Mehmed Said Halim Paşa 19 Şubat 1864’te Kahire’de doğdu. Said Paşa, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın torunu ve Osmanlı devlet adamlarından Abdülhalim Paşa’nın oğludur. Abdülhalim Paşa, dönemin Mısır hidivi İsmail Paşa ile anlaşamadığı için ailesiyle birlikte İstanbul’a geldiğinde Said Paşa da onlarlaydı.
Devlet tarafından ailesiyle Baltalimanı’ndaki bir yalıya yerleştirilen Abdülhalim Paşa, oğulları Said Halim ve kardeşi Abbas Halim’in eğitimine büyük önem verdi, hususi hocalardan dersler almalarını sağladı. Daha sonra eğitim için İsviçre’ye gönderilen kardeşler eğitimlerini tamamladıktan sonra Sultan Abdülhamid (II) tarafından taltif edilerek tayin edildiler.
Vazifesinde liyakat gösteren Said Halim Paşa atandıktan kısa süre sonra (1889) “ikinci rütbeden Osmanî nişanı” ile birkaç yıl sonra ise “birinci rütbeden Osmanî nişanı” alarak taltif edildi. Daha sonraları yine görevinde sergilediği başarılarından dolayı Rumeli Beylerbeyliği payesine erişti.Yüksek tahsilini Avrupa’da tamamlamasına rağmen Said Paşa milli ve dini değerlerinden bir şey kaybetmemişti. Aynı zamanda dört lisan bilen Said Halim Paşa yazar Ertuğrul Düzdağ tarafından şu şekilde anılacaktır:
“Koca Osmanlı mülkünün güçlük ve sarsıntılar içindeki o günlerinde bilgi, hizmet ve sadakatinden istifade edilecek; devlet ve millet yararına istihdam olunacak ‘rical-i devlet’den bir zat idi.”
İlerleyen dönemde jurnalcilerin kumpasına düşen Said Halim Paşa Yeniköy’deki yalısında “muzır (zararlı) evrak” ve silah bulundurduğu gerekçesiyle Şûrâ-yı Devlet’teki varlığını sonlandırıp “inziva” sürecine girdi. Sonraki süreçte kardeşi Abbas Halim Paşa ile birlikte İstanbul’dan Mısır’a doğru uzaklaştırıldı (1903). Mısır’dan Avrupa’ya geçen Said Halim Paşa “Yeni Osmanlılar” ile doğrudan irtibat kurdu, maddi ve fikri anlamda onlara yardımda bulundu.
Meşrutiyet ilan edildikten sonra (1908) İstanbul’a dönen Said Halim Paşa, Şûrâ-yı Devlet görevine kısa bir süre devam etti. Ardından Sultan Abdülhamid’in (II) iradesiyle Âyan meclisine atandı. Selanik’te düzenlenen (1909) İttihad ve Terakki buluşmasına katıldı. 1912 yılında yapılan İttihad ve Terakki kongresinde ise umumi katiplik makamına seçildi.
Tarihler Ocak 1913’ü gösterdiğince, İttihatçılar tarafından gerçekleştirilen Babıali baskınıyla, Kâmil paşa hükumetinin vazifeden silah zoruyla el çektirilip yerine Mahmud Şevket Paşa hükumetinin geçirilmesi ile birlikte Said Halim Paşa hariciye vekili oldu. Mahmud Şevket Paşa vefat edince Said Halim Paşa sadrazam oldu.
Rumeli’nin iç çekişmeleri, Edirne’nin geri alınmasını ve Meriç’in sınır olarak belirlenmesini sağladı. Said Halim Paşa,bu olaylardaki hassas, kararlı ve ısrarcı tutumundan dolayı padişahın elinden “murassa imtiyaz nişanı” aldı.
Said Halim Paşa, ilerleyen dönemlerde uluslararası siyasi krizlerin patlak vermesiyle birlikte çıkacak olan birinci cihan harbine katılmaktan uzak bir tutum sergilemek istedi. Devlet, Said Paşa’nın düşüncelerinin aksine Yavuz ve Midilli gemilerinin Rus limanlarını bombalamasıyla kendini harbin içinde buldu. Karadeniz vakası olarak da bilinen bu bombardımanın, Enver ve Cemal Paşaların bilgisi dahilinde olduğunu öğrenen Said Halim Paşa sadrazamlıktan istifa etti (30 Ekim 1914). Padişahın ısrarı üzerine makama geri döndü.
Yıllar içinde ittihatçıların pek çok askeri ve siyasi “hatası” Said Halim Paşa’nın işlerin tamamen dışında kalmasına yol açtı. Vazifeli olduğu hariciye vekaleti makamından (1915) ardından da sadaretten ayrıldı (1917).
Savaşın Osmanlı açısından mağlubiyetle sonuçlanması ittihatçılar için muhakeme sürecinin başladığına işaret ediyordu. Yurt dışına giden Enver, Cemal paşalar gibi, yeni padişahın ittihatçı aleyhtarı olması hasebiyle gitmeleri konusundaki telkinlere rağmen kalmayı tercih eden Said Halim ve Abbas Halim paşalar oldu. Ve kalanlar için artık muhakeme (Dîvân-ı Âli) safhasına geçildi. Muhakemeler neticesinde Said Halim Paşanın da içinde bulunduğu birçok “İttihad ve Terakki”ci tutuklandı.
Tarihler Mayıs 1919’u gösterdiğinde Said Halim Paşa İngilizler tarafından Mondros ardından da Malta’ya götürüldüler. 1921’de ise tahliye olan Said Paşa Sicilya’ya gitti. İstanbul’a dönmesi hükumet yetkilileri tarafından uygun görülmeyince Roma’da kalmak mecburiyetinde kaldı.
5 Aralık 1921’de evinin önünde Ermeni bir katil (Arşavir Şıracıyan) tarafından alnından vurularak öldürüldü. Daha sonra naaşı İstanbul’a getirilen Said Halim Paşa, Sultan Mahmud’un (II) türbesi civarına babasının yanına gömülmüştür.
İrfan sahibi, “İslâmcı” bir devlet adamı oluşuyla her zaman Fatihalarla anılmaya devam edilecek olan Mehmed Said Halim Paşa, Taassub, Mukallitliklerimiz, Meşrutiyet, Buhran-ı İçtimâimiz, Buhran-ı Fikrimiz, İnhitât-ı İslâm, İslâmlaşmak, İslâm’da Teşkilât-ı Siyâsiyye, Mektuplar gibi pek çok eserin de müellifidir.