Bazı yazarlar var ki, ister kurgu ister gerçek ister üslup açısından olsun, bütün eserlerinde onları ayrı kılan bir tarz/metot gözlemek mümkündür. Edebiyat sahasında/alanında araştırma yapmak, benim için hem zor hem de çok emek ister. Ama Muharrem Dayanç hocamın dediği gibi: “Bir deneme bile yazınız, yağmur da damlaya damlaya göl olur”. Türk Edebiyatı Çalışmaları kapsamında hem yeniyim hem de yabancıyım. Bu alana yabancı olan birisi için edebiyatı bir bakışta anlamak olağanüstü bir hadisedir. Edebiyatı anlamak için geçmişte olup biten hadiselerden/olaylardan haberdar olmadan ve başta o asrın şairlerini, yazarlarını, sanatçılarını bilmeden tanımak zordur. Bilmukabele edebiyat tarihin öncesiyle ve sonrasıyla birtakım romanlardan yola çıkarak kadim insanın yaşamını, hayatını ve kültürünün detaylarını izlemeyi mümkün kılar. Çünkü “roman bir hikâye anlatır, ama bir roman yalnızca bir hikâye değildir” [1] . Hikâyelerde pek çok eşyanın, sesin, mesajın, imgenin, bilginin, fikrin, olayın ve sahnenin tablosu karşımıza çıkar. Sabahattin Ali’nin 1930/1947’ye kadar yazmış olduğu romanlarından hareketle, Anadolu’nun ve Cumhuriyet döneminin kargaşalarına mercek tuttuğunu söylemek mümkündür.
Sabahattin Ali, on dokuzuncu yüzyılın önemli bir ismi ve halk şairlerinin önde gelenlerindendir. O, çağının duygu ve düşünce dünyasını romanlarında farklı karakterleriyle bize yansıtır. Sabahattin Ali, yazıları ve şiirleri ile büyük kitleler tarafından sevildiği gibi benim de sevip beğendiğim usta kalemlerden biridir. Bunun nedeni, belki Türkçe hazırlık aşamasındayken “şimdiye kadar tesadüf ettiğim insanlar” [2] cümlesiyle başlayan “dünden bugüne düşen ışığın kaynaklarına ilgi göstermeleri kendi kazançları olacaktır”[3] cümleleri ile biten “Kürk Mantolu Madonna” romanı olabilir. “Öğleden evvel saat on birde” [4] ile başlayan “fakat beklemek lazım uzun zaman”[5] cümlesi ile sona eren “İçimizdeki Şeytan” kitabı da üzerimde derin izler bırakmıştır. “Kuyucaklı Yusuf” romanına burada yer vermezsek olmaz. “1903 senesi sonbaharlarında ve yağmurlu bir gecede” [6] cümlesiyle başlar ve “matemini ortaya vurmadan tek başına yüklenecek ve yeni bir hayata doğru yürüyecekti”[7] cümlesiyle noktalanır.
Bu üç romanın karakterlerinde her okur kendini bulabilir çünkü “romanlar ikinci hayatlardır”[9]. Muhitimizde romanlardaki gibi insanlara rastlamak imkânsız değildir bilakis romanlarındaki karakterleri sokakta, iş yerlerinde yani hayatın içinde görmek mümkündür. “Roman okumanın asıl zevki, dünyayı dışarıdan değil; içeriden, o dünyada yaşayan kahramanların gözünden görebilmekle başlar”[10] . Yahya Kemal şiir bakımından, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın düşündürücü romanlarından, Sabahattin Ali’yi ise muhteşem üslubundan dolayı tercih ederim. Sabahattin Ali romanlarını sade ve anlaşılır bir dille yazdığı için zevkle tane tane okurum. Bir gün, Marmaray ile Yenikapı’dan Erenköy’e doğru giderken Kürk Mantolu Madonna’yı okuyordum. Yanımda oturan sarışın bir kız, İçimizdeki Şeytan’ı okuyordu. Onunla iki kelam ettikten sonra tebessüm ederek bana bir tavsiyede bulundu. “Mutlaka elindeki romanı bitirdikten sonra bunu da oku, çok güzel” dedi. Tamam, anlamında başımı salladım ve o günden bu yana Sabahattin’in bende ayrı bir yeri oldu. Metrodaki hadise merakımı arttırdı. Şu cümle anlatmak istediklerimi çok güzel özetler: “roman sanatın kalbinde değil, ama kalbine çok yakın bir yerdedir”[11]. Türk edebiyatında seyahat ederken Sabahattin Ali’nin romanları unutmayın, olmasa olmazdır.
Muhammed Abdalla Khazin
[1] Orhan Pamuk, Saf ve Düşünceli Romancı. (İstanbul: İletişim Yayınları, 2011), 22.
[2] Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna. (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2020),7.
[3] Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna. (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2020),160.
[4] Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan. (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2021),13.
[5] Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan. (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2021), 255.
[6] Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf. (İstanbul: Rönesans Yayınları, 2021),3.
[7] Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf. (İstanbul: Rönesans Yayınları, 2021),235.