- 1920-1940 arası ne oldu
- Batı Asya
- Birinci dünya savaşından sonra Ortadoğu
- İki savaş arası dönem
- İkinci dünya savaşından önce Ortadoğu
- İlimvemedeniyet ortadoğu
- İngili
- İngilizler ne zaman petrolün önemini kavradı
- İngilizler ve petrol
- KİTAP DEĞERLENDİRMESİ
- KİTAP ÖZETİ
- Kronik kitapları
- Michael Provence kimdir
- Michael Provence kitapları
- Modern Ortadoğu'nun oluşumu
- Okan Doğan kronik
- ORTADOĞU
- Ortadoğu ile ilgili kitaplar
- Ortadoğu yazıları
- Osmanlı'da okul sistemi
- Osmanlının harbiyesi
- Osmanlının okulları
- PETROL
- Petrolün önemi
- Petrolün önemi ne zaman ortaya çıktı
- Son Osmanlı Coğrafyası değerlendirme
- Son Osmanlı Coğrafyası özet
Son Osmanlı Kuşağı
Birinci dünya savaşı Osmanlının yıkılmasıyla ve imparatorlukların dağılmasıyla sonuçlandı. Milletler ortaya çıktı ve belirli bir toprak üzerinde bağımsızlık iddia ettiler. Bu bağımsızlık onlara savaş yoluyla, mandalar sayesinde ve Wilson prensipleri gibi sebeplerle verildi. İngiltere 1914’ten önce petrolün önemini kavramıştı. Lakin gücünün doruk noktasındaydı ve düşüşe geçiyordu. En son fethedilen Ortadoğu da İngiltere ve Fransa gibi emperyal güçlerin sonunu getirecekti. İngilizler ve Fransızlar sykes-picot ile savaş esnasında bu bölgeleri aralarında böldüler. Sonrasında İngilizler ve Fransızlar birbirlerine düşmemek için çok uğraştı. Aşağı yukarı anlaşılan bölgelerde manda rejimleri kurdular. Kurulan bu mandalarla bölgeden faydalanabilmeyi umuyorlardı. Lakin Fransızların yatırımları karşılığını bulmadı ve çok gereksiz yere emek harcanmış oldu. Medeniyet götürme misyonuyla kendilerince durumu meşrulaştırdıklarından onlara göre doğru bir şey yapıyorlardı. Lakin medeniyet dedikleri şeyin tek dişi bile kalmamıştı. Köyleri bombalıyorlar ve haritadan siliyorlardı. Sorgusuz ve mahkemesiz insanları öldürüyorlardı. Manda geriye kaos ve kargaşa bıraktı. Siyonistler de hamilerinden öğrendiklerini devam ettireceklerdi ve zulüm uygulayacaklardı. Azınlıkları destekleme politikası Suriye ve Lübnan gibi bölgeler de Fransızlar sorunun asıl kaynakları durumuna geldiler. Bölge çok acılar çekti ve tam bölge kendine gelecekken devrimler, darbeler ve iç savaşla birçok acı yaşandı. Batı Yahudilerin yaşadığı acı karşısında duyar kasarken Müslümanların yaşadığı acı karşısında üç maymunu oynuyordu.
Osmanlının mirası bir süre daha devam etti. 1880 ve 1890’da Osmanlı’da eğitim alanlar önemli makamlara geldiler. Osmanlı kurtuluşu askeri modernleşmede görüyordu. İmparatorluğun birçok yerine harbiye okulları açıldı ve buradan mezun olanlar önemli makamlara geldiler. Osmanlı’da okuyan Arap nüfus Osmanlı sonrasında anlaşıldığı üzere sahipsiz kalmıştır. Fransa ve İngiltere karşısında Araplar kendi kaderlerine terk edilmişlerdir. Onlar ise Anadolu’daki milli mücadeleyi yakından takip etmiş ve kendilerine örnek almıştır. Michael Provence’nin kitabında birçok isim geçiyor. Bu isimleri alanın ilgilileri dışında bilenler pek yoktur diye tahmin ediyorum. Bir Ben Gurion’un Osmanlı’da eğitim aldığı bilinir ama Suriyelilerin kahramanı addedilen Yasin el-Haşimi’yi kaç kişi biliyor. Bu bölge çalışmaları uzun yıllar atıl kaldı ve bu da yanlış kararların alınmasına sebep oldu. Bu gibi yanlış anlamaların önüne geçerek bölge çalışmalarına hız vermeliyiz.
Albert Hourani 30 yıldan fazla bir süre önce Arap Osmanlı elitlerinin iki savaş arası aktif olduğunu yazdı ve bu konuda Provence ise araştırma yapıp bizlerle bu kitabını paylaşmış oldu.[1] Kitapta birçok ismin hayatı anlatılıyor. Bunlar ekseriyetle Araplar. Yazar bu Arapların Osmanlıya son ana kadar bağlı olduğunu söylüyor. Kitap iki savaş arası dönemi işliyor yani birinci ve ikinci dünya savaşı dönemini. Savaştan sonra Araplara vaat edilen bağımsızlık yerine Manda rejimi kuruluyor ve tek bir Arap devleti yerine birçok küçük ve büyük çapta devletler kuruluyor. Bunların birleşmesi gerektiği meselesi uzun yıllar Yasin el Haşimi ve Nasır gibi önemli figürler tarafından dile getiriliyor. Lakin Araplar birleşmekten çok daha da ayrışma yaşıyorlar. Bölgesel ve küresel güçler Arapların işlerine karışıyorlar.
