- 12 EYLÜL 1980 DARBESİ
- 12 EYLÜL DARBESİ
- 1960 ASKERİ DARBESİ
- 1980 DARBESİ
- ASKERİ DARBELER
- DARBE
- DARBE İLE İNDİRİLEN PADİŞAH
- DARBE KÜLTÜRÜ
- DARBELER TARİHİ
- GENÇ OSMAN
- II. OSMAN
- ÖLDÜRÜLEN OSMANLI PADİŞAHI
- OSMANLI DARBELERİ
- OSMANLI DEVLETİ
- OSMANLI DEVLETİ DARBELERİ
- OSMANLI DEVLETİ'NDE DARBELER TARİHİ
- OSMANLI DEVLETİ'NDE YAPILAN DARBELER
- Türkiye
- TÜRKİYE DARBELER TARİHİ
- TÜRKİYE DARBELERİ
- YAVUZ SULTAN SELİM
Türkiye coğrafyası üzerinde, Osmanlı Devleti’nin 9. Padişahı Yavuz Sultan Selim ile başlayan Askeri darbeler serüveni sonraki yıllarda birçok defa kendini çok farklı şekillerde göstermiştir. Nitekim bu darbeler serüveni sonraki yıllarda farklı şekillerde ortaya çıkmış ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile beraber Askeri vesayetin devlet sistemi içerisinde ne denli bir aktör olduğu görülmüştür. Özellikle Türkiye’de Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra (29 Ekim 1923) Askeri vesayet kimi zaman hakemlik işlevini üstlenmiş kimi zamanda Bekçilik ve Yöneticilik işlevlerini üstlenmiştir. Bu yazıda siz değerli okuyucularımıza Askeri darbeler kısa tarihçesini aktarmaya çalışacağız.
24 Nisan 1512’de Osmanlı Devleti’nin 9. Padişahı Sultan Selim (Yavuz), Şah İsmail’in doğudaki faaliyetlerini henüz şehzadeliği sırasında görmüş ve önlem alma ihtiyacını Trabzon’da şehzade iken duymuştur. Bu önlem alma ihtiyacı I. Selim’in taht iddiasını güçlendirmiş ve Selim’in diğer taht rakipleri ağabeyleri Şehzade Korkut ve Şehzade Ahmet arasında rekabet başlatmıştı. Bu sırada yaşı ilerlemiş olan II. Bayezid, Yeniçerilerin I. Selim’i desteklemesi ve kendisine de baskı yapmalarına sonuna kadar direnmeyi düşünmüş ancak başarılı olamamıştır. II. Bayezid tüm çabasına rağmen tahttan feragat ettirilmiş ve yerine Yeniçerilerin desteği ile I. Selim geçmiştir. Bu süreç Türkiye Coğrafyasında Askeri Darbe serüvenlerinin başlangıcı olmuştur.
Daha sonraki dönemlerde yenilik hareketlerinin önü ihtilal hareketleri ile kesilmiştir. Nitekim Sultan II. Osman’ın (Genç Osman) yaşadıkları da bundan pek farksız değildir. Osmanlı Tarihinde şüphesiz yenileşmenin zirvesinde III. Selim bulunur. Ancak bu yenileşme hareketini başlatan II. Osman yani Genç Osman’dır. Sert tavırları ile kısa sürede Yeniçerilerin nefretini kazanan Genç Osman bizzat başkomutanlığı üstlenmesi ile bu nefret daha da artmış ve neticede bir isyana dönüşmüştür. Askerlerin öncülüğünde başlayan bu isyana II. Osman sonuna kadar direnmeyi düşünmüş ancak Genç Osman’ın bu tavrı kısa sürede değişmiştir. İsyancılar I. Mustafa’yı bulunduğu hücreden çıkarıp Sultan ilan etmişlerdir. Genç Osman ise Yedi Kule zindanlarına kapatılmış ve ihtilal sonucu katledilen ilk Sultan olarak tarihteki yerini almıştır.
Osmanlı’da bir sonraki askeri ihtilal, yenileşme fikri sonrası kendini göstermiş ve zuhur etmiştir. Osmanlı düzenini yeniden tesis etmek isteyen III. Selim ile Yeniçeriler arasında güç çekişmesini doğurmuş ve Yeniçeriler, Kabakçı Mustafa önderliğinde ayaklandılar. 29 Mayıs 1807 yılında III. Selim tahttan çekilmek zorunda kalmış ve ‘şimşirlik’ denen hücreye kapatılmıştır.
1870’li yıllarda Yeni Osmanlıların başını çektiği cunta yapılanması Mithat Paşa önderliğinde Meşrutiyet idaresine geçilmesini istiyordu. Nitekim kısa sürede Sadrazamlar kansız bir şekilde görevden uzaklaştırılmıştır. Sonrasında Abdülaziz de tahttan indirilmiş cunta yönetimi taht idaresine hakim olmuştur. Sonrasında da cunta yönetimi taht idaresine hakim olmuştur. Sonrasında da cunta yönetimi tarafından 5. Murat tahta çıkarılmıştır.
93 Harbi’nden sonra (1877-78 Osmanlı Rus savaşı) Osmanlı’da II. Abdülhamit’e karşı yürütülen muhalefet hareketleri gün geçtikçe devam etmiş. II. Abdülhamit iktidarını olağan üstü hal şartlarında geçirmek zorunda kalmış ve 30 yıllık iktidarı 1909 yılında büyük bir ayaklanma ile karşılaşmıştır. II. Abdülhamit ayaklanmayı bastırabilmiştir. Ancak kendisine karşı muhalefet hareketi devam etmiş ve Meclis-i Mebusan kararları ile tahttan indirilmiş yerine 5. Mehmet Reşat geçirilmiştir.
Tarihimizdeki askeri ihtilallerin biri de İttihat ve Terakki Cemiyeti önderliğinde yapılan Bâb-ı Ali Hükümet binası baskınıdır. Enver ve Talat Paşa tarafından gerçekleştirilen bu baskın mevcut durumu gelmiştir. İktidar olma uğruna yapılan bu baskın Kamil Paşa hükümetinin istifa ile son buldu.
1. Dünya savaşından yenik çıkan Osmanlı Devleti’nde bürokratlar ve halk yeni arayışlara girişmişlerdir. Türkiye coğrafyası için bu arayışların en önemlisini, 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal, Samsun’a giderek başlatmıştır. İstanbul’un işgal edilmesiyle meşruiyetini hızla kazanan TBMM Hükümeti’nin faaliyetleri ve ilan edilen Anayasada ‘Türkiye Devleti’ ifadesinin kullanılması Osmanlı Hükümetine karşı ihtilal niteliği taşımaktadır. Nitekim bir önceki doğrudan reddi sağlanmış ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı ile bu hareket başarıya ulaşmıştır.
Cumhuriyet’in ilanı sonrasında giriş kısmında da belirtildiği üzere darbeler bir başka boyut kazanmış ve istenilen durumda hükümete müdahale eden askeri vesayet haline dönüşmüştür.
Bu askeri vesayet örneğini 1960 yılında ve sonraki dönemlerde görmek mümkündür. 1959 yılında ilk kez demokratik usullerle iktidara gelen Menderes Hükümeti özellikle Cumhuriyet Halk Fırkası tarafından sürekli eleştirilmiştir. Öyle ki bu eleştiriler laiklik tartışmasını beraberinde getirmiş ve Atatürk’ün mirasına sahip çıkma düşüncesi Askeri idare tarafından ortaya atılmıştır. Askeri cunta yapılan ihtilal ile Fatih Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ı, Adnan Menderes ile birlikte idam ettirmiştir. Bu ihtilal sonrası Türkiye’de birçok kurum faaliyet göstermeye başlamış ve bu yönüyle de bu darbe bir ilk olma özelliği taşımaktadır.
Bundan 11 yıl sonra 3 kuvvet komutanı ve Genelkurmay Başkanı tarafından yayınlanan Muhtıra işle Süleyman Demirel hükümeti düşürülmüştür. Emir komuta zinciri içerisinde kansız bir şekilde gerçekleştirilen bu darbe bir ilk olma örneği taşımaktadır. Bu darbe sonrası diğer ihtilallerin aksine partiler kapatılmamış, meclis lav edilmemiş, yeni anayasa hazırlanmamıştır. Nihat Erim Hükümeti kusursuz bir biçimde kurulmuş ve göreve başlamıştır.
Emir komuta zinciri içerisinde gerçekleşen bir diğer darbe girişimi de 12 Eylül 1980 Askeri Darbesidir. Bu darbe girişimi de Süleyman Demirel hükümetine yönelik olmuş ve Demirel hükümeti düşürülmüştür. 12 Eylül 1980 darbesini hazırlayan birçok sebep vardır. Yaşanan iç karışıklıklar, anarşi ortamının hat safhaya ulaşması sonucu, Kenan Evren başkanlığında gerçekleşen bu darbenin birçok sonucu oldu. Ayrıca bu darbe birçok trajik olayı da beraberinde getirmiştir. Bunları rakamlarla açıklamak gerekirse; 1 milyon 683 bin kişi fişledi, 230 bin kişi tutuklandı ve 517 kişi de idam edildi.
1997 yılına gelindiğinde Türkiye bir kez daha bir darbe ile karşılaşmış ve post-modern darbe olarak adlandırılan 28 Şubat süreci yaşanmıştır. 28 Şubat 1997 yılında gerçekleştirilen olaylı Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonrası istifaya zorlanan, Necmettin Erbakan başkanlığındaki Refahyol Hükümeti doğrudan hedef alınmıştır. Şeriat ile mücadele kapsamında sanat, kültü ve bürokraside büyük ayrıştırmalar baskılar yaşanmıştır. 28 Şubat süreci, getirdiği ayrıştırmalar ve toplumsal kutuplaşma ile ayrıca dikkate değerdir.
Burada gördüğümüz darbe süreçlerinin hepsi ayrı ayrı incelenmesi gereken süreçlerdir. Gerek getirdiği yenilikler ve gerek toplum nezdinde yarattığı infialler de asla göz ardı edilmemelidir. Unutmayalım ki hiçbir darbe planı tek gecede yapılmamıştır. Hepsini doğuran, üzerinde çalışılan birtakım olaylar ve süreçler vardır. Burada incelediğimiz darbe süreçleri de bunlardan bağımsız değildir.
Nurullah ÇİMEN
15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNİ ENGELLEMEDE SOSYAL MEDYANIN ETKİSİ