Ben Simon Mofolo, dün gece arkadaşlarımla güzel bir sohbetten sonra, James Abrahams’tan aldığım “Zihni Sömürgeden Azad” adlı kitabını ilk sayfalarını okudum. Ardından yedinci kattan birinci kata doğru adımladım. Malili Camara Barry, elinde Pan-Afrikanizm hareketini anlatan, muhteşem şiirleri dikkat çekici bir şekilde okuyordu. Yanına yaklaşarak içten kulak verdim. Okuduğu şiiri bitirmek üzereydi. Şiirin son kısmına denk geldim. Tam bu sırada şu mısraları okuyordu.
Bu kavganın ateşi sönmedi, sönmeyecek.
Pan-Afrikanizm’in sesi yükselinceye dek.
Davadan yılmadan, bu dava yeni nesille dimdik duracak.
Yaşasın, yaşayacak, Pan-Afrikanizim güneşi parlayacak.
Camara Barry, bahsi geçen mısraları okuduktan sonra, Pan-Afrikanizm [1] ile ilgili bana çok şeyler anlattı. Yeniden Pan-Afrikanizm hareketini yorumlayarak benimsememiz gerektiğini dile getirdi ve derhal sessiz sedasız ortamı terk etti. Bana söylediği şeyler üzerine çok düşündüm. Ardından Cape Town Merkez Kütüphanesi’ne doğru gittim.
Cape Town’un sonbahar rüzgarları, şehre hafif hafif dokunuyordu. Ana caddeden geçen arabaların ardından Bi Kidude’in[2] özgürlüğü müjdeleyen şarkıları yükseliyordu. İnsan kokan sokaklarda kahkahalar yankılanıyordu, yoldaki ağaçların yapraklarından yayılan mis gibi kokular burnumu tırmalıyordu. Bugün Cape Town havası adalı adalı kokuyordu. Adalardan geliyormuş gibi hissettiriyordu. Bu havadan gelen esintiler, nedense beş yıl önce yüreğimin misafirinin kullandığı parfüme çok benziyordu.
Cape Town’un arka sokaklardan sayın Nelson Mandela’nın cumhurbaşkanıyken, samimiyetle yaptığı konuşmalar kulaklarımda zil çalıyordu. Nelson’un söylediği “Hayattaki en büyük zafer hiçbir zaman düşmemekte değil, her düştüğünde ayağa kalkmakta yatar[3]”. Bu söz içimde büyük bir menzil tutuyor. Bizim Nelson’dan diğer sözleri de bana ilham veriyor, kaynak oluyor, yol gösteriyor. “Özgürlük için gökyüzünü satın almanıza gerek yok[4]” derken, sanki içimdeki özgürlük mefhumu dile getiriyor. Cape Town Merkez Kütüphanesi’ne giden yoldayım. Hayalimle, gerçeklerimle uzun ince adalar yolundayım. Özgürlük düşüncesinin içindeyim, büyük bir direnişin peşindeyim.
Camara Barry’nın şiirini dinledikten sonra, söylediği Pan-Afrikanizm ile ilgili sözler hala beni derinden etkiliyordu. Cape Town Merkez Kütüphanesi’ne varmadan önce, eşim aradı ve eve dönmek zorunda kaldım. Eve vardığımda, eşime kulak vermek istedim, gönülle onu duymak niyetlendim ancak o uyuyordu. Onu uyandırmadan sessizce yatağıma uzanıp, sağa dönerek Kuran’dan Kurs ayeti, Felek ve Nas surelerini okudum. Başımı yastığa koyduğumda telefonumu şarja takmadığımı hatırlayarak, kalkmak zorunda kaldım. Tekrar yatağa uzanıp, uyumak istedim, ancak bu sefer uyku kaçmış gibi oldu. Düşüncelere daldım, yarınki işim için düşündüm, geleceğe dair meraklarım, beklentilerim hatta korkularım bile aklımdan geçti. Uzakta kalan büyük ailem, hele annem ve ablamın oğlu Hasan’ı merak ettim. Çünkü eniştemle son konuştuğumda, Hasan’ın biraz hasta olduğunu söylemişti. Şimdi nasıl olduğunu düşünürken, hatıralar zihnimi doldurdu. Eski sevgilim Nandi’yi özledim. Özlemek ve “sevmek bazen duygusallaştırıyor beni, bazen coşturuyor, bazen durgunlaştırıyor”[5]. Nandi’nin güzel sözleri, özellikle Afrikan-i divanından güneş yükselirken, bana okuduğu şiirleri hatırlayınca acı bir tebessüm yüzümde oluştu. Onunla geçirdiğimiz zamanlarda kahkahalar, bana pişirdiği kahveler ve güneş battığında gülümsediği anlar, deniz dalgaları gibi akıp geçiyordu aklımdan.