Savaş sonrası dönem bölge halkları için büyük bir felaket oluyor. Osmanlı ordusunun yüzde 30’unun Arap askerlerden oluştuğu söyleniyor. Araplar da Müslüman olduklarından ve henüz o dönemde yabancı karşıtlığı ayyuka çıkmadığından olsa gerek iki millet anlaşabilmiş durumda. Hatta o kadar ki Cemal Paşa’nın Arap-Türk devleti kurmak istediği de söylenmektedir. Bu iddia tartışılır olmakla birlikte[2] Osmanlı, Arapları yanına çekmeye çalışmış diyebiliriz. İngilizlerin hamleleri karşısında Osmanlı da kendi hamlelerini yapmıştır ve insan gücünü kullanmıştır. Lakin İngilizler gibi Ortadoğu’yu arkeolojik ve büyük bir iştahla araştırmayan Osmanlı doğru kararlar almakta zorlanmış olabilir. İngilizler Hindistan, Mısır ve bölge ülkelerini uzun yıllardır araştırıyordu ve Lawrence gibi bir isimi meşhur edebildiler. Lawrence bölgedeki haçlı kalıntılarını araştırırken meşhur olma yolunda ilerliyordu. Bölgedeki tarihi malzemelerin kaçırılmasında da rolü vardı. Alman kayserinin Selahaddin Eyyübi’ye hediye ettiği eşyayı Lawrence yanında götürmüştü. Bölgeyi tanıma ve anlama bakımından birçok dünya devleti İngilizlere yaklaşamamıştır. Doğuya olan merak başarılı bir şekilde ilmi olarakta desteklenmiştir. Daha 15 ve 16. Yüzyıllarda İbranice ve Arapça kürsüleri kurulmuştu. Bu açıdan bakıldığında İngilizler, İspanyolları ve Portekizleri de geçebilmiştir. [3]
Kitaptan buraya almak istediğim bazı çok önemli bölümler bulunmaktadır. Örneğin şu bölümü okumanızı isterim.
“Son Osmanlı kuşağı 1880’lerin sonunda ve 1890’larda doğmuş subaylardan oluşuyor. Bu adamlar Birinci Dünya Savaşı’nı orta rütbeli subaylar olarak noktalamış ve muhtemelen kendilerinden daha büyük ve daha kıdemli subaylardan çok daha fazladan doğrudan çarpışma görmüşlerdir. Bunun sonucu olarak hem savaştan sağ çıkma olasılıkları daha düşük hem de mütarekeden sonra çıkan envai çeşitte isyan hareketlerine katılma olasılıkları daha yüksek olmuştur. Bu subaylar Osmanlı’dan sonra gelen devletlerin ve bağımsızlık hareketlerinin tamamında 1940’lara dek geniş mevcudiyet arz etmişlerdir. T.E. Lawrence’ın meşhur ettiği ve bir yüzyıl boyunca Birinci Dünya Savaşı’nın diğer boyutlarına kıyasla orantısız bir ilgiye mazhar olmuş Arap İsyanı, bu tarz orta kademe eski Osmanlı subaylarından müteşekkil küçük bir ekibi de bünyesinde barındırmıştı. Kökenleri ne olursa olsun genç Osmanlı subaylarının büyük bir çoğunluğu savaş boyunca Osmanlı hizmetinde kaldılar ve muhtemelen savaştan sağ çıkanların çoğunluğu da Anadolu’daki milli hareket bünyesinde çarpıştı. Doğdukları yerler Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içinde kalsa da kalmasa da bu subaylar Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları ve emeklileri oldular. Şerif Hüseyin ve oğullarının İngilizlerin himayesinde giriştiği isyana katılan bir avuç Arap subay, genellikle daha düşük rütbeli, başarılarıyla pek ön plana çıkmamış ve sadece İtilaf Devletlerinin esir kamplarından tedarik edilmiş kimseler görüntüsü arz ederler. Hiçbiri Osmanlı mevzilerini serbestçe terk edip Arap isyanına katılmış değildir.”
Yukarıdan da anlaşıldığı üzere bunlar bir avuç Arap subay olarak zikrediliyor ve bunlarda İngilizlerin iğfaliyle karşı tarafa geçtikleri anlaşılıyor. Burada suçlanılması gereken Araplar olmamakla birlikte bilakis İngilizlerdir. Onları bize karşı kışkırtan ve Yahudilerin bölgeye yerleşmesini sağlayanlar İngilizlerdir. Cumhuriyet döneminde dile getirilen bizi sırtımızdan vurdular olayı doğru gözükmemektedir. Bilakis Araplar Anadolu’yu takip etmiş ve Mustafa Kemal’den yardım istemişlerdir. Dönemin konjektürü gereği de Araplara yardım edilmemiş ve kaderlerine terk edilmişlerdir. Popüler tarihe veya akademik tarihe ideolojiyi karıştırmanın toplumumuzu böleceği gerçeğini unutmayalım. Talebeler olarak hakikati aramak zorundayız. Hakikati bulacak alet ve edevatı da edinmek durumundayız. Birçok Arap’ın kitapta belirtildiği üzere Osmanlıya isyan eden Faysal’ı İngiliz uşağı olarak gördüğü zikrediliyor. Bu Osmanlı lehine olan bakışı da bilmeliyiz ve zikretmeliyiz.
