),
- Yerel tanınmış firma ile ortaklıklar,
- Yerel bankalardan finansman sağlayarak dış kaynaklarla dengelemek,
- Risk transferi (politik risk sigortası, cds kredi temerrüt takası)
İşletmeler politik risklerin yönetimi konusunda sigorta yaptırarak faaliyetlerini veya hasılatlarını güvence altına alabilir. Yapılan yatırımların garanti altına alınması işletmelerin potansiyel kayıplarını minimize edeceğinden ötürü işletmeler politik risk sigortası yapmayı tercih ederler (DEİK, s. 12-13). MIGA, ICIEC (İslam Ülkeleri Yatırım ve İhracat Kredi Sigortası Kurumu), ATI (Afrika Ticaret Sigortası Ajansı) gibi ihracat kredi kuruluşları ve uluslararası kuruluşlar bu bağlamda işletmelere sigorta güvencesi vererek ticari akışın kesintiye uğramasını engeller (DEİK, s. 12-13).
İşletmeler bir pazara açılmadan önce o ülke hakkında politik risk oluşturacak herhangi bir durum varsa, direkt tüm faaliyet alanlarıyla değil, kademeli olarak o ülkeye girmek isteyebilir. Yani birkaç faaliyet alanıyla ülkedeki varlığını test etmek isteyebilir. İşletmelerin en çok başvurduğu yöntem budur (MIGA, 2013, s.37).
İşletmelerin politik risk unsurlarından kaçındığı bir diğer yöntem ise ulusal bir işletme ile ortaklıkta buluşmak ve yerel istihdam sağlamaktır. Böylece ev sahibi hükümetler yabancı işletmenin faaliyetlerini olumsuz etkileyecek bir fiilde bulunması halinde yerel işletmenin de bu durumdan etkileneceğini ve istihdam anlamında olumsuz etkileneceğini bildiğinden geri adım atar (Özbozkurt, 2020, s.423).
Ev sahibi ülke ile ikili ilişkiler geliştirmek de işletmecilerin politik riski en aza indirmek adına başvurdukları bir diğer yöntemdir. İşletmeler gerek hükümet kanadıyla gerekse de muhalefet kanadıyla olumlu ilişkiler kurarak faaliyetlerini dokunulmaz kılmaya çalışır. Bazen siyasileri bazen de sivil toplum kuruluşlarını bir şekilde etkisi altına alarak varlığını sürdürmeye çalışır. İşletme faaliyetlerine gelebilecek herhangi bir zarar, siyasilere veya sivil topluma da zarar vereceği için politik risk bakımında işletmelere müdahale asgariye inecektir (Saldı, 2016, s.65).
Uluslararası işletmecilik faaliyeti gerçekleştirilen ülkede ev sahibi hükümetin işletmeye olan müdahalesi sonucu işletmeler kar ve varlık kaybına uğrayabilir ve böylece zararını tazmin etme yoluna gidebilir. Burada işletmeler yasal organlara başvurarak zararlarını yerel hükümetten temin etmeye çalışır. Burada önce arabulucu üçüncü bir şahısla uzlaşma sağlanması öngörülür. Tarafların uzlaşması sonucu risk durumu ortadan kalkar. Uzlaşmaya varılamaması durumunda ise tahkime gidilir. Ulusararası yatırım akışının korunması için yabancı yatırımcılar ve ülkeler arasındaki anlaşmazlıklarda araya ICSID (Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıklarının Çözüm Merkezi) girer ve mesele tahkimde değerlendirilir.
Sonuç
Ulusal işletmelerin iç piyasadaki şartların elverişsiz olması, üretimin yeterli olmaması, yurt dışındaki iş ve işçi giderlerindeki maliyet düşüklüğü gibi nedenler işletmelerin uluslararasılaşarak yabancı pazarlara açılmasıyla sonuçlanmaktadır. İşletmeler uluslararasılaşırken ev sahibi ülkedeki politik riskleri göz önünde bulundurarak arge çalışması pazarlama çevresi kontrolü yapmaktadır.
Değişen ve çekişen siyasi ideolojiler, terörizm, toplumsal huzursuzluk, çekişen din ve mezhep grupları, ırkçılık veya aşırı milliyetçilik, darbe ve ihtilal gibi işletmelerin yatırımlarını olumsuz anlamda etkileyecek olan, kâr veya varlık kaybına sebebiyet verecek olan politik risk unsurlarına karşı işletmeler bir takım yöntemlerle tedbir almaktadırlar. İşletmeler kademeli yatırım yapmak, yerelde ortaklık kurmak, hükümet ile ilişkileri iyi tutmak, politik risk analizi yaptırmak, bölge halkı ile yumuşak güç oluşturmak, siyasi liderlerle yakın ilişki kurmak, STK’lar ile iyi ilişkiler kurmak, arge çalışması ve danışmanlardan yararlanmak, politik risk sigortası yaptırmak gibi yöntemlere başvurarak, politik riski minimize etmeye çalışır. Uluslararası işletme, politik risk sonucu faaliyetlerinde oluşacak kar ve varlık kaybını, ev sahibi hükümet ile uzlaşarak veya gerekli yasal organlara başvurarak zararını tazmin etme yoluna gider.
Kaynakça
AYTEKİN, İbrahim. (2013). Küreselleşme ve Ekonomik Küreselleşme. Bitlis Eren Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 1(2), 123-134.
ÇELİK, Mehmet Yunus. (2015). Boyutları ve Farklı Algılarıyla Küreselleşme. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (32).
DEİK. (2011). On Soruda Politik Risk Sigortası. https://www.deik.org.tr/uploads/10-soruda-politik-risk-sigortasi.pdf
EMİR, Mustafa, & KURTARAN, Ahmet. (2005). Doğrudan Yabancı Yatırım Kararlarında Politik Risk Unsuru. Muhasebe Ve Finansman Dergisi (28).
KARAARSLAN, Mustafa Halid. (2021). Yeni Kurulan Girişimlerin Uluslararasılaşması: Nasıl? Ve Neden?. Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi, 16(1), 88-106.
KARAFAKIOĞLU, Mehmet. (2019). Uluslararası Pazarlama Yönetimi. Beta Yayınları.
LOİKAS, Antti. (2003). A government analysis of political risk: exploring equilibrium, instability and pluralism at the local, national and supranational level in Europe. Turku School of Economics and Business Administration, Finland.
MIGA. (2013). World Investment and Political Risk. https://openknowledge.worldbank.org/server/api/core/bitstreams/fe5fc7cc-14cb-5410-996d-718ca8b48af6/content.
ÖZBOZKURT, Onur Başar. (2020). Uluslararası İşletmecilik Perspektifinden Politik Risk: Türleri, Değerlendirilmesi ve Yönetimi. Turkish Studies-Economics, Finance, Politics
ÖZDEMİR, Arda. (2010). Uluslararası İşletmelerde Politik Risk ve Bir Araştırma Yüksek Lisans Tezi. Marmara Üniversitesi
SALDI, Mustafa Hakan. (2016). Uluslararası Pazarlamada Politik Risk ve Yönetimi, Öztiyakiler Örneği Yüksek Lisans Tezi. Yıldız Teknik Üniversitesi
TAN ŞAHİN, Kader, MERT, Kübra, & KAPLAN, Tuğba. (2015). Global Dinamik Yeteneklerin Uluslararasılaşma Sürecinde Kullanımı: İşletme Grupları Perspektifi. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 70(4), 931-956
TEMİZEL, Hande, TURAN, Erol, & TEMİZEL, Metehan. (2008). Küresel İşletmecilikte Ülkelerin Sosyo-Kültürel Yapılarından Kaynaklanan Sorunlar. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. (19), 459-474.
WİLD, John J. – WİLD, Kenneth L. (2017). Uluslararası İşletmecilik Küreselleşmenin Zorlukları (Doç. Dr. Güler Sağlam Arı çev.). Nobel Yayınları
M. Fatih Özmen