Yine bu keskin zihnim, düşünmekten ve yorum yapmaktan hiç duramadı. Hayal gücüm geleceğe uçuyor. Yeni doğacak çocuğumun nasıl bir karaktere sahip olacağını, tebessümle düşünüyorum. Onunla okuyacağımız kitapları ve dergileri seçmeyi sabırsızlıkla bekliyorum. Bu çocuk, sanatçı mı? ressam mı olacak? “Mama Afrika Şarkısı” gibi besteler söyleyecek mi? Bu oğul, benim gibi olmasını mı istiyorum yoksa annesine mi benzesin? Bu tür sorular aklıma takılıp, geçiyordu. Çeşitli düşüncelerden yuva kuruyordu, bunları cevaplamadan perdeyi yine çektim.
Geçmişe Yolculuk Yapıyorum
Yeni eski günlerindeyim Türkiye’de geçirdiğim günlerin hatıralarındayım. O zamanlar neden İstanbul’da zaman bu kadar hızlı akıyordu. Bulutlar ansızın ağlıyor, yeşillikler gülümsüyordu. Türkiye’de yağmur yağarken, ülkemdeki gibi şimşek çakmıyordu ve gök gürültüsü pek duyulmuyordu, neden acaba? Sonra, bu farklı bir iklim, başka bir kıta, başka bir dünya olduğunu kendime kabul ettirdim. Bu iklim, lise ikinci sınıftayken, coğrafya derslerinde Caamus hocamızla, işlediğimiz iklim değişimleri gibiydi. Kendime o kadar çok düşünmeye lüzum olmadığını söyledim. Artık uyuma vakti gelmişti uyumalıyım, üstelik sabahleyin işim olacak zaten. Kendime “iyi geceler, tatlı rüyalar” diyerek, farkında olmadan uyumuşum.
Şimdi Uykudayım
Uykunun kollarına teslim olmuşum. Tatlı rüyalar yağmur gibi üzerime yağıyordu. Adeta bu rüyalar üzerime yağan bereketli yağmurdur. Çünkü ruhuma huzur veriyor, zihnimi berraklaştırıyordu. İçimde taşıdığım, benimsediğim Pan-Afrikanizm davası aklımdan çıkmıyordu. Aklımın bir köşesinde yankılanıyordu. Rüya içinde rüya gördüm. Yanımda oturan bir misafir gördüm. Kim olduğunu çıkaramadığım bu misafirle göz göze geldim. Sanki geçmişte bir yerde karşılaştık ama zihnim onu tam olarak yerleştiremiyordu. Bu misafir, geçmiş yıllarından özlemle bir selam gönderiyordu. Bu gizemli misafir, eski Bilad-ı Sudan krallıklarından gelmiş gibi görünüyordu. Uzun boylu, sakin ve derin bakışlarla bakıyordu. Güler yüzlü, esmer tenli ve zarif olan bu adamın yüzünde Pan-Afrikanizm davanın ışığı parlıyordu. Rüyadan uyanıp, onu çağırmak istedim ama ismi dilime gelmiyordu. Bu adam Kandaka[6] evlatlarından olmalı, bana bir mektup yazıp, bırakmalı. Gelecek ancak hayal kuranlarındır. Bu cümle üzerine uzun uzun düşündüm.
Aynı cümleyi, daha 15 yaşımdayken, annemle sohbet ederken duymuştum. O zamanlar annem bana, “Oğlum, bu mübarek toprağımızı kim inşa eder bizden başka?” demişti. Bu sözleri unutmamamı tembihledi ve aniden ortadan kayboldu. Nereye gitmişti annem? Annem tarafından söylenen bu söz ve misafirin yazdığı bu mesaj içimde kocaman bir iz bıraktı. O günden beri annemin sözlerini yerine getirmek için çabalıyorum. Sahi “Kim inşa eder bizden başka?” sorusu, zihnimde yankılanmaya devam ediyor.
Ben ve Rüyalar
Rüyalarım, mevsimler gibi her an sahne ışıkları gibi rengarenk ışıklarla şekilleniyor. Bir anda bambaşka bir dünyaya, bambaşka bir havaya, bambaşka bir iklime, bambaşka bir insana dönüşüyorum. Bu rüyaları görürken, aklım ve algım bile değişiyor. Yeşil görse yeşil bakar, yeşil sever. Rüyada tropikal iklimlerde yeşeren bitkilerin yanından geçsem etkilenirim. Afrika Adalarında eksik olmayan ve solmayan açan goncalar görsem, meraklanırım, heyecanlanırım, hoşlanırım. Gerçekten güzel anılarımı rüyalarda yakalıyorum, zihnimle serbestçe dolaşıyorum. Âmâkı hayallar kuruyorum.
Hala uykudayım
Mavi rüyalarla beslenmekteyim. 63 yaşındayım, tam Peygamber Efendimizin yaşındayım. Bir melek misali küçük bir hanım önümde duruyor ve yüksek sesle “Yaşasın Pan-Afrikanizm!” diye haykırıyor. Küçük hanımlar sokaklarda ve caddelerde şarkı söylüyorlar. “Yaşasın Pan-Afrikanizm davası, yaşasın atalarımızın gayesi” diye terennüm ediyorlar. Pan-Afrikanizmi andıran bu şarkılar, milletin ruhunu uyandırıyor. Büyük Afrika milli hareketini yeniden canlandırıyor. Bu inanılmaz görüntü karşısında çok mutlu oldum, yeniden doğdum, büyüdüm. “Küçük hanımlar, milli varlığımızın temellerini benimsiyorlar. Onlardan bir şey öğrendim o da: İnsanlar inandıkları ilkeler için yaşarlar ve ölürler. O zaman yaşasın Pan-Afrikanizm.”
Soruyorum
Gece yarısı… Neden bu kadar dalıyorum derin düşüncelere? Ama düşünmek zorundayım değil mi? Düşünmekten kaçan bir insan, bir eşya ya da alet durumuna düşmez mi acaba?
Küçük hanımların da savunduğu gibi Pan-Afrikanizm davası sadece mücerret bir fikir değil, bir yaşam tarzıdır. Pan-Afrikanizm içtimai ve milli bir güce dönüşmüş, felsefi derinliğiyle ideolojik bir kimlik kazanmış, Afrika halklarının yaşam tarzını kapsayan bir teoridir. Ben de tıpkı o küçük hanımlar gibi, bu düşüncenin dertli savunucularındanım. Sonuç olarak, bu davada aramış olduğum, medeniyet desen var, tarih var, felsefe var, mantık var, kimlik var, özgürlük mefhumu var. Bu arayışın merkezinde büyük bir kavram olarak Pan-Afrikanizm var. En yakın yoldaşlarım bile Afrikanistler.
[1] Pan-Afrikanizm, sosyal ve politik bir görüştür. Amacı dünya çapında, tüm Afrikalıların birliği ve beraberliği desteklen, savunan, geliştiren bir ideolojidir.
[2] Zanzibarlı bir şarkıcı olup, Afrika’da ünlü sanatçılarındandır.
[3] Eski Güney Afrika Başkanı, Nelson Mandela’nın ünlü sözlerinden.
[4] Nelson Mandela’nın ünlü sözlerinden.
[5] Muharrem Dayanç, Denemeyi Denmek, Ebabil Yayın Evi, 2006, Ankara, ikinci Baskıya Ön Söz Sayfası.
[6] Sudan’da kahraman ve devrimci kadının simgesidir.
One comment
The Zahir
7 Nisan 2024 at 01:29
BIZDEN BAŞKA