Şekip Arslan hariç hikayeleri az bilinen birçok isim var kitapta. Fevzi kavukçu, Yasin el-haşimi, Yusuf el-azme, Hananu, Nuri es-Said ve Cafer el-askeri bunlardan bir kısmı. Buradaki isimleri ve bölgemizdeki halkların tarihlerini çok iyi bilmeliyiz. Sadece popüler olanı bilmekle yetinmeyip derinlemesine araştırmalar yapmak gerekiyor. Bölge halklarının dilini öğrenip ayrıca bölgede de vakit geçirmek bu açıdan önemli. Kitapta Türk bir kahramandan da bahsediliyor.[4] Bunun adi ise Ali Şefik Özdemir’dir. Türk olmama rağmen bu ismi ilk defa duydum. Mutlaka bu isime dair araştırmalar yapılması gerektiğini düşünüyorum
Fransızlarla Mustafa Kemal 1921’de Ankara Antlaşmasını imzalıyor. Bu antlaşmaya göre Fransızlar Güneydoğu Anadolu’dan çekiliyorlar ve Ankara da Fransızların Suriye’deki manda rejimini tanıyor.[5] Zaten çok büyük bir korku içindeydiler ve hem İngilizler hem de Fransızlar Milliyetçilerin Suriye ve Irak’ı alabileceğini düşünüyorlardı. Bu anlaşmayla birlikte Ankara Arapları kaderine terk etmiş oldu. Aslında Araplar bize bu durumda sinirlenmeleri gerekebilir tarihi kayıtlara bakıldığında ama biz Araplara sinirleniyoruz ve toplumumuzda tefrika çıkarıyoruz.
General Gouraud isminde bir kişi var ve bölgedeki güçleri yenilgiye uğratınca Selahaddin Eyyübi’nin türbesine geliyor ve orada bir konuşma yapıyor.” Ey Selahaddin Eyyubi, Haçlı Seferleri sırasında bize dediniz ki; Doğu’dan sürüldünüz ve geri dönmeyeceksiniz! İşte geri döndük, kalkın ve bizi Suriye’de görün”[6] Anlaşılıyor ki biz kim olduğumuzu unutsak da onlar kim olduğumuzu unutmuyorlar. Bu minvalde gençlerimize çok çalışmalarını ve engeller karşısında yılmadan ilerlemelerini tavsiye ederim. Ancak çalıştığımızın karşılığı vardır.
Sonuç: Kitap anladığım kadarıyla Ermeni soykırımı iddialarına olumlu bakıyor.[7] Bu konu ilginç ve hemen kabul edilebilecek bir konu değil. Osmanlıya dönük az sayıda eleştirisi var ona da alanın uzman tarihçileri cevap verecektir diye düşünüyorum. Kitabın dili anlaşılır ve herkese tavsiye ederim. Çevirisi de gayet güzeldi. Bu kitabı şu kişilere tavsiye ediyoruz. Bir siteden alıntılıyorum. “Osmanlı sonrası Ortadoğu coğrafyası üzerine çalışacak tarihçi adayları, Osmanlı modernleşmesi, Osmanlı okulları, özel olarak yakınçağ dönemi Suriye-Lübnan-Filistin-Irak-Ürdün-Kilikya-Hilafet-Mandacılık tarihi ile ilgilenen arkadaşlara önerebiliriz.”(8)
Dipnotlar
[1] https://reviews.history.ac.uk/review/2231
Erişim: 29.04.2024
[2] Baknz: Ü. Gülsüm Polat: İhanet mi Taktik mi? Cemal Paşa’nın Suriye Krallığı Meselesi, Tarih incelemeleri Dergisi 2023.
[3] Niyet olarak ayrışarak metot olarak kullanılan yöntemleri inceleyebilir ve aynı fedakarlıkları gösterebiliriz. İngilizler sömürmeye geldiler ve bizler kazandırmaya gidebiliriz. Öncelikle kardeş ülkelerin dillerini öğrenmeli ve oralarla bağlarımızı kuvvetlendirmeliyiz.
[4] Mıchael Provence: Son Osmanlı Kuşağı, s.99.
[5] Michael Provence, Son Osmanlı Kuşağı, s. 215.
[6] https://www.musterekdergi.com/edmund-allenby-ve-henri-gouraud-arasinda-selahattin-eyyubi
Erişim: 29.04.2024
[7] Michael Provence: Son Osmanlı Kuşağı, s.34.
(8) http://kitaptarih.com/son-osmanli-kusagi-kitap-incelemesi.html
Erişim: 29.04.